“Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Hak İhlaline Sebebiyet Veriyor”
Meclis Genel Kurulu'nda yeniden onaylanmasına karar verilen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması uygulamasıyla ilgili hazırladıkları raporu konuştuğumuz Hak İnisiyatifi Derneği'nden Şahin Gürçay, uygulamanın hem eski haliyle hem de teklif edilen yeni haliyle birçok açıdan hak ihlaline sebebiyet verdiğini belirtiyor.
Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması uygulaması nedir?
Bu uygulama özetle kamu kurumlarına ilk defa veya yeniden atanacak olan kişiler hakkında yapılan çeşitli araştırmaları ifade ediyor. Bu araştırma neticesinde ilgili kişilerin söz konusu kuruma atanıp atanmayacağına karar veriliyor.
Peki bu uygulama kimler için geçerli? Kimlere uygulanıyor?
Esasında burası biraz muallak. Uygulama ilk ortaya çıktığında sadece belirli pozisyonlar için uygulanırken OHAL döneminde 657 sayılı kanuna eklenen bir ibare ile tüm kamu personelleri için söz konusu uygulama şart koşuldu. Ancak o düzenleme de AYM tarafından reddedilince şu an için – en azından resmiyette – yine sadece ilk zamanki halinde yer alan pozisyonlar için uygulanması mümkün. Bunlar da; Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personelden ibaret. Ancak meclis gündemine getirilen teklif ile uygulama tekrardan tüm kamu personeli için genişletilmek isteniyor.
Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması uygulaması ne zamandan beridir uygulanıyor?
Uygulamanın sınırlı sayıda pozisyon için geçerli olan bahsettiğim ilk versiyonu 2000 yılında yayınlanan bir yönetmelikten beri geçerli. Söz konusu yönetmeliğin dayandığı kanunun tarihi de 1994. Yani çok eskiden beri var olan ama sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel için uygulanan bir şey bu. Ancak OHAL döneminde 676 sayılı KHK ile 2016 Ekim ayından itibaren tüm kamu personeli için 2000 yılında çıkan yönetmelikte belirlenen esaslarla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması zorunlu kılındı. 2018 Şubat ayında da TBMM bu KHK ile yapılan düzenlemeyi aynen kabul etti ve uygulama tüm kamu personeli için yasalaşmış oldu. Ne var ki Temmuz 2019 tarihinde AYM bu düzenlemeyi iptal etti. Dolayısıyla şu an için 2000 yılındaki orijinal versiyon cari durumda. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sadece Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel için yapılabilir. Eğer meclis gündemindeki teklif yasalaşırsa tüm kamu personeli için uygulama söz konusu olacak.
Bu konu ile ilgili Hak İnisiyatifi olarak bir rapor hazırladınız. Rapor hangi ihtiyaca binaen ortaya çıktı?
Hak İnisiyatifi Derneği bilindiği üzere insan hakları alanında faaliyet yürüten bir oluşum. Bu bağlamda etrafımızda yaşanan hak ihlalleri ile ilgili çeşitli faaliyetlerde bulunmaya çalışıyoruz. İhlale sebep olan bir durumla alakalı rapor hazırlamak da bu faaliyetlerden birini teşkil ediyor. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının tüm kamu personelleri için uygulandığı 2016-2019 yılları arasında kamuoyunda oluşan yoğun tepkiler ve tanık olduğumuz mağduriyetler bizi bu konu hakkında bir rapor hazırlama fikrine yöneltti. Zira insanlar kendilerinin içeriğini dahi göremediği bir soruşturma sonucunda hak etmiş oldukları kadrolara atanamamaya başladılar. Bu durum, üzerinde dikkatli çalışmayı gerektiriyordu.
Arşiv araştırması tek başına bu ve benzer sıkıntıların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan oldukça sorunlu bir uygulamadır.
Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hangi yönüyle hak ihlallerine neden oluyor?
Esasında 2000 yılından beri uygulanan yöntem ile meclis gündemine gelen teklif arasında bazı farklar var. Ancak biz raporumuzda bu farkları da dikkate alarak bütüncül bir değerlendirmede bulunduk. O nedenle şunu söyleyebilirim ki; ister eski haliyle kalsın ister yeni teklif edilen haliyle uygulansın, bu uygulama birçok açıdan hak ihlaline sebebiyet vermektedir. İlk olarak düzenlemede muğlak ifadeler yer alıyor ve sonuç nihai olarak amirin takdirine bırakılıyor. Bu da idareye ve amire çok geniş bir takdir marjı tanınması yoluyla keyfiyete imkan veren, her bir amirin farklı kriterlerle ve beklentilerle kendine göre değerlendirme yapabilmesine zemin hazırlayan ve dolayısıyla hukuki öngörülebilirliği ortadan kaldıran bir durum. Ayrıca amirlerin geniş takdir yetkilerini hukuka aykırı bir keyfilikle kullanmaları neticesinde ayrımcılık yasağını ve eşitlik ilkesini ihlal etme potansiyeli de söz konusu. Sonucun gizli olması ve bu sonuca ulaştıran nedenlerin açıkça ifade edilmemesi gibi durumlar nedeniyle de şeffaflık ilkesi önemli ölçüde zarar görebiliyor. Zira kişiler, kendi haklarında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturmasının içeriğini ancak idarenin kararına yargı yoluyla itiraz ettiklerinde ulaşabiliyorlar. Süreç boyunca her aşamayı geçerek hak kazanmış olmasına rağmen; muğlak, belirsiz ve gizli bir inceleme ile kamu personeli olması engellenen kişilerin kamu görevine katılma hakkı da ihlal edilmiş oluyor.
Kişinin kamu görevine atanmasının yapılmaması ve ailesi ile çevresinde bu durumun duyulması kişi hakkında bir zan oluşmasına, kişiye sanki suçlu gibi bakılmasına neden oluyor ve bu bağlamda lekelenmeme hakkı ihlal ediliyor. Ayrıca ilgili mevzuatta yer alan “kişinin içinde bulunduğu ortam dikkate alınarak” veya yeni teklifte olan “sıhri hısımlık” tarzı ifadeler üzerinden; kişinin ailesi, arkadaşları, tanıdıkları gibi kişiyi hukuki olarak doğrudan bağlamayan insanların yapıp ettikleri ve bu insanlara atfedilen sakıncalar nedeniyle kişinin hakkında “olumsuz” bir sonuca hükmedilebileceğinden suçun ve cezanın şahsiliği ilkesi de ihlal edilmektedir. Bu sayılan ihlal türlerinin tamamı için raporumuzda örnekler bulunmaktadır. Yani bu ihlaller sadece ihtimal değil gerçekleşmiş durumlardır ve mahkeme tutanaklarına yansımış haldedirler. Yeni teklifin içerisinde de bu ihlalleri ortadan kaldıracak etkili bir düzenleme bulunmamaktadır.
Kişi hakkında hiçbir “sakıncalı” veri elde edilmemesine rağmen örneğin kardeşinin hakkında bulunan bir veri güvenlik soruşturması içerisine eklenmiş ve atama ile yetkili amirin önüne bu bilgi gittiğinde amir de atamayı yapmamaya karar vermiştir. Tüm bunlar mahkeme kararları ile belgelenmiş haldedir. Bu açıkça suçun ve cezanın şahsiliği ilkesinin ihlalidir. Keyfiyete imkan tanıyan, öngörülebilir ve şeffaf olmayan, kamu görevine katılma hakkını, eşitlik ilkesini, ayrımcılık yasağını ihlal eden bir yapıya sahiptir.
Yönetmelikte “arşiv araştırması” ve “güvenlik soruşturması” adı verilen iki farklı yöntem belirtilmekte. Araştırma hangi kurumlar tarafından yapılıyor? kamu personeli olarak atanmasının “olumlu” ya da “olumsuz” olduğuna dair kimler karar veriyor?
Arşiv araştırması ile kast edilen kişinin adli mercilerde yer alan tüm kayıtları. Adli sicil kaydından farklı olarak kişinin geçirdiği soruşturmalar, yargılandığı davalar, hakkında yapılan tahkikatlar gibi, aslında sonuçta kişi hakkında olumlu olarak da nihayete ermiş olsa tüm detaylar arşiv araştırması ile yeniden ortaya çıkarılıyor. Yani düşünün, bir konuda hakkınızda bir iddia oluşmuş, örneğin bir itirafçı sizin adınızı vermiş ve terör örgütü üyesi olma şüphesi ile hakkınızda soruşturma açılmış. Nihayetinde bu konuda sizin aleyhinize bir kanıt bulunamamış ve soruşturma kapanmış. Ya da yargılanmış ama beraat etmişsiniz. Yani konuyla en ufak bir bağınız olmadığı yargı tarafından anlaşılmış. Normalde bu durum sizin adli sicil kaydınızda yer almaz. Gerek de yoktur zira siz temelde bir iftira sonucu tüm o süreci yaşamışsınızdır. Ancak arşiv araştırması ile bu bilgiler de yeniden ortaya çıkar. Sizi atama ile yetkili kurum amirinin karşısına bu bilgi gider. Kurum amiri de kendince bu durumu değerlendirir. İsterse sırf bu nedenle sizin atamanızı yapmaz. Sonucunda ise biraz önce bahsettiğimiz hak ihlallerine muazzam bir zemin hazırlanmış olur. Arşiv araştırması tek başına bu ve benzer sıkıntıların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan oldukça sorunlu bir uygulamadır.
Güvenlik soruşturması ise daha da sorunlu bir yapıdadır. Zira burada kişi hakkında arşive dahi yansımayan istihbari nitelikte bir araştırma söz konusudur. Kolluk veya çeşitli istihbarat ve güvenlik güçleri elinde yer alan ya da yeni yapılan araştırma ile bulunan; sizinle veya “yakın çevreniz”, “sıhri hısımlarınız” ile alakalı her türlü bilgi güvenlik soruşturmasının içerisine yansır. Raporumuzda bununla alakalı birçok örnek bulunmaktadır. Örneğin kişi hakkında hiçbir “sakıncalı” veri elde edilmemesine rağmen kardeşinin hakkında bulunan bir veri güvenlik soruşturması içerisine eklenmiş ve atama ile yetkili amirin önüne bu bilgi gittiğinde amir de atamayı yapmamaya karar vermiştir. Tüm bunlar mahkeme kararları ile belgelenmiş haldedir. Daha önce de bahsettiğim gibi, bu açıkça suçun ve cezanın şahsiliği ilkesinin ihlalidir. Keyfiyete imkan tanıyan, öngörülebilir ve şeffaf olmayan, kamu görevine katılma hakkını, eşitlik ilkesini, ayrımcılık yasağını ihlal eden bir yapıya sahiptir.
2000 yılındaki yönetmeliğe dayanan uygulama bu iki yöntemi birlikte kullanmaya müsaade ediyor. Yani 2016-2019 arasında tüm kamu personeli için de bu iki uygulama birlikte kullanıldı. Şimdi teklif edilen yasada ise arşiv araştırması ilk defa ve yeniden kamu personeli olarak atanacak herkes için öngörülürken, güvenlik soruşturmasının Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek belirli sayıda pozisyon için uygulanması hedefleniyor. Ancak bu durum sorunları ortadan kaldırmıyor. Zira biraz önce dile getirdiğim gibi arşiv araştırması da başlı başına hak ihlallerine sebep olan bir yapıya sahiptir. Ayrıca güvenlik soruşturmasının kimlere yapılacağı da Cumhurbaşkanı’nın kararına bırakılmıştır. Bu durumda bu yöntemin de ileride çok daha geniş kesimlere uygulanmasının önü açıktır.
Raporu hazırlarken neleri öncelediniz?
Raporu hazırlarken karşılaştığımız en önemli sorun güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması içeriklerinin ve sonuçlarının tamamen gizli olmasıydı. Kişi, kendi hakkında yapılan araştırmanın içeriğini ancak idarenin atamayı uygun bulmama kararını mahkemeye taşıyarak öğrenebiliyordu. Bu durumda mahkeme idareden kararın nedenini istiyor, idare de güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına yansıyan verileri mahkemeye iletiyordu. Mahkeme de bu verileri gerekçeli kararında kullanarak hükmünü açıklıyordu. Dolayısıyla bir kişi hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının içeriğini kesin olarak görebileceğimiz tek yer mahkemelerin gerekçeli kararlarıydı. Biz de bu nedenle bir çağrı yaparak ataması güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması neticesinde yapılmayan, bu durumu mahkemeye taşıyan ve neticede elinde gerekçeli mahkeme kararı olan insanlardan bizlerle bu kararları rapor çalışmamız için paylaşmalarını istedik. Bu çağrı neticesinde elimizde rapor için kullanmaya uygun 39 adet mahkeme kararı olmuş oldu. Rapora dayanak olan tüm veriler bu mahkeme kararlarına dayanmaktadır. Bu nedenle de yoruma yer vermeyen, kesin, gerçekten yaşanmış durumları raporumuzda ele almış olduk.
Hak İnisiyatifi Derneği olarak öneriniz nedir?
Gerek mevcut haliyle gerek yeni teklif edilen haliyle bürokratik ve siyasi güce/konuma sahip olanların suiistimaline açık olan ve birçok hak ihlaline kapı aralayan bu uygulamanın bir an önce tamamen kaldırılmasını, buna benzer bir uygulamanın yeniden ihdas edilmesine dair çalışmalara son verilmesini ve bu uygulamadan kaynaklanmış olan mevcut hak ihlallerinin de giderilmesini talep ediyoruz. Kamu otoritesini bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye davet ediyoruz.
Rapora ulaşmak için tıklayınız.
Bizi Takip Edin