Küresel Eşitsizliğin Yeni Sembolü: Aşı Adaletsizliği
Küresel eşitsizliklerin en güncel ve somut örneğine; aşı siyaseti ve aşı milliyetçiliği ile şekillenen 'eşitsiz aşı erişimi'yle şahit oluyoruz. Aşıya erişimdeki adaletsizlik, küresel düzeyde salgının sonlanması sürecini geciktiriyor. Patent hakları nedeniyle, dünya nüfusunun büyük kısmının aşıya erişemeyişini ve salgının küresel siyasete etkilerini değerlendiren Siyaset Bilimci Aysuda Kölemen, aşı siyaseti ve aşı milliyetçiliğinin eşitsizlikleri daha da artıracağını hatırlatıyor.
COVID-19 salgını başladığında umutlar aşıya yoğunlaşmıştı. Aşı bulunmasına karşın patent hakları nedeniyle dünya nüfusuna yetecek ölçüde üretilmiyor. Temel sorun, aşı üretim hakkının sadece onu üreten şirketlere verilmesi ve bu nedenle aşı üretiminin çok kısıtlı olması. 8 Şubat 2021 tarihi itibarıyla, 130 ülkede tek doz aşı yapılmamıştı. Bugün hala gelişmiş ülkeler dışında yaşayan küresel nüfusun büyük kısmı, aşılara erişemiyor. En yüksek bulaş seviyesine erişen salgında, küresel eşitsizlik ve adaletsizliklere karşı yükselen itirazlar, henüz karşılık bulamadı.
Aşı adaletsizliğine dikkat çeken kişilerden biri olan Yuval Noah Harari, pandemiyle mücadelede elde edilen bilimsel başarı nedeniyle, COVID-19 salgınının, doğal bir afet olarak değil, siyasi felaket ve başarısızlıklar olarak görülmesi gerektiğini kaydediyor. Siyaset bilimi uzmanı Aysuda Kölemen, sosyal medya hesabında “Her Covid, bulaş, ölüm haberinde şunu bir düşünün. COVID’in aşısı geliştirildi. Hem de bir değil, birçok aşı geliştirildi, farklı farklı ülkelerde geliştirildi. Ama imkânı olan üretip dağıtamasın diye hepsinin formülü gizli tutuluyor. Ve bu çok normal bir şeymiş gibi yapıyoruz. Başka türlüsünün olamayacağına inandırarak insanlara kabul ettiriyorlar” uyarısında bulunmuştu.
Bu sözlerinden hareketle, Aysuda Kölemen ile aşı adaletsizliğine ek olarak, karşılaştırmalı siyaset bakışı ile ülkelerin ekonomik gelişmişlik seviyeleri, izledikleri iç-dış siyaset ile salgın yönetme stratejileri açısından nasıl karşılaştırılabileceğini ve pandemi gibi bir krizde bile uluslararası iş birliği mekanizmalarının neden etkin şekilde işleyemediği sorularını yönelttik.
Coğrayfa Pandemide de Kader mi?
Pandemi sürecini en kötü yöneten ülkelerin Batılı ülkeler olduğuna dikkat çeken Kölemen, en iyi yönetenlerin ise Doğu Asya ve Okyanusya ülkeleri olduğunu düşünüyor. Bu durumu tuhaf olduğunu söyleyen Kölemen zira Doğu Asya ülkelerinin kendi içlerinde çok çeşitli ve birbiriyle hiç benzeşmeyen siyasal sistem ve kültürlere sahip olduklarını hatırlatıyor. Kölemen’e göre, kendi içinde çok çeşitlilik barındıran bir diğer kıta olan Avrupa’da da, pandeminin çok dalgalı, uzun bir süreç olması nedeniyle, örneğin Almanya gibi bazı ülkelerin başta başarılı stratejiler izlerken, son dönemde durumu pek de iyi yönetemediklerini kaydediyor : “İspanya, Fransa gibi ülkeler ise her dalgadan çok kötü etkileniyor. Latin Amerika’daki pek çok ülke ise tüm önlemlere rağmen çok ağır kayıplar veriyor.”
Bu karmaşık tablonun nedenleri konusunda hem sağlıkçıların, hem siyaset bilimi uzmanlarının henüz uzlaşamadıklarını kaydeden Kölemen, yine de coğrafyanın salgının yayılması ve verilen kayıplar konusunda belirleyici olduğunun söylenebileceğini, bazı örnekler üzerinden açıklıyor : “Batı ülkelerinde nüfus yaşlı ama aynı durum Japonya için de geçerli. Demokratik ülkeler bazı önlemleri almakta zorlanıyor. Ama Yeni Zelanda ve Japonya da demokratik ülkeler olmasına rağmen, salgını iyi yönetti. Büyük ülkeler salgını yönetmekte zorlanıyor ama küçücük Avrupa ülkeleri de çok zorlanıyor. Öte yandan devasa Çin’in salgında erkenden kontrolü sağlaması not edilmeli. Sağlık sistemlerinin salgını yönetmedeki etkisi açısından bakıldığında ise en gelişmiş sağlık sistemlerinin en iyi tedbirleri geliştiremediği görülüyor.”
Tüm bu nedenlerle, “salgın yönetiminde neden bazı ülkeler diğerlerinden çok daha başarılı oldu?” sorusunun net bir cevabının olmadığını söyleyen Kölemen, coğrafyanın salgın sürecinde, açıklanması zor şekilde, ön plana çıktığını vurguluyor. Salgında iyi tedbir alan ülkelerin çok az zarar ve kayıpla salgını atlatmalarına, Tayvan ve Yeni Zelanda gibi ada devleti örneğini veren Kölemen, iyi tedbir almayınca ada olmanın bir öneminin kalmamasında ise İngiltere’yi gösteriyor.
Geldiğimiz noktada, salgın yönetiminde aşılama hızının önem kazandığı yeni bir aşamaya girdiğimizi kaydeden Kölemen, bu konuda 1 yılı başarısız geçiren ABD ve İngiltere gibi ülkelerin, aşı konusunda çok hızlı davranarak geniş bir kesimi aşıladığını ve pandemiyle mücadelede öne geçtiğine dikkat çekiyor.
Salgının yönetimi, aşı adaletsizliği ve verilen kayıplar konusunda pek çok bilinmezle karşı karşıyayız; bu nedenle salgın yönetimi konusunda tam anlamıyla açıklayıcı teoriler gelişemedi.
Aşı Milliyetçiliği Dalgası ve Zayıflayan Uluslararası İş Birliği Talebi
Salgını yönetme süreci ve aşı adaletsizliği tartışmalarında Afrika’nın durumuna da dikkat çeken Kölemen, sınırlı düzeyde önlem alındığı halde, pek çok Afrika ülkesinde hastane yatışları ve ölümlerde bir artış olmadığının belirtildiğini; bunu doğru varsaydığımızda, genç nüfus yapısının ve virüslerle sürekli karşılaşmasının Afrika’ya avantaj sağlayabildiğinin söylenebileceğini düşünüyor. Özetle Aysuda Kölemen, salgının yönetimi, aşı adaletsizliği ve verilen kayıplar konusunda pek çok bilinmezle karşı karşıya olduğumuzu, bu nedenle salgın yönetimi konusunda tam anlamıyla açıklayıcı teoriler gelişemediğini kaydediyor.
Salgın arttıkça tüm dünyada halkların da hoşnutsuzluğunun arttığını kaydeden Kölemen, “Aşılar beklentileri yükseltti ama beklenen hızla dağıtım yapılmıyor. Daha da kötüsü, yoksul ülkelere aşıların ulaştırılması 2024 sonunu bulacak gibi görünüyor. Ve bu da gelecekte mutasyonların çoğalmasına fırsat verecek, aşılanma sürecini tamamlamış ülkeleri dahi, tekrar tekrar tehlikeye atacak. Aşılanmanın yaygın olmadığı ülkelerden gelenlere şüphe ile karşılanırken, eşitsizlikler daha da güçlenecek. Aşı siyaseti yeni bir aşı-milliyetçiliği dalgası başlattı. Uluslararası iş birliği söylemi yerini “önce kendi halkımızı aşılamalıyız” taleplerine bırakıyor. Bunlar genel olarak olumlu gelişmeler değil. Küresel bir sağlık krizi sadece küresel iş birliği ile çözülebilir. Tam da bu dönemde milliyetçiliğin yükselmesi, bu nedenlerle anlaşılabilir hale geliyor. ” diyor.
COVID-19 Aşısı ve Patent Hakları
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), pandemide en yüksek bulaş seviyesinde olduğumuzu ve salgının 3 yıl daha sürmesinin beklendiğini açıkladı. 9 Nisan 2021 itibariyle, dünya genelinde üretilen aşıların yüzde 87’si yüksek gelirli veya üst-orta gelirli ülkelere gitti; sadece %0.2’si düşük gelirli ülkelere ulaştı. Hatta gelişmiş ülkelerin aşıda 12 yaşa kadar inmeyi planlarken, yoksul ülkeler sağlıkçılarını ve hassas grupları bile aşılama imkânı bulamıyor. DSÖ Genel Sekreteri Tedros Ghebreyesus, ülkeler arasından eşitsizliğe işaret ederek, dünya genelinde 6 haftadır vaka ve ölümlerde artış olduğundan hareketle, “pandeminin yanlış yöne gittiğini” söyledi.
Dünyada güçlü bir aşı endüstrisi olduğu, bu nedenle patent haklarını sorununu aşamadığı tespitini yapan DSÖ, düşük ve orta gelir grubu ülkelerdeki yerel üreticilere, mRNA teknoloji transferi yapmayı planlıyor. Küresel çapta pandemiyle daha etkin mücadele amacıyla “COVID-19 aşı patentlerinin geçici olarak askıya alınması” çağrıları, 250’den fazla STK, Nobel ödüllü 100 isim ve 70 eski ülke lideri tarafından da yapılıyor. Ancak bu çağrı henüz karşılık bulamadı.
Bu ölçekteki bir salgında hepimiz iyi olmadan, hiçbirimiz iyi olamayacağız!
Adil Aşı Çağrısı…
Türkiye’de aşılara erişimdeki adaletsizliğe dikkat çeken ve kampanya yürüten STK’lardan biri Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi. “COVID-19 aşılarının dağıtımındaki adaletsizlik hepimizin hayatını risk altına sokuyor” tespitini yapan Af Örgütü, küresel düzeyde bir imza kampanyası başlatarak, ilaç şirketlerine herkese adil bir aşı vermeleri çağrısında bulunuyor.
Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı da “COVID-19 aşısı herhangi bir ticari mal gibi muamele göremez, patentli olması kabul edilemez. Patenti kaldırılıp mümkün olan her yerde en hızlı ve en ucuz şekilde üretimine başlanmalıdır.” diyor ve “Bu ölçekteki bir salgında hepimiz iyi olmadan hiçbirimiz iyi olamayacağız.” gerçeğini hatırlatıyor.
Bizi Takip Edin