“Çocuk ve Gençlerin Sağlıklı Gelişimi İçin Yüz Yüze Eğitimin Önemi Büyük”
Yüz yüze eğitimden ve okul merkezli sosyalleşmeden mahrum kalmanın çocuk ve ergen psikolojisi üzerindeki etkilerini konuştuğumuz Eğitim Bilimci Prof. Dr. Emin Karip, sağlıklı gelişim için yüz yüze eğitimin öneminde dikkat çekerek, “Çocuklar ve gençler salgın sürecinde sağlıklı bir sosyal ve duygusal gelişim için hayati öneme sahip akran etkileşiminden ve aile dışındaki yetişkinlerle olan etkileşimlerden yoksun kaldılar” diyor.
Türkiye’nin OECD ülkeleri içinde okulların en uzun süre kapalı kaldığı ülkeler arasında olduğunu ifade eden Prof. Dr. Emin Karip, okul temelli sosyalleşmenin çocuk ve ergenlerin kişilik gelişimindeki önemine vurgu yaparak, “Salgınının doğrudan ve dolaylı psikolojik, sosyal etkileri çocukların ve ergenlerin zihinsel sağlığını şimdiden etkilemiş durumda, gelecekte de bu etkilerin onların sosyal ve ruhsal esenliğine zarar vermeye devam etme potansiyeli var” diyor.
Okul ortamı, çocuklar ve ergenlerin sosyalleşmesinde ve kişilik gelişiminde ne kadar yer tutuyordu? Pandemi nedeniyle uzaktan eğitime geçen bu yaş gruplarında okul ortamından ayrı kalmanın etkileri neler olacak? Okul temelli sosyalleşmenin eksikliği nasıl giderilebilir?
Okulu, çocukların ve gençlerin sosyalleşmesinde aileden sonra en temel kurumlardan biri olarak görürüz. Okulun işlevlerinden birinin de çocuğun sosyalleşmesini sağlamak olduğunu düşünürüz. Hatta öğrenmenin sosyal bir etkinlik olduğunu, akranlarla ve öğretmenlerle sosyal bir etkileşim içinde gerçekleştiğini söyleriz. Diğer yandan çoğu çocuğun okula gitmeyi pek de sevmediğini biliriz. Okula gitmeyi sevmemelerinin nedeni de büyük ölçüde okulda kendi tercihleri olmayan pek çok şeyi öğrenmek ve yapmak zorunda olmaları, diğerleriyle birlikte belirli kurallar ve kalıplar içinde yaşamak zorunda kalmaları ile ilişkili olabilir. Bu koşullarda bile çoğunlukla çocukların dönem arası tatillerde ve yaz tatilinde okula dönüşü iple çektiklerine, okula dönüşün heyecanını yaşadıklarına tanık oluruz. Bu heyecanın kaynağı büyük ölçüde okulda olmanın sosyal boyutu ile ilişkilidir.
İster televizyon olsun ister bir bilgisayar, öğrenciler öğrenme için bütünüyle ekrana bağımlı hale geldiğinde, özellikle de çevrim içi etkileşim olanakları da sınırlı ise, okulu ve öğrenmeyi eğlenceli kılan, akranları ile takılmak, birlikte zaman geçirmek, öğretmenleri ile etkileşim gibi sosyal ve duygusal gelişimi destekleyen kısımları kaybediyoruz.
Sosyalleşmeyi sağlayan unsurlar büyük ölçüde ortadan kalkıyor. Geriye ise sosyal etkileşimden yoksun, çoğunlukla sıkıcı bulunan müfredat odaklı kısımlar kalıyor. Salgın sürecinde gördük ki, uzaktan eğitim nedeniyle çocuklar sosyal ve duygusal gelişim boyutunda eğlenceden daha fazlasını kaçırıyorlar. Çocuklar aslında salgın sürecinde sosyal kısıtlamalarla birlikte derslerden çok daha fazlasını kaçırdılar. Sağlıklı bir sosyal ve duygusal gelişim için hayati öneme sahip akran etkileşiminden ve öğrenme sürecinde aile dışındaki yetişkinlerle olan etkileşimlerden yoksun kaldılar.
Bahsettiğimiz yaş grubu arasında online sosyalleşme yaygın olsa da tek seçenek olarak kalması, nasıl sıkıntılar doğurabilir? Bu bağlamda eğitimin de sanal mecralarda yapılması neleri etkileyecek?
Yüz yüze eğitim, sosyalleşmenin gerçekleşmesinde, çocukların ve ergenlerin kişilik ve kimliklerinin gelişiminde, sosyal ve duygusal zekalarının ve yetkinliklerinin gelişiminde çok önemli bir rol oynar. Çocuklar ve gençler uzunca bir süredir sosyalleşmeyi destekleyen yüz yüze öğrenme ve etkileşim ortamından uzak kaldılar. Peki sosyalleşme ve sosyal gelişimdeki kayıplar çocukların ve gençlerin yaşamını gelecekte nasıl etkileyecek? Salgının çocukların ve gençlerin sosyal gelişimi üzerinde uzun dönemli etkileri neler olacak? İşte bu soruların yanıtlarını tam olarak bilmiyoruz. Bilimsel bir yaklaşımı esas aldığımızda bu sorulara kesin yanıtlar vermekten de kaçınmalıyız. Bir yandan salgının başlangıcından bu yana geçen sürede bazı araştırmalar çocukların ve gençlerin sosyal ve duygusal gelişiminde ciddi boyutta sorunlar olduğuna işaret ediyor.
Bilimsel veriler, kısıtlamaların çocukların eğitimi, refahı ve zihinsel sağlığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Bu etkilerin uzun vadeli olduğu varsayılıyor.
Diğer yandan okulların yeniden açıldığı yerlerde çocukların okula yeniden başlamasında sosyal ve duygusal uyumun yetişkinlerin, eğitimcilerin, sosyologların ve psikologların beklenti ve öngörülerine göre çok daha kolay, daha hızlı ve daha olumlu olduğuna tanıklık ediyoruz. Ayrıca araştırma bulguları ve gözlemler küçük yaşlardaki çocukların ergenlik çağındakilere ve gençlere göre salgının sosyal ve duygusal gelişim üzerindeki olumsuz etkilerine karşı daha esnek ve dirençli olduklarına, daha kolay uyum sağladıklarına işaret ediyor. Uzun vadeli etkilerin neler olacağını ise tam olarak bilemiyoruz. Çünkü çocukların okula döndüklerinde eğitimcilerin öngörülerine kıyasla daha hızlı ve kolay bir sosyal uyum sağlayabilmesi de olası gözüküyor.
Sorunun önemli bir boyutu kuşkusuz ki, salgının çocukların ve gençlerin sosyal gelişiminde uzun vadeli olumsuz etkilerini en aza indirmek için neler yapabiliriz sorusunun yanıtı ile ilgili. Yüz yüze eğitim ortamında akran etkileşimi sosyal ve akademik gelişimi destekler. Okul ve sınıf ortamında olmak, akranlarıyla etkileşim kurma fırsatı sağlar. Bu etkileşim benlik algısının gelişimi, özgüven gelişimi ve bir kimlik inşa etmede hayati önem taşır. Öğrenci bu etkileşim içinde dahil olma, diğerleriyle birlikte çalışma, belirli kurallar çerçevesinde diğerleri ile iş yapma, kendini ayarlama, özdenetim gibi yetkinlikleri geliştirir.
Her ne kadar sanal öğrenme platformları da çocukların gelişimini destekleyecek sınıf temelli etkileşim ve iletişim, çevrimiçi kulüpler, dijital etkileşimli platformlar gibi bazı sosyalleşme fırsatları sağlasa da yüz yüze eğitimin yerini tutamaz.
Kurumsal düzeyde atılacak en önemli adım, aşılamanın da yaygınlaşması ile birlikte, salgının yayılmasını önlemek için gerekli düzenlemeleri yaparak okulları açmaktır. Okulların açılması daha fazla geciktirilemez, ertelenemez. Belirsizlikler çocuklar ve gençler üzerinde salgının olumsuz etkilerini artırıcı bir etkiye sahip. Bu nedenle anne babaların aile içinde iletişimi ve beklentileri açık tutması önemli. Anne babaların salgının yarattığı stresle ve kaygıyla baş etme konusunda çocuklarına model olmaları çocukların salgının etkileri ile baş etmelerini kolaylaştırabilir. Ayrıca çocukların ve gençlerin akranlarıyla güvenli bir şekilde etkileşimini sağlayacak yüz yüze ve çevrim içi oyunlar, etkinlikler, birlikte zaman geçirmenin koşullarının sağlanması ve desteklenmesi sosyal gelişimi olumlu yönde etkileyecektir.
Bu dönemin uzaktan eğitime devam eden çocuk/ergen psikolojisi üzerinde oluşturduğu kendine has kaygı/baskı faktörleri, yaygın ruh halleri neler?
Küresel ölçekte bir salgınla baş etmeye çalışıyoruz. Öğrencilerin ailelerinin işleri bozuldu, pek çok ailede birileri işini kaybetti, gelirini kaybetti. Bazı ülkelerdeki araştırmalar salgın sürecinde anne babaların ruh sağlığının da belirgin bir olumsuz etkilendiğini gösteriyor. Anne babaların stres ve kaygı düzeylerinin yükselmesi doğrudan veya dolaylı olarak aile içi ilişkileri ve çocukların iyi olma halini etkiliyor. Pek çok öğrencinin ailesinde veya yakın çevresinde birileri COVID 19 geçirdi, daha kötüsü entübe edildi, tanıdık birisi veya yakını hayatını kaybetti. Salgının kendisi pek çok çocuk ve genç için kendi başına yeterince rahatsız edici bir olgu. Salgının çocuklar ve ergenlerin ruh sağlığı ve esenliği üzerinde etkileri konusunu gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz. Bütün dünyadan bu yönde veriler, araştırma bulguları gelmeye devam ediyor. Türkiye OECD ülkeleri içinde okulların en uzun süre kapalı kaldığı ülkelerden birisi. Diğer yandan ailede işlerin kaybedilmesi veya işin bir şekilde bozulması bakımından da salgından en çok etkilenen ülkelerden birisi aynı zamanda. 2020 yılında gerçekleştirilen, OECD tarafından yayınlanmış bir uluslararası araştırmaya göre ülkemizde hanelerin yarıdan fazlasında bir şekilde işlerin bozulduğu ve her dört haneden birinde en az bir kişinin işini kaybettiği rapor edildi. Bu verileri şunun için paylaşıyorum; yalnızca okulların kapalı kalması değil, sağlık açısından bir olgu olarak salgının kendisi kadar aileler üzerinde ekonomik etkileri de özellikle ergenler için travmatik sonuçlar doğuracak nitelikte gözüküyor.
Kuşkusuz ki salgının çocukların ve ergenlerin ruh sağlığı üzerindeki etkileri kültürel olarak aile ortamında ilişkiler ve bağların niteliğine bağlı olarak değişmektedir.
Küresel ölçekte elimizdeki veriler göstermektedir ki, salgın ergenlerde görece olarak daha yüksek oranda anksiyete, depresyon ve stres oluşmasına neden olmuştur.
Buna ilave olarak madde bağımlılığı, ekran bağımlılığı ve pek çok ruhsal sorun eğilimlerinin gideren artan oranda rapor edildiğine tanık oluyoruz. Ayrıca travma sonrası stres bozukluğu gibi etkilerin de yaygın olarak rapor edildiğini görüyoruz. Kısacası salgın toplumun, özellikle de gençlerin ruh sağlığını tehdit ediyor. Ne yazık ki salgının negatif ruhsal etkileri sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı ve hassas kesimleri daha çok etkiliyor.
Yaşıtları ve öğretmenleriyle aynı ortamı paylaşamayan çocuklar/ergenler; derslerine odaklanma, kendini çevresine ifade edebilme, sosyal bir kimlik edinme gibi gereksinimlerini nasıl karşılayabilir? Burada ebeveynlere ne gibi görevler düşüyor?
Çocuklar ve gençler açısından ortaya çıkan durum çok karmaşık ve çok boyutlu. Bu dönemde dayanıklılık ve esneklik öne çıkan iki kavram. Daha önce hiçbirimizin deneyimlemediği boyutta ve derinlikte bir salgın ve bu salgının ortaya çıkardığı bir kriz ile baş etmeye çalışıyoruz. Bir tarafta salgınla ilgili kaygılar, korkular ve belirsizlikler, diğer yanda eğitim hayatı, öğrenme ve kendi geleceği ile ilgili belirsizlikler… Bu dönemde öğrenmenin sürdürülebilmesi birkaç temel koşula bağlı. Bunlardan birincisi öğrencinin motivasyon düzeyi, bağımsız çalışabilme, bir işi veya görevi kendi başına başlatma, sürdürme ve tamamlayabilme yeterliği ve bu konuda tutumların ne olduğu. Bu konuda hem aile içinde hem çevrim içi olarak öğretmenler ve rehber öğretmenler öğrencilere destek olabilir. Bu yönde ailelere yönelik destek eğitimleri veya materyalleri yanında rehberlik hizmetlerinin de sağlandığını biliyoruz. Ama bunların etkileri veya etkililiği konusunda bir veri yok elimizde.
İkinci olarak öğrencinin kendi kendine öğrenebilmesi, çevrim içi eğitimlerden verimli bir şekilde yararlanabilmesi bilişsel olarak, akademik olarak hazır bulunuşluk düzeyine bağlı.
Ne yazık ki, şu ana kadar ulusal ölçekte veriler kamuoyu ile yeterince paylaşılmamış olsa da hem uluslararası hem de ulusal ölçekte, akademik başarı düzeyi düşük öğrenciler ile ilkokul çağındaki çocukların, özellikle de birinci ve ikinci sınıfların uzaktan öğrenmede oldukça geride kaldığını biliyoruz.
Özel eğitime ihtiyacı olan, öğrenme güçlüğü yaşayan veya dikkat bozukluğu gibi özellikleri olan öğrenciler açısından da durum oldukça olumsuz gözüküyor.
Tabii ki, bütün bunların ötesinde ve üzerinde, uzaktan öğrenmeye erişim sorunu ve teknolojik yetersizlikleri ile birlikte aile içinde öğrenme için uygun bir ortamın olmaması ciddi boyutta öğrenmeyi engellemiştir. Ailenin eğitim düzeyi, aile içi iletişim ve etkileşimin niteliği, aile sorunları yanında ailenin ekonomik koşulları ve fiziki yetersizlikler zaten dezavantajlı olan öğrencilerin daha da geriye düşmesine neden olmuştur. Ne yazık ki, salgın döneminin dezavantajlı öğrenciler üzerindeki olumsuz etkileri uzun dönemli ve kalıcı olabilir, yaşamları boyunca refah ve esenliklerini olumsuz etkileyebilir.
Uluslararası kuruluşlar, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, okullaşmada, öğrenmede fırsat eşitsizliklerinin azaltılmasında, temel becerilerin kazandırılmasında ve eğitimde kalitenin geliştirilmesinde, daha önemlisi cinsiyet eşitliğinin sağlanması gibi alanlarda onlarca yıllık kazanımların kaybedilmesi konusunda ciddi boyutta kaygılarını ifade ediyorlar. Ne yazık ki zaten öğrenme düzeyi düşük olan öğrencilerin bir kısmı salgın sürecinde tamamen geride kalmış ve kopmuş durumda. Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu için eğitim ve öğrenme bir daha hiçbir şekilde rayına girmeyebilir. Bence ülke olarak en temel sorunlarımızdan biri, öğrencilerimizin bir kısmının tamamıyla eğitim öğretimden koptuğunu, buna bağlı olarak orta ve uzun vadeli sosyal, duygusal ve ekonomik etkilerin neler olacağını konuşmamak. Felaket tellallığı yapmayalım, ama yapıcı çözümler üretmek de sorunları doğru tanımlamak ve sorunların varlığını açık yüreklilikle kabullenmekle başlar. Bunu geleceğimiz için yapmak zorundayız.
Ebeveynlerden öğretmenlik yapmalarını bekleyemeyiz. Sürecin sorumluluğunu onlara yıkarak bu işin içinden de çıkamayız. Onlar öğretmen değil.
Üstelik, ebeveynlik rolleri ile öğretmenlik rolleri bir ölçüde çelişebilir de. Onlardan daha çok çocukları ile sağlıklı bir iletişim sürdürmelerini, dinlemelerini, anlamaya çalışmalarını, kaygılarını ve streslerini anlayışla karşılamalarını ve moral-motivasyon desteği sağlamalarını beklemek daha makul bir beklenti olur. Çocukları için mümkün olduğunca, ev ortamında rutinler oluşturmaları ve programlı şekilde çalışmalarını sağlamaları önemli. Elbette akademik açıdan destek sağlama imkanı olan anne babalar öğrenme desteği de sağlayabilir.
Küresel çapta bir salgını çocukluk veya ergenlik döneminde deneyimlemiş bir bireyde gelecekte hangi psikolojik sorunların görülme riski bulunuyor?
Salgın yaşamımızı köklü biçimlerde etkiledi. Öğrenme pratiklerimiz, rutinlerimiz, alışkanlıklarımız, iş yapma biçimimiz, yakınlarımızla ve toplumsal çevremizdeki insanlarla ilişki biçimimiz, alışveriş yapma biçimimiz dahil olmak üzere hayatımızda pek çok şey köklü bir şekilde değişti. Yaklaşık bir buçuk yıllık bir zaman diliminde her şey alt üst oldu. Bazılarımız kayıplara, bazılarımız ise fırsatlara daha çok ağırlık verdik söylemlerimizde. Ancak bir eğitim bilimci olarak şunu söyleyebilirim ki, salgınının doğrudan ve dolaylı psikolojik ve sosyal etkileri çocukların ve ergenlerin zihinsel sağlığını şimdiden etkilemiş durumda ve gelecekte de bu etkilerin onların sosyal ve ruhsal esenliğine zarar vermeye devam etme potansiyeli var. Halihazırda, salgınların çocuklar ve ergenler arasında stres, endişe, çaresizlik, sosyal ve riskli davranış sorunlarına neden olabildiğini biliyoruz.
Ne yazık ki, mevcut bilimsel veriler, çocukların ve ergenlerin salgın sırasında ve sonrasında yüksek oranda anksiyete, depresyon, uyku ve iştahtaki bozuklukların yanı sıra sosyal etkileşimlerde bozulma, diğer insanlarla ilişkilerin restorasyonu ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi gibi sorunları yaygın olarak yaşadığını ve bu sorunların yaşamlarının ileriki dönemlerinde de devam edebileceğini göstermektedir.
Pandemi ve uzaktan eğitim, çocukların üzerindeki not/başarı baskısını, sınav stresini nasıl etkiledi? Özellikle sınav dönemindeki çocukların kaygı ve stres bozuklukları, normal eğitim düzenine kıyasla ne gibi farklılıklar barındırıyor?
Uzaktan eğitim demeyelim isterseniz. Ben daha çok uzaktan öğrenme ifadesini kullanmayı tercih ediyorum salgın sürecinde yapılan öğrenme çalışmaları için. Üzgünüm ama çocukların ve gençlerin sınav stresinin artmasına biraz da kararsızlıklar ve tutarsızlıklarımız neden oldu. Salgın 2019 yılı sonlarına doğru başladı. Aşı geliştirme çalışmaları ve takvimi, salgının eğitim ve ekonomi üzerinde etkileri üzerinde 2020 yılının ilk ayarında ciddi çalışmalar, tahminler ve öngörüler yapılıyor. DSÖ, CDC, ECDC gibi sağlık otoriteleri yanında OECD, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Uluslar ası eğitim otoriteleri ve pek çok ülkenin eğitim bakanlıkları salgının en azında 2021 yılının Eylül ayına kadar yüz yüze eğitimi büyük ölçüde etkileyeceğine dair senaryolar üzerinde çalışıyor. Böyle bir ortamda biz ülke olarak sınavları ve notları konuşuyoruz, sınavları erteliyoruz, sonra daha yakın bir tarihe çekiyoruz. Ne yazık ki, nasıl not vereceğimiz çocukların nasıl daha iyi öğrenmesini sağlayabileceğimizin önüne geçti. Notlar anlamını kaybetti, güvenilir olmaktan tamamen uzaklaştı. Aynı zamanda salgının olumsuz etkileriyle baş etmek zorunda kalmak, sınav stresini ve kaygıları daha artırdı.
Okul hayatına pandemiyle ve uzaktan eğitimle başlayan, hiç (ya da yeterince) okul ortamında bulunamamış çocukların psikolojisi için neler söylersiniz? Bu çocukların hayat normale döndüğünde okul ortamına adapte olmaları sürecinde neler yaşanabilir? Sorun yaşamamaları için neler yapılmalı?
Ne yazık ki salgından eğitim öğretim anlamında en çok zarar gören kesimlerden biri ilkokul birinci sınıf ve ikinci sınıf öğrencileridir. Henüz okuma yazmayı öğrenmeye çabalarken yüz yüze eğitimden uzak kaldılar. Ortaokula, liseye veya üniversite eğitimine salgın döneminde geçiş yapan öğrenciler henüz okullarıyla, öğretmenleriyle ve akranlarıyla bir arada olma fırsatını dahi bulamadılar. Üniversite eğitimine iki yıllık yüksekokullarda başlayan öğrenciler neredeyse hiç yüz yüze eğitim almadan diploma alacaklar. Uygulama imkânları olmadı. Pek çok öğrenci yetersizlik algısı ve duygusu içinde mezun olacak. İş yaşamına geçişte nasıl karşılanacakları ile ilgili ciddi kaygıları var. Bu durum öğrencilerde akademik güçlüklerle birlikte bir boşluk duygusu oluşturdu. Tabii ki yukarıda sözünü ettiğimiz sosyal ve duygusal sorunlarla birlikte…
Eğitim öğretime yaşamına devam eden öğrenciler için uzun dönemli olumsuz etkilerin bir ölçüde azaltılabileceğini düşünüyorum. Bunun için öncelikle yetişkinlerin çocuklar için kaygı ve endişe verici bir dil kullanmaktan uzak durmalarını öneririm. İkinci olarak da salgının uzun dönemli negatif etkilerinin sağaltılması için sanat temelli programlar, destek hizmetleri ve rehber öğretmenlerin liderliğinde bireysel ve grup etkinlikleri, psikososyal hizmetler gibi müdahaleler geliştirilmesinin ve hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte uzaktan öğrenme dönemindeki eksikler, unutulanlar kadar yanlış öğrenmelerin de giderilmesi için etkili bir program ve planlamaya ihtiyacımız var.
Bizi Takip Edin