“Kapadokya’nın Kayaları Madenden Değerlidir!”
Türkiye’de Yerel Çevre Hareketleri dosyasının bu bölümünde UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Kapadokya’daki ekoloji mücadelesini ele alıyoruz. Kapadokya'da yürütülen mücadeleyi, yerel ekoloji hareketlerine katkı sunan Enver Göçek, Mükremin Tokmak ve İsmail Hakkı Atal ile konuştuk. Ekoloji savunucuları Kapadokya'nın kayalarının madenlerden değerli olduğu noktasında ortaklaşıyor.
1985 yılında UNESCO’nun dünya mirası listesine doğal ve kültürel alan kategorisinde dahil edilen ve Türkiye’nin en değerli turizm alanlarından biri olan Kapadokya’da maden arama faaliyetlerine başlanması kamuoyunda tepkilere neden oldu.
Dünya Mirası Listesindeki Bölgede Maden Faaliyeti!
İç Anadolu’da 243 maden arama ruhsatı verildiğini paylaşan İç Anadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP), “Kapadokya’nın kayaları altından değerlidir” uyarısını yaptı. Avanos bölgesindeki Ziyaret Dağı’nda Kanadalı maden şirketinin altın aramaya başlamasına ve ağaçları keserek sondaj faaliyetlerini sürdürmesine yönelik yerel ve ulusal düzeyde güçlü tepkiler sonucunda, bölgedeki “rezerv düşüklüğünü” gerekçe göstererek arama faaliyeti sonlandırıldığı açıklandı. Ancak bölge için ekolojik yıkım tehdidi sürüyor zira hala maden işletme faaliyetini sürdüren şirketlerin yanı sıra maden ruhsatı verilen ve henüz çalışmalara başlamayan şirketler de var. Bunun yanında, jeotermal sondaj ruhsatı alan firmalar ve tarım arazilerine kurulmakta olan GES santralleri var. Kapadokya bölgesine verilen tahribat artarak devam ediyor.
Hemşehri Derneği ÖZKONDER’in Kapadokya’da Çevre Mücadelesi
Özkonak Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği (ÖZKONDER) Başkanı Enver Göçek, yöre halkının altın arama çalışmalarını protesto ettiğini, CİMER üzerinden de şikâyet dilekçesi oluşturduklarını ve konuyu yargıya taşıdıklarını anlatıyor. 1992 yılında İstanbul’da hemşehri derneği olarak kurulan ve öğrencilere burs sağlamak gibi çeşitli faaliyetler yürüten ÖZKONDER, Kapadokya bölgesinin Özkanak beldesinde maden arama faaliyetlerine karşı çıkarak aktif olarak kampanya yürütüyor. Derneğin hukuki sürece müdahil olarak nasıl katıldığını açıklayan Göçek, “İstanbul’daki hemşerilerimiz için faaliyet yürütürken, maden arama kararını duyunca kendimizi bir anda çevre koruma görevinin içeresinde bulduk” sözleriyle durumu özetliyor.
Dernek tüzüğünde yer alan “Özkonak’ın doğal ve tarihi güzelliklerini ve çevrenin korunmasına çalışmak” maddesine dayanarak dava açtıklarını belirten Göçek, maden ruhsatı verilen alanın kasabalarına içme suyu sağlayan bölgeye yakın olması ve maden faaliyetlerinin turizm açısından yaratacağı olumsuz etkiler nedeniyle karşı çıktıklarını kaydediyor.
Enver Göçek, “rezerv yetersizliği” nedeniyle vazgeçilen alan dışında henüz faaliyete geçilmemiş 2 maden arama ruhsatı daha olduğunu; bu iki alanın Avanos ilçesinin Kalaba beldesinde Koza Altın şirketine ait bir çalışma alanı ile Kapadokya bölgesinde 1.300 hektarlık bir alanda maden sahası ruhsatı bulunduğunu kaydediyor. Yargıya intikal eden davada, yargının kararını beklediklerini belirten Göçek, gelinen noktada bir firmanın “rezerv yetersizliği” nedeniyle çekildiğini ancak asıl nedenin kamuoyunda gelen tepkiler olduğunu vurguluyor. Bölgede düzenledikleri basın açıklaması ve diğer faaliyetlerde kolluk kuvvetlerinden herhangi bir baskı görmediklerini söyleyen Göçek, sosyal medya ve basında yer almaları sayesinde seslerini geniş kesimlere duyurabildiklerini sözlerine ekliyor.
Kapadokya’da Çok Yönlü Çevre Mücadelesi
Kapadokya’da çevre mücadelesine katkı sunan isimlerden bir diğeri, Türkiye Çevre Platformu’na (TURÇEP) bağlı olarak İÇAÇEP Kapadokya sözcülüğünü yürütmüş, Kapadokya Tarih Kültür Araştırma ve Koruma Derneği kurucu ve Avanos Çömlekçiler Derneği Yönetim Kurulu üyesi olan Mükremin Tokmak. Kapadokya bölgesinde maden faaliyetlerinin dışında Peribacaları, Vadiler ve tarihi kent, kasaba ve köylerin dokusunu bozan yapı ile oluşumlara karşı yerel farkındalık çalışmalarında aktif rol üstlenen Tokmak, Nevşehir’in “Kentsel Dönüşüm adı altında talan edilmesine” karşı mücadele verdiğini ve bu amaçla açtıkları 4 davanın hala sürdüğünü söylüyor.
Kızılırmak üzerine yapılmak istenen HES’lere karşı ilk eylem ve söylemleri örgütleyenler arasında yer alan Tokmak, bu çerçevede “Kapadokya ve Çevre” panelini düzenlediklerini ancak HES’lere karşı halkın yeterli desteğini sağlayamadıkları için başarılı olamadıklarını kaydediyor. Geçen yılın sonunda Özkonak beldesinin Ziyaret Dağı’nda yapılmak istenen siyanürlü altın madeni faaliyetine karşı iki ayda örgütlendiklerini kaydeden Tokmak, hem yasal yollara başvurduklarını, hem de medyaya konuyu yansıtarak Kanadalı Centerra Gold firmasının bölgeden çekilmesini sağladıklarını paylaşıyor.
Tokmak, Kapadokya bölgesindeki maden ocakları dışında doğayı tahrip eden başka faaliyetlerden de söz ediyor: “Maden ruhsatı verilmiş olan ve çalışan maden işletmeleri mevcut. Bunlar genellikle taş ocakları ve bims ocaklarıdır. Ayrıca jeotermal sondaj ruhsatları ile tüm bölge delik deşik ediliyor. Toprak fakiri Kapadokya bölgesinde verimli tarım arazilerine GES santralleri kuruluyor. Bunun dışında yanlış tarım uygulamaları, su fakiri olan bölgede yanlış ürün teşvikleri ile kıt su kaynakları ve kuyuları kuruyor. Tarımsal faaliyetlerde kullanılan ilaçlama nedeni ile toprak kanser oldu. Birçok bölgede ekimler yasaklandı. HES’lerden dolayı Kızılırmak’ın akış rejimi değişti ve havzada bulunan özgün balık çeşitlerinin bir kısmı yok oldu ya da diğerleri de yok olmak üzere.”
Bazı zamanlarda durdurduğunu sandığımız kötü gidişat aslında bölgeyi tehdit eder vaziyette sürüyor.
Kapadokya bölgesinin UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası listesinde beş kriterle korumaya aldığı tek bölge” olduğunu, bölgenin arkeolojik, ekolojik ve kültürel birçok bileşenin yan yana geldiği bir açık hava müzesi özelliğini hatırlatan Mükremin Tokmak, Kapadokya’da verilen çevre mücadelesinde, “bazı zamanlarda durdurduklarını sandıkları kötü gidişatın aslında bölgeyi tehdit eder vaziyette” sürdüğünün altını çiziyor. Kapadokya bölgesinin turizm kapasitesi nedeniyle, doğal dokunun korunmadan turistik yapıların inşa edilerek tahrip edildiğini anlatan Tokmak, Göreme kasabasında peribacalarının arasına inşa edilen dört katlı beton bina ile 378 binanın yıkım kararının alınmasını sağladıklarını ancak kaçak yapılaşmaların son hızla devam ettiğini söylüyor ve “bu hızla tüketilirse on yıla kadar bölgede çok ciddi bir yok oluşla yüz yüze geleceğimizi düşünüyorum” diyor.
Maden Faaliyetlerine Karşı Verilen Mücadele
Tokmak, yerel çevre mücadelesi veren aktörler olarak geçen yılın sonunda siyanürlü altın madeni konusu gündeme gelene kadar, hiçbir siyasi partiden destek alamadıklarını, sadece İÇAÇEP birleşeni derneklerin katkısının olduğunu kaydediyor. Verdikleri ekoloji mücadelesinin medyada yer almasını istediklerini söyleyen Tokmak, ulusal medya kendilerine yer bulabilmelerine karşın yerel medyanın sayfalarında kendilerine yer vermediğini paylaşıyor.
Yerel ve ulusal düzeyde siyasi partilerin ekoloji mücadelesi veren aktörlere yaklaşımını ve desteğini sorduğumuz Tokmak, siyasi partilerin çoğunun çevre koruma ve mücadele programlarının çok yetersiz olduğunu, çevre konularının hobi gibi görüldüğünü ve bu konuda siyasilerin kendilerini aşması gerektiğini kaydediyor. Bununla birlikte, siyanürlü altına karşı yürüttükleri mücadelede iktidar partileri dışında tüm siyasi partilerinin kendilerine açık destek verdiğini kaydediyor.
Türkiye’de genel olarak çevre hareketini ve Kapadokya’da yerel çevre hareketini eleştirel bir yönden değerlendirmesini istediğimiz Tokmak, “Çevre hareketleri çok dar alana sıkışmış durumda. Sadece bir grup insanın performansına bağlı olarak şekillendiğine; siyasi iklim nedeniyle süreçlere yeni yüzler katılamıyor. Bu da çok güçlü ses çıkarılmasını engelliyor.” diyor. Uzun yıllardır Kapadokya’da çevre konusunda gösterdikleri gayrete rağmen bazı başarılar elde etseler de yeterli seviyede çalışma yapamadıklarını düşünüyor. Tokmak, son olarak edindikleri tecrübe ışığında ekoloji hareketlerinin başarısının “daha güçlü, planlı ve duyarlı bir örgütlülük ile yürütülmeyi” gerektirdiğini sözlerine ekliyor.
“Yerel Çevre Hareketlerine İlgi ve Destekte Halkın Ekonomik Durumu Belirleyici Oluyor”
Yerel düzeyde pek çok çevre hareketin içinde yer alan hukukçu İsmail Hakkı Atal ile Kapadokya özelinde Anadolu kentlerinde ekoloji hareketlerinin dinamiklerini ve sorun alanlarını konuştuk. Adana Çevre ve Tüketici Koruma Derneği üyesi olan Atal, Mersin Çevre Derneği, Hatay, İskenderun ve Samandağ Çevre Koruma Derneklerinin gönüllü avukatlığı ile çevre davaları ile sınırlı olmak üzere Adana, Tekirdağ ve Çanakkale Tabip Odası’nın da gönüllü avukatlığını yürütüyor.
Kendini “çevre aktivisti” ve “ekoloji davaları gönüllü avukatı” olarak tanımlayan Atal’a içinde olduğu farklı yerel çevre hareketleri çerçevesinde Anadolu’da çevre hareketlerine ilişkin izlenimlerini sorduk. Atal, 2000’li yılların başından bu yana çeşitli bölgelerde çevre davalarında gönüllü olarak sürdürdüğü hukuk davalarında edindiği deneyimlere dayanarak, her kentte farklı dinamikler olduğunu belirtmekle birlikte gözlemlerini ekonomik boyuta vurgu yaparak şu sözlerle ifade etti: “Özellikle kırsal alanda sürdürülen maden faaliyetlerine yönelik halkın tutumunda ekonomik boyut çok önemli. Bir bölgede bir maden faaliyetinden ekonomik beklentisi olmayan insanlar çoğunlukta ise projeye yoğun tepki gösteriyorlar. Kapadokya’da 3 milyondan fazla turistin geldiği bir bölge; bu nedenle yerel halkın hem istihdam gibi bir beklentisi yok hem de madencilik şirketinin yol açacağı tahribat bölgenin ekonomik durumunu tehlikeye de atıyor. Bu iki nedenle Kapadokya’da madencilik faaliyetine güçlü bir tepki ortaya tepki koyabiliyorlar. Ancak halkın yoksullaştırıldığı veya yoksullaştığı bölgelerde maden, termik, nükleer santral gibi projelere halk kendilerine “kurtarıcı bir proje” gözüyle bakıyorlar. Şirketler de zaten bunu bilerek hareket ediyorlar.”
Kapadokya’da Madencilik Tehdidi Bertaraf Edilmedi!
Kapadokya’da yeraltı şehrinin yanı başında madencilik faaliyetinin engellenmesi için hukuki süreci yürüten ekibe destek verdiğini söyleyen Atal, bölgede 70 civarında maden arama izni alan verildiğini ve bu ruhsatlarının iptal edilmediğini; kamuoyunda tepkinin oluştuğu durumlarda şirketlerin köşeye çekilip bekleme stratejisi izlediklerini, dolayısıyla Kapadokya özelinde madencilik tehdidinin bertaraf edildiğinin söylenemeyeceğini kaydediyor.
UNESCO’nun dünya miras listesinde yer alan Kapadokya’da maden faaliyeti yapılmasına olanak sunan Türkiye kadar, maden şirketlerinin menşe ülkesi Kanada devletine de hesap sorulması gerektiğini kaydeden Atal, dünyaya karşı koruma sorumluluğumuz olan bu bölge dahil, Türkiye’nin her yerinde maden mücadelesine karşı olan tüm hareketlerin birleşip ortak hukuki mücadele vermesi gerektiğini kaydediyor.
Bu uzun soluklu bir mücadele, deneyimlerime dayanarak şunu gözlemledim: bugün kaybettiğimiz davalar yarın başka kazanımların altyapısını oluşturuyor.
Kapadokya’da özelinde ve genel olarak Türkiye’de çevre sorunlarıyla mücadelede hukukun ne kadar etkili bir araç olduğu sorumuza Atal şu yanıtı veriyor: “Bu uzun soluklu bir mücadele, deneyimlerime dayanarak şunu gözlemledim: bugün kaybettiğimiz davalar yarın başka kazanımların altyapısını oluşturuyor. Örneğin bir termik santralin kanser vakalarını muazzam oranda artırdığını belgeleyip kapatılmasını sağlayamadığımız bir dava sonrası, idari kararlarla bazı yeni santrallerin açılmasının önüne geçmiş olduk.”
Atal, hukuki süreçlerden geç sonuç alınması ve çoğunlukla olumsuz neticelenmesinin nedenlerini yargının bağımsız olmayışı; disiplinler arası etkileri ve kompleks yapısı nedeniyle ekolojik sorunlarını ve iklim krizinin etkilerinin hakimler tarafından iyi kavranamayışı; çevre davalarında bilirkişi olarak tayin edilen bazı kişilerin etik dışı tutumları, ÇED raporlarının şirketler tarafından satın alınan bir metaya dönüştürülmesi ve eko-kırıma yol açan tüm faaliyetlerde insani duygularını yitiren bir güruhun varlığı olarak sıralıyor.
Bizi Takip Edin