Sivil Toplumda Dayanışma ve İş Birliği
Türkiye’de sivil toplum yaklaşık 10-15 yıldır önemli bir dönüşüm içerisinde. Bu dönüşümde artan kısıtlayıcı yasal düzenlemeler ve keyfi bürokratik uygulamaların etkisi, bu tür müdahalelerin sivil toplumu nasıl dönüştürdüğü, yeni örgütlenme biçimleri ve sivil alanlar gibi konular gerek sivil toplum içerisinde gerekse akademide çokça tartışıldı. Bununla birlikte, bu dönüşümün çok fazla konuşulmayan unsuru ise bu dönemde sivil toplum içerisinde gelişen dayanışma kültürü. Bu dayanışma kültürünü sivil toplum içerisinde temel olarak iki boyutta görebilmek mümkün.
Dayanışmanın ilk boyutunu STK’ların farklı grup, örgüt ve aktörlerle yaptığı iş birliği oluşturmaktadır. Gerek belirli bir amaca yönelik geçici işbirlikleri gerekse daha uzun süreli çoklu yapılar sivil toplum içerisinde yeni değil. Ancak son dönemde ortaklaşa yürütülen kampanyaların, birçok alanda oluşturulan platformların yaygınlaştığını görmekteyiz. Bunların bir kısmını belli bir amaca yönelik kısa veya uzun sürelik kampanyalara yönelik işbirlikleri oluşturuyor. Örneğin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi için yapılan eylemlerden Cerattepe’ye çok sayıda mücadelede farklı gruplar yan yana yer aldı. Kanal İstanbul Koordinasyonu çevre örgütlerinin yanı sıra Kadın Meclislerinden ODTÜ Mezunlar Derneği’ne kadar geniş bir yelpazede onlarca sivil toplum aktörünü ve hatta siyasi partileri kapsamaktadır. Bu tür işbirlikleri geçici olsalar dahi, aktörler farklı katkılar sundukları için yürütülen mücadelenin etkisini önemli ölçüde artırmaktadır. Örneğin küçük çaplı yerel bir grup mücadelenin yerel halk nezdinde duyulmasını ve mücadeleye yerel halkın desteğinin kazanılmasında, gönüllülerin veya protestoların organizasyonunda önemli bir rol üstelenebilmektedir. Bununla birlikte çevre hareketleri genelde uzun süreli bürokratik ve hukuki süreçleri de beraberinde getirebilmektedir. Bu süreçlerin takibi teknik ve hukuki uzmanlığın yanı sıra maddi kaynakları da gerektirmektedir. Daha büyük STK’lar ve odaların bu hareketlerin içinde yer alması, bu süreçlerin takibi açısından önemlidir. Bu anlamda, sivil toplumun içindeki farklı gruplar ortak hareket ederek birbirlerini tamamlamaktadır (Zihnioğlu, 2019).
Sivil toplum içerisinde sadece belirli amaçlara yönelik değil aynı zamanda uzun erimli işbirliklerine de artık daha sık rastlıyoruz. Örneğin Afet Platformu, Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) son dönemde öne çıkan bu tür yapılardan sadece birkaçı. Bu tür platformların ortaya çıkmalarındaki temel nedenlerden bir tanesi sivil toplumun gelişmesine paralel STK’ların giderek daha çok uzmanlaşması ama diğer yandan gerek kısa süreli krizlerin gerekse daha derin toplumsal sorunların çok boyutlu müdahaleyi gerektirmesidir. Bu sebeple, sivil toplumun gündemindeki birçok sorunun sağlıklı ve sürdürülebilir çözümü farklı alanlarda uzmanlığa sahip sivil toplum aktörlerinin iş birliğini gerekli kılmaktadır. Örneğin depremle birlikte gelen afet sadece arama kurtarma çalışmalarını değil, psiko-sosyal destek sağlanması, ihtiyaç tespiti, gönüllü ve ayni yardım koordinasyonu gibi farklı sivil toplum gruplarının uzmanlıklarını gerektiren çok çeşitli müdahale alanları doğurmaktadır. Deprem gibi Türkiye’de sık görülen ve hızlı müdahale gerektiren doğal afetlerde Afet Platformu gibi önceden oluşturulmuş yapılar daha etkin müdahaleye olanak sağlamaktadır. Platform benzeri yapıların son dönemde artmasının bir diğer nedeni de 1990’ların ikinci yarısından itibaren önemli gelişme kaydeden sivil toplum içerisindeki birçok aktörün birbirini tanımaya ve birbirlerinin uzmanlıklarını öğrenmeye başlamasıdır. Aynı zamanda kimi STK’lar birlikte daha güçlü olduklarının farkına varmaktadır. Araştırmalar, STK’ların faaliyet gösterdikleri alanlarda farklı görüşten STK’larla bir araya gelmekten imtina ettiğini gösterse bile (Adhoc Araştırma ve Yaşama Dair Vakıf, 2021), mevcut platform ve ağlar sivil toplum içerisinde çalışma kültürünün gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Sivil toplumdaki dayanışmanın ikinci boyutu hedef kitlelerine yöneliktir. Türkiye’de dayanışma kültürü üzerinden çalışan hayırsever STK’lar şüphesiz çok eskiden beri faaliyet göstermektedir. Ancak son dönemde ortaya çıkan gruplar daha ziyade ihtiyaç ve imkan sahibi kişileri bir araya getiren platformlar olarak önceki yapılardan farklılık taşımaktadır. Özellikle pandemi ile birlikte kurulan yerel Dayanışma Ağları, Yurttaş Dayanışma Ağı, Sanal Hastane ve pandemi öncesi dönemde çalışmalarına başlayan İhtiyaç Haritası dayanışma kültürünü sivil topluma taşıyan uygulamalardır. Bu tür bir yaklaşım sadece sivil toplum içerisinde değil, askıda fatura gibi uygulamalarla belediyeler tarafından da bu dönemde benimsenmiştir. Bu tür uygulamaların sivil toplum içerisinde yaygınlaşmasının temel sebeplerinden bir tanesi Yardım Toplama Kanunu’nun genel anlamda yardım toplama faaliyetini kısıtlayan yaklaşımıdır. Yeni uygulamalar, Yardım Toplama Kanunu’na takılmadan ihtiyaç sahibine ulaşabilmektedir. Ayrıca, bu tür uygulamalarla ihtiyaç sahibiyle bağışçıyı doğrudan buluşturan STK’lar, kendilerine yönelik güvensizliği de aşmış olmaktadır (Yaşama Dair Vakıf, 2014).
Türkiye’de sivil toplum içerisinde dayanışma ve işbirliğine yönelik uygulamalar son 10 yılda giderek daha fazla görülmeye başlandı. Bu yapıların etkin sonuç doğurabilmesi için sivil toplumun bundan sonraki adımı bu yapıların farklı görüşten grupları kapsaması ya da hedeflemesi olmalıdır.
Kaynakça
Zihinoğlu, Özge (2019) The Prospects of Civic Alliance: New Civic Activists Acting Together with Civil Society Organizations. Voluntas 30, 289–299.
Bizi Takip Edin