STK’ların Ulusal Medyada Temsili: “Görün(e)mez ya da Dekoratif Özne”
YADA Vakfı tarafından hazırlanan STK’ların Ulusal Medyadaki Temsili: Medya Analizi raporunda pandemi sürecinde sivil toplum kuruluşlarının görünürlüğünün bir nebze artsa da; ulusal medyada 'dekoratif' olarak yer alma durumunun devam ettiği vurgulanıyor.
YADA Vakfı yaptığı araştırmanın sonuçlarını sivil toplum ve medya temsilcilerinin katılımıyla “Sivil Toplum ve Medya: Kesişen, Daralan Alanlar” başlıklı bir panelle duyurdu. Panelde araştırma sonuçlarının yanı sıra demokratikleşmenin önemli iki kurumu olan sivil toplum ve medyadaki etkisizleşmenin sebepleri konuşuldu.
Panelin açılışında ilk söz alan YADA (Yaşama Dair Vakıf) Vakfı’ndan Ceylan Özünel, “STK’ların Ulusal Medyadaki Temsili” adlı medya analizinde, sivil toplumun ulusal medyada yer bulmasına etki eden bariyerlerin neler olduğunu ortaya çıkarmayı hedeflediklerini kaydetti.
STK’ların Ulusal Medyadaki Temsili: Medya Analizi Araştırması’nı Prof. Dr. Burak Özçetin ile birlikte yürüten Adhoc Araştırma’dan Saygın Vedat Alkurt geleneksel medyadan elde ettikleri verilerle yaptıkları çalışmanın hedefini, yöntemini ve nicel bulgularını paylaştı. Alkurt öncelikle araştırmanın Türkiye’de faaliyet gösteren STK’ların ulusal medyada ne kadar görünür olduklarını; sivil toplum haberlerinin genel görünümünün nasıl olduğunu; hangi etkinlik ve haber türünün görünürlük anlamında öne çıktığını; hangi sivil toplum örgütünün faaliyet alanı ve sivil topografya sınıflandırmasına göre daha çok ulusal medyada yer alabildiğini ve içeriklerin STK’lar ve toplum tarafından nasıl tonlara sahip olduğunu tespit etmek amacıyla yapıldığını kaydetti.
Sivil Toplumun Ulusal Medyadaki İzdüşümü
Araştırmanın yöntemini, veri toplama ve kodlama şekline açıklık getiren Alkurt, 1 Temmuz 2019 ve 1 Temmuz 2020 tarihlerini kapsayan çalışmada, ulusal medyaya yansıyan STK’ların medya temsiline dair tüm verileri “dernek”, “vakıf”, “kooperatif” anahtar kelimeler ile aranarak ulaşılan 42.597 ham içerikten 2358’u bağlam dışı içerik olarak tespit edildiğini; geriye kalan 40.239 haberin sivil toplum ile ilgili haber olarak nitelendirilip araştırmanın temelini oluşturduğunu anlattı. Söz konusu 40.239 veriden basit rastlantısal seçim yapılarak, 2274 haberin örneklem olarak seçilmesinin ardından 46 farklı değişkene göre kodlama yapılarak içerikler kategorize edildi.
Alkurt ulusal medyada sivil toplumun yansımasına dair ulaşılan ön bulgulara ek olarak, STK’ların medyada görünmemesinin arkasındaki sebepleri anlamak için sivil toplum (5), medya temsilcileri (4), özel sektör (2) ve akademiden (3) uzmanlarla gerçekleştirilen toplam 14 derinlemesine mülakatlarda değerlendirildiğini söyledi. Söz konusu görüşmelerin yanında 110 civarında STK temsilcisi ile mülakatlar gerçekleştirilerek bir diyalog haritalaması çıkardıklarını belirten Alkurt, bu haritanın da yakın zamanda yayınlanacağını söyledi.
Medyada “Dekoratif Bir Özne” ya da Tümden “Görünmez” Aktör Olarak Sivil Toplum
STK’ların Ulusal Medyadaki Temsili araştırmasının bulgularından öne çıkan başlıklar şunlar:
- 2019 –2020 arasında ulusal medyada yer alan STK haberlerinde “yeni” en çok kullanılan anahtar kelime. Haberlerde “yeni normal”, “yeni Türkiye”, “yeni sistem” ve “yeni virüs” şeklinde kalıplar içerisinde yer alan yeni kelimesi hem ekonomik kriz hem de yeni hükümet sistemine geçilmesi ekseninde, sivil toplum haberlerinde öne çıkan kavram oldu.
- 2019 –2020 arasında ulusal medyada sivil toplumun temsili düşük seviyede kaldı. 2018-2029 yılları arasında yapılan bir önceki araştırmaya göre % 9 düşüş olduğu görüldü. Araştırmanın kapsadığı 2019-2020 yıllarında sivil toplum haberlerinden öne çıkan konular pandemi ve ekonomik sorunlar olurken, insan hakları gibi konular geride kaldı. Salgın koşullarında sivil toplum faaliyetlerinin haberlerde artışa imkân vermesine rağmen haber yayınlanma oranında azalma olması dikkat çekici bir veri olarak kaydedildi.
- 2019-2020 yılları arasındaki 12 ayda tüm haberler içinde sivil toplum haberlerinin oranı % 8.2; tüm haberler içinde “vakıf, dernek ve kooperatif” geçen günlük ortalama haber sayısı 110, aylık bazda ise 3357 haber oldu.
- Ulusal medyada sivil toplum haberi olarak tespit edilen bu % 8.2 haberin çoğunluğunda da sivil toplum kendi başına bir özne olmaktan ziyade dekoratif bir özne ve ikincil aktör olarak konumlandırıldı. Söz konusu haberlerde STK’ların yalnızca ismi yer alırken faaliyetlerine ya da açıklamalarına yer verilmedi. Her 3 STK içerikli haberin yalnızca 1’inde STK’lar haberin ana öznesi oldu.
- STK haberlerinin en fazla yer aldığı kategori, gazetelerin “haber” kategorisi. STK’ların ulusal medya “görünmezliği” köşe yazılarında ve doğrudan kendilerini ifade edebilecekleri röportajlarda daha da artıyor. Sivil topografya sınıflandırmasına göre, siyasi eksenli STK’lar %27 ile en çok köşe yazısı üretilen STK’lar.
- Pandeminin etkisiyle meslek örgütlerini oluşturan STK’larının görünürlüğü artarken (% 46), savunuculuk faaliyetleri yürüten STK’ların azaldığı görülüyor. Yine haberlerde uzmanların görüşlerine daha çok yer verilirken, çevre ve insan hakları gibi alanlarda savunuculuk yapanlar daha az yer aldı.
- 2019-2020 yılları arasında medyada haberi okunur kılmak için tercih edilen sansasyonel tonun sivil toplum tarafından da tekrar edildi. Haberlerin çoğu, hem habere konu olan STK hem de toplamda sivil toplum konusunda olumsuz düşünceler oluşturacak bir içeriğe sahip. Haberlerdeki bu negatif tonun oluşmasında hem medyanın haber veriş şekillerinin hem de STK’larının savunu biçimlerinin etkisi oldu. Haberlerde vahamet ve kötümser tablo çizildi. Negatif tona sahip olan söz konusu haberler doğrudan sivil hareketleri hedef aldı ve kriminalize etti.
- Farklı dünya görüşüne ve siyasi pozisyona sahip medya kuruluşlarında doğrudan sivil hareketleri hedef alan suçlayıcı içerikler yer aldı. Burada da kutuplaşmanın izdüşümlerini görüldü.
- Ulusal medyada sivil toplum haberlerinde dikkat çeken bir diğer bulgu, STK haberlerinde veri kullanımının artması idi. Bir önceki iki yıla nazaran (2017-2018) oransal artan veri kullanımı, negatif şekilde vahameti öne çıkaran haberlere destekleyici olarak işlev gördü. Özellikle 2020 yılında pandemi ve ekonomiye ilişkin konulardaki içeriklerde veri paylaşımı sıklıkla yapıldı.
- Sivil toplumun yer aldığı haberlerde sivil toplum ile kamu arasındaki mesafe önceki iki yıldaki gibi sürdü. Söz konusu haber içeriklerinde kamu görüşüne sıklıkla yer verilmedi. Kamu yöneticilerinin görüşlerini içeren STK haberlerinin oranı sadece %13 oldu. Hemşehri dernekleri kategorisine giren STK’ların haberleri %28 ile en fazla oranda kamu görüşüne yer verilen haberler arasında yer aldı. Bu haberlerin büyük bir bölümünü hemşeri derneklerine ziyaretler ve ziyarete ilişkin açıklamalar oluşturdu.
- Sivil toplumun yer aldığı haberlerde kamuya seslenme- çağrı oranı toplamda oldukça düşük oldu. Tüm sivil toplum haberlerinde kamuya çağrı yapılan haber oranı % 4 idi ancak belirli kategorilerde belirgin bir artış oldu; insan hakları alanında faaliyet gösteren STK’ların kamu kurumlarına yaklaşık %29 en yüksek oranda çağrı yapan kurumlar oldu.
- Sivil toplum tarafından karar alıcılara düşük seviyede yaptığı çağrı toplum için de geçerli idi: kamuoyuna yapılan çağrı oranı % 3 seviyesinde kaldı. En çok çağrı yapılan toplum kesimi tüketiciler oldu. Pandemiye karşın medyada STK’lar tarafından topluma yansıyan çok fazla çağrı olmadı.
- Yine araştırmanın önemli bulgularından bir diğeri de STK’ların ulusal medyada birlikte yer alma oranının düşüklüğü idi. STK haberlerinde, başka bir STK ile anılma- haberde yer alma oranı oldukça zayıf kaldı % 7. Dolayısıyla STK haberlerinin % 93’ünde başka bir STK ismi bulunmadı. Birlikte görünen %7 civarındaki STK haberinde ise STK’lar karşıtlıklar üzerinden değil, bir aradalıklar üzerinden resmedildi.
“Görün(e)mezlik Kıskacında Sivil Toplum”
Araştırmanın nitel verilerini paylaşan Prof. Dr. Burak Özçetin medyada sivil toplumun görünür olmanın önemini, araştırma kapsamında 14 kişi ile yaptığı görüşmenin ortaya koyduğu bulgular üzerinden açıkladı.
Medyada STK’ların görünür olmasını hem STK’ların etki gücünü artırması hem de finansal sürdürülebilirliklerinin sağlanması açısından kritik olmasıyla açıklayan Özçetin, görüşlerine başvurulan uzmanların ortaklaştığı şu hususları paylaştı;
- Sivil toplumun medyada görünür olması önemseniyor zira görünürlüğün ilgili STK’nın amaçlarını gerçekleştirme noktasında hayati önemi bulunuyor.
- STK’ların medyada yeterince yer almadıkları, yeterince görünür olmadıklarını görüşü güçlü.
- Uzmanlar Türkiye sivil toplumunun toplum ile iletişime önem vermediğini, bu konuda bir uzmanlık geliştirme amacı taşımadığını ve buna bir kaynak ayırmadığını düşünüyor.
Özçetin, görüştüğü uzmanların tespitleri ile medyanın STK’lardan medyada yer bulabilmesi önündeki sorun alanlarını şu şekilde sıraladı;
- Bir habere medya tarafından değer atfedilmesi için olayın aciliyet arz etmesi, olayın büyüklüğü, olayın yakınlığı ve genellikle olumsuz olması gerekiyor.
- STK’larla ilgili haberler sıklıkla bu filtrelerden birine takıldığından, bu önceliklerin arasında yer alabilmek için STK’ların dikkat çekici içerikler ihtiyaç duyuyor.
- STK’lar medyada yer bulmak için medyanın dilini kullanması gerekiyor.
Ulusal medyada sivil toplumun yer bulmadığı haberlerin Türkiye’de kutuplaşmanın medyaya yansımaları ekseninde tanımlayan görüşler çerçevesinde ise görüşüne başvurulan uzmanlar, devletin denetimi ve medyanın niteliğine ilişkin kaygıları öne çıkarırken, “monoblokmedya” tasvirini sıklıkla kullanıyor. Kamunun denetimi konusunda ise iki temel argümanın hâkim olduğu görülüyor: devletin doğrudan siyasi müdahaleleri ve ana akım medyayı yönlendiren sermayenin siyaset ile ilişkisi.
Araştırmada uzmanların dikkat çektiği diğer bir husus medyanın STK’ları sorunlu şekilde konumlandırma biçimi. Buna göre ulusal medya haberlerde STK’ları 5 farklı şekilde konumlandırıyor:
1- Figüran olarak STK’lar: Bir fikrin ya da yaklaşımın meşruiyetini artırmaya dönük dekoratif konumlandırma, ikincil, figüran aktör olarak yer alma.
2- Acizlik unsuru olarak STK’lar: STK’ların ve STK faydalanıcılarının medyada aciz aktörler olarak sunulması ve tepeden bakan bir dilin hâkim olması.
3- Suç unsuru olarak STK’lar: STK’ların medyada genellikle suçlulaştırılarak ya da bir suç ile ilişkilendirilerek yer alması.
4- Karşı takımın oyuncusu olarak STK’lar: Karşıtlık ilişkisi üzerinden kurulan dil,“bağımsız” STK’ların hükümet yanlısı medyada hep olumsuz şekilde yer alması, karşı mahalle dili.
5- Reaktif aktörler olarak STK’lar: STK’ların medyada çoğunlukla sorun ve reaksiyon bazlı yer alması, kriz anında mikrofon uzatılan olması.
Özçetin’e göre araştırmada ulaşılan en temel bulgu, görünürlük meselesinin iki taraflı olduğunun tasdik edilmesi; bir taraftan medya STK’ları çeşitli gerekçelerle görmezken diğer taraftan STK’lar da genel olarak medya ile iletişime yeterince önem vermiyor. Özçetin, gelen bir soru üzerine kutuplaşma tartışmalarının ötesinde, ulaşılan bulguları medya ve sermaye ilişkileri açısından değerlendirerek, Türkiye’de diğer dönemlerden farklı olarak “çok enteresan” bir dönemden geçildiğinin altını çizdi.
“İyi Gazetecilik Sivil Toplum Faaliyetine mi Dönüştü?”
Panelin “Kutuplaşma Kıskacında Sivil Toplum ve Medya” başlıklı ikinci bölümü, Sivil Sayfalar’dan Emine Uçak moderatörlüğünde Melda Onur, Burçak Onur Belli ve Prof. Dr. Yaman Akdeniz’in katılımıyla yapıldı.
Emine Uçak konuşmasında sivil toplum ve medyanın sorunları keşfetme ve görünür kılma bahsinde ortaklaştığını hatırlatarak, her iki aktörün bu işlevi yerine getirebilecek yapıda olması gerektiğini, ancak gelinen noktada medyanın işlevini yerine getirememesi nedeniyle alternatif medyadan söz edildiğini kaydetti. Sivil toplumun da kendi içindeki kutuplaşmalarının ve kendi konusuna kapanmasının bir sonucu olarak etkisiz hale gelen bir aktör olduğunu söyleyen Uçak, bir toplantıda Ali Duran Topuz tarafından ifade edilen “iyi haberciliğin kendisi sivil toplum haline geldi” sözlerine referansla, medya ve sivil toplum ilişkilerini “daralan sivil alan ve yeni medya” tartışmaları ekseninde değerlendirilmesini daha doğru bulduğunu ifade etti.
“Her Aktör Kendi Medyasını Yarattı”
Bu bölümde ilk söz alan Sosyal Haklar Derneği’nden Melda Onur, Türkiye’de ana akım medya olmadığını belirterek, Gezi süreci sonrası birçok bağımsız medya organının ortaya çıkmasında iktidarın medya üzerindeki baskının belirleyici olduğunu kaydetti. Siyasi deneyimleri çerçevesinde sivil toplumun siyaset üzerindeki etkisinin sanılanın aksine fazla olduğunu söyleyen Onur, iktidar partisinin ilk dönemlerinde sivil alanı genişlemesine olanak veren düzenlemelere karşın, zamanla kendine paralel bir medya ve STK yarattığını ve sürecin bu şekilde devam ettiğini vurguladı. Araştırmanın bulguları ile umutsuzluğa kapılmamak gerektiğini belirten Onur, her STK hatta her bir aktörün dijital olanakları kullanarak kendi medyasını ve dolayısıyla kendi etki alanını yaratabildiğinin altını çizdi.
“Medyada Beceri ve Kas Kaybı Var”
Onur’un ardından gazeteci Burçak Onur Belli, Press in Arrest ile Türk ve yabancı basında çalıştığı dönemlere dair gözlem ve deneyimlerini paylaştı. “Gazeteciliğin gazetecilik olarak kalması gerektiğini düşünüyorum” diyen Belli, editöryal denetim sisteminden geçen ve doğru şekilde yapılan gazeteciliğin, en etkili haber kaynağı olarak kalması gerektiği düşüncesini paylaştı. “Alternatif medya” gibi kavramları kullanmayı doğru bulmadığını ve tüm medya kanallarının aynı ilkelere bağlı kalması gerektiğini vurgulayan Belli’ye göre, medyanın tümünde “beceri ve kas kaybı var”.
“Görünürlük Diğer Sorunların Yanında İkinci Planda Kalıyor”
Panelin son konuşmacısı Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yaman Akdeniz, araştırmanın bulgularını İfade Özgürlüğü Derneği ve Engelli Web deneyimleri üzerinden yorumladı ve sivil toplumun pek çok sorununa temas etti. Konuşmasında Türkiye’de mevcut yasal zemin ve sivil alandaki daralmaya, Engelli web sitesinde yer verdikleri engellenen içeriklerin sayının yüksekliği ve kendi sitelerinin de engellendiğini anlatarak dikkat çeken Akdeniz, kendi dernekleri açısında görünür olmamamın başlangıçta bir tercih olduğunu kaydetti. Akdeniz, 2 yıl önce kurulmasına karşın İfade Özgürlüğü Derneği’nin web sitesini yakın zamanda açtıklarını, hak ihlallerini web sitelerine koyduklarında Engelli Web sitesinin 2 kez engellendiğini, süreci Anayasa Mahkemesi’ne taşıyarak hukuki mücadelelerini sürdürdüklerini belirtti.
Sivil toplumun hayati sorunlarından olan kaynak ve projecilik konusuna dikkat çeken Akdeniz, STK’ların çabuk destek alabilecekleri ve ana faaliyet alanlarını sürdürebilecek şekilde esnek olarak kullanabilecekleri fonlara duyulan ihtiyacı vurguladı. Akdeniz’in bir diğer tespiti hem sivil toplum hem medyanın siyasi baskı ve yaptırımlar nedeniyle otosansür mekanizmasını işleterek bazı içerikleri yayınlamamayı ve görünür kılmamayı tercih etme zorunluğu içinde kalması idi. Medyadaki görünürlüğün sivil toplumun diğer sorunlarının yanında ikinci planda kaldığını savunan Akdeniz, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine Dair Kanun dahil olmak üzere sivil toplum üzerindeki denetim baskısını, ciddi yaptırımları öngören düzenlemeleri ve diğer bürokratik engellere vurgu yaptı.
Bizi Takip Edin