“Koronavirüs Krizi İklim Konusunda Artık Toparlanmak İçin Bir Fırsat Olabilir”
Son beş yıldır iklim değişikliği ve sağlık arasındaki bağlantıyı araştıran Lancet Countdown 2020 raporunu yayımladı. Paris İklim Anlaşması'nın 5. yıl dönümünde aralarında Dünya Sağlık Örgütü ve Dünya Bankası'nın da yer aldığı 35 farklı kurumdan 120 uzman 43 farklı göstergeyi analiz etti. Rapora göre son 20 yılda yaşlı nüfusun aşırı sıcaklara bağlı ölüm oranı yaklaşık yüzde 54 artış gösterdi. Ayrıca uzmanlar iklim değişikliğinin hayvanlardan insanlara geçen bulaşıcı hastalıklar sonucu ortaya çıkan salgın riskini de artıracağını düşünüyor. Lancey Countdown Başkanı Montgomery’e göre, Koronavirüs krizi iklim konusunda artık toparlanmak için bir fırsat olabilir.
Küresel iklim hareketleri değişiyor mu? Eğer değişiyorsa bu insanlık için yeni sağlık risklerini de beraberinde mi getiriyor? Lancet Countdown isimli girişim iklim koşullarının küresel düzeyde sağlığın altında yatan sosyal ve çevresel belirleyicilerdeki etkisini inceliyor.
Gerçekleştirilen araştırmalara göre endüstri devriminden günümüze küresel sıcaklık 1-2 derece arasında yükseldi. Öyle ki 1880’den beri, Dünya’nın ortalama yüzey sıcaklığı her on yılda 0,07 derece artmaya devam ediyor. Bu oran tek başına önemsiz görülmekle beraber, zaman içindeki dönüşüm ve getirdiği toplumsal sonuçlar endişe veriyor.
Küresel Isınmanın Nedenleri Ne?
Küresel ısınmaya neden olan dinamikleri İklim Veri Tabanı Uzmanı Neil R. Kaye iki döneme ayrılarak inceliyor. Birinci dönem 1851-1935 tarihleri aralığında ikinci sanayi devrimi süreciyle örtüşüyor. İkinci dönem ise 1935’ten günümüze üçüncü sanayi devriminin getirdiği sonuçlara bağlanıyor. Kaye’ye göre sanayi devrimi sonrası fosil yakıtları yakma pahasına yaşanan büyük teknolojik gelişmeler önemli miktarda karbondioksit ve diğer sera gazları açığa çıkarıyor. Nitekim bilim adamlarının atmosferdeki gaz birikimlerini ve küresel ısınmayla sonuçlanan ilişkisini tam olarak anlayabilmeleri yıllar alıyor.
Özellikle 1950’lerden sonra küreselleşme ve sanayi ilerledikçe, mal ve hizmet hareketi dünya tarihindeki en yüksek hızı yakalayarak, nüfuz artışı ve tüketimin hızı bir çeşit çarpan etkisi yapıyor. Kaye, bu yönüyle insanlığın gelişiminin küresel ısınma ile karmaşık da olsa bağlantılı olduğunu vurguluyor.
Küresel Isınma Gelecek Yüzyılımızı Belirleyecek mi?
Bir yandan bilim adamları arasında küresel ısınma ve iklim değişikliği tartışmaları süregelirken; öte yandan Kyoto Protokolü (2005) ve Paris Anlaşması (2016) gibi devletler arası zeminler meselenin ciddiyetini ortaya koymaya başladı. Bu yönüyle iklim hareketleri ve küresel ısınmaya ilişkin tartışmaların geleceğimizi şekillendiren mega trendlerden biri olma ihtimali oldukça yüksek görünüyor.
Söz konusu gelişmeleri mesele edinen Lancet Countdown, 101 ülkeden 50’sinin iklim değişikliğinin getirdiği olumsuz koşullar sonucu oluşacak sağlık sorunlarına ilişkin bir planının bulunmadığı gerekçesi ile uyarıyor. Lancet Countdown’a göre 2018 yılındaki 296.000 ölümün sorumlusu aşırı sıcaklar olduğunu unutmamak gerekiyor. Artan hava sıcaklıkları aynı zamanda humma, sıtma ve bulaşıcı bakteriyel hastalıkların da hızlanmasına neden oluyor. Bunun yanında mahsul verimliliğinin düşüşüne ve gıda güvencesi olmayan kırılgan coğrafyalar için yeni riskleri de beraberinde getiriyor.
Kurumun Eş Başkanı Prof. Hugh Montgomery iklim değişikliğinin ülkeler arasında ve ülkelerin içinde var olan sağlık eşitsizliklerinin ölçeğini genişlettiğinin altını çizerek koronavirüs krizinin toparlanmamız için bir fırsat olduğunu vurguluyor. Montgomery mülakatında sözlerini kayda değer bir cümle ile sonlandırıyor: “Orman yangınları, seller ve kıtlık gibi olaylar, ulusal sınır ya da banka hesabı gözetmiyor.”
Lancet Countdown Araştırması şu beş başlığa dikkat çekiyor:
- Her ülke iklim değişikliğinden zarar görecek. Örneğin 21. yüzyılın sonunda 565 milyon insanın deniz seviyesinin yükselmesiyle yerinden olma ihtimali var. Bu da yeni zorunlu göç hareketlerini tetikleyebilir.
- Doğanın bozulması hem ekolojik çöküşe hem de zoonoz hastalıkların yayılmasına neden oluyor.
- Sağlık ve iklim risklerini ayrı ayrı ele alamayız: 2020’de Karayipler ve Pasifik’teki salgınla aynı zamana denk gelen yıkıcı ABD orman yangınları ve tropikal fırtınalar, açık bir şekilde dünyanın tek bir krizle başa çıkma lüksüne sahip olmadığını gösteriyor.
- Dünya, yeşil Covid-19’un yeniden inşasına öncelik vermeli: Küresel sistemde özellikle bazı devletler dünyanın fosil yakıtlara “boğulmasını” önlemek için yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi öngören programlar ortaya koyuyor. Bu, her yıl fosil yakıtların açığa çıkmasının doğrudan bir sonucu olarak hava kirliliğiyle ilişkili 7 milyon ölümün azaltılması anlamına gelebilir.
- Düşük karbonlu diyetlere geçiş, sürdürülebilir bir toparlanmanın parçası olacaktır.
İklimin Önündeki Yeni Risk: Bulutlara Neler Oluyor?
Bazı devletler iklim koşullarındaki tehlikenin farkındayken, bazı devletler maalesef ulusal çıkarlarını küresel sağlığın önüne koyabiliyor. Çin, [en azından kendi sınırları içinde] iklimi kontrol edebilmek için “bulut tohumlama” denilen bir yöntem kullanıyor. Bulut tohumlama ile bulutlardan düşen yağış miktarını değiştirmek için çeşitli maddelerle bulut içerisindeki bazı fiziksel gelişmeleri değiştirerek bilinçli olarak hava durumu değiştirilebiliyor. Fakat iklim kontörlü konusunda ülkeler arası yeterli koordinasyon olmazsa uzun vadede ülkelerin birbirini “yağmur hırsızlığı” ile suçlayacağı olası gerilimlerle karşılaşmamız muhtemel görülüyor.
Tarih boyunca yağmurun yağışına hükmetmeye çalışan insanlık, bugün bilim insanların geliştirdiği lazerlerle, şimşekleri; okyanustaki petrol sızıntıları ile kasırgaları dizginlemeyi hedefliyor. Yağmur sezonunda gerçekleştirilen Pekin Olimpiyatları’nda yağmur yağmaması nedeniyle Çin hükümeti gökyüzüne 1100 roket fırlatarak bulutlara müdahale edebiliyor.
Aslında doğaya söz konusu yöntemlerle müdahale çabası yeni değil… 70 yıl önce de ABD’de bilim insanları bulut oluşturma yöntemiyle belirli bölgelere yağmur yağdırmayı deniyordu. Örneğin, “Bulut Tohumlama” teknolojisi California eyaletinde yaklaşık 50 yıldır kullanılıyor. Fakat iklimsel koşullara karşı gerçekleştirilen bu yapay müdahalenin getirdiği riskler kamuoyunu endişelendiriyor.
İklime müdahale etmek isteyen bilim insanları bir yandan doğayı denetim altına alma çabasına girerken öte yandan hava koşullarına egemen devletlerin “bencil” müdahalesinin nelere mal olabileceğini göz ardı ediyor. Tayvan Üniversitesi’nden akademisyenlerin vurguladığı üzere; iklim kontrolü konusunda yeterli koordinasyon sağlanamazsa, ülkelerin birbirini gelecekte “Yağmur Hırsızlığı” ile suçlama ihtimali muhtemel görünüyor. Örneğin Tibet Platosu’nda gerçekleştirilmesi planlanan bulut ekimleri Muson yağmurları üzerinde olumsuz etkide bulunarak çevre ülkelerdeki iklimi de sarsabilir. İklim konusunda ülke çıkarlarını önceleyen devlet merkezli politikalar çatışmaya varabilir.
Uluslararası kamuoyunun iklim koşullarına olumsuz etki eden faktörler konusunda ulusal hükümetlere daha fazla baskı kurması gerekiyor. İklim gibi küresel bir mesele için uluslararası sistemin önde gelen aktörlerinin iş birliği içinde bir araya gelmesi şart. Aksi takdirde gelecek nesiller sanayi devrimi hiper hız kazanan “tüketim” sürecinin ağır bedellerini ödemek zorunda kalacak.
Bizi Takip Edin