‘STK’lar Sur’daki Yenilenme Sürecine Dahil Edilmeli’
Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2016 yılında yaşanan çatışmalardan beri kapalı olan 6 mahalle, kentsel dönüşüm ve restorasyon süreçleri yapılarak açıldı. Yeni yapılan evlerin ‘cezaevi yerleşkesine’ benzemesi kamuoyunda tepkiyle karşılandı. İnşa edilen evlerin Diyarbakır mimarisiyle ilgisi olmadığını belirten STK temsilcileri, sivil toplumun ve meslek odalarının inşa süreçlerine dahil edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Diyarbakır Mimarlar Odası Eş Başkanı Selma Aslan, sürecin başından bu yana her bakımdan tarihe, kültüre, sanata ve mimari eserlere karşı tarihi hatalar barındıran uygulamalar içerdiğini belirtti. Aslan hafriyatın kaldırılması, yıkımdan çıkarılan taşların satılması gibi sorunlu yaklaşımları hatırlattı. Malzeme seçimi ve mimarinin Suriçi evlerindeki yaşam biçimini yansıtmaktan uzak olduğunu belirten Aslan, inşa sürecinde vatandaşların mağdur edildiğini, kültürel ve tarihi dokuya zarar verildiğini vurguladı.
2016 yılında yasaklı alan ilan edilen bölgede, evlerin yıkılmasından inşaatların bitimine kadar gizlilik içinde yürütülen çalışmaların sona ermesiyle ortaya çıkan tablonun vatandaşın tepkisine sebep olduğunu belirten Aslan, Sur’daki evlerin yapısını şöyle anlattı: “Tarih ve kültür kokan bu geleneksel evlerden oluşan yapıların avluları evin merkezi konumundadır ve mekanlar arasında bağlayıcı özelliktedir. Ve yine iklim etkisi düşünülerek bitişik, avlulu yapılardır. Bu da aynı zamanda organik bir sokak dokusunu oluşturmuştur. Evlerin etrafında mahremiyet nedeniyle, sokak cephelerinde yüksek duvarlar kullanılmıştır. Böylece dışarıdan evin içi görülmemektedir. Kullanılan malzemenin bazalt taş özgünlüğü ile de hem sokaklara estetik katmıştır hem mevsimsel duruma göre yaşamı kolaylaştırmıştır.”
Yeni inşa edilen evlerin bu özellikleri hiç yansıtmadığı gibi cezaevi yerleşkelerini andıran, özgünlükten uzak ve ticari kaygılarla oluşturulduğunu savunan Aslan, “Geniş yollar yapılmış ve sokak olgusu tamamen göz ardı edilmiş. Yine dış cephelerde malzeme olarak kaplama taş kullanılmış. Eski ile yeninin karşılaştırması yapıldığında ortaya çıkan tablo vatandaşın tepkilerine neden olmuştur ‘’ dedi.
Suriçi Bölgesinde çok sayıda tescile değer yapı ve tescilli yapı bulunduğunu da hatırlatan Aslan, “Tescilli yapıların cephesel özelliklerinin ön plana çıkarılmadığı, yeni yapıların bitişik nizam olarak konumlandırıldığı ve sokak dokusunun kent belleğinde yer etmeyeceği kentsel tasarım projeleri ve bölgeye uydurulmak istenilen yeni bir koruma amaçlı imar planı sahneye çıkmıştır. Bu aşamaların hemen hiçbirinde bölgede yerinden ettirilen halk katılımcı aktörlerden biri olmamıştır. Somut ve somut olmayan kültürel miras ögelerinin kötü taklitleri yapılarak betonarme yapılardan oluşan güvenlik yolları boyunca devam eden yapılar oluşturulmuştur. Kimi yapılar da konumlandırılma biçimi olarak adeta bir cezaevini andıran yapılaşma koşullarıyla oluşturulmuştur. ‘’ dedi.
Diyarbakır Şehir Plancıları Odası Eş Başkanı Çekdar Taşkıran ise Diyarbakır evlerinin kendine has mimari özellikleriyle kent belleğinde önemli bir yere sahip olduğunu, yeni inşa edilen yapıların başka bir ülkenin dokusundan örnek içerdiğini, bunun kimliği hiçe sayan bir yaklaşım olduğunu dile getirdi.
STK’lar Sürece Dahil Edilmedi…
Sürece mimarlar odası veya alanda çalışan STK’ların dahil edilmediğini hatırlatan Selma Aslan, devam eden uygulamalarda bu yaklaşımın değişmesi gerektiğini kaydetti. Sur’da farklı gerekçelerle devam eden yıkımların durdurulması gerektiğini de ifade eden Aslan, “ticari kaygılardan, ranttan uzak yaklaşımlarla Sur içinde restoraston ve restitüsyon çalışmaları olmalıdır. Diğer bir önerimiz de yapılan çalışmalarda alan kullanıcılarının mağdur edilmemesi, ekonomik olarak desteklenerek sürece dahil edilmeleridir. ‘Bu kent hepimizin, sahip çıkalım’ diyoruz” dedi.
Çekdar Taşkıran da benzer şekilde süreçlere bugüne kadar dahil edilmeyen STK’lerin ve bölge halkının tüm aşamalara katılması gerektiğini ifade ederek, “Kentin tarihi ve kültürel dokusuna müdahale edilirken özellikle TMMOB bileşenleri dahil birçok katılımcı aktörün yer alması gerektiğini ve bölgede yaşayan halkın kendi yaşam alanlarında söz sahibi olmasının gerektiğini düşünüyorum. ‘’ dedi.
Bundan sonraki uygulamalarda yıkmaktansa onarım ve restorasyonu öncelenmesi gerektiğini kaydeden Taşkıran, “Özellikle kentsel Sit alanı bölgelerinde yapılan uygulamaların geri dönüşleri çok zor. Bu süreçlere toplumun da dahil edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bizler kentin böyle bir öneme sahip olan bölgesiyle ilgili her türlü çalışmaya ortak olmak isteriz. Şehir Plancılar Odası olarak kentin tarihi ve kültürel miras alanı bölgesinde yapılan çalışmalara dahil edilmesek de sürecin takipçisi olacağımızı ve yapılan yanlış uygulamaların karşısında duracağımızı söylemek isterim.’’ şeklinde konuştu.
Bizi Takip Edin