“İlticaya Erişim Temel Bir İnsan Hakkıdır!”
"Mülteciler, ülkelerinden zulüm ve ölüm korkusu nedeniyle ayrılmış ve güvenli bir yere sığınmış insanlardır, misafir ya da sığıntı değillerdir." 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü sebebiyle, iltica, iltica süreçleri, Türkiye’de yaşayan mültecilerin karşılaştıkları yaygın sorunları konuştuğumuz Mültecilerle Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Avukat İrem Geçmez, ilticaya erişimin temel bir insan hakkı olduğunu, devletler tarafından bahşedilen bir lütuf olmadığını söylüyor.
Mültecilerle Dayanışma Derneği olarak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Mültecilerle dayanışma derneği 2008 yılında ülkemize sığınmış sığınmacı, göçmen veya mülteci durumundaki insanların haklarını korumak ve savunmak için kurulmuş ve kurulduğu zamandan itibaren hak temelli çalışmalar gerçekleştirmiş olup bu yönde çalışmaya ve projeler geliştirmeye devam etmekte.
Bu kapsamda hukuki danışmanlık hizmetleri belli meslek gruplarına yönelik eğitim çalışmaları, menşe ülke bilgisi çalışmaları, eğitim-sağlık gibi konularla ilgili mültecilere yönelik odak grup çalışmalar ile mültecilerin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının pratiğe geçebilmesi için hak savunuculuğu yapmakta.
Mültecilerin karşılaştıkları yaygın sorunlar nelerdir?
Mültecilerin ilticaya erişip statü kazanana kadar geçen süreçlerinin tamamı yani ülkelerinden ayrılmaları, güvenli bir ülkenin sınırlarına ulaşmaları, o sınırlardan geçebilmeleri, sınırdan geçtikten sonra iltica sistemine erişebilmeleri yani kayıt yaptırabilmeleri, iş bulabilmeleri, çalıştıkları işlerde hak ettikleri ücretleri kazanabilmeleri, ev bulabilmeleri, vatandaşlara sağlanan sağlık, eğitim gibi temel hizmetlerden faydalanabilmeleri maalesef hep sorunlarla dolu.
2011 yılından beri Suriye’de hala güvenli bir ortam oluşmadı ve hala Suriye vatandaşları ülkemizde geçici koruma kapsamında yani bir statü elde edebilmiş değiller.
Yıllardır bir belirsizlik içerisinde yaşıyorlar. Adı üstünde geçici olması gereken bir çözüm bu şekilde bir soruna dönüşmüş durumda. Diğer ülkelerin vatandaşları da benzer bir belirsizlik içinde. Mültecilerin bir kısmı sınır dışı edilme korkusuyla uluslararası koruma başvurusu yapmak için dahi göç idaresine gidemiyor. Gidenlerin bir kısmı kayıtların kapalı olması sebebiyle kayıt yaptıramıyor. Kayıt yaptırabilenler ise bu aşamada “başvurucu” oluyorlar ve bir statü elde edip etmeyecekleri, bunun ne zaman sonuçlanacağı belli değil.
Uluslararası koruma başvurucularının karşılaştığı önemli sorunlardan biri de sağlık sigortasının başvuru tarihinden itibaren bir yılla sınırlandırılmış olması. Bu sebeple bir geliri olmayan, ödeme imkanı olmayan kişilerin sağlık hizmetlerine erişimi zorlaşıyor. Bir de uluslararası koruma başvurucuları, iltica başvuruları ile ilgili mülakatlara çağrıldıktan sonra bu başvurularına ilişkin ret kararı verilirse kimlikleri iptal edilip Göç-Net sisteminde kayıtları siliniyor. YUKK ve ilgili mevzuatta bu durumda son karar verildikten sonra kimliğinin iptal edileceği öngörülmesine rağmen uygulamada ilk kararla birlikte hatta bazen karar bile verilmeden kimlikler iptal ediliyor. Bu durumda müvekkil ve ailesi ne sağlık hizmetlerinden ne de başka hizmetlerden yararlanabiliyor. Çocuklar okula gidemiyor. Aile daha önce sosyal yardımlardan faydalanıyorsa bu yardımlar kesiliyor. Yeni bir çocukları doğduğu zaman bu çocuklar kaydedilmiyor, yeni doğan aşılarını olamıyor. Bu durum özellikle son zamanlarda yaygın bir şekilde uygulanmaya başlandı ve öncelikle çocuklar ve yaşlılar olmak üzere çok sayıda mültecinin mağdur olmasına sebep oldu.
Genel olarak ülkemizde mülteci olsun ya da olmasın yabancı uyruklu kişilerin en sık karşılaştığı sorunlardan biri de YUKK’ta sınır dışı etme kararı alınacaklara ilişkin düzenlemelerin çok geniş yorumlanabilecek nitelikte olması ve bu sebeple bir Türk vatandaşı hakkında adli veya idari bir işlem yapılmasına gerek duyulmayacak eylemler sebebiyle sınır dışı kararı alınabilmesi. Örneğin kanunda kamu düzeni ve kamu güvenliğini tehdit eden kişiler hakkında sınır dışı kararı alınabileceği öngörülmüş ve bu ifade çok belirsiz olduğundan pek çok eylem kamu düzeninin ihlali kapsamına sokulabilir nitelikte. Yine bununla bağlantılı diğer bir sorun da hakkında sınır dışı kararı alınan kişilerin, kanunda idari gözetime alternatif pek çok tedbir düzenlenmiş olmasına rağmen doğrudan idari gözetim altına alınmaları yani özgürlüklerinden alıkonulmaları. 24.12.2019 tarihinde yayımlanan Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile YUKK’ta yer alan idari gözetim uygulamasına ilişkin de değişiklik yapıldı. Yapılan değişiklikle birlikte idari gözetime alternatif birden fazla tedbir getirildi. Bu değişikliğin amacı, idari gözetimin en son uygulanacak tedbir olmasını sağlamak olup, belirli bir adreste ikamet etme, bildirimde bulunma, kamu yararına hizmetlerde görev alma ve elektronik izleme gibi tedbirler yer almakta. Ancak bu yeni tedbirlere ilişkin yönetmelik düzenlenmediği için uygulanabilir durumda değil.
Mültecilerin en sık karşılaştığı sorunun ise önyargı ve bunun neticesinde ayrımcılık ve nefret söylemleri olduğu söylenebilir. Yıllardır gittikçe artan şekilde mültecilere yönelik ayrımcı söylemler geliştirilmekte.
Medyada mülteciler hakkında çıkan haberler ve yazılar, mültecilerin siyasi bir araç olarak kullanılması, her türlü sorunun bir şekilde mültecilere bağlanması, mültecilerin sosyal uyum sağlaması istenip sıradan, günlük faaliyetleri gerçekleştirenlerin dahi hedef gösterilmesi bu ayrımcılığı körüklemekte.
Pandemi dönemi mültecileri nasıl etkiledi?
Ülkemizdeki hassas gruplardan biri olan mülteciler çoğu işletmenin faaliyetlerinin durdurulduğu, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı bu pandemi döneminden en çok etkilenenler arasında. Kurumların faaliyetlerinin zaman zaman durdurulması, çalışma saatlerinin değiştirilmesi, kısaltılması gibi değişiklikler Göç İdarelerinde de görüldü ve pandemi öncesinde de kayıt konusunda zorluk yaşayan mülteciler için kayıtlanma neredeyse imkansız hale geldi.
Mültecilerin yaşadığı en büyük sorunlardan biri de pandemi öncesinde de günlük ya da haftalık işlerde çalışan mültecilerin neredeyse tamamının işsiz kalması ve daha da yoksullaşmaları oldu. Çoğu işletmenin faaliyetlerini durdurması çalışmaya devam işletmelerde de çalışma izni olmadan çalıştırılıyor olmaları sebebiyle sokağa çıkma yasağı dönemlerinde izin belgesi alamıyor olmaları ya da kendi işini yapanların da sokağa çıkma yasağı kapsamında olmaları sebebiyle temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale geldiler.
Her ne kadar sivil toplum bu konuda destek olmaya çalışsa da pek çok aile bu desteklere erişemedi.
Yine bu süreçte mültecilerin çoğu kayıtsız olmaları ya da sağlık sigortalarının bulunmaması sebebiyle sağlık hizmetlerine erişim sağlayamadı. Özellikle dünya çapında bir salgının olduğu bu süreçte mülteciler hastalansa bile sınır dışı edilme korkusuyla hastanelere gidemedi. Bir şekilde gitmek durumunda kalanlar da yüksek ücretlerle karşı karşıya kaldılar.
Pandemi döneminde mültecilerin yaşadıkları sorunların görünmezliği hakkında neler söylemek istersiniz?
Mülteciler ve yaşadıkları sorunlar aslında zaten görünmezdi. Pandemi sürecinde bu durum daha da arttı. Şu anda mültecilerin sadece ülke sınırları içerisinde bulunmasına izin verilmesi dahi bir lütuf olarak görülüyor. Mültecilerin sadece gün sonunda ölmemiş ya da ölüm riskiyle karşılaşmamış olmalarına şükretmeleri bekleniyor. Onların temel ihtiyaçları göz ardı ediliyor.
Mülteci çocukların eğitime erişimlerine pandeminin etkisi nasıl oldu mu, olduysa bu etkilerin neler olduğundan bahseder misiniz?
Pandemi sürecinde sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı ve 20 yaş altı genç ve çocukların evde kaldığı süreçte mülteci çocukların çoğu maalesef dışarıdan daha korunaklı bir yerde kalma imkanına sahip olamadılar. Normal dönemde okula giden çocuklar online eğitim ya da TV üzerinden eğitim programlarına katılım sağlayamadılar ve önemli bir kayıpları oldu. Bu da gelecek dönemde çocukların sınıfa uyum sağlamalarını daha da zorlaştırıcı bir neden olabilir. Evlerinde internet ve hatta elektrik bağlantısı dahi olmayan aileler var. Ailesinin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda olanlar ise yasağa ve bütün risklere rağmen dışarıya çıktı.
İltica ve ‘misafirlik’ statüsü hakkında neler söylersiniz?
İlticaya erişim temel bir insan hakkıdır, devletler tarafından bahşedilen bir lütuf değildir. Mülteciler, ülkelerinden zulüm ve ölüm korkusu nedeniyle ayrılmış ve güvenli bir yere sığınmış insanlardır, misafir ya da sığıntı değillerdir. Onurlarıyla yaşamalarını sağlamak, hukuki bir statü vermek, ayrımcılığa uğramadan, nefret söyleminin, nefret saldırılarının hedefi olmadan, yoksulluğa ve yoksunluğa mahkûm bırakılmadan yaşamlarını sürdürmelerini sağlamak, yaşam, güvenlik, eğitim, sağlık, aile birliğinin korunması, adalete erişim, barınma gibi temel hak ve özgürlüklerine erişmelerini temin etmek devletlerin yükümlülüğüdür. Bu nedenle özellikle gelişmiş ülkelerin üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir.
Bizi Takip Edin