Hayvanat Bahçeleri Bizi Ekofobiden Kurtarır mı?
Çocuklar belki de henüz farkında olmasalar da hayvanat bahçesinde gözlemledikleri en önemli şey; doğal yaşam alanından binlerce kilometre uzakta hapsedilerek yoğun strese maruz kalan, davranış bozukluklarını tekrar eden hayvanlar. Bir kutup ayısı, yunus, aslan, maymun ve birçok hayvan hayatında hiçbir insan görmeden yaşayabiliyorsa, biz de yapabiliriz!
Ekofobi, doğal yaşamda kötüye gidiş, ekolojik felaket korkusu anlamında kullanıldığı gibi bireylerin ekolojiye ve doğaya yabancılaşması anlamında da kullanılıyor. Betonla kaplı kentlerde, doğadan uzak büyüyen çocuklar için doğa ve onun içindeki hayvanlar, bitkiler, ekosistemler yalnızca ders kitaplarında yer alan birer bilgi olarak kalıyor.
Altıncı büyük kitlesel yok oluşun başladığı, iklim krizinin hayatımızı zorlaştırdığı ve daha da zorlaştıracağı, birçok hayvanın neslinin tükendiği, virüslerin tüm dünyayı ele geçireceği gibi bir sürü bilgi ve gerçeklik sürekli gündemimizde. Sürekli olarak yanlışları ve kötüye gidişatı konuşuyoruz. Bu gidişatı iyileştirebilecek sorumlular olarak da gençler ve çocuklar görülüyor. David Sobel’in Ekofobiyi Aşmak kitabında bu sorumluluğu onlara yüklemeden önce tekrar düşünmemizi sağlayacak bir öneri var: “Çocuklardan dünyanın yaralarını sarmalarını istemeden önce yapmamız gereken şey onların doğal dünya ile bağ kurmalarına, onu sevmeyi öğrenmelerine ve içinde rahat hissetmelerine fırsat tanımaktır.”
Bunu yaparken dikkat etmemiz gereken, çocukların gelişim dönemlerini göz önünde bulundurarak hareket etmek ve onların doğayla ve hayvanlarla bu bağı kurmalarındaki keşif yolculuğunda ihtiyaç duydukları zaman onlara destek olmak. Bilinmezlik olduğunda karmaşıklaşan, korku üreten ya da ilgi çekmeyen bir ilişki kurulmuş oluyor. Bu ezber ve karmaşa yaratan ilişkileri dönüştürmemiz gerekiyor. İlk olarak çocukların yakından uzağa ilkesiyle öğrendiğini ve öğrendiklerinin daha kalıcı hale bu şekilde dönüştüğünü kabul etmek gerek. Bu da keşfetmeye en yakından, yani önce kendi mahalleleri, kentlerinden başlamaları demek.
Peki ya bunu nasıl yapabiliriz? Kentlerde yaşamı paylaştığımız birçok hayvan, beklenmedik şekilde karşımıza çıkan bitkiler ve ağaçlar var. Çocukların bunları tanımaları için alan açmak, kendi keşif süreçlerinde onların doğru bilgiye ulaşmaları için yol gösterici olmak yapacağımız birçok ezber bilgiden daha kritik. Bu diğerleriyle karşılaştırıldığında zor bir yol olarak görünüyor olabilir. Bir çocuğun kaldırıma oturup bir bitkinin yapraklarını incelemeye çalışması, bir böceği takip ettiği için duvara tırmanmaya çalışması; evde, okulda güvenli bir şekilde ezber bilgiler paylaşmaktan ve hayvanat bahçesindeki yapılacak güvenli bir gezide tabelaları okumaktan daha zor gelebilir.
Birçok aile ve okul bilgilendirici, ilgi çekici olduğu düşüncesiyle çocuklar için hayvanat bahçelerine geziler düzenliyor. Çocukların muhtemelen hayatları boyunca başka bir yerde göremeyecekleri, normalde onlardan binlerce kilometre ötede doğal yaşamlarını sürdüren hayvanları görmeleri, onların davranışlarını izlemeleri heyecan ve bilgi verici olduğu düşünülüyor. Ancak birçok araştırmada gördüğümüz üzere hayvanat bahçelerindeki, akvaryumlardaki hayvanlar esaret altındayken yoğun strese maruz kalıyorlar. Hayvanat bahçelerinde tutsak edilen hayvanlarda kısıtlı yaşam alanları ve stres faktörleri nedeniyle çeşitli davranış bozuklukları gözlemleniyor. Bu stres faktörleri nedeniyle oluşan davranışlara “Anormal Tekrarlayan Davranış” adı veriliyor. Gerilme davranışları, tekrarlayan hareketler, ileri ve geri adımlar atma, kafa sallama, sallanma, adımlarını tekrar tekrar geri çekme, hareketsiz oturma veya kafeslerin tellerini ısırma vb. tüm bu davranışlar bu kapsamda tanımlanıyor. Bazı hayvanat bahçelerinde, hayvanların davranış problemlerini kontrol etmek için onlara antidepresanlar veya sakinleştirici maddeler veriliyor. “Hayvanlar İçin Özgürlük” grubunun İngiltere akvaryumlarında yaptığı bir araştırmada, “sergilenen” hayvanların %41’inin türlerini tanımlayan hiçbir işaret göstermedikleri bulgusuna ulaşmışlardır.
Geçtiğimiz hafta Hayvan Hakları İzleme Komitesi Antalya Doğal Yaşam Parkı ve Hayvanat Bahçesi’nde esir edilen bir boz ayının videosunu paylaştı. Boz ayı tüm o kalabalığın içinde anormal tekrarlayan davranış gösteriyor, yalnızca ileri geri yürüyor ve başka bir tepki vermiyor. (Videoyu buradan izleyebilirsiniz.) Linkte yer alan yazıda verilen bilgiye göre; doğal ortamlarında erkek boz ayılar 500-1300 km, dişi boz ayılar ise 130-780 km büyüklüğündeki alanlarda yaşıyorlar. Bu alanların büyüklüğü düşünüldüğünde; bir kafes içerisinde sürekli olarak insanlarla iletişim kurmaya zorlanan, onlar tarafından rahatsız edilen hayvanlara baktığımızda bu anormal tekrarlayan davranışlar göstermelerinin ne kadar “normal” olduğunu fark edebiliriz.
Yani aslında görüyoruz ki, hayvanat bahçesinde esir tutulan hayvanlar doğal davranışlarını göstermiyorlar. Çocuklar belki de henüz farkında olmasalar da gözlemledikleri en önemli şey; doğal yaşam alanından binlerce kilometre uzakta hapsedilerek yoğun strese maruz kalan, davranış bozukluklarını tekrar eden hayvanlar.
Aslında tüm bu bilgilerle baktığımızda, hayvanların esir edilmesi ve üzerinden kar sağlayan hayvanat bahçeleri ne çocuklar ne hayvanlar ne de ekoloji için faydalı bir sistem değil. Hem de bu noktada binlerce kilometre uzaktan getirilen bu hayvanların doğal yaşam koşullarının sağlanması için harcanan kaynaklardan da bahsetmemiz gerektiğini düşünüyorum. En basitinden bu hayvanlar için sağlanmaya çalışılan iklim koşullarının çevreye ne kadar etkisi olabileceğini biliyor muyuz? Doğal yaşamlarında birçok farklı bitki ve habitat ile iç içe yaşayan bu hayvanları ya yalnız ya da yalnızca kendi türlerinin olduğu kafeslere hapsediyoruz. Bu noktada neler yapabiliriz sorusuna birçok cevap verebiliriz. Çocuklarla en yakınımızdan başlayarak mahallemizi keşfetmeye başlayabilir, sokağımızda yaşayan hayvanları gözlemleyebilir, kuş gözlemi yapabilir, böcek bilimi üzerine araştırmalar yapabiliriz.
Gençlerle neler yapabileceğiz konusunda da Yaşam için Yasa İnisiyatifi’nin 14-18 yaş gençler için hazırladığı “Gençler İçin Yaşam için Yasa” yazısındaki hayvanat bahçeleri maddesi bize fikir verebilir: “Hayvanlar özgür olmalı ve ait oldukları coğrafyalarda yaşamalı. Bu mekanlara gitmeye devam edersek orada yaşayan hayvanların kendi yaşam alanlarından çok uzakta, birer kafeste ya da akvaryumda yaşamaya devam etmelerine destek vermiş oluyoruz. Bir kutup ayısı, yunus, aslan, maymun ve birçok hayvan hayatında hiçbir insan görmeden yaşayabiliyorsa, biz de yapabiliriz! :). Merak ettiğimiz hayvanların hayatını anlatan çok güzel belgeseller, kitaplar var, onları izleyerek ve okuyarak hayvanlar hakkında fikir sahibi olabiliriz. Planet Earth, Our Planet, Blue Planet gibi belgeselleri izleyebilir, BBC, National Geographic, Netflix gibi platform ve kanalların hayvanlarla ilgili içeriklerine göz atabilirsiniz.”
Bizi Takip Edin