Siyasi Krizde Umut Işığı: Sivil Toplum
Demokrasinin adeta akciğerleri olan sivil toplum gibi medya ve akademi de şüphesiz özgürce ve korkusuzca varlığını sürdürebilmek için demokratik bir ortama ihtiyaç duyuyor. Sivil Toplum ve Siyaset İlişkilerine Bakış araştırması, siyasi aktörlerin sivil toplumdan kutuplaşmanın aşılmasında aktif rol üstlenmesini beklediğini ortaya koyuyor. Araştırmaya katılanların çoğu sivil toplumun, toplumla siyaset arasında köprü işlevi görebileceğini düşünüyor. Beraber çalışma ve yeni dayanışma yöntemleri geliştirmek için kolları sıvama zamanı.
Bir süredir sivil toplum ve siyaset aktörlerinden bu dönemin hiçbir döneme benzemediği, yaşananların korkunçluğu ve ağırlığını sık sık duyduğumuz için krizin çözümüne yönelik neler yapılabileceğine dair keşfedici bir araştırma yapma ihtiyacı duyduk. Sivil Sayfalar olarak Friedrich Ebert Vakfı’nın desteği ile gerçekleştirdiğimiz Sivil Toplum ve Siyaset İlişkilerine Bakış araştırmasına, 20’nin üzerinde sivil toplum uzmanı, siyasetçi ve kanaat önderi katıldı. Araştırmada öne çıkan birçok bulgu, bize 2023 seçim dönemi ve sonrasında sivil toplumun üstlenmesi gereken sorumluluğu göstermesi ve yapılabilecek çalışmaların kapsamına ışık tutması açısından faydalı olabilir.
Araştırmaya katılanların ortaklaştığı eleştiriler bizi şaşırtmadı. Sonuçlarla deneyimlerimiz aynı yöndeydi. Malumun ilanı gibiydi. Ancak beni şaşırtan araştırmada çoğu katılımcının son beş yılda yaşananların 80 darbesinden bile ağır olduğunu dile getirmesi oldu. Belli ki son yıllarda yaşadıklarımız sivil alandaki ve siyasetteki daralma, baskı ortamı, açılan davalar, soruşturmalar, kapatılan dernekler, vakıflar bize Türkiye’de daha önce bunlar hiç yaşanmamış gibi hissettiriyor.
Zor Zamanlar Ancak Geçmişten Daha Zor Değil
Halbuki Türkiye yakın siyasi tarihi ağır hak ihlalleri, siyasi krizler ve darbelerle dolu. 28 Şubat sürecine yakından bakıldığında bugün derinleşen kutuplaşma duvarlarının nasıl örüldüğünü görmek mümkün. Genel olarak 90’ları şöyle bir gözümüzün önünden geçirirsek faili meçhul cinayetler, göz altında işkence ve kayıplar parti kapatmalarıyla ortalık yangın yeriydi. Ama kim için? Yok sayabilmek, hatırlamamak da imtiyazlı olmayı gerektirmiyor mu? Ama bu derin tartışmayı ayrı bir yazının konusu olarak kenarda tutalım. Bu yılları hatırlayamayacak kadar genç olanlar, bu dönemlere ilişkin belgeselleri, sözlü tarih çalışmalarını inceleyebilir.
90’ları iki cümle ile tarif etmek gerekirse: faili meçhuller ve gözaltında kayıplar, 80’leri tarif etmek gerekirse yine benzer sözcükler öne çıkacak: askeri darbe, işkence, cadı avı. 70’ler keza benzer krizlerle ve travmalarla dolu. Kırılgan bir demokrasisi olan Türkiye’nin hangi on yıllık dilimini ele alsak tablo benzer. Hatta geçmişten gelen hafıza günümüzden muhtemelen daha ağır. Aslında bu durumun içinden bir türlü çıkamadığımız bir sarmal olduğunu vurgulamak istiyorum. Her iktidar kendi yandaşlarını hak mahrumiyeti sarmalından kurtarmak istiyor, oysa aslolan sivil toplumun tüm farklılıklarıyla demokratik bir ortamda var olabilmesini sağlamak. Bu nedenle farklılıkların ortak bir sivil toplum alanı müzakeresine ve talebine ihtiyacımız var.
Sivil Toplum Ne Kadar Kapsayıcıysa O Kadar Başarılı
Peki araştırma bize ne diyor? Neyi işaret ediyor? Araştırma diyor ki siyasi olarak bir çıkmazdayız. İktidar partisi bile işlevini yerine getiremez hale geldi, meclis âtıl bir organa dönüştü. Akademi, medya ve sivil toplum uygulanan baskıdan dolayı çalışamaz halde.
Sivil toplum, son on yılda sosyal meseleleri tespit, analiz etme, anlama ve anlamlandırma konusunda önemli mesafe aldı. Yine aynı şekilde sosyal meselelerin çözümüne yönelik saha çalışmaları yürütme, model geliştirme konusunda çok yetkin. Birçok alanda uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşları mevcut. Araştırmaya katılanlar, sivil toplumun bu yetkinliklerini takdir ederken kapsayıcılık, kamuoyu oluşturma becerilerinin geliştirilmesi ve siyasetin gündemine girmede eksik olduklarını vurguluyor. Sivil toplumun başarı kriterlerini sorduğumuzda ise en başta kapsayıcı olmayı ve kutuplaşmayı aşmak geldi. İkincisi ise siyasetin gündeminde yer edinebilmek.
Araştırmanın sağladığı veriler önümüze bir yol haritası da koyuyor. Sivil toplumun bu darboğazı aşmada üstlenebileceği sorumluluk öncelikle kendi alanını korumak ve elverişli bir çalışma ortamına kavuşmak için mücadele etmek olmalı. Sivil toplumun önümüzdeki seçim sürecinde kendini var etmesi için ihtiyacı olan ortamı, sivil toplum-siyaset ilişkilerinden beklentilerini tasvir etmesi ve seçime girecek tüm partilerin kapısını çalarak kendini anlatması, ihtiyaçlarını ortaya koyması gerekiyor. Dahası seçim vaatlerinde bu taleplerin yerini almasını sağlaması elzem. İkinci adım ise bu vaatlerin gerçekleşip gerçekleşmediğinin takipçisi olmak. Uygulama aşamasında ise diyaloğun ve beraber çalışmanın yollarına odaklanmak. Demokrasinin adeta akciğerleri olan sivil toplum gibi medya ve akademi de şüphesiz benzer bir ortama ihtiyaç duyuyor. Beraber çalışmanın farklı biçimleri ve yeni dayanışma yöntemleri için kolları sıvama zamanı.
Bizi Takip Edin