“CHP ve İyi Parti Sığınmacıların Sesine Kulak Vermeli”
“Mültecilere yönelik kabulün toplumsallaşabilmesi için siyasetçilerin, ‘uzaktan, dışarıdan veya yukarıdan bakmak’ yerine temas etmesi önemli.” ‘CHP ve Suriyeli Sığınmacılar: Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Nefret Üretiminin Politik Dili’ raporunu konuştuğumuz Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’e göre, Suriyeli mültecilerle ilgili olumsuz algıların en önemli sebebi siyasetteki negatif söylemler.
Prof. Dr. Bekir Berat Özipek yazdığı “CHP ve Suriyeli Sığınmacılar: Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Nefret Üretiminin Politik Dili” raporu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Suriyeli sığınmacılarla ilgili söylemleri, yerel yönetimlerdeki uygulamalar, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarının değerlendirilmesi ve siyasa önerilerinden oluşuyor. Özipek, raporda Türkiye’de mülteci-sığınmacılara karşı tepkilerin siyasi söylemlerle şekillendiğini ve bu konuda en büyük payın ana muhalefet partisi CHP’ye ait olduğu vurguluyor.
Mültecilere yönelik kabulün toplumsallaşabilmesi için siyasetçilerin, ‘uzaktan, dışarıdan veya yukarıdan bakmak’ yerine temas etmesinin önemine vurgu yapan Özipek, “Sığınmacılar buna hazır; bazı siyasi partilerin kendilerine neden bu kadar düşmanca baktığını anlamaya çalışıyorlar, bunu onlarla ilgili gerçek durumdan haberdar olmayışlarına bağlıyorlar ve ziyaret talebinde bulunuyorlar. Benim de içinde yer aldığım Sığınmacı Hakları Platformu’nda yer alan bazı sığınmacı dostlarımız, CHP ve İYİ Parti ile görüşmek ve kendilerini anlatmak istiyor. Partiler bu sese kulak vermeli,” diyor.
Özipek’e göre, CHP’nin Suriyelilere yönelik politikasını olumlu yönde değiştirmesi sadece sığınmacı hakları açısından değil ülkedeki barış ortamı açısından da önemli. Bu yönüyle sığınmacıları aşan çok boyutlu bir etkiye sahip ve CHP’nin kendi tabanı dışındaki seçmene ulaşabilmesi için de gerekli.
Toplumdaki olumsuz mülteci algısında sadece siyasetteki negatif söylemler mi etkili? Geçicilik ve haklar noktasındaki kararlı bir tutum olmayışı, AB [Avrupa Birliği] ile ilgili pazarlık unsuru noktaları bu algıları nasıl şekillendiriyor?
Siyasetteki negatif söylemler değil sadece mültecilerle ilgili olumsuz algının sebebi; ama en önemlisi o. Çünkü yeni bir durumu insanların nasıl yorumladığı, yaşanan gerçekliğe dair nasıl bir anlatı oluşturulduğuna da bağlı ve bu konuda siyaset kurumunun, iktidarı ve muhalefetiyle rolü önemli.
Gelenlerin statüsü veya uluslararası ilişkilerde bunun bir pazarlık unsuru olarak kullanılması gibi değişkenler de algıyı etkiler. Ama bunlar, ülkede toplumu temsil eden siyasi aktörlerin onlara nasıl baktığı, nasıl resmettiği ve onlar üzerinden kendi tabanlarına ve topluma verdikleri mesajlar ölçüsünde değil.
CHP’nin kendi içinde, bu raporda belirtildiği şekilde “partinin topluma ve tabana yaydığı ayrımcı dil ve nefret” tespitlerine katılanlar var mı? Ne tür dönüşler aldınız?
Kullanılan dile baktığınız zaman özel bir söylem analizine gerek bırakmayacak olgusal bir gerçekten söz ediyoruz ve CHP’de öteden beri bu yaklaşımdan rahatsız olanlar var. Zaman zaman sesleri de duyuluyor. Örneğin yerel yönetimlerin sığınmacılara denize girme yasağı veya aşevi yasağı gibi bazı uygulamaları parti içinden de eleştiri aldı. Kamuya yansımayan eleştirilerin de yapıldığını biliyoruz. Ama bunlar çok az ve partinin yıllar içindeki istikrarlı biçimde sürdürdüğü nefret dilini ve ayrımcı politikayı değiştirmiyor. CHP’nin bu konudaki bazı raporları sığınmacılarla ilgili doğru tespitler içeriyor; hatta liderinin söylediklerini yanlışlıyor. Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı İstanbul Göç Raporu da öyle. Ama bunlar da adeta yapmış olmak için yapılmış gibi, hiçbir etki yapmıyor.
Raporu yayınlamadan önce bazı CHP’li siyasetçi ve akademisyenlerle paylaştım; bir yanlış yapmış olmayayım diye. Onlardan tek bir olumsuz eleştiri almadım, “maalesef doğru” anlamına gelen dönüşler oldu. Sorunun farkındalar ve partilerinde bir şeyleri değiştirmeyi arzuluyorlar ama henüz onları cesaretlendirecek anlamlı bir işaret görünmüyor.
Raporda, Suriyeli sığınmacılara karşı nefretin nedenlerine ilişkin “fikir ve yargıları bilinçli olarak kapsam dışı” bıraktığınızı belirtmişsiniz. Bu hususlar analize dahil edildiğinde, rapor nasıl bir sonuca ulaşırdı?
Belki çok daha çarpıcı sonuçlara ulaşılır ve bu raporu daha da görünür hale getirirdi ama muhtemelen aynı ölçüde sübjektif bir alana da kaydırırdı. Bu yüzden de söylenen sözlere ve deklare edilen tutuma göre değerlendirme yaptım.
CHP’deki Suriyeli sığınmacılara yönelik önyargı ve nefrete karşı çözüm bulmak için – tabii eğer isteniyorsa – onun kaynaklarını tespit etmek ve ona göre argüman geliştirmek gerek. Burada dikkat edilmesi gereken husus, niyet okumamak ve örneğin mezhepçiliği kınayacağım derken, mezhepçi önyargıyı besleyecek bir dil kullanmamak olmalı. Bu yüzden de söylenene odaklanmak ve “sen bunu bundan dolayı söylüyorsun” dememek gerek. Belki gerçekten ondan dolayı söylüyordur, belki başka bir sebepten. Önemli olan dildeki, söylemdeki ve önerilen politikadaki adaletsizliği veya ayrımcılığı teşhis etmek ve onu ortaya koymak. Bu özeni göstermeye çalıştığımdan sanırım, şu ana kadar tek bir olumsuz tepki almadım. İnsanların akıl ve vicdan sahibi varlıklar olduğu kabulünden hareket etmek ve herkeste var olan adalet duygusuna seslenmek gerek.
Mültecilere yönelik saldırılar ve CHP’li belediyelerin ayrımcı uygulamaları, Batı’da örneğini gördüğümüz İslamofobi, ırkçı, ayrımcı tutumlarla ne ölçüde benzeşiyor? Nerede ayrışıyor?
Daha çok, aşırı sağcı, ırkçı, şoven ve yabancı düşmanı parti ve gruplarınkiyle benzeşiyor ve yer yer onları da aşıyor. Bazı yerel yönetimlerin su ve mezar yeri vermediklerine ilişkin şikayetlerle, aşevinden yemek vermemek, işyeri ruhsatı vermemek, Arapça tabelaların indirilmesi, kağıt toplayanların çekçeklerine el koyulması ve plaj yasağı gibi uygulamalar sahiden sağ veya sol herhangi demokratik bir merkez partisinin anılacağı işler değil. Avrupa’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı ve islamofobi, sağdan sola her kesimden pek çok kişi, grup ve siyasi partiyi etkiliyor. Onlardan farklı olan ise şu ki, CHP açısından, [Avrupa’daki] gibi yeni bir durumdan değil, terk edilmesi beklenen bir siyasi gelenekten söz ediyoruz.
Hükümet açısından irrasyonel olan, kendisine zarar veren ve doğrunun dile getirilmediği bir ortamda uzunca bir zamandır kendi tabanını da enfekte eden bu propagandalara karşı suskun kalması. Bir süre sonra insanlar ‘demek ki doğruymuş’ diye düşünmeye başlar ve etkilenir haliyle.
İyi Parti, AK Parti ve MHP açısından bu durum nasıl? Milliyetçiliğin, popülist politikaların artışı mülteci algısını nasıl etkiliyor?
Milliyetçiler de homojen değil. Dinin ılımlılaştırdığı kesimlerin Suriyelilere bakışı daha sıcakken, seküler milliyetçilerinkinin daha katı ve tahammülsüz olduğunu gözlemliyorum. İYİ Parti en kaba saba ve vülger dil kullananı. Ülkedeki barışı zedeleyici niteliği bir yana, sanki merkez sağa hitap etme gibi bir kaygısı olmayan ve daha çok ülkenin bir tarafından, ağırlıklı olarak Cem Uzan’ın partisinin tabanından oy almaya kendisini mahkum etmiş bir parti gibi. MHP’nin Cumhur İttifakı içinde Ak Parti ile birlikte yer alması, mültecilerle ilgili dilini değiştirmesini de beraberinde getirdi. Ama sadece bu değil. MHP Ak Parti’ye ve Erdoğan’a keskin bir dille muhalefet ettiği zamanlarda da sığınmacılara CHP ve İYİ parti kadar ayrımcı ve ırkçı bir dille saldırmadı.
TÜSES’in ‘İstanbul’daki Suriyelilere Yönelik Algılar’ araştırmasında muhafazakar kesimlerin daha ılımlı yaklaştığı ancak bunun azaldığı belirtiliyor sizin gözlemleriniz nasıl?
TÜSES’in araştırması doğru görünüyor. Yıllar içinde muhafazakâr kesimlerde de ağırlıklı olarak pozitif olan algının azaldığı ben de gözlemliyorum. Bu da esas olarak hükümetin hatası. Çünkü anlatmadılar, anlatmıyorlar. Bu konuda CHP ve İYİ Parti’ninkiler başta olmak üzere, ayrımcı politikalarla mücadele etmiyorlar. Özel bir uğraştan da söz etmiyorum, basit gerçekleri açıklamıyorlar.
Örnek vereyim, Sinan Ogan bayramda Suriye’ye giden sığınmacılarla ilgili bir mesaj yazıyor ve sanki Suriye’de savaş yokmuş izlenimi veriyor. Oysa “onlar Astana Sürecinde Rusya, İran ve Türkiye arasında oluşturulan geçici güvenli bölgelere gidiyorlar. Geçici güvenli bölgeler Suriye’nin sadece bir parçası ve nihai olarak da güvenli değil. Gidenler de sadece bayramlaşmaya değil geride bıraktıklarını bulmaya gidiyorlar, her üç ailede bir kayıp var,” diyebilseler, belki de doğru yanlışın altında bu kadar ezilmeyecek. Bunu yapamadıkları için de Ak Parti’nin kendi tabanı da dezenformasyondan etkilendi.
Düşünün, sığınmacılara en pozitif, en insani bakışa sahip bir toplum bile, yeni gelenlerin hastanede sıra bekletilmeyip öne alındığını veya onların çocuklarının üniversitede dilediği bölümde bedava okuduğunu duyduğunda öfkelenir. Bunlar ısrarla tekrarlandığında ve birileri de çıkıp bunların yalan olduğu söylemediğinde, bunun doğru olduğunu düşünmeye başlar.
Hükümet açısından irrasyonel olan, kendisine zarar veren ve doğrunun dile getirilmediği bir ortamda uzunca bir zamandır kendi tabanını da enfekte eden bu propagandalara karşı suskun kalması. Bir süre sonra insanlar demek ki doğruymuş diye düşünmeye başlar ve etkilenir haliyle. Ama şunu açıkça belirtmek de gerek ki, bu ve benzeri bütün hatalarına rağmen Ak Parti Hükümeti, sığınmacılarla ilgili olarak insani bir perspektife sahipken, ana muhalefet tam da bu perspektifin karşıtı bir yerden onu eleştiriyor. Bu anlamda aradaki bir derece farkı değil, ahlaki bakımdan niteliksel bir fark. Biri yanlışlar yapsa bile tepkilere rağmen insani bir politikayı ayakta tutmaya çalışıyor; diğeri bunun bir zayıf nokta olduğunu görüp, sığınmacıları dehümanize etme, ötekileştirme ve nefret üretme pahasına, oradan vuruyor.
Sığınmacılarla ilgili insani bir perspektifin egemen olmasını istiyorsanız iyimserliği ve kötümserliği bir yana bırakıp serinkanlı tespitler yapmanız, teşvik edici olmanız ve çıkış yolunu da göstermeniz gerek. Suriyeliler bu anlamda CHP’ye bir içe bakış fırsatı da veriyor; onlar üzerinden partinin kendisini, dünya görüşünü, ötekine bakışını sorgulama ve değiştirme şansı da.
Raporun son bölümünde, ayrımcı yaklaşım ve nefret dilini terk etmenin gereğine işaret ediyor ve “yeni bir anlatı ihtiyacından” söz ederek CHP için siyaset önerisi yapıyorsunuz. Kılıçdaroğlu ve parti yönetimi sizce bahsettiğiniz 4 öneriyi hayata geçirebilir mi?
CHP’de sığınmacılarla ilgili yeni ve insani bir anlatı ve söylem oluşturmak ve onun üzerinden telafi edici adalet anlayışıyla şimdiye kadarki ayrımcı propagandaların CHP tabanına ve topluma etkisini azaltmak; sığınmacılarla ilgili pozitif bir farkındalık oluşturacak bir dizi program uygulamak mümkün. Ama bu, öncelikle bunun ne ölçüde istendiğine bağlı.
CHP’de Suriyelilere yönelik ayrımcılığın sona ermesi, hiziplerden önce liderliğin perspektif ve söyleminin değişmesiyle ilgili görünüyor. Öte yandan partinin ideolojisi ve tabanı da bu değişimi kolaylaştırmıyor. Bazıları CHP’nin artık değiştiğini, gayrimüslimlere, Kürtlere veya başörtülü kadınlara yönelik ayrımcı politikalarının geçmişte kaldığını düşünüyor. Ama İttihat Terakki – CHP siyasi çizgisinin devam ettiğini ve bu siyasi düşünce geleneğinde anlamlı bir değişim olmadığını düşünmek için belki daha fazla sebep var. Sonuçta yeni bir insan grubu, Suriyeliler geliyor ve aynı yaklaşımın kendisini onlar üzerinden yeniden ürettiğini görüyoruz. Tehcir önerisinde olduğu gibi.
Ama sığınmacılarla ilgili insani bir perspektifin egemen olmasını istiyorsanız, iyimserliği ve kötümserliği bir yana bırakıp, serinkanlı tespitler yapıp, teşvik edici olmanız ve çıkış yolunu da göstermeniz gerek. Suriyeliler bu anlamda CHP’ye bir içebakış fırsatı da veriyor; onlar üzerinden partinin kendisini, dünya görüşünü, ötekine bakışını sorgulama ve değiştirme şansı da.
Suriyeli sığınmacılar varlıklarıyla ve trajedileriyle bize ayna tutuyorlar. Herkesin, tüm siyasi partilerin bakıp kendisine nasıl çeki düzen vermesi gerektiğini gösteren bir ayna
“Suriyeli sığınmacıların sorunları er veya geç çözülecek; önyargılar zaman içinde yerini kabule bırakacak” diyorsunuz. Bu konuda siyaset alanına nasıl bir görev düşüyor?
Bazı konular vardır ki, siyasi getiri-götürü hesaplarının üstünde tutulmalıdır. Eğer yaşadığınız ülkede nefret, gündelik hayatta kırılgan bir gruba yönelik şiddete dönüşme eğilimi arz ediyorsa, bu ateşe benzin dökmeyi bir fayda-maliyet analizine tabi tutamazsınız. Tutarsanız ne olur? Bir miktar ayrımcı oyu alırsınız ya da diğer ayrımcı partilerle paylaşırsınız. Ama, adalete ve demokrasiye ilişkin en temel iddialarınızdan vazgeçme pahasına. Genel geçer ilkeler değildir sizi tanımlayan; o ilkelerin somut pratikte nasıl yansıdığıdır; iş görüp görmediğidir. Burada da turnusol ya da mihenk taşı azınlıklardır, göze görünmeyenlerdir, oy hakkı olmayanlardır, “en alttakiler”dir. Onlara ayrımcılık yaparken ve ayrımcı politikaları savunurken demokrasi iddiası bir siyasi propagandadan öteye gitmez. Bu anlamda Suriyeli sığınmacılar varlıklarıyla ve trajedileriyle bize ayna tutuyorlar. Herkesin, tüm siyasi partilerin bakıp kendisine nasıl çeki düzen vermesi gerektiğini gösteren bir ayna.
Suriyelilerle ilgili son zamanlarda en çok konuşulan konu “gettolaşmaları ve gündelik hayatta bu kadar karşılaşılmasına rağmen gerçek anlamda bir temasın olmayışı.” Siyasi partiler bu konuda nasıl bir politika izlemeli?
Gettolaşma, içe kapanma, kendini güvende hissetmek için birlikte dolaşma… Bütün bunlar onlara yaklaşımla, geniş toplumun kabul konusundaki tutumuyla ilgili. Almanya’da Türkiyeli durumu gibi. Bu tutum da oluşturulabilir bir şey. Şu anki olumsuzluğunun nasıl geliştiğini görüyoruz. Onu insani bir niteliğe kavuşturmak da aynı yoldan olabilir. Siyaset kurumu bugüne kadar olumsuz olana hizmet etti. Aynı kanal olumluluk için de işlevselleştirilebilir.
Siyasi partiler ne yapmalı? Uzaktan, dışarıdan veya yukarıdan bakmak yerine yanına gitmek, tanışmak ve konuşmak ilk adım olur. Sığınmacılar buna hazır. Bazı siyasi partilerin kendilerine neden bu kadar düşmanca baktığını anlamaya çalışıyorlar. Bunu onlarla ilgili gerçek durumdan haberdar olmayışlarına bağlıyorlar ve ziyaret talebinde bulunuyorlar. Benim de içinde yer aldığım Sığınmacı Hakları Platformu’nda yer alan bazı sığınmacı dostlarımız, CHP ve İYİ Parti ile görüşmek ve kendilerini anlatmak istiyor. Partiler bu sese kulak vermeli.
Sivil toplum siyasi partilerin mültecilerle ilgili olumsuz söylem ve politikaları ile etkileşim-dönüşüm noktasında nasıl bir rol oynamalı? Yani sivil toplum mültecilere yönelik çalışmalarına siyaset alanını nasıl katabilir?
Herkes kendi çevresinden başlamalı diye düşünüyorum. Rahatsız edici paylaşımlarını gördüğüm bazı akrabalarımla bu konuda konuştum ve şimdi anlıyorlar. Hiç değilse artık Facebook’ta olumsuz paylaşımlar yapmıyorlar. Aynı şekilde, adalet isteyenler, yakın oldukları siyasi partiyi insani bir çizgiye çekmek için çaba sarf etmeli. Mültecileri de bu süreçlere katmalı ve sesini onların sesine katmalı. Erdemli toplum, iyi toplum bir gün aniden gerçekleşebilecek bir durum değil. Suriyeli sığınmacıların ve öteki kırılgan grupların bu anlamda bize açtıkları kapı, sadece onlar için değil herkes için, daha insani bir toplum için fırsat oluşturuyor.
Bizi Takip Edin