‘Mülteci Sorunu Yerel Yönetimlerle Çözülmeli’
Türkiye’nin mülteci politikası tartışma konusu olmaya devam ederken yerel yönetimler, kendi içlerindeki organizasyonlar ve uluslararası iş birliklerle göç yönetişimini güçlendirmeye çalışıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği arasında imzalanan mutabakat ve RESLOG ile pilot belediyeler arasında sürdürülen projeler üzerine İBB Genel Sekreter Yardımcısı Şengül Altan Arslan ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayhan Kaya ile görüştük.
‘UNHCR Anlaşması ile Sürdürülebilir Bir Göç Yönetişimini Hedefliyoruz’
İstanbul Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile geçici koruma sağlanan kişiler, uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri ile sığınmacılara yönelik iş birliğini amaçlayan mutabakat metnini imzaladı. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Şengül Altan Arslan, mutabakatın amacını “Türkiye’deki geçici koruma sağlanan kişiler, uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri ile sığınmacılara koruma ve hizmet sağlanmasında işbirliğinin pekiştirilmesi” olarak ifade ediyor. Arslan’ın verdiği bilgilere göre mutabakat kapsamında 2021 yılında; İBB Göç Birimi’ne teknik destek sağlanması, İBB’nin sosyal uyum konusunda gerçekleştireceği eğitim, etkinlik ve içerik oluşturma çalışmalarında desteklenmesi, İstanbul’da hassas durumdaki kişilere ve yerel halka ulaştırılmak üzere İBB’ye temel ihtiyaç malzemesi yardımı yapılması planlandı.
Arslan; “Bu işbirliği kapsamında gerçekleştirilecek faaliyetlerle İBB’nin mültecilere ilişkin müdahalelerinde kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesini, sürdürülebilir bir göç yönetişiminin desteklenmesi hedeflemektedir. Bu işbirliği Yeni Kentsel Gündem, Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat, Göçmenlere ilişkin Küresel Mutabakat ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri dahil küresel gündem ve araçları da destekler niteliktedir. Sığınmacı, mülteci ve göçmenlere ilişkin politikalar merkezi hükümet tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla imzalanan mutabakat zaptının mevcut politikalar üzerinde bir etki yapmasından ziyade İstanbul’un hepimiz için ‘huzurlu kent’ olmasını sağlamaya yönelik girişimlerin yapılması veya başlatılan çalışmaların artarak sürdürülmesi ile ilgisi vardır” diyor.
‘İstanbul, Dünyanın En Büyük Mülteci Nüfusuna Ev Sahipliği Yapıyor’
Arslan; İstanbul’un dünyanın en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapan kent olduğunun altını çiziyor ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin göç yönetişimi hakkında bilgiler veriyor: “Bizim göçmenlere yönelik çalışmalarımızın temelinde İstanbul’un adil bir insan hakları kenti olması var. Şehirde bir arada yaşadığımız herkesin, başta da kırılgan grupların kent hizmetlerinden yararlanma hakkına inanıyoruz.”
Belediyelerin şehir hayatında sorunlara çözüm bulmakta insanların ilk temas noktası olduğuna vurgu yapan Arslan, “Bu sebeple mahalli ihtiyaçları en yakından tanıyan yerel aktörler olarak belediyeler son yıllarda göç yönetişiminde de aktif olarak yer almaya ve göç konusunu stratejik planlamalarına dahil etmeye başladılar” diyor. Arslan’a göre; Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı’nda belediyelere sosyal uyum alanında hedefler ve göstergeler tanımlanması, bu konuda belediyelerin rolünün giderek önem kazanacağının ve hazırlık yapmak gerektiğinin işareti… Arslan, “İBB olarak, göçmenlerle yürüttüğümüz tüm çalışmalarımızda yerel halkın eşit şekilde yararlanmasına özen gösteriyoruz. Günlük hayatta kamusal alanda yaşanan sorunların giderilmesinde de yine belediyeler büyük rol oynuyor. Bu yaklaşımla, 2020-2024 yılları için hazırladığımız Stratejik Planımızın temel değerlerinden olan ‘insan odaklılık’ ve ‘kapsayıcılık’ çerçevesinde ve ‘Paylaşan İstanbul’ amacına hizmet ederek kentin en önemli meselelerinden biri olarak gördüğümüz göç konusunda politikamız doğrultusunda çalışıyoruz” diyor.
‘2020-2024 Göç ve Uyum Eylem Planı Oluşturduk’
Arslan; 2019 yerel seçimlerinden hemen sonra göç alanında sahadaki ihtiyaçları ve İBB’nin göç yönetişimindeki rolünü belirleyebilmek amacıyla pek çok paydaşla bir araya gelinen bir arama süreci yürüttüklerini söylüyor: “Eş zamanlı olarak İstanbul’da yaşayan göçmenlerin sosyo-ekonomik durumunu ve yerel halk ile göçmenler arasında sosyal uyumun önündeki engelleri anlamak amacıyla İstanbul Göç Araştırması’nı yürüttük. Arama sürecimizin sonunda sivil toplumdan, akademiden, ilçe belediyelerinden, göçmen öz-örgütlenmelerinden ve kamu kurumlarından görüştüğümüz tüm paydaşların katılımı ile bir çalıştay gerçekleştirdik. Bu çalıştayın sonucunda da İBB’nin göç yönetişiminde stratejik hedeflerini belirlediğimiz taslak “2020-2024 Göç ve Uyum Eylem Planı” ortaya koyduk.”
Eylem planında kendilerine dört temel öncelik belirlediklerini ifade eden Arslan, bunları şöyle sıralıyor: “(1) Kentteki belediye hizmetleri ve ilçe belediyeleri arasında koordinasyonun sağlanması, (2) Belediyelerin hizmet kapasitelerinin artırılması, (3) Göç alanında nitelikli ve analitik veri akışının sağlanması (4) Sosyal uyumun desteklenmesi.
Arslan, bu amaçlara yönelik çalışmaları gerçekleştirmek amacıyla Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığı bünyesinde bir Göç Birimi görevlendirdiklerini ve bu birimin belediye birimleri, kamu kurumları, uluslararası kurumlar sivil toplum ve hükümet-dışı kurumlarla yakın iş birliğinde çalışmakta olduklarını söylüyor.
İBB çatısı altında, 1) Araştırma ve Veri Yönetimi, 2) Politika ve Kapasite Geliştirme, 3) Sosyal Uyum 4) Destek Hizmetleri konu başlıkları çerçevesinde projeler geliştirip, yürüttüklerini söyleyen Arslan, “Projeler, İBB’nin genel politikası ile Ulusal Uyum Eylem Planı dikkate alınarak yerele uygun hazırlanan Göç Uyum Eylem Planını hayata geçirme amacıyla hazırlanıp, yürütülmektedir” diyor.
‘Kapsayıcı Belediyecilik için Kapsayıcı Dil Eğitimleri Düzenliyoruz’
İBB, ilçe belediyelerinin göç yönetişimi konusunda mevcut durumunu görmek ve ihtiyaçlarını saptamak amacıyla Eylül 2020 ile Mart 2021 arasında 32 ilçe belediyesinin dahiliyetiyle bir saha araştırması gerçekleştirmiş. Arslan, araştırma kapsamında belediyelerin göçmenlere yönelik hizmet sunumları, bu hizmet alanlarında karşılaştıkları sorunlar, yerel yönetimlerin daha kapsayıcı hizmetler sunabilmesi için nelere ihtiyaç duyulduğu ve hizmetlerin kapsayıcılığını ve niteliğini geliştirmek için neler yapabileceği konusunda öneriler geliştirildiğini aktarıyor.
Göçmenlere yönelik ayrımcı dil ve tutum ile mücadele etmeyi kapsayıcı bir şehir yaratma amacı doğrultusunda önemli bir mesele olarak gördüklerini ifade eden Şengül Altan Arslan, belediye bünyesinde “Kapsayıcı Belediyecilik için Kapsayıcı Dil” adında, saha ve idari personele yönelik eğitimler düzenlendiklerini söylüyor.
‘Sosyal Uyum ve Haklara Erişmenin Önündeki En Temel Engel; Dil’
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Arslan, belediye olarak mültecilerin yerel halkla sosyal uyumu için yürüttükleri çalışmaları şu sözlerle anlatıyor: “Sosyal Uyum kapsamında hem mültecilere hem de yerel halka sağladığımız mesleki eğitim, dil eğitimi, kreş desteği, koruma hizmeti, girişimcilik, kooperatifleşme ve istihdam desteği gibi yöntemlerle kendine yeten ve topluma olumlu yönde katkı sunan bireylere ulaşmak için çalışıyoruz. Çok Dilli Kadın Dayanışma Hattı ve Kadın Dayanışma Evi’ne ek olarak kadın/çocuk/engelli ve yaşlılara yönelik hizmetleri kapsayıcı hale getiriyoruz. Ayrıca deprem ve salgın gibi afetler karşısında kentin kapsayıcı ve dirençli hale getirilmesi için çok dilli bilgilendirme ve hazırlık eğitimleri için de çalışmaktayız. Yürüttüğümüz her çalışmada, kentteki kırılgan gruplar başta olmak üzere, istisnasız herkesin huzur ve refahını gözeten bir politika üretmenin, adil bir İstanbul yaratma yönünde en önemli sorumluluklarımız arasında olduğunun farkındayız. Araştırmalarımız gösterdi ki; hem sosyal uyumun hem de haklara erişimin önündeki temel engellerden biri dil bariyeri. Bu nedenle ilk aşamada sahada göçmenlerle temas eden personelimizin, sonrasında ise ilçe belediyelerinin yararlanabileceği bir Tercüme Çağrı Hattı kurduk. Bu hattın kurulmasında yine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) desteğini aldık. Çağrı hattımız 3 Arapça, 1 Arapça/Kürtçe, 1 Fransızca ve 1 Farsça tercüman ile hizmet vermektedir. Pilot uygulama dönemi sona ermiş olup, ilçe belediyelerinin kullanımına sunulmak üzere hazırlıklar sürmektedir.”
İBB’nin mültecilere yönelik Destek Hizmetleri kapsamında ise Covid-19 pandemi sürecinde mülteci ve göçmenlerden gelen 34 bini aşkın sosyal yardım başvurusuna paydaşların da desteğiyle temel gıda ve hijyen maddesi desteği verilmiş. Ayrıca HES kodu uygulaması, ‘Covid’le mücadelede 14 kural’ gibi kritik konularda çok dilli olarak bilgilendirmeler yapılmış.
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Arslan son olarak toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde de 8 Mart’ta lanse ettikleri “Yerel Eşitlik Eylem Planı” ile aynı kapsayıcılık zemininde mülteci ve göçmenlere yönelik hedefler ve göstergeler içermeye özen gösterdiklerini ifade ediyor.
‘Göç Yönetimi Konusunda Yerel Dönüşüm Süreci Başladı’
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Avrupa Birliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ayhan Kaya ile pilot belediyelerin RESLOG (Resilience of Local Governance-Yerel Yönetişimde Rezilyans) Projesi ortaklığında gerçekleştirdiklerini ve genel olarak yerel belediyelerin göç yönetimi üzerine konuştuk.
Kaya, sözlerine RESLOG projesinin detaylı tanımını yaparak başlıyor: “RESLOG (Resilience of Local Governance-Yerel Yönetişimde Rezilyans) Projesi, İsveç Yerel Yönetimler ve Bölgeler Birliğinin (SKL) girişimiyle ve İsveç hükümetinin finansmanıyla Türkiye ve Lübnan’da eş zamanlı olarak 2018-2021 yılları arasında uygulanan bir projedir. RESLOG projesi, RESLOG Türkiye ekibi ile birlikte çalışan Türkiye Belediyeler Birliği, Marmara Belediyeler Birliği ve Çukurova Belediyeler Birliği tarafından gerçekleştirilmiştir. Proje, ilgili Belediye Birliklerinin yanı sıra yoğun göç alan birtakım Büyükşehir Belediyeleri ve ilçe Belediyelerinin göç, sosyal hizmetler, belediye hizmetleri gibi birimlerinde yer alan görevliler ile yapılan derinlemesine görüşmeler, yine proje kapsamında pilot belediyelerle gerçekleştirilen sorun ve ihtiyaç analizi çalışmaları ve alanda hem profesyonel hem de akademik faaliyetler yürüten uzmanlarla yapılan mülakatlara dayanarak geliştirildi.”
‘RESLOG, Kapsayıcı Planlama ve Yönetişimin İyileştirilmesini Amaçlıyor’
RESLOG Türkiye projesinin amacını açıklayan Kaya, “Ulusal göç politikalarının yerel gerçeklikleri ve ihtiyaçları yansıtacak şekilde geliştirilmesi, bölge birlikleri aracılığıyla belediyeler arası öğrenme ve destek yapılarının güçlendirilmesi, belediye düzeyinde kapsayıcı planlama ve yönetişimin iyileştirilmesi” diyor. RESLOG projesi kapsamında, bugüne değin Türkçe ve İngilizce olarak göç ve yerel yönetim ilişkilerini farklı düzeylerde ele alan 14 kitap yayınlanmış. Kitaplara buradan erişmek mümkün.
Kaya, yerel yönetimlerin kaynak yetersizliği ve göçün geçicilik arz ettiği düşünceleriyle göç politikalarını yeterince geliştiremediğini ama 2015’ten bu güne, bu konuda yol alındığı söylüyor: “Özellikle 2015 yılından bu yana yerel yönetimlerin, 5393 Sayılı Belediye Kanunu içinde yer alan ve ‘hemşehrilik’ hukukunun altını çizen 13. Madde uyarınca göç ve göçmenlik konularıyla daha yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Bunda ayrıca 2015 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanana ve yaygınlaştırılan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içerisinde yerel yönetimlere ve kentlere ayrı bir değer verilmesinin de payı olabilir.”
‘Sorunlar Yerelde Yaşanıyor, Çözümü de Yerelde Olmalı’
Prof. Kaya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin UNHCR imzaladığı sözleşmeyle ilgili “Türkiye’de yerel dönüşüm adı verilen süreç başlamıştır” yorumunu yapıyor. Kaya; “İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile UNHCR arasında imzalanan ve geçici koruma sağlanan kişiler, uluslararası koruma başvuru ve statü sahipleri ile sığınmacılara yönelik iş birliğini amaçlayan söz konusu mutabakat bize gösteriyor ki, diğer pek çok Batılı ülkede olduğu üzere Türkiye’de de yerel dönüşüm (local turn) olarak adlandırabileceğimiz bir süreç yaşanmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle, merkezi devletin sorumluluk alanına giren göç yönetimi ve göçmenlerin uyumu gibi konularda artık yerel yönetimler daha fazla söz sahibi olma iradesini göstermeye başlamışlardır. Her ne kadar, Bolu örneğinde olduğu gibi söz konusu yerel inisiyatifler zaman zaman olumsuz birtakım özellikler gösterme ihtimalini kendi içlerinde barındırsa dahi, ben yerel yönetimlerin göç yönetimi ve göçmenlerin uyumu gibi süreçlerde daha katılımcı ve istekli olmalarının çok büyük bir gelişme olduğu kanaatindeyim. Sorunlar yerelde yaşanmaktadır, bu nedenle çözümleri de yerelde aranmalıdır.” diyor.
‘Hemşehrilik Hukuku, Belediyeleri Sınırları İçerisindeki Herkesten Sorumlu Kılıyor’
Kitlesel göç süreçlerinin yönetişim süreçlerinde yerel olanın öneminin pek çok uzman ve yetkili tarafından vurgulandığının altını çizen Kaya, “Toplumsal kaynaşma, bütünleşme ve uyum imkânları açısından kişinin yaşam koşulları, yaşadığı alanın tasarımı ve gerek kamusal gerekse de özel altyapı unsurları, uyum süreçleri açısından bakıldığında büyük bir önem arz eder” diyor. Kaya; “Belediyeler Kanunu’nun, “Hemşeri hukuku” başlıklı 13’üncü maddesine göre, “herkes ikamet ettiği beldenin hemşerisi” olarak tanımlanmış olup, “hemşerilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları” olduğu kaydedilmiştir” sözleriyle göçmen ya da yerli halktan her bireyin yaşadığı belediyenin sorumluluğunda olduğunu belirtiyor.
‘Belediyelere Göçmen Nüfusuna Orantılı Bütçeler Verilmeli’
Prof. Dr. Kaya, bu noktada belediyelerin göçmenlere yönelik görevleriyle orantılı bütçe imkânlarına da sahip olmasının önemine değiniyor ve bunun için yasal düzenlemelerin hayata geçirilmesinin önemine vurgu yapıyor: “Belediyelere ve yardım dağıtan kamu kuruluşlarına sağlanan hazine ödenekleri, illerde yaşayan göçmen nüfusuna bakılmaksızın o illerde yaşayan vatandaş sayısına göre belirlendiği için, özellikle son yıllarda geçici koruma altında yaşayan göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı ilçelerde ve illerde kaynaklar yetersiz kalabilmektedir. Bunun yanı sıra, özellikle kentsel alanların çeperlerinde yoksulluğun yerli halkı da tehdit ettiği semtlerde, geçici koruma altında yaşayan Suriyelilere yapılan yardımların görünürlüğü yerel halkı kıskandırmakta ve bu nedenle Suriyelilere karşı besledikleri hasmane yaklaşımı güçlendirmektedir. Yerli ve göçmen topluluklar arasında ortaya çıkabilen bu tür gerilimler hiç şüphesiz uyumun önündeki önemli engellerden biri olarak görülebilir.”
‘Göçmenlerin Mutlu Yaşamaları Toplumun Yararınadır’
Prof. Dr. Kaya son olarak göçmenlerin önemli bir kısmının bizimle birlikte yaşamaya devam edeceğini, bu noktada onların refah ve mutluluğunun toplum olarak bizlere de iyi geleceğini söylüyor. Kaya; “Belediyelerimizin umudu ön plana çıkaran, Hemşehrilik ilkesine vurgu yapan, komşuluk ilişkilerinin gelişimine olanak sunan, kültürlerarası etkileşimi sağlayan, yurttaşlar ile henüz yurttaşlık almamış olan göçmenleri ve mültecileri ortak platformlarda buluşturabilecek, onları kaynaştırabilecek küçük projeler hayata geçirmeleri beklenmelidir. Hatay ve Gaziantep örneklerinde olduğu gibi Gastronomi Projeleri, Şişli Belediyesi örneğinde olduğu gibi “Mutfakta Hayat Var” projesi, Zeytinburnu örneğinde olduğu gibi kadın göçmenlerin kamusal hayata katılımını sağlayan “Kar Serçesi” Projesi ve Reyhanlı Belediyesi tarafından geliştirilen çocuk dostu kent projesi sadece aklıma gelen küçük projelerden bazıları. Tek yapılacak şey, Belediyelerin bu ve benzeri proje fikirlerine açık olmaları ve gerek yerli yurttaşların gerekse göçmenlerin ve mültecilerin karşılıklı fikirlerini paylaşabilecekleri, sinerji yaratabilecekleri alanlar yaratılabilmelidir. Kent Konseyleri belki de bu tür katılımlar için en uygun zeminlerdir” diyor.
Bizi Takip Edin