Çevre ve İklim Değişikliği Üzerine Çalışan ve İşbirliğine Dayanan Bir Platform
Türkiye’deki sağlık uzmanlarının çevre ve iklim politika alanında güçlendirilmesi kapsamında Çevre, İklim ve Sağlık için İşbirliği Projesi (ÇİSİP) başladı. Proje yürütücülerinden HEAL – Sağlık ve Çevre Birliği'nden, Funda Gacal, Dr. Öğretim Üyesi Melike Yavuz, HASUDER, HEAL Proje Koordinatörü Berkay Hacımustafa, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Prof. Dr. Çiğdem Çağlayan ile projeyi ve çevresel faktörlerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini konuştuk. Melike Yavuz, amaçlarının tüm sağlık uzmanlarının katılımına açık, çevre ve iklim değişikliği üzerine çalışan ve işbirliğine dayanan bir platformun kurulması ve halk sağlığının korunması temelli bir yaklaşımla iklim değişikliği ve çevre alanında çevrimiçi eğitimler düzenlemek olduğunu söylüyor.
İklim değişikliği ve çevrenin insan sağlığına etkisi üzerine her geçen gün yeni bir kanıt ortaya konulurken, Türkiye’deki sağlık uzmanlarının çevre ve iklim politika alanında güçlendirilmesi kapsamında Çevre, İklim ve Sağlık için İşbirliği Projesi (ÇİSİP) çalışmasını başlattınız. Bu çalışmayla neler yapmayı planlıyorsunuz? Projenin amacı nedir?
Melike Yavuz: Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre Avrupa ve Türkiye’deki ölümlerin %20’si çevresel faktörlerden kaynaklanıyor. İklim değişikliği 21. yüzyılın en büyük halk sağlığı sorunu iken sıcaklık dalgaları ve enfeksiyon hastalıklardaki artış insan sağlığını tehdit ediyor. İklim ve çevre kriziyle aynı anda mücadele etmek ve insan sağlığını korumak ise ancak çok paydaşlı bir katılımla mümkün.
Bu noktadan hareketle; HEAL-Sağlık ve Çevre Birliği, HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) ve Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı, Türkiye’de çevre sağlığı alanında çalışan tüm aktörleri bir araya getirmeyi amaçlayan Çevre, İklim ve Sağlık için İşbirliği Projesini (ÇİSİP) 1 Nisan 2020 tarihinde başlattı. Avrupa Birliği’nin mali desteği ile Türkiye’deki sağlık uzmanlarının çevre ve iklim politikaları alanında desteklenmesi hedefleniyor. Proje üç yıl sürecek.
Tüm sağlık uzmanlarının katılımına açık, çevre ve iklim değişikliği üzerine çalışan ve işbirliğine dayanan bir platformun kurulması, halk sağlığının korunması temelli bir yaklaşımla iklim değişikliği ve çevre alanında çevrimiçi eğitimler, tıp öğrencilerine yönelik gezici eğitim seminerleri ve yüz yüze kurslar düzenlenmesi, Türkiye’nin sağlık uzmanlarıyla, Avrupa’daki meslek örgütleri, sivil toplum ve düşünce kurumları arasında diyalog kurulması, Çevre, iklim değişikliği ve sağlık konularında; sağlık uzmanlarına yönelik içerik, bilgi notu ve eğitim materyali üretilmesi hedefleniyor.
Aynı zamanda proje için açılmış olan sosyal medya hesaplarından çevre tahribatının sağlık ve iklim üzerinde yarattığı etkiler ve proje özelinde yapılan çalışmalar duyuruluyor. Böylelikle, daha geniş bir kitlenin hem konu hem de proje özelinde bilgi sahibi olması sağlanıyor.
Çevre, İklim ve Sağlık için İşbirliği Projesi’nden hareketle ‘Tek Sağlık Kavramı’ nedir?
Melike Yavuz: ‘Tek Sağlık’ yaklaşımı insan sağlığının, hayvan ve paylaşılan ortak yaşam alanlarımızın sağlığı ile yakından ilişkili olduğunu ifade eder. Tek sağlık terminolojisinin geçmişi 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır, ilk defa patolojist Dr. Rudolf Virchow tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Tek Sağlık yaklaşımına göre ekosistem sağlığı tüm insan, hayvan ve bitkilerin yaşam ortamlarının sağlığından ayrı ele alınamaz. Tek Sağlık konuları arasında iklim değişikliği, zoonotik hastalıklar, antimikrobiyal direnç, gıda güvenliği ve güvencesi, vektör kaynaklı hastalıklar, çevresel kirlilik, insanlar, hayvanlar ve çevreye yönelik diğer sağlık riskleri bulunur. Ayrıca kronik hastalık, akıl sağlığı, yaralanma, işçi sağlığı ve bulaşıcı olmayan hastalıklar da disiplinler arası işbirliğini içeren bu yaklaşımda ele alınabilir.
‘Hava kirliliği çocukların beyinlerine zarar vererek, Türkiye’de yılda toplam 8 bin 500 IQ puanı kaybına yol açıyor.’ demişsiniz. Sosyal ekonomik ruhsal çevresel boyutuyla değerlendirdiğimizde sağlıklı olma hali tam olarak nedir?
Funda Gacal: HEAL’in Şubat 2020’de yayınladığı Kronik Kömür Kirliliği Raporu’na göre, Türkiye’de işletmede olan 100 MW ve üzeri kapasiteli 28 kömürlü termik santrali sadece hava kirliliği nedeniyle 2019 yılında 4.818 erken ölüm, yani ortalama yaşam süresinden daha erken ölüme, 5.644 hastane başvurusu, 3.070 erken doğum, astım hastası çocuklarda astım ve bronşit semptomu gösterilen 237.037 gün, 26.500 çocukta bronşit vakası, 3.230 yetişkinde yeni bronşit vakası, solunum ve kalp damar hastalıklarına bağlı 5.664 hastane başvurusu, 1.480.000 iş günü kaybı, 11.300.000 hasta geçirilen gün ve cıva maruziyetine bağlı 8.850 IQ puanı kaybına yol açtı.
Bu sağlık etkilerinin Türkiye ve etkilenen bölgelerdeki maliyeti yıllık 47,41 ile 99,37 milyar Türk Lirası (5,20-10,90 milyar EUR) civarındadır. Aynı sağlık etkilerinin sadece Türkiye’deki maliyetinin yılda 26,07- 53,60 milyar Türk Lirası (2,86-5,88 milyar EUR) yani sağlık harcamalarının %27’si olduğu tahmin edilmektedir.
Berkay Hacımustafa: Hava kirliliği ve özellikle termik santrallerin neden olduğu havada ve suda bulunan civa çocuklar, anne karnındaki bebekler ve hamileler için özellikle risk oluşturmakta.
Hava kirliliğine, özellikle civaya maruz kalan çocukların daha sonraki yıllarda hastalık geliştirme riski artıyor.
Termik santrallerin neden olduğu civa kolayca havaya karışır. Havadaki civa çökelme veya yağış yoluyla suya geçer ve besin zincirindeki toksik yolculuğu başlar, böylece kömür yakılmayan bölgelerde dahi gıda yoluyla insan bedenine girer. Cıvalı deniz ürünlerinin tüketimi, özellikle hamileler ve küçük çocuklar için çok riskli. Gelişme çağında olmaları sebebiyle çocuklar hava kirliliğine karşı daha savunmasız ve maruz kalınan civa başta büyüme çağındaki çocuklarda telafi edilmesi mümkün olmayan bilişsel bozukluklara neden olmakta.
Son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız ‘Sağlık Etki Değerlendirmesi’ nedir? Neden önemlidir?
Çiğdem Çağlayan: Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED), bir politika, program veya projenin toplumun, özellikle de savunmasız veya dezavantajlı gruplar üzerindeki potansiyel sağlık etkilerini değerlendirmek için kullanılan bir yaklaşımdır. Yaklaşım çeşitli ekonomik sektörlerde uygulanabilir ve nicel, nitel ve katılımcı teknikleri kullanır. İnsanların sağlığı ve refahı, çok çeşitli ekonomik, sosyal ve çevresel etkiler tarafından belirlenir. Sağlık sektörünün dışındaki birçok sektördeki faaliyetler, sağlığın bu belirleyicilerini etkilemektedir. SED, birden çok sektörden insanların birlikte çalışmasına yardımcı olan katılımcı bir yaklaşımdır.
SED katılımcıları, önerilen eylemin kendi sektörleri ve diğer sektörler üzerindeki etkilerini ve herhangi bir değişikliğin sağlık üzerindeki potansiyel etkisini değerlendirir. SED ile karar vericiler ve paydaşlar için, projenin olumlu sağlık etkilerini en üst düzeye çıkarmak ve olumsuz sağlık etkilerini en aza indirmek amacıyla öneriler üretilir. SED ile üretilen öneriler inceleme konusu olan projenin neden olabileceği olumsuz sağlık sonuçlarının önlenmesi ve özellikle hassas gruplar için sağlığın korunması ve geliştirilmesini sağlar.
Türkiye’de SED sürecine dair yasal düzenlemeler mevcut mu? Halihazırda bununla ilgili bir çalışma var mı?
Funda Gacal: Türkiye’de SED süreçlerine ilişkin bir yasal düzenleme olmamakla beraber SED’in genel çerçevesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından tanımlanmıştır, yani bir mevzuata bağlı olmadan yapılabilir; Bursa’da 2010 yılında yapılan Nilüfer Arena SED’i buna iyi bir örnektir. Sağlıklı Kentler Projesi altında yapılan değerlendirmede halk sağlığı uzmanları, TMMOB’nin uzmanları ve Nilüfer Belediyesi bir arada çalışmış ve özellikle gürültü kirliliğinin önlenmesi için öneriler sunulmuştur.
Ayrıca SED’i yerel yönetimler kendi mevzuatları kapsamında zorunlu veya gönüllü uygulayabilir, çıkarabilir; örneğin İspanya’nın Endülüs (Andalusia) bölgesinde şehir planlarında SED yerel yönetimin mevzuatına uygun olarak yapılmaktadır. SED bir sektör veya proje kapsamında yapılabilir; Temiz Hava Hakkı Platformu’nun planlama aşamasındaki Alpu Termik Santrali’ne ilişkin yaptığı SED çalışması Türkiye’de buna iyi bir örnektir. Türkiye’de Çevre Etki Değerlendirmesi en yaygın uygulama olmakla beraber ve Sosyal Etki Değerlendirmesi de son birkaç yıldır farklı bakanlıkların gündemindedir.
Türkiye’de etki değerlendirme süreçlerinde halk sağlığının önceliklendirilmesi ne şekilde mümkündür?
Funda Gacal: Türkiye’de şu anda aktif olarak uygulanan Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED)’in içinde halk sağlığı özel olarak ele alınmıyor. ÇED süreçlerinin değişmesi, halk sağlığına yer verilmesi ya da yerel ve ulusal düzeyde SED mevzuatının tanımlanması bunun için de yukarıda saydığımız örneklerin çoğalması gerekiyor.
Bizi Takip Edin