‘Kadınlar Ataerkil Medyanın Elinde İkinci Kez Ölüyor’
“Cinsiyet eşitsizliğini ve kadına karşı şiddeti örtük ya da açık olarak aklayan, müdahale etmeyen, susan herkes bu suça iştirak eder.” Avukat Selin Nakıpoğlu, bu sözleriyle Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde, haberleri cinsiyetçi dille hazırlayan ataerkil medyanın da suça ortak olduğuna dikkat çekiyor. Bianet editörü Evrim Kepenek ise 'tık' derdiyle hazırlanan haberlerde, fail erkeklerin aklanıp kadınların suçlu duruma düşürüldüğünü vurguluyor.
Geçen hafta Azra Gülendam Haytaoğlu’nun bir erkek tarafından vahşice öldürülmesi, Türkiye’de medyada kadın temsilinin yine ağırlıklı olarak cinsiyetçi bir dille haberleştirilmesinin son örneği idi. Özellikle erkek gazeteciler tarafından hazırlanan haberlerde, yine mağdur kadının hakları hiçe sayılarak ve hatta fail erkeğe hak verilmesine olanak veren bir dil hakimdi.
Gazetecilerin kadın cinayetlerine dair haberleri hazırlarken cinsiyet eşitlikçi bir dil kullanmaları zorunludur.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Kadın Gazeteciler Komisyonu da artan kadın cinayetlerine ve medyada kadın cinayeti haberlerinde kullanılan yazım dilindeki sorunlara dikkat çeken bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Gazetecilerin kadın cinayetlerine dair haberleri hazırlarken cinsiyet eşitlikçi bir dil kullanmaları zorunludur” deniliyor ve gazeteciler “söz konusu haberlerle ilgili fikri takip yapılırken, caydırıcı ceza uygulanıp uygulanmadığının da takipçisi olmaya, kadın-erkek demeden tüm basın çalışanlarını kadına yönelik şiddetin önlenmesi için görevini yapmaya” davet ediliyor.
Bazı kadın yazarlar, katilin “yalan-yanlış ifadelerinin ballandırarak aktarıldığı, cinayeti katilin ağzından yazıp yol gösteren” ve Azra’nın fotoğraflarının katil ile birlikte servis eden bu haberlere tepki gösterdi.
Faruk Bildirici gibi bazı erkek gazeteciler de medyanın kadına yönelik şiddet ve cinayet haberlerinde yaptığı en büyük yanlışın “kanlı bir pornografiye çevirmek” olduğuna dikkat çekti. Bildirici’ye göre, kadın cinayetini ayrıntılarla, pornografik bir dille haberleştirmek, asıl üzerinde durulması gereken şiddeti ve kanlı vahşeti görünmez kılıyor; potansiyel saldırganlara yol-yöntem gösterilmiş oluyor. Bu tür haberleri okuyan sağlıklı insanlarda ve genç kadınlarda yaratacağı travmatik etki de göz ardı ediliyor.
Azra Gülendam Haytaoğlu cinayeti üzerinden, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin medyada şiddeti yayacak ve mağdurun hukuki haklarını ihlal edecek şekilde yer bulmasının nedenleri ile okuyucuların buna karşı nasıl bir tavır alması gerektiğini avukat Selin Nakıpoğlu ve Bianet kadın ve LGBTİ haberleri editörü Evrim Kepenek ile konuştuk.
‘Kadına Karşı Şiddeti Aklayan ve Susan Herkes Bu Suça İştirak Eder’
Kadın cinayetlerinin medyada haberleştirilmesini, hukuki boyutu ile değerlendiren Selin Nakıpoğlu, öncelikle sistematik şiddetin bir öznesi olduğu için “kadına yönelik erkek şiddeti” ifadesini kullanmayı tercih ettiğini not ediyor. Yazılı ve görsel medyada kadına yönelik erkek şiddetinin ve özellikle cinayetlerin %60’ının “3. Sayfa Haberi” olduğunu hatırlatan Nakıpoğlu, bunlarda da toplumsal cinsiyet boyutunun ele alınmadan “adli olay” olarak haberleştirilmesine dikkat çekiyor.
Azra örneğinde olduğu gibi “katil erkeğin adının baş harfleriyle verilmesi, katilin ‘alkol almıştık’ ifadesinin ısrarla yayınlanması oldukça alışık olduğumuz bir haberleştirme tarzı” diyen Nakıpoğlu’na göre, “henüz iddianame hazırlanmadan adeta katiller için indirim sebepleri, bazen de haksız tahrik sebeplerinin altı fosforlu kalem ile çiziliyor. Esasen bu yargıya müdahaledir.”
Kadına yönelik erkek şiddeti sistematiktir ve esasen birçok kurum ve kesimin açık veya örtük onayıyla işlenen örgütlü bir suçtur.
Nakıoğlu konunun hukuki boyutunu şu sözlerle özetliyor: “Kadına yönelik erkek şiddeti sistematiktir ve esasen birçok kurum ve kesimin açık veya örtük onayıyla işlenen örgütlü bir suçtur! Sadece katil değil cinsiyet eşitsizliğini ve şiddeti örtük ya da açık olarak aklayan, müdahale etmeyen, susan herkes bu suça iştirak eder.”
Kadın cinayeti haberlerinde mağdur kadının özel hayatının haberleştirilmesinin mağdurun haklarını ihlal edip etmediği ve hayatta olmayan mağdurun haklarının nasıl korunacağı sorumuza Nakıpoğlu şu yanıtı veriyor:
“Haberler genellikle cinayet-olay odaklı, adliye tutanakları ve faillerin ifadelerine dayandırılıyor. Kadın maktul olsa da olmasa da ceza yargılaması boyunca ikincil mağduriyete uğratılıyor. Bu da şayet kadın hayattaysa özel hayata saygı hakkinin ihlalidir, hayatta değilse de ölünün manevi şahsiyetine hakaret etmek suçudur. Ve mahkemeler pervasızca o erkek sanıkların yargılama boyunca kadına hakaret etmesini, kadının yargılama boyunca özel hayatına yapılan saygı ihlaline ses çıkarmamaktadırlar.”
Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, geçtiğimiz mayıs ayında erkek cinsel şiddetine maruz kalmış bir başvurucunun ikincil mağduriyetten korunmasına ilişkin önemli bir karar verdi.
‘Dil, Cinsiyetçi İdeolojiyi Taşıyan Temel Unsurlardan Biri’
İsmail Saymaz gibi deneyimli erkek gazetecilerin dahi mağdur kadınların haklarının ihlal edilmesinin medyada bu denli yangın olmasını ise Nakıpoğlu, “cinsiyetçi zihniyetin hayatın her alanında bir kamu politikası olarak yeniden üretilmesine” bir örnek olarak nitelendiriyor.
Özellikle gazetecilerin haberde genellikle “erkek şiddeti” nitelendirmesini kullanmadığını çünkü kadınların “kadın olduğu için öldürüldüğünü” reddederek, kadın cinayetlerinin münferit olarak ele aldıklarını kaydeden Nakıpoğlu, dilin önemine dikkat çekiyor: “Dil, kadına yönelik erkek şiddetinin kaynağındaki cinsiyetçi ideolojiyi taşıyan temel unsurlardan olduğu için, dile dikkat etmeyen, kullandığı kelime, deyim ve ifadelerle bu dili yeniden üreten herkes bu suçun ortağıdır.”
Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetlerinde medyanın rolünü bir hukukçu olarak değerlendiren Selin Nakıpoğlu, muhabirlerin kadın cinayetlerle ilgili kamuoyunu bilgilendirmek ve hukuki süreci takip ederek gerektiğinde sürecin toplumsal cinsiyet eşitsizliği boyutunu ortaya çıkarmaları ve süreç sonuçlanıncaya dek takibi sürdürmelerini tavsiye ediyor.
Gazeteciler, erkek şiddetini melodrama dönüştürmek yerine, sayfalarını farkındalık yaratmak ve cinsiyetçi hukuk sistemini sorgulamak için kullanmalılar; çünkü kadınlar ataerkil bir medyanın elinde ikinci kez ölüyor.
Erkek şiddetine maruz kalmış kadınların fotoğraflarla metalaştırılması ve haklarındaki tüm detayların ifşa edilmesinin sona erdirilmesinde sadece medya mensuplarının değil tüm toplumun sorumlu olduğunun altını çizen Nakıpoğlu, “kadına yönelik erkek şiddetinin haberleştirilmesinde şiddetin pornografisinin yapılmasından vazgeçmeyen her basın mensubu suç işlemektedir.” dedi.
Son olarak, Birgün, Bianet gibi yayın organlarının erkek şiddetine yönelik haberlerini başarılı bulduğunu belirten Nakıpoğlu, erkek şiddetine dair veri toplanmayan Türkiye’de Bianet’in erkek şiddetin bir dökümünü yapmasını da çok önemli bir hizmet olarak nitelendirdi.
‘Kadın Cinayeti Haberleri ‘Bu Kadın da Bunu Hak Etmiş” Duygusunu Geçiriyor!’
Selin Nakıpoğlu’nun kadına yönelik erkek şiddetini ve kadın cinayetlerini hukuki boyutuyla değerlendirmesinin ardından, konuyu gazeteci bakışıyla ele alan Bianet kadın ve LGBTİ haberleri editörü Evrim Kepenek, medyanın “tık” derdine düştüğüne ve yapılan haberlerle “Bu kadın da bunu hak etmiş” duygusunu geçirdiklerini söylüyor.
Azra Gülendam cinayetinin medyada haber yapılma şeklinin, okuyucuda “Ah bu kızları aileleri ne biçim büyütmüş” noktasına getirdiğini; fail erkeğin bu haberlerde aklandığına, kadının ise suçlu gibi gösterildiğine dikkat çekiyor.
Kadın cinayeti haberlerinde tüm detayların ve mağdur kadının özel hayatının yer almasının kamuoyunun ilgisini daha çok çekip çekmediği sorumuza Kepenek şu yanıtı veriyor: “Daha çok okunuyor gibi bir düşünceye girmeden bu haberleri yazmak gerekiyor. Yani haber yazarken kendinize iki soru sorun: “Bu haber kimin yararına?” “Ben bu haberde kadını, çocuğu tekrar mağdur ediyor muyum?” İşte o zaman “okunuyor”, “okunmuyor” kaygısına düşmeden haberleri yazarsanız.”
‘Fail Erkek Aklanıyor, Mağdur Kadın Suçlu Oluyor’
Özellikle erkek gazetecilerin sanık yerine mağdur kadınların fotoğrafları, özel hayatları ve cinayetin detayları ile haberlerini şekillendirmeyi tercih etmelerinin nedeninin bilgi eksikliğinden kaynaklanmadığını çünkü bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğunu vurguluyor:
“Gerçekten “Bu haber kimin yararına?” “Ben bu haberde kadını ya da çocuğu tekrar mağdur ediyor muyum?”. Bu soruların peşinden giderseniz, bir şekilde de doğru bilgiye ulaşırsınız. Bu konuda sayısız kaynak var. “Neden” sorusunu böylesi haberlere imza atan erkek gazeteciler daha iyi yanıtlayabilir sanırım. Biliyorsunuz her konuda uzmanlar!”
Kepenek, gazetecilik etiğine ve toplumsal cinsiyet eşitliği normlarına uygun şekilde kadın cinayetlerinin haberleştirilmesi için basın mensuplarına, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) “Etik Gazetecilik İçin Cinsiyet Eşitliği Rehberi” , Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Toplumsal Cinsiyet Eşitlikçi Haber Kılavuzu ve Bianet’in toplumsal cinsiyet kütüphanesi ile Toplumsal Cinsiyet Odaklı Habercilik El Kitabı’na başvurmalarını tavsiye ediyor.
Haber dilinin toplumsal cinsiyet eşitliği ekseninde hazırlanması için okurlara önerilerini sorduğumuz Kepenek, kadına ve çocuğa zarar veren haberleri yapan kurumlara bu durumu bildirmeleri ve sosyal medyada da bu uyarıların paylaşılması gerektiğini söylüyor.
Evrim Kepenek, bianet’in ‘Erkek şiddeti çetelesi’ dahil 141 haberine erişim engeli getirildiğini hatırlatarak, sadece bu örneğin bile içinde olduğumuz koşulları ve kadına bakışı iyi yansıttığını belirtiyor ve her şeye rağmen “kadınlarla kadınlar için yazmaya, okumaya devam” mesajı veriyor.
Bizi Takip Edin