Ataerki mi Erkek Egemenliği mi?
Mülkün erkek üzerinden tanınması kültürümüzde o kadar yer etmiş ki; daha geçen hafta genç bir çiftin mülk edindiği arazi için 'hayırlı olsun'a gittiğimizde dikkat ettim, 10 kişiden sadece biri kadına da 'hayırlı olsun' dedi. Diğer hepsi erkeği esas aldı. Sanki kadın orada yoktu, hiç emek koymamıştı.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde sözcük olarak ataerki‘nin kültürümüzde erkek egemenliği anlamına gelip gelmediği hakkında birlikte düşünelim istiyorum. Gerek feminist mücadelenin erkek egemenliğe karşı belli kazanımlar elde etmesi gerekse dilimizdeki ‘ata’ sözcüğü’ ile ‘biz kadınları da kastediyoruz’ söylemi neyi ifade ediyor? Ancak erkek egemenliğini (patriyarka) gerontokrasiden ayrı ele almak mümkün mü?
Dil kültürün yansıması olduğuna göre; toplumsal normların da yansımasıdır. Patriarki sözcüğünün Türkçe karşılığı erkek egemenliğidir. Çeşitli kaynaklarda bu kavram eski Yunanca da pater sözcüğünden türediği ve baba soylulukta aile kurumunu yöneten anlamını taşıdığı belirtiliyor. Elbette din kurumunun erkeğe yüklediği koşulsuz saygı ve liderlik erkeğin sözünün dinlenme otoritesini normal görülmesi de anlamı perçinliyor. Çünkü yaratılış hikayesinde dahi kadın erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı şeklindedir. Benzer şekilde sosyolog ve feminist Christine Delphy Patriarki sözcüğünün Sankristçeden türediğini ve babanın yönetimi anlamına geldiğinin altını çizerek aile kurumuna işaret eder.
Ülkemizde hala aile hukuku konusu kadınların hakkından erkek kardeşleri için hakkından vazgeçmesi gibi geleneksel normlara dayanan “kadını kocası doyurur” anlayışı hakimdir. Aile hukuku uygulamalarında, hakim kararlarında hala görülebilmektedir. O bir kaşık yemek için dahi “kaşık düşmanı” görüldüğümüz ortadadır.
Kısacası mülk ve mülkü yönetme hakkında da yeryüzündeki toprakların ancak % 5-15’i kadınlara ait olduğuna göre Roma Hukuku’ndan bu yana pek de yol katedildiği söylenemez. Mülkün erkek üzerinden tanınması kültürümüzde o kadar yer etmiş ki; daha geçen hafta genç bir çiftin mülk edindiği bir arazi için ‘hayırlı olsun’a gittiğimizde dikkat ettim, 10 kişiden sadece biri kadına da da ‘hayırlı olsun’ dedi. Diğer hepsi erkeği esas aldı. Sanki kadın orada yoktu, hiç emek koymamıştı… Kadın çay yapıp getirip götürme işlerini yapmaktaydı, ziyaretimiz boyunca. Oysa grupta herkes yüksek tahsil yapmış dünyayı gezmiş kadın ve erkeklerden oluşuyordu.
Marksist ekonomi ailenin politikleşmesi ve özel mülkiyetin kökenini analiz etse de kadınların erkekler tarafından tahakküm edildiğini açıkça belirtmez. 1960’larda gelişen ikinci dalga feminizmiyle özellikle radikal feministler öncülüğünde erkek egemenliği sarsıldı. Kadınlar kamusal alana çıkma yönünde doğum kontrol hakkı, kreş hakkı, çalışma ve mülk edinme hakkı gibi özellikle ekonomik alanda çeşitli kazanımlar elde ettiler. Bu durum yalnızca babaerke değil, aynı zamanda koca erke, erkek kardeş erkine vb kısacası erkek egemenliğine net bir karşı çıkıştı. Örneğin Virginia Woolf ‘un Tree guınas ve Kendine Ait Bir Oda kitapları da genel anlamda erkek egemenliğine bir isyandır aslında. Çünkü Woolf kapitalizmin babaerkiye yaslandığını ilk görenlerdendir.
Erkek Egemenliğinin Oluşumu
Tarih araştırmacısı Gerda Lerner’in 1986 da yayınlanan tarihsel bir klasik olan Patriarkinin Yaratılması (The Creation of Patriarchy) kadınların 5000 yıldan fazla erkek egemenliği altında olduğunu belirtir. Bunun kültür, gelenek görenek, kurumlar (başlıcası din) vasıtasıyla kuşaktan kuşağa taşlaşarak aktarıldığının altını çizer. Lerner aynı zamanda erkek egemenliğinin yerleşmesi için kadınların da desteğini aldığını belirtir. Bugün anadoluda geleneksel aile yapısında hala kadının yargılanmasında ataerkil çembere kadınlar da dahildir. Hatta çok uzağa gitmeye gerek yok kentte işlenen kadın cinayetlerine “o kadın da öyle giyinmeseymiş. O saatte sokakta ne işi varmış” söylemine kadınlar da ortak olmaktadır. Bu durum da ataerkinin o taşlaşmış yapısına bir taş daha koymaya devam etmekte olduklarının farkında değiller.
Jean Jacques Rousseau 1762’de Toplum Sözleşmesi’nde, erkeğe ayrıcaklı bir statü düşünürken kadını pasif bir aile öznesi olarak yansıtmıştır. Sürekli vurgulama ihtiyacı duyduğum bir sözümü yineleyeyim. Ayrıcalıklı grup ayrıcalıklarının sürekli çevresinde dolaşıp, onu korumaya çalışır. Paris komününde de erkek egemenliği kadınların tüm bu talepleri görmezden gelmeye çalışmadı mı? Hatta İspanya iç savaşında kadınlar cephe gerisine dikiş nakış bakım emeği için gönderilmeye çalışılmadı mı?
Ataerkinin Gerontokrasi ile Bağı
Toplumsal ekoloji felsefesinin kurucusu Murray Bookchin hiyerarşileri antropolojik açıdan ele aldığı Özgürlüğün Ekolojisi kitabında erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünün ilk ortaya çıkan hiyerarşik ilişki olduğunun altını çizer. Sonra da gerontokrasi gelmektedir. Ataerki tarihsel ve antropolojik araştırmalara göre geç Neolitik çağdan bu yana erkeklerin kadın beden ve emekleri üzerinde tahakküm kurması demektir. Oysa insanın toplumsal bir varlık olması nedeniyle her şeyin toplumsal olarak şekillendiğini düşünürsek erkeklik ve kadınlık halleri de toplumsal değer yargıları ve toplumsal iş bölümüyle şekillenmektedir.
Çeşitli kaynakların da belirttiği gibi şu bir gerçek ki dünyada erkek egemenliğinin en güçlü olduğu bölgelerden biri ortadoğudur. Aile meclislerinde kızının cezalandırması hatta öldürülmesiyle namusunun temizlenmesi onayını sağ duyusu onaylamasa da diliyle kadınlar da onaylamaktadır. Gerontokrasi yaşı ve hayat deneyimi fazla olanın genç birey/ler üzerinde kurduğu tahakküm olduğuna göre yaşı büyük kadının genç kadın üzerindeki tahakkümü de göz ardı edilemez.
Ataerki soy erkek kökenli olduğu için erkeği çağrıştırsa da gerontokrasiyle yakın bağı vardır ki atanın kadın da olabileceğine inandıran bir Anadolu kültürü vardır. Örneğin atalık tohum, atalarımız kurtuluş savaşında şöyle savaştı vb. Bu örtük adı bile olmayan ata sözcüğü içinde var mıyız gerçekten? Sanki partner (eş, sevgili, flört), erkek kardeş, amca, dayı, hatta erkek çocuğumuz dahi erkek egemen söylemden cesaret alıp üstümüze gelmiyor mu? Annesini kız kardeşini ‘namus’ temizlemek için ya da başka nedenle öldüren erkekler nereden güç alıyorlar?
Sonuç Yerine
Gelişmiş kapitalist ülkelerde kadınlar haklarını elde ettikçe erkek egemenliğinin geçmişte kaldığı söylenir. Ancak oralarda dahi hala ücret eşitsizliği, özel ve kamusal alanda erkek egemen sistem hüküm sürmekte. Ataerki sözcüğü feminist anlamda eşitsiz cinsiyet ilişkisini vurgulasa da erkek otoritesi ve erkek egemenliği demektir. Fakat topraklarımızda ataterkiyi bilinçsiz olarak destekleyen kadınların sayısı da fazla. Burada öğretilmiş kadınlık devreye giriyor. Çünkü kendi gerçekliklerinin farkında olma cesaretleri yok. Dolayısıyla öğretilen kadınlık rollerinin gereği bir dizi kararı onaylar görünebiliyorlar.
Toplumsal tahakkümle birlikte ortaya çıkan hiyerarşiler, tarihsel iş bölümüyle kemikleşti. Nasıl buğdayın evcilleştirilmesi ‘Mezapotamya’da bir kadının çevresine saçmasıyla dünyaya yayıldı’ söylemi kadına herhangi bir özgürlük alanı açmıyorsa ‘atalarımız yoğurdu dünyaya armağan etmiş’ denilince kime paye biçiliyor? Kadınların bedenleri ve emek birikimleri üzerinden vücut bulan kapitalist patriyarkal modern kapitalizm de toplumsal normlar içinde dilin önemi büyük rol oynuyor. Partiyarka-ataerki farkı bu yüzden önemli!
Bizi Takip Edin