‘Altındağ’da Yaşananların Sorumlusu İktidar ve Muhalefet’
Türkiye’de gündemin en sıcak konusunu mülteciler oluşturuyor. Taliban rejiminden kaçan Afganlıların Türkiye’ye düzensiz göçü, toplumda mülteci ve göçmen karşıtı dalgayı artırdı. Ankara Altındağ’da geçen hafta yaşanan olayları takip eden gazeteci Büşra Taşkıran, mültecilerin siyasi malzeme yapılmasından iktidar ve muhalefeti birlikte sorumlu tutuyor. Altındağ’da çalışan Dünya Evimiz Derneği’nden Levent Ayaşlıoğlu ise toplumda mülteci karşıtı davranış ve söylemlerin gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyor.
Hatırlanacağı gibi, Ankara’nın Altındağ ilçesinde bir parkta, iki grup arasında çıkan kavgada bıçakla yaralanan Emirhan Yalçın’ın hayatını kaybetmesinin ardından diğer gencin ağır yaralanması ile başlayan gerginlik, 11 Ağustos 2021 gecesi mülteci toplumuna yönelik linç girişimine dönüşmüş; sokağa çıkan kalabalık bir grup, Suriyelilere ait olduğu düşünülen bazı ev ve otomobillere zarar vermiş, dükkanlarını ateşe vermişti.
Önder ve Battalgazi Mahallesi’nde tırmanan gerilimi aynı gece mahallede olan gazeteci Büşra Taşkıran ve Önder mahallesinde mültecilere yönelik çalışmalar yürüten Dünya Evimiz Derneğinden Levent Ayaşoğlu ile konuştuk.
‘Altındağ’da Yaşananlar Hem İktidarın Hem Muhalefetin Yarattığı Bir Sonuç’
Gazeteci Büşra Taşkıran, yaşananları “uzun zamandır mültecilerin üzerinden siyasi malzeme yapmaya çalışan hem iktidarın hem de muhalefetin yarattığı bir sonuç” olduğunu söylüyor. Siyaset malzemesi haline gelen ırkçı söylemlerin sonuçlarına çok acı bir şekilde şahit olduklarını ifade eden Taşkıran, “Altındağ’da yaşananlar sadece bir gencin öldürülmesi ardından bir tepki olarak yorumlanamaz. Evet bir mülteci krizi söz konusu ve insanların bu konuda bir tedirginliği var ama o gece suça meyilli olan kişilerin mahallede yaptıklarını talan ve fırsatçılık olarak nitelendiriyorum” diyor.
Altındağ’da yaşanan saldırılarda o gece bölge sakinleri ile görüştüklerini, bölge sakinlerinin kapılarının önüne çıktığını, olayları izlediğini fakat olaylara dahil olmadığını da söyleyen Taşkıran’a göre mahalle sakinleri öfkeli ve tepkililerdi ama bu onları saldırı gerçekleştirmeleri için itmedi. Mültecilere ilişkin tepkilerini sorduklarını ve daha fazla şaşırdıklarını Taşkıran mültecilerin bölgeye yerleşmesiyle birlikte aksayan belediyecilik hizmeti sorunundan bahsettiklerini ve bunun mültecilere karşı tepkiye dönüştüğünü kaydediyor. Evlerinin önündeki yola asfalt dökülmediğini ifade eden bir ilenin bunu mültecilerin bölgeye yerleşmesi ile bağlantı kurarak gerekçelendirdiklerini aktaran Taşkıran, ayrıca sokak aralarında pek çok kişiden Cumhurbaşkanı’ndan açıklama beklediklerini ve mülteci krizi konusunda Cumhurbaşkanı’nın çare üretmesini beklediklerini tepki ile ifade ettiklerini belirtiyor.
Taşkıran’a göre, mülteci karşıtı ırkçı, ayrımcı dil sosyal medyadan gündelik hayata, oradan da tüm topluma sirayet etmeye başladı. Son günlerde Türkiye’de Suriyeli mülteciler özellikle muhalefet partileri tarafından araç sallaştırıldı. “Altındağ’da yaşananlar sadece bir gencin öldürülmesi ile doğmadı bunun altını çizmek istiyorum. Sistematik olarak siyaset dilinde bu ırkçı söylemlerin arttığı, yalan bilginin çok çabuk yayıldığı ve buna karşı siyasetin bu alandan oy devşirmeye çalışması ile karşı karşıyayız.”
O gece sadece mültecilere karşı suç işlenmedi. Evi ve işyeri yağmalanan Türkler de vardı. Bu ailelere karşı da suç işlendi.
Halkta bu söylemlerin bir karşılığı olduğunu belirten Büşra Taşkıran siyasilerin kullandığı kutuplaştırıcı ve ötekileştiren dile dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Siyasetin bu dili suç gruplarına alan açtı. Bu dil suç işlenmesini aslında teşvik etti. O gece sadece mültecilere karşı suç işlenmedi. Evi ve işyeri yağmalanan Türkler de vardı. Bu ailelere karşı da suç işlendi. Olayların ikinci gününde bölgeyi tekrar ziyaret ettiğimizde Türk esnafların dükkanların önünde beklediğine şahit olduk. Yağma olayının olmaması için sabaha kadar dükkanlarının önünde bekleyeceklerini söylediler. Buradan şunu anlıyoruz. Bölge sakinleri bir saldırı gerçekleştirse hangi dükkânın mültecilere ait olduğunu bilirdi. Dışardan gelen grupların bu saldırıları gerçekleştirdiğini anlıyoruz. Siyaset dilinin değişmemesi halinde, sadece mülteciler değil hepimiz büyük zararlara uğrayacağız. Ve doğacak olan zararlar siyasilerin kullandığı dil ile iyileşecek, düzelecek zararlar olmayacak.”
‘Daha Büyük Tehlike, Mültecilerin Mahallede Birlikte Yaşadığı Kürt, Alevi, Roman Kökenli Bireylere Yönelmesi Riski’
Irkçı ve ayrımcı dilin sosyal medyadan gündelik hayata, oradan da toplumsal hayata sirayet etmeye başlaması, mülteci ve göçmen karşıtı dalganın Suriyeli mültecileri de içine alacak şekilde köpürtülmesiyle gelinen noktayı, 2016 yılından bu yana Önder Mahallesi’nde mültecilere ve orada yaşayan yoksul halk için çalışmalar yürüten Dünya Evimiz Derneği’nden Levent Ayaşlıoğlu ise şöyle değerlendiriyor:
“Yaşanan gerginliğin sonunda hem mülteci toplumunun hem de yerel toplumun ve kamuoyunun davranış ve söylemlerini yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Mülteci alanında yaşanan ırkçı saldırıların, başka il ve ilçelerde de gerçekleşmesi riski ile birlikte, daha büyük tehlike, mültecilerin mahallede birlikte yaşadığı Kürt, Alevi, Roman kökenli bireylere de yönelmesi riski.”
Ayaşlıoğlu ayrıca hak savunuculuğu yapan tüm kurumların ve kişilerin bir araya gelerek ırkçı saldırılara ve nefret söylemlerine karşı ortak mücadele platformunu oluşturmasının önemine vurgu yapıyor. Mültecilerin Türkiye’deki siyasi gelişmelerin ve mültecilere yönelik gelişen nefret söyleminin farkında olarak böyle bir saldırıyı beklediklerini de söyleyen Ayaşlıoğlu, mahallede Altındağ Belediyesinin ekmek dağıtımı dışında STK’lar dahil olmak üzere, hiçbir kurumun mültecilerle ile ilgilenmemesi nedeniyle, devlet kurumlarına ve mülteci alanında çalışan STK’lara yönelik güvensizliğin arttığına da dikkat çekiyor.
Bizi Takip Edin