“Kadına Şiddete Gerçekten KarşılarMIŞ GİBİ”

Avukat ve kadın hakları aktivisti Canan Arın, "kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi" amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmasını değerlendirirken, "Komisyonun bir işe yarayacağını düşünmüyorum. İşi savsaklamak için 'komisyona havale etmek' çerçevesinde kadına şiddete gerçekten karşılarMIŞ gibi yaptıklarını düşünüyorum." dedi.

Geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulunda, “kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi” amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulması kabul edildi. Araştırma komisyonun 19 üyeden oluşacağı, ilk etapta 3 ay görev yapacağı, komisyonun görev süresince elde edeceği veriler ve değerlendirmeler doğrultusunda bir rapor hazırlayacağı ve bu raporun daha sonra Genel Kurul’da görüşüleceği belirtildi.

Canan Arın
Canan Arın

Avukat ve aktivist Canan Arın komisyonu değerlendirirken, “Kurulan komisyonun bir işe yarayacağını düşünmüyorum. İşi savsaklamak için; ‘komisyona havale etmek’; çerçevesinde kadına şiddete gerçekten karşılarMIŞ GİBİ yaptıklarını düşünüyorum. Kadına şiddeti önleme konusunda siyasi bir iradelerinin olduğu kanaatinde değilim. Mevcut yasaları uygulasınlar. İkide bir af çıkartmasınlar. Yargıç, savcı, avukat, tüm barolar, hekimler ve toplumun tümüne ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ iç eğitimi versinler. En önemlisi kendileri de buna inansınlar. Yoksa oradan çıkacak kararları eğer son derece tutucu ve çağ dışı değilse uygulayacaklarını sanmıyorum.” dedi.

Komisyon hakkında görüşlerini aldığımız bir diğer isim olan feminist-aktivist Berrin Sönmez ise EŞİK Platformu olarak taleplerine dikkat çekerken, hükümetin komisyonun oluşması sürecindeki tutumunun ‘algı yaratma’ hedefli olduğunu savunuyor. Komisyonun kuruluşunun EŞİK platformunun başlattığı “Meclis Göreve” kampanyası ile ilişkili olduğunu düşündüğünü belirten Sönmez, “Kampanyada meclisten kadın hakları adına İstanbul Sözleşmesi’ni uygulanmasına ve bu anlaşmanın önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik görüşme yapılmasını talep etmiştik. Daha çok da İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasında görülen aksaklıklar hususunda GREVIO’nun sağladığı raporun resmi çevirisinin yapılarak bir yol haritası halinde kullanılıp uygulanmasını istemiştik. Raporun resmi çevirisinin yapılarak siyasi partilere, bütün kamu kurum ve kuruluşlarına da dağıtılmak suretiyle İstanbul Sözleşmesi uygulamalarında bir yol haritası ve elverişli bir araç olarak kullanılması çağrısını yapmıştık. Bu çağrımıza görünüşte hükümetten bir yanıt gelmedi. Fakat 8 Mart ertesinde bu tip bir komisyon kurulacağı şeklinde bir adım atıldı. Aslında muhalefet partileri bizim çağrımıza kulak vererek özel bir toplantı ve genel bir görüşme yapılması teklifini getirmişlerdi. Bu teklifler de iktidar tarafından oy çoğunluğu ile sürekli olarak reddedilmişti. Zaten aylardır muhalefet partilerinin kadına yönelik şiddet ve İstanbul Sözleşmesi adına oluşturduğu bütün soru önergeleri, yasa teklifleri vs. daima iktidarın toptancı bir bakışla reddettiği teklifler olmuştu. Anca 8 Mart’a gelirken, son günlerde yaşanan şiddet haberleri, özellikle de Samsun’da yaşanan o vakanın yarattığı sosyal infial ile birlikte bizim ve bunca zamandır muhalefetin bu hususlardaki adımlarını, tekliflerini görmezden gelmeye ve duyarsız kalmaya devam edemediler. Samsun Canik’te gerçekleşen şiddet olayına karşı duyarlılık gösteriyormuş gibi bir algı yaratmak adına bir komisyon oluşturdular.” şeklinde yorumluyor.

“Komisyon Kurmak Sorunları Ötelemenin Bir Yoludur”
Berrin Sönmez
Berrin Sönmez

Ülkemizdeki komisyon oluşturma algısına vurgu yapan Sönmez 2005 yılında kurulan bir diğer komisyonun başarısı hakkındaki fikirlerini şöyle dile getiriyor: “Ülkemizde siyasetin tıkandığı zamanlarda konunun uyutulması için hemen bir “komisyon” kurulur. Ve durumlar komisyona havale edilerek kamuoyu uyutulur.”

Ülkemizde komisyon kurmanın toplumu oyalamanın ve sorunları ötelemenin bir yolu olduğunu söyleyen Berrin Sönmez, “Dolayısıyla yapılan şeyin gene böylesi bir durum olduğundan şüpheleniyorum. Gene de bu komisyon ne yapabilir diye sormak istiyorum. Bu komisyonda yapılabilecek bir şeyler olabilir. Daha önce de yanlış hatırlamıyorsam 2005 yılında kadına yönelik şiddet için bir komisyon kurulmuştu ve bu komisyon görece etkili çalışmıştı. Bu komisyonun yayınladığı çok geniş çerçeveli bir rapordan yola çıkılarak 2006 yılında 2006/17 sayılı başbakanlık genelgesi çıkartılmıştı ve şiddetle mücadele adına etkili olmuştu. O zaman daha İstanbul Sözleşmesi yoktu.” diyor.

“Çok Kısa Sürede Çok Geniş Çaplı Bir Rapor Hazırlanmalı”

HDP’ye yönelik kapatma gündeminin bir erken seçim ihtimali doğurduğunu belirten Sönmez, komisyonun elini çabuk tutması gerektiğini belirtiyor. Komisyonun GREVİO maddelerini inceleyip geniş çaplı bir rapor hazırlayabileceğini vurgulayan Sönmez, “Fakat bunu aylar sürecek geziler, görüşmeler vs. vakit kaybetmeden yapılması gerekir. Çünkü HDP’ye yönelik kapatma davası gibi gelişmeler bir erken seçim ortamı yaratabilir ve komisyon meclis ile beraber sahipsiz kalabilir. Bu sebepten dolayı hızlı hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. HDP’ye yönelik bu durum hızlı şekilde de sonuçlanabilir. Çok kısa sürede çok geniş çaplı bir rapor hazırlanmalı. Komisyon İstanbul Sözleşmesi ve 6284’ün uygulanmasında görülen aksaklıkları gidermek adına çalışmalı. Yeni bir yasa hazırlamaya ihtiyacımız yok. Böylesi bir ortamda hazırlanacak yeni bir yasaya asla ve asla güvenilemez. Yeni bir yasa ya da mevzuat gibi bir duruma gerek yok. Biz var olan yasanın uygulanmasının önündeki engeller ile ilgili çalışılmasını istiyoruz.” dedi.

“Kadına Yönelik Şiddet Bir İşkencedir.”

Türk Ceza Kanunu’ndaki eziyet maddesine dikkat çeken Sönmez bu gibi maddelerin uygulanmamasının doğurduğu dramatik sonuçları hatırlatarak, “Kadına yönelik şiddet bir işkencedir. Bireyin bireye yönelik şiddetini eziyet diye yorumlayan bu madde 2005 yılından beridir o kanunda yer alıyor. Fakat 2005 yılından bu yana kadına yönelik şiddet adına tek bir kez bile uygulanmadı. Bu maddenin uygulanması gerekiyor. Komisyon bu maddenin iddianamelere girmesini sağlayacak ve kadına yönelik şiddetin işkence olduğu için bu gibi davalarda uygulanması gerektiğini içeren bir rapor yazmalıdır. Örneğin Melek İpek davası. Melek İpek 12-13 yıl boyunca şiddet görmüş. Eğer bu madde yargılamada yer alsaydı bu gibi insanlar 2 yıldan 8 yıla kadar ceza öngören bir şekilde tutuklu yargılanacaktı. Yani Melek kocasını şikâyet ettikten sonra bu madde uygulanacaktı ve Melek’in kendini savunması ile son bulan bu süreç hiçbir zaman yaşanmayacaktı. Melek gibi birçok kadın da şiddetten kaçmak için şiddet uygulamaz ve böylesi bir şiddet sarmalı yaratılmış olmazdı. Şiddeti engellemenin yolu şiddet uygulayan insana şiddet uygulayamayacağı koşulları sağlamak, yani tutuklu yargılamak.” diye konuştu.

Geçtiğimiz yıllarda KEFEK tarafından oluşturulan alt komisyona da değinen Sönmez, komisyonun hazırladığı ve yayınlanmayan raporun şimdiki komisyon tarafından kamuoyuna sunulması gerektiğini sözlerine ekledi.