Sivil Toplumun Etkisini Değerlendirmek ve Kapsayıcı Paylaşım
Koç Üniversitesi tarafından 2019 yılında yapılan ve TÜSEV tarafından yayınlanan "Türkiye’de Bireysel Bağışcılık ve Hayırseverlik" araştırmasında; “STK’ların köy, mahalle, ilçedeki yaşama etkisinin % 50’e yakın bir oranda “olumsuz” görülmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durum.
Sivil toplum, bugüne kadar nokta atışı çözümlerle sistematik zorluklar aşmaya çalıştı. Ancak sistematik zorlukları aşamadığı gibi, toplumsal rolünü kimi zaman yerel yönetimlere kaptırdı. Hatta pandemi sürecinde firmalar da ondan rol çalıyor. Bu yüzden “birliktelikleri ve geniş ölçekli ilişkileri” geliştiren süreçleri geliştiremedi ve “kurumlar arası dayanışma”ya kapı aralayamadı. Yapılan araştırmalarda “herhangi bir STK’nın herhangi bir faaliyetine katılım oranının % 18” olması, sivil toplumun kapsayıcı ve paylaşım yönünün yeniden analiz edilmesi gerektiğini gösteriyor.
Pandemi sürecinde “bireylerin bağış ve yardımlarını ihtiyaç sahiplerine bir kuruluş aracılığıyla değil, doğrudan ulaştırmayı tercih etmeleri” incelenmelidir.
Araştırmasını Koç Üniversitesi Sivil Toplum ve Hayırseverlik Araştırmaları Merkezi’nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Dr. Öğr. Üyesi S. Erdem Aytaç tarafından gerçekleştirilen ve TÜSEV tarafından yayınlanan Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik başlıklı yayında; “STK’ların köy, mahalle, ilçedeki yaşama etkisinin % 50’e yakın bir oranda “olumsuz” görülmesi üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Halbuki pandemi döneminde gönüllülük faaliyetleri daha fazla arttı. Pandemi sürecinde “bireylerin bağış ve yardımlarını ihtiyaç sahiplerine bir kuruluş aracılığıyla değil, doğrudan ulaştırmayı tercih etmeleri” incelenmelidir. Bu açıdan Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının sosyal fayda yaratmaya devam etmeleri için ilk adım; bireysel performans harekete geçirmek olmalıdır. İkinci adım ise; “okuma ve dinleme faaliyetlerinin %40’ını internet üzerinden çözen bir toplumda” on-line sivil toplum çalışmalarına yer vermek olmalıdır.
Ortak sorunlara ortak çözümler üreten bir ekosistem geliştirmek adına “kapsayıcılık” geliştirilmelidir. Kapsayıcı kültür, çeşitlilik ve katılımcılıkla çalışan ve kullanıcı çeşitliliği sağlayarak kültürel dokuyu zenginleştirir. “Ego-sistemden eko-sisteme” geçiş yapan paradigma değişimiyle katılımcılığı artırır. Başarının ölçütleri yönetişimle geliştiğinden katılımcıların performansı yükselir. Paydaşlar; bilgi, beceri, güven ve iş birliği unsurlarıyla dayanışma sağlar.
Yeni Bir Paradigma Değişikliği
Ortak akıl-çalışma-motivasyon isteyen üretken çalışmalar için “paylaşımcı” yaklaşım yeniden ortaya konmalıdır. Doğru bir strateji belirleyerek, doğru yetenekleri bünyesine katarak ve doğru teknolojilerden faydalanarak yol alınmalıdır. Bunun sürdürülebilirliğini sağlamak için sorunların kök nedenine inmeli, değişen koşullara uyum sağlayan aksiyonlar almalıdır. Bu adımların atılması için; faaliyetlerin niteliğini artırmayı hedefleyen, farklı paydaş kitleleri ile ihtisas alanında iletişimi güçlendiren sivil bakış açısına ihtiyaç var.
“Kapsayıcı Paylaşım”, bir paradigma değişikliğidir. Bunun zemini şeffaflık, dayanağı da hesap verilebilirliktir. Çünkü, çalışmaları şeffaf ve çevrelerine karşı hesap verilebilir uygulamalara sahip kuruluşlar, gönüllülük faaliyetlerinden daha fazla istifade etmektedir. Pandemiden ders çıkararak, iş birliği ahlakını, karşılıklı güveni ve bilgi paylaşımını dijital analizlere dayalı sentezlerle geliştirilmelidir. Çoklu krizler karşısında değişim kabiliyeti geliştirmek adına kapsayıcı paylaşımla, “sorunlardan değil, sorumluluklardan beslenen; sahip olmak için değil, sahip çıkmak için” çalışan kuruluşların performansı artırılmalıdır.
Bizi Takip Edin