“Bireyi Kutsal Gören Anlayış Yerleşmedikçe Devlet Tüm İktidarları Kendine Benzetir”
Gazeteci-Yazar Gökçer Tahincioğlu, derin devlet ve mafya örgütlenmeleriyle gerçek anlamda mücadele edilmeyişinin sebebinin devleti kutsallaştırma pratiği ve cezasızlık kültürü olduğunu vurgulayarak, "Bireyi kutsal gören anlayış yerleşmedikçe, devlet tüm iktidarları da kendine benzetir. Bir noktadan sonra sürekli aynı sözleri duymamızın nedeni de bu. Gerçek anlamda bir demokratikleşme ise sorunları çözme iradesi ve toplum desteği ile mümkün.” diyor.
Sedat Peker’in birbiri ardına yayınladığı videoların büyük ilgi görmesi, ancak ortaya attığı iddialarla ilgili henüz yargı mekanizmalarının devreye sokulmaması gündemdeki yerini koruyor. Uzmanlar, videoların milyonlar tarafından izlenmesinin sebebinin sosyal medya gerçekliğini göz önüne alarak üretim yapılması olduğunu belirtiyor. İstanbul Ekonomi Araştırma tarafından yapılan araştırmaya göre, videoları izleyenlerin arasında yüzde 24’lük bir kesim, Peker’in anlattıklarını “önemli ve doğru” buluyor.
Sivil Sayfalar’a değerlendirmelerde bulunan Gazeteci Yazar Gökçer Tahincioğlu, söz konusu videoların şeffaflık ve hesap verebilir bir devlet yapısının önemini ortaya koyduğunu belirtiyor. Peker’in videolarının iki konuyu aşikar kıldığını kaydeden Tahincioğlu, bunlardan birincisinin, Susurluk’un bitmeyip, çizgisel bir hatta, yol ve yöntem değiştirerek devam etmesi, ikincisinin ise, ‘henüz gerekçelerini öğrenemediğimiz, bu nedenle kimilerinin dudak büktüğü videoların ortaya çıkmasına neden olan büyük’ bir meselenin varlığı olduğunu kaydediyor. Şeffaf, hesap verebilir, denetlenebilir bir devlet yapısında bu sorulara yanıt bulunabilmesi gerektiğine dikkat çeken Tahincioğlu, “Bu yüzden sadece Peker değil, bütün aktörlerin daha fazla konuşması, daha fazla belge ve bilginin ortaya saçılması böyle dönemlerde önemlidir. Elbette bilmediğimiz, henüz öğrenemediğimiz hesapların yanında bu ortamdan medet uman farklı yapılar da var. Şeffaflık ve hesap verebilirlik bu nedenle önemli zaten. Bu yapılara fırsat vermeden, meselelerin gerçek nedenini öğrenebileceğimiz soruşturmaların açılması yönündeki ısrarın nedeni bu.” Diyor.
Ne uluslararası yapıların piyonu haline gelmiş grupların ve aktörlerin ne de bugünkü tabloyu oluşturan grupların temizliğe yönelik söz söyleme hakkı yok.
“Devletin ve İktidarın Koruyucu Refleksi Sürüyor”
Susurluk’tan bu yana; halen aynı aktörlerden, çözülmemiş cinayetlerden söz edildiğini, adalet arayışının sürdüğünü kaydeden Tahincioğlu, iki dönem arasındaki farkın ise iktidarın yapısı olduğuna işaret ediyor. Susurluk’un, koalisyon döneminde, kırılgan hükümetler döneminde yaşandığını hatırlatan Tahincioğlu, “Askeri vesayetin güçlü olduğu bir dönemdi. Bu nedenle, belli siyasi gruplar meselenin çözümü yönünde irade gösterse de çözülmesi mümkün olamazdı ve olmadı. Ancak askeri vesayet artık o güçte olmamasına rağmen yine devletin ve iktidarın koruyucu refleksi sürüyor. Bundan medet uman başka yapılar hevesle bekliyor.” dedi.
Sürecin uluslararası alandaki yankılarını da değerlendiren Gökçer Tahincioğlu, meselenin bu alandan bağımsız ele alınması gerektiğini vurguluyor. “Mülteciler konusundaki iki yüzlülük, pazarlıklar, insan kaçakçılarına zemin kazandıran uygulamalar, ölen insanlar, desteklenen kirli gruplar bugünkü tablonun uluslararası bir yapının eseri olduğunu ortaya koyuyor. Daha az sorumluluğu olanlar ise Türkiye açısından ancak ‘kaygılıyız’ açıklaması yapabilirler.” diyen Tahincioğlu’na göre, “Ne uluslararası yapıların piyonu haline gelmiş grupların ve aktörlerin ne de bugünkü tabloyu oluşturan grupların temizliğe yönelik söz söyleme hakkı yok.” Meselenin Türkiye toplumu tarafından çözülmesi gerektiğini de kaydeden Tahincioğlu, “Böyle olmadığı için aynı sorunları konuşup duruyoruz. İktidar için de aslında bu bir fırsat ancak maalesef bunu göremiyorlar.” değerlendirmesinde bulunuyor.
“Gelecek Kuşaklar İçin Vahim Bir Tablo”
Yargı mekanizmalarının işletilmeyişinin toplum olarak hepimize kayıplar getireceğini vurgulayan Gökçer Tahincioğlu, “Mesele Peker ve iddiaları ile sınırlı değil. Neden çete hükümlüsü isimlerin devlet katında muteber olduğunu, neden mafya gruplarına hoş bakıldığını, neden birilerinin durmadan ihanetle suçlandığını, tüm bunların neden olduğunu, gerçek nedenlerini bilmeliyiz. Elbette fikirlerimiz ve sözlerimiz var. Ancak somut olayları öğrenebilmemiz, bunların soruşturulması gerekli. Yoksa gelecek kuşaklar için daha da vahim bir tablo doğacaktır.” Dedi.
Sivil toplumun bir yandan dava ve soruşturmalarla sindirildiği, diğer yandan bu grupların tehditlerine maruz kaldığı bir manzara söz konusu. Bir tarafta da darbe tehdidi yaşamış, bunu atlatmış ancak sonrasında oluşan ortamdan dolayı yeniden mağduriyet yaşamış bir toplum var. Devletin, mevcut kodlarını değiştirmeden bunları aşabilmesi, sivil toplumun alanının genişlemesi maalesef bana çok mümkün görünmüyor.
Devleti kutsallaştırma pratiği ve cezasızlık kültürünün gerçek anlamda bir yüzleşme ve hesaplaşma yaşanmasına engel olduğunu vurgulayan Tahincioğlu, “Sanılıyor ki suç işleyenler, işkence yapanlar, bu gruplarla içli dışlı olanlar deşifre edildiğinde devlet zor duruma düşecek. Sanılıyor ki polis, jandarma, bürokrasi güç kaybedecek. Hayır, binlerce insan, etik değerlere ve kanunlara uygun biçimde emeğiyle çalışıyor. Devletlerin, dünya genelinde zaafları var. Devlet görevlilerinin kendini devlet sanması bunlardan biri. Bireyi kutsal gören anlayış yerleşmedikçe, devlet tüm iktidarları da kendine benzetir. Bir noktadan sonra sürekli aynı sözleri duymamızın nedeni de bu. Gerçek anlamda bir demokratikleşme ise sorunları çözme iradesi ve toplum desteği ile mümkün. Toplumun alışması ve kayıtsız kaldığı bir ortamda hiçbir iktidarın bu adımları atabileceği inancında değilim.” Diyor.
“Devletin Mevcut Kodlarını Değiştirmeden Bunları Aşabilmesi Mümkün Değil”
Meselenin sivil alana olan etkisi de değerlendiren Tahincioğlu, “Sivil alanın alabildiğine daraltıldığı, nefesinin kesildiği dönemlerin kendine özgü özellikleri var. Biri de korkutucu grupların ortaya çıkması. Paramiliter gruplar da olabilir bunlar mafya grupları da. Yakın dönemde gördüğümüz manzaralar, bu sorunun yanıtını veriyor bize. Sivil toplumun bir yandan dava ve soruşturmalarla sindirildiği, diğer yandan bu grupların tehditlerine maruz kaldığı bir manzara söz konusu. Bir tarafta da darbe tehdidi yaşamış, bunu atlatmış ancak sonrasında oluşan ortamdan dolayı yeniden mağduriyet yaşamış bir toplum var. Devletin, mevcut kodlarını değiştirmeden bunları aşabilmesi, sivil toplumun alanının genişlemesi maalesef bana çok mümkün görünmüyor.” şeklinde konuştu.
Bizi Takip Edin