‘Mevzuat Değişmeli; STK ve Kamu Temsilcilerinden Bağımsız Bir Yapı Oluşturulmalı’
“Mevzuat kökten değişmeli; şeffaflık ve hesap verebilirlik için STK ve kamu temsilcilerinden oluşan bağımsız bir yapı oluşturulmalı.” Türkiye’de sivil toplumun fon kullanmasına ilişkin bu genel değerlendirmeyi yapan AB Sivil Düşün Programı’ndan Emre Gür, fon alan STK’ların bağımsızlıklarını ve şeffaflıklarını korumasının önemini vurguluyor; yasal değişikliklerin yapılması durumunda sivil toplumun kaynaklarının çeşitleneceğini söylüyor.
Türkiye’de sivil toplumun fon kullanması ve fon alan STK’lara yönelik iddia ve suçlamaları ele aldığımız dosyanın bu bölümünde, Avrupa Birliği (AB) fonları konusunda uzman olan Emre Gür’ün görüşlerine yer veriyoruz. AB’nin en önemli programlarından biri olan Sivil Düşün’de Sivil Toplum Kilit Uzmanı olarak görev alan Gür, aynı zamanda Türkiye Avrupa Vakfı’nda AB mali yardım aracının takibi için kurulmuş olan izleme ağının kurucu yöneticilerinden biri.
‘Fon Alan STK’larda Araçsallaşma ve Fon Bağımlılığı Riski Var’
STK’ların, yabancı kuruluşlardan fon alması, sivil toplumun sivilliğine ve bağımsızlığına zarar verir mi? Genel olarak fon kullanmak sivil toplumun ‘sivilliğine’ halel getirir mi?
Bu alanda çizilmiş olan temel standartlarla uyumlu olduğu sürece tabi ki hayır. Ama bu pek çok boyutuyla ele alınması gereken bir konu. Fon veren kurum kim, hangi şartlarla kime vermekte. Türkiye’de sivil toplum oluşumunun görece yeniliği bu alanda da tartışmayı biraz geç gündeme getirdi sanırım. Benim AB destekli projeler ile olan geçmişim üzerinden bu konuya daha kolay bir cevabım var genelde: AB değerlerine uygunluk kriterleriyle uyumluluk. Kurumlar şeffafsa, evrensel insan hakları normlarının dışına çıkmıyorlarsa buna sağlam- sağlıklı bir ilişkidir diyebilirim. Aksi için ise tabi yine pek çok örnek sıralanabilir.
Sivil toplumun ulusal ya da ulusaşırı, çeşitli kuruluşlardan fon temin etmesinin sivil topluma olumlu ve olumsuz etkileri neler olabilir?
Sivil Toplum özünde ne şirket gibi kâr amacı ile kurulmuş ve iş yürüten bir yapı ne de vergilerle işleyen bir mekanizma. Amaçladığı değişim ve hedefler doğrultusunda kaynak geliştirmesi doğal ve bunu ulusal ya da ulusaşırı kanallardan yine yukarıda sözünü ettiğim değerler çerçevesinde yapıyorsa bu gayet sağlıklı bir ilişkidir. Gerekli değişime kaynak doğru bir aracıyla aktarılmış olur.
Sivil toplumun fon almasının olumsuz denebilecek risk boyutu iki yönlüdür. Birisi araçsallaşma; fon veren kuruluşun bu fon karşılığında yararlanıcıyı baskılaması, amaçlarına alet etmesi ve işin çerçevesi dışında da kendine bağlaması. İkincisi ise finansal sürdürülebilirlik kaygısı üzerinden fon bağımlılığı. Temel kuruluş amacından koparak, var oluş kaygısıyla doğru bildiğinden çok, fonların yönlendirmesi ile hareket etmek.
AB, fon kullandırırken belirli bir dış değerlendirme, filtreleme sistemi ve buna karşılık gelen standartlaşmış başvuru formları kullanır.
Proje yazım ve değerlendirme süreçleri nasıl işliyor? Fonlar karşılıksız mı veriliyor?
Burada süreçlerine hâkim olmadığım kurumlar adına çok net şeyler söylemem mümkün değil. Ancak genel olarak şunu söylemek lazım; insan hakları ve demokrasi temelinde çalıştığını iddia eden, bu değerler bütününe saygı duyarak ve bu değerler çerçevesinde bir ekosistemde varlığını sürdüren kurumların, bunların aksi yönünde hareket etmesi zordur. Bu da fonların değerlendirme sürecinde mümkün olabildiğince tarafsız kontrol mekanizmalarının işletilmesini öngörür.
Yine daha çok uzmanı olduğum alandan örnek vermek gerekirse; AB, fon kullandırırken, özellikle belirli bir dış değerlendirme ve filtreleme sistemi ve tabi ki buna karşılık gelen standartlaşmış başvuru formları kullanır. Burada bahsettiğim mekanizma, milyarlarca avroluk bir hibe dağıtım mekanizmasına referans veriyor, bunu akılda tutmak lazım.
Tabi bu seviyede bir kaynak aktarımı ister istemez, bazı konularda teknik bilgi birikimi iyi olan ve proje yazımında uzman kurumların öne geçmesini de sağlıyor. Senelerdir Türkiye’de pek çok kapasite geliştirme programı vermiş biri olarak, nedense bu alanda çok ciddi bir ilerleme de sağlanmadığını söyleyebilirim.
AB fonlarında gündemin değişme hızı ve insanların bireysel aktivizmle daha fazla manevra alanı bulmasından dolayı, artan talebe karşılık gelen hızlı ve esnek küçük destek mekanizmalarının güçleniyor.
Bunun yanı sıra, bence çok önemli gelişmelerden bir diğeri; gündemin değişme hızı ve insanların bireysel aktivizmle daha fazla manevra alanı bulması gibi nedenlerden dolayı, artan talebe karşılık gelen hızlı ve esnek, küçük destek mekanizmalarının güçlenmesi. Türkiye Sivil Düşün programı ile bu alanda Avrupa içerisinde de örnek bir oluşumun başlangıcını yapan ilk ülkelerden biri oldu.
Bahsettiğim bu yapı, karmaşık başvuru süreçlerinden ve belirli uygulama zorluklarından başvurucuları kurtarıp, olabildiğince sadeleştirmeyi hedefliyor. Sayısı da giderek çoğalmakta; Etkiniz, STGM’nin programları derken aynı dönemde sayısı 10’a yaklaşan benzer programla AB’nin giderek bu alana yoğunlaştığını söyleyebiliriz.
Hem kamu kurumları hem STK’lar, dış kaynakların kullanımında hesap verebilirlik, yerinde kullanım, şeffaflık gibi konulara azami özeni göstermelidir.
Türkiye’de kamu kurumlarının AB ve diğer uluslararası kuruluşlardan büyük miktarda fon almasına karşın, sivil toplumun benzer fon kaynaklarından yararlanması neden yasadışı ya da meşru değilmiş gibi gösteriliyor?
Bu tamamen siyasal iklimle alakalı bir konu ve aslında çok yeni bir konu da değil. Her zaman kullanışlı olan bir “dış mihraklar” korkusuyla perçinlenen ve bu alanda bilgi eksikliği ile ilgili de olan bir mevzudur. Benzerini Macaristan ve Rusya gibi ülkelerde de zaman zaman görüyoruz.
Bu konunun özü şu: hem kamu kurumları hem STK’lar, dış kaynakların kullanımı gibi alanlarda temel prensipler doğrultusunda örneğin hesap verebilirlik, yerinde kullanım, şeffaflık gibi konulara azami özeni göstermelidir.
AB özeline bakacak olursak, aslında Türkiye’de AB kaynakların çok daha büyük kısmı kamuya gitmekte ve buradan STK’lara ayrılan fonlar toplam paket içerisinde önemli gibi gözükse de sadece küçük bir kısmı oluşturmaktadır.
‘Fon Kullanımında Yetersiz Kalan Mevzuat Kökten Değişmeli’
Türkiye’de mevzuat, STK’ları kullandığı fonların şeffaflığı ve hesap verebilirliği için yeterli mi?
Ne yazık ki yeterli değil. Bu hem AB destekli hem de yerelde pek çok kurumun kendi imkânlarıyla üzerine düştüğü, çalışmalar yaptığı bir alan. TÜSEV’in bu alanda kıymetli çalışmaları var; herkese takip etmelerini öneririm. Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü de bir süredir konu üzerine çalışmalar yapıyor. İyi örneklerin toparlanması, derinlemesine çalışmalar, anketler önemli çalışmalar ancak tabi ki bunlar ciddi bir değişiklik yaratmadı. Bu konunun kökten bir kurumsal yapılanma ile çözülebileceğine inanıyorum.
Yardım Toplama Kanunu kesinlikle değiştirilmeli ve vergilendirme ile ilgili alanda kamu yararı statüsü gibi işlerle ilgili daha kapsayıcı bir sürece gidilmeli. Bu durumda aslında sivil toplumun kaynaklarının da çeşitlenmesi daha rahat olacaktır.
Biz Yardım Toplama Kanunu’nda iyileştirme beklerken, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Kanun burada büyük bir sürpriz oldu. Türkiye’de bu kanun dahil mevzuatın terörün finansmanının önlenmesi ilgili asgari koşulları belirlemesi gerekir. Sivil toplumun da bu konuda hesap verebilir olmak konusunda ne kadar gönüllü olduğu sorusunu da bir kenara koymak lazım. Yurtdışında şeffaflık ve hesap verebilirliği teşvik eden çok önemli inisiyatifler var. Türkiye’de Açık Açık Platformu bununla ilgili güzel bir örnek oldu, bu örneklerin çoğalması lazım.
‘STK ve Kamu Temsilcilerinden Oluşan Bağımsız Bir Yapı Oluşturulmalı!’
Yurt dışından ve yurt içinden çeşitli fonlardan yararlanan STK’ların, aynı zamanda bağımsızlıklarını ve şeffaflıklarını koruması için ne yapılmalı? STK’lar nasıl bir yok izlemeli? Bu konuda Türkiye’de iyi uygulama örnekleri var mı?
Şeffaflık ve hesap verebilirlik bu konuda anahtar. Fon alan ve fon veren kuruluşlar zaten mümkün olduğu ölçüde bunu sağlamaya çalışıyorlar. Türkiye’de bu prensipleri üyelik şartı olarak ön koşan Açık Açık buna iyi bir örnek. Şeffaf ve hesap verilebilir şekilde fon kaynaklarını paylaşan kurumların bilgileri de kötüye kullanılıyor bazen. Mesele Medyascope örneği çok tartışıldı. Yayın çizgisi, içerideki ekibi gayet net bilinen bir bağımsız medya kuruluşu, şeffaf bir şekilde yayınladığı bağışçı listesinden eleştirilmeye çalışıldı. Yani kurum zaten bunu yayınlamış sitesinde, bağımsız medyayı Rusya’dan bir kurumun destekleyeceği düşünülemez herhâlde…
Bence en temel meselelerden birisi, kamunun denetim mekanizmasından ziyade STK ve kamu temsilcilerinden oluşan bağımsız bir yapının daha katılımcı temelde genel çizgileri oluşturup hesap verebilirlikle ilgili faaliyet göstermesi. Yani bu konuda da bir iyi uygulama örneği vermek gerekirse İngiltere bence gayet iyi bir model olabilir.
‘Sivil Toplum Bağışları Doğru Yönlendirmeli’
Türkiye’de STK’lar filantropi- hayırseverlik yoluyla hem ulusal hem uluslararası düzeyde ne kadar kaynak bulabiliyor? Türkiye’de hangi kuruluşlar filantropi yapıyor?
Türkiye’de güçlü bir filantropi refleksi var ama kurumsallaşması ciddi bir mesele. Burada seküler ve seküler olmayan ayrımını yoğun görüyoruz. Seküler olmayan STK’lar, özellikle Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ne adaylığı döneminden beri küresel anlamda da giderek güçleniyorlar. Zira siyasi idare de bu alanda olası işbirliklerinin nasıl kullanılabileceğine kafa yordu, önemini fark etti.
Filantropi ve bağışçılık daha çok beraber ele alınması gereken bir konu tabi. Burada bağışların bir STK’da toplandıktan sonra nasıl kullanıldığı ile ilgili yine hep konuştuğumuz değerler etrafında hesap verebilir olması önem kazanıyor.
Bu konuda çok güncel bir örnek paylaşmak isterim. Yangınlar sırasında yükselen yardımlaşma isteği aslında ilk etapta yoğun ihtiyaç olmayan hatta bu konu özelinde hiç ihtiyaç olmayan bir alanda yoğunlaştı. Alanında en çok bilenen kuruluşlarımızdan biri hem kurumsal hem bireysel bağışçılardan yoğun bir fidan bağışı aldı. Ancak kurumun başkanı bir röportajında, aslında fidan ekiminin gereksiz olduğunu, toplumsal baskı ile yapıldığını anlattı. Sivil toplumun rolü burada aslında hem bilgilendirme hem yönlendirme de olmalı. Asıl soru şu: “Bu kadar önemli bir kaynağı doğru yönlendiriyor muyuz?”
AB dış yardımlarının temelini oluşturan hak odaklı yaklaşımı genişletmek önemli.
Bizim Sivil Düşün’de çok vurguladığımız bir kavram var: “hak odaklı yaklaşım”. Hak odaklı yaklaşım, yapılan her türlü filantropi işinin bir hak odağında güçlendirme bileşeninin olması. AB dış yardımının da esası artık bu temele oturuyor ama bu alanı genişletmek önemli. Öğrencilere burs veriyoruz ama ya veremediklerimiz. Yanan yerlere fidan dikiyoruz peki ya önümüzdeki dönemde kaybetme ihtimalimiz olanlar?
Eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
Tüm bu tartışmalarda benim gördüğüm en temel mesele, bilgi eksikliğinin nasıl manipülasyona neden olduğu idi. Fon konusu da dahil olmak üzere, her konuda doğru bilgi, hesap verebilirlik, doğru yönlendirme temel esaslardan biri olmalı.
Dosyanın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin