‘Nükleer Yeşil ve Temiz Bir Enerji Değildir!’

Caretta Ekolojik Ahval’da bu hafta 26 Nisan 1986’da meydana gelen Çernobil Nükleer Kazasının 35. yıldönümünde bağımsız araştırmacı, Nukleersiz.org koordinatörü,  Yeşiller Partisi kurucu üyesi,  Sivil Sayfalar ve Yeşil Gazete yazarı Pınar Demircan’ı konuk ediyoruz. Demircan ile Netflix’de yayınlanmaya başladığı 2019’dan itibaren Çernobil’i dünya gündemine yeniden sokan aynı adlı diziden Fukuşima’daki radyoaktif suyun okyanusa boşaltılması kararına; Akkuyu-Sinop gelişmelerinden iklim krizine pek çok konuya değinme imkanı bulduk.
Çernobil’i Turizme Açtılar

Cahit Sıtkı Tarancı’nın “35 Yaş Şiiri’ne atıfla başlıyor sözlerine Pınar Demircan. İnsan için 35 yılın ömrün yarısına tekabül etmiş olmasına karşın, 240 bin yıla kadar etkisini sürdürebilen radyoaktif maddeler söz konusu olduğunda bunun insan ömrü ile karşılaştırıldığında çok kifayetsiz kaldığını ifade eden Demircan, “Çernobil’de meydana gelen felaket Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın 1990’da belirlediği nükleer olay ölçeklendirmesine (INES) göre 7 seviyesi ile tarihteki en büyük kazalardan biri. 7 ölçeğindeki diğer kaza ise 2011’de yaşanan Fukuşima. Çernobil dizisinde kazanın komünist sistemle yönetilen bir yerde ve eski teknoloji kaynaklı yaşandığı vurgulandı. Dizinin yayını sırasında, “Çernobil dizisi, neden şimdi? başlıklı bir yazı yayınlamıştım. Dizinin zamanlaması dikkatimi çekmişti. Nitekim dizinin yayınından aylar sonra Çernobil bölgesi resmi olarak turizme açıldı. Bu kararın ardından da sezonluk olarak 70 bin insanın nükleer kazanın yaşandığı gölgeyi ziyaret ettiği bilgisini öğrendik. Bunun yanı sıra Çernobil üzerine bilgisayar oyunları da var. Tehlike halen devam etmesine rağmen Çernobil’e gitmek bir trend haline getirildi” şeklinde konuştu.

Fukuşima Tarzı Bir Kaza Japonya Yerine Mısır, Bangladeş ya da Türkiye’de Gerçekleşmiş Olsaydı?

Fukuşima Nükleer felaketinin meydana gelmesinin kapitalizmle doğrudan ilişkisi bulunduğunu belirten Nukleersiz.org koordinatörü Pınar Demircan, “Fukuşima’da maliyetler nedeniyle alınmayan önlemler bu felakete yol açtı. Fukuşima Daichi Nükleer Santrali’ndeki tsunami duvarı 14 metrelik dalgalar öngörülerek inşa edilmesi gerekirken 8 metre yükseklikte bırakılmış. Yine de bu kazanın Japonya’da yaşanması, o ülkenin teknolojik imkanlarını göz önüne aldığımızda dünya için bir şans. Nükleer santral inşaatları devam eden Türkiye, Bangladeş veya Mısır’da buna benzer bir kaza yaşanmış olsa etkileri daha kötü olabilirdi. Fukuşima’nın ardından Japonya 54 olan reaktör sayısını 9’a indirdi. Bunun nedeni de Japonya’nın, aynı Türkiye gibi bir deprem ülkesi olması” diye konuştu.

Akkuyu ve Sinop süreçlerine de değinen Pınar Demircan, 2016’da uzmanların koordineli çalışması sonucu gerçekleşen savunma ile ortaya çıkan bilirkişi incelemelerine rağmen ÇED onayının Akkuyu için verildiğini kaydederek şunları söyledi, “ÇED ile ilgili süreci Anayasa Mahkemesi’ne götürdük fakat henüz dava sonuçlanmış değil. Bunun yolu AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kadar gider diye düşünüyorum. Akkuyu Nükleer Santrali 1200 MW’lık 4 reaktörden oluşuyor ve soğutma suyunun da sıcak olduğu hepimizin malumu Akdeniz’den çekmesi planlanıyor. Akkuyu’da ortaya çıkacak nükleer atıklara dair de bir öngörü yok. Atık konusu dünyada çözümlenebilmiş değil. Finlandiya’da yapımı devam eden Onkola Nükleer Atık Sığınağı’nın da inşaatı ertelenmiş durumda. Akkuyu’da inşaat alanında sayısı altı bini aşan işçiler için bir şehir kuruldu ve hiçbir altyapısı da yok. Akkuyu’da neler olabileceğini tahmin etmek için Fukuşima’ya dönüp bakmakda fayda var. Şu anda çok gündemde bir radyoaktif su sorunu var Fukuşima’da. 1 milyon 250 bin tona ulaşan radyoaktif suyun okyanusa boşaltılacağı açıklandı. Dünyayı radyoaktiviteye bulamaları kabul edilemez.”

Nükleer Yenilenebilir Enerjidir İddiası Nükleer Lobisinin Bir Oyunu

İklim inkarcıları ve nükleer destekçilerinin son zamanlarda dile getirdiği, “Madem fosil yakıtları terk edeceğiz, o halde nükleer enerjiye geçiş yapalım” argümanına dair de eleştirilerde bulunan Demircan, “Nükleer santrallere karşı olmamızın tek nedeni gerçekleşmesi muhtemel kazalar, felaketler değil. Bu nükleerin sadece bir yönü. Nükleer santralleri salt bir bina, tesisten ibaret gibi düşünmemiz çok yanlış. Santrallerin karbon salmadığı iddiası gerçeği yansıtmıyor. Hem inşaat sürecinde hem uranyum çıkarma sondajı işlemlerinde hem de sevkiyat aşamalarında karbon salımı gerçekleşiyor. Nükleer santraller yerin altından uranum çıkarma prosesinden atık sürecine gelinceye kadar karbon salımı yapar. Diğer yandan nükleer santral bulunan yerlerin 5 kilometrelik yarı çapında yaşayanların sağlığına zararlı etkileri de söz konusu. Fukuşima’da kalp hastalıklarının 29 kat artmış olduğu tespit edilmiş durumda. Nükleer enerji yeşil ve temiz bir enerji değildir. Bize yıllardır doğal gazın da temiz olduğu söylendi fakat bugün onun da fosil yakıtlardan biri olduğunu biliyoruz. Nükleerin yenilenebilir enerji olarak gösterilmesi tamamen nükleer lobinin bir oyunundan ibaret” diyerek sözlerini noktaladı.