Deprem Araştırma Komisyonu Üyesi Ali Kenanoğlu:
“Sivil Toplumun Komisyona Katkı Sunması Önemli”
Türkiye’de 18 ilin fay hattında olduğunu ve toplumun %70’inin deprem riski olan kentlerde yaşadığını hatırlatan TBMM Deprem Komisyonu Üyesi Ali Kenanoğlu, komisyondan toplumun hayrına bir raporun çıkması için sivil toplumun katılımına işaret ediyor. Depremlerin yer açtığı sorunların tümünün siyasi irade ile ortadan kaldırılabileceğini dile getiren Kenanoğlu, sivil toplum başta olmak üzere tüm kesimlerin duyarlılığını artırması ve komisyon çalışmalarına katkı sunması gerektiğini vurguluyor.
TBMM Deprem Araştırma Komisyonu’nun bugüne dek gerçekleştirildiği çalışmalardan bahseder misiniz?
Çeşitli kurumların sunumları depremle ilgili çalışan kurumların görüşleri alınıyor. Bize sunum yapılıyor. Durum tespiti denebilecek şekilde, kendi kurumları cephesinden neler yapılması gerektiğini anlatıyorlar. Kamuoyunun merak ettiği soruları yanıtlayarak ilerliyoruz. RTÜK, AFAD, polis, jandarma dahil ilgili tüm kurumlardan görüş alıyoruz. Deprem ile ilgili tüm kurumların sunumları ile Komisyon çalışmaları devam edecek. Şu an dinleme ve soru sorma safhasındayız. Bu noktada bizim eleştirdiğimiz konu, Komisyon’a gelerek sunum yapan devlet kurumları biraz reklam yapıyor gibiler.
Özellikle bu sunumlarda gördüğümüz şey, “her şey yolunda, her şey sorunsuz” yaklaşımı. Şüphesiz önemli ve olumlu gelişmeler de oluyor. Özellikle teknoloji konusunda önemli gelişmeler var. Tüm bunlara bakınca iyi şeylerin olması için elimizde olanaklar var aslında. Depremin yarattığı sorunların tamamı ortadan kalkabilir.
Türkiye’de depreme ilişkin bilinmeyen bir şey yok. Her birimiz vatandaş olarak deprem uzmanı olduk.
Hem parti hem bir vekil olarak Komisyon’a hangi önerileri dile getirdiniz?
Türkiye’de depreme ilişkin bilinmeyen bir şey yok. Her birimiz vatandaş olarak deprem uzmanı olduk. Sık deprem yaşayan bir ülke olarak fiilen korunma aşamalarını da biliyoruz. Hakikaten depremle ilgili bilgi sahibiyiz. Tüm mesele bilginin hayata geçmesi, kurumsallaştırılması devletin kanun yapması, karar alması, yaptırım uygulaması. Tüm mesele burada.
Bugüne dek kurulan deprem araştırma komisyonlarında özellikle 1999 ve 2010 raporları oldukça iyi raporlar. İyi önermeleri var. Şu anki tüm vekillerin iyi niyetle çalıma yaptığından kuşkumuz yok. Bu komisyondan da iyi bir rapor çıkacak oradaki eksiklik şu: bu raporların sonuçlarını hayata geçirme endişemiz var. Biz aslında Komisyon’da bilinenleri hayata geçireceğiz.
Yeni teknolojik gelişmelerle, depreme karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini Komisyon’da belirleyeceğiz. Hazırlayacağımız raporun sonucu hayata geçmezse, biz sadece tarihe not düşmüş oluruz. Daha önceki komisyonlarda imar affı asla yapılamamalı, denetimler artırılmalı gibi ciddi öneriler var. Ancak raporlara rağmen birçok kez imar affı çıktı. İmara açılan alanlara bakınca rapor sonucu uygulanmadı. Bu nedenle raporun sonucu önemli. Hükümet tarafından raporun uygulanması konusunda endişelerimiz var.
İktidar açısından, toplumun gazını almak amacıyla ciddi bir çalıma yapıyoruz algısı yaratmak için oluşturulmuş bir komisyon olmaması gerekiyor. Diğer taraftan da parti olarak Komisyon’da söz alması için belirlenen listelere yönelik çalışma istedik. Van, Diyarbakır, Elazığ’dan da insanların olmasını talep ettik. Parti olarak, somut olarak yapılması gerekenler konusunda katkı sunuyoruz. Şu anda dinleyerek, anlatılanları not alıyoruz.
“Depremle Mücadelenin Başarılı Olması İçin Siyasi İrade Şart!”
Yerel yönetimlerin Komisyona katılım talebi oldu mu?
Komisyona rapor gönderenler oldu. Doğrudan katılım talebi olmadı. İstanbul depremi gündeminizin önemli bir maddesi. İstanbul depremine yönelik her kuruma soru soruyoruz. İstanbul depremi Türkiye’yi ciddi şekilde etkileyecek. İstanbul’da bir deprem olursa, farklı kentlerden İstanbul’a girmek ve yardım ulaştırmak çok zor olacak. Anayolların kapanmasından ve afetzedelere ulaşılmasının mümkün olmayacağı senaryolardan bahsediliyor. Biz Komisyon’a gelen her kuruma İstanbul’a ilişkin planlarını soruyoruz. Tüm bunları konuşurken, Komisyon olarak yerinde inceleme yapmamız ve mesela İstanbul’da yürütülen çalışmaları doğrudan yerinde görmemiz gerekebilir.
Komisyon çalışmalarında dikkate alınması ve hazırlanacak raporun öneriler kısmında yer alması gereken en önemli politika önerileri neler olabilir?
Deprem konusu Türkiye açısından birkaç önemli maddeden oluşuyor. İlk olarak zemin çalışması yapılması gerekiyor. İkincisi bu zemine uygun binanın nasıl olacağının belirlenmesi gerekiyor. Üçüncü olarak binaların denetiminin nasıl olacağı, dördüncüsü ise denetim mekanizmasına uyulmadığında cezai yaptırımların belirlenmesi. Tüm bunlar iyi uygulanırsa bir kayıp yaşanmaz. Depreme dayanıklı teknolojik gelişmelerin pek çok yerde kullanıldığını görüyoruz. Şu anda dünyada deniz dolduruluyor ve şehir yapılıyor. Dubai buna bir örnek. Denizi doldurarak teknoloji desteği ile depreme dayanıklı konutlar üretilebiliyor.
Tüm bunların hayata geçirilmesi için siyasi irade gerekiyor. Türkiye’de deprem sonrası çalışmalara daha odaklıyız. Bizde genelde deprem olduktan sonra yardıma koşmak daha öncelikli gibi. Bir yandan da yardım faaliyetlerinin siyasi şova dönüşmesi, diğer yandan da vicdani kaygıları karşılaması söz konusu. Bizim esas olarak deprem öncesi çalışmalara ağrılık vermemiz lazım. 2020 yılında tüm dünyada meydana gelen depremlerde 198 kişi öldü; bunların 167’si Türkiye’de yaşamını yitirdi. Ortada böyle bir sonuç varken, Türkiye’yi depremle mücadelede başarılı gösteremezsiniz. Toplumun yardımlaşma duygusunu sömürmeye de gerek yok.
Burada yürümeyen pek çok şey var. Biz bunu Komisyon’a gelen kurumlara soruyoruz: bu kadar her şey iyi ise Türkiye’de neden bu kadar can kaybı oluyor? Örneğin Şili, bu konuda çok iyi bir örnek. Önceki yıllarda depremde büyük can kayıpları veren bir ülke olan Şili’de 2015 yılında 8.3 deprem olmasına rağmen sadece 13 can kaybı oldu. Şili ne yapmış? Nasıl bu hale gelmiş? Çok basit uygulamalar ve siyasi irade ortaya koyarak Şili’nin başarısını Türkiye’de de gerçekleştirmek mümkün. Bizim parti olarak öneri ve eleştirilerimiz bunun üzerinde kurulu. Her şey biliniyor, siyasi irade olmalı.
Türkiye’de 9.8 milyon bina, deprem riski taşıyor. 1,5 milyon bina acilen yıkılmalı. Bu binalardan 300 bini İstanbul’da. Bunlar tabut evler olarak tabir ediliyor. Biz şu an tabut evlerde yaşıyoruz.
Rant Üzerinden Kurulu Siyasi Anlayış
Neden siyasi irade yok? Siyasi iradenin oluşmasına engel olan nedir?
Rant endeksli siyasi iktidarlarla karşı karşıyayız. Farklı partileri dahil ederek söylüyorum; Türkiye’de rant üzerinden kurulu bir siyasi anlayış olunca, depreme karşı mücadele öncelikli olmuyor. Siyasi iktidar rant uğuruna birçok kez imar affı çıkarabiliyor. Türkiye’de 18 il fay hattında; toplumun %70’i deprem riski olan kentlerde yaşıyor. Türkiye’de 9.8 milyon bina, deprem riski taşıyor. 1,5 milyon bina acilen yıkılmalı. Bu binalardan 300 bini İstanbul’da. Bunlar tabut evler olarak tabir ediliyor. Biz şu an tabut evlerde yaşıyoruz.
Bu noktada devletin devreye girmesi ve binaların güçlendirilmesine kaynak ayırması gerekiyor. Vatandaşın buna imkânı yok. Vatandaş tüm birikimi ile bir ev almış; bu evi yıktıktan sonra tekrar yeni bir ev yapamaz. Bu artı maliyeti vatandaş karşılayamaz. Her yere hibe yapan, zengin holdinglerin borçlarını silen devlet, vatandaşa yardımcı olmalı. Burada bazı kişilerden katkı payı almalı; bazılarına ise faizsiz geri ödemeli kredi gibi imkanlar sunmalı. Ama devlet vatandaşa böyle bir olanak sunmuyor.
Burada sivil toplum da ciddi şekilde iktidarın rant kafasına alıştı. Yurttaşlar da buna alıştı. Güçlendirilmiş sağlıklı evler yapılması lazım. Kentsel dönüşüme giren evlerin yerine daha çok daire almaya kalkmak, 5 katlı bir bina yerine 8-10 katlı bir bina inşa etmek konusunda vatandaşın ve devletin bakış açısı birleşiyor. Vatandaşta güvenli bir evde oturmak değil, köşeyi dönme eğilimi var. Bu zihniyette hata var. Bu tabut evlerden kurtulmak için, bu bakış açısından da kurtulmak gerekiyor.
Bir başka çarpıcı örnek: İzmir’de yaşamını yitirenlerin çoğu kiracı çünkü riskli binada oturan ev sahipleri sağlam bir yere gidiyor. Bu riskli olan konutu da kiraya veriyor. Bilerek, isteyerek insanları tabuta taşıyorlar. Burada şöyle bir öneri var: Bina Kimlik Kartı çalışması. Bina Kimlik Kartı, bir binanın kaç yılında yapıldığını, hangi malzemenin kullanıldığını, binanın yapı denetim tarihini, hangi aşamalardan geçtiğini, şu an ne durumda olduğu gösteren bir kart. Ancak şu an hiçbirimiz bu bilgileri bilmiyoruz. Türkiye’de 2000 öncesi yapılan binaların tümü, riskli binalar. Binaların denetlenmesi yapı denetim şirketlerine bırakılmış. Binaların denetlenmesi yapı denetim şirketlerine bırakılmış. Yapı denetim şirketlerinde, görev alan mühendis ve mimarı yapı denetimini talep eden kişi-şirket istihdam ediyor. Yani siz kendinizi denetleyecek kişiyi seçiyorsunuz. Bu seçtiğiniz kişinin sizi denetlemesi mümkün mü?
“Türkiye’de Her Alanda Denetimsizlik Dayatılıyor!”
Yapı denetim şirketlerinde, riskli binaların kiralanmasının ve satın alınmasının önlenmesine ilişkin bir düzenleme niyeti var mı?
Burada yine siyasi irade devreye giriyor. Yapılması gereken şu; bina riskli ise vatandaşlar neden burada yaşıyorlar? Bu noktada ilgili kamu kurumlarının, mesela Bayındırlık Bakanlığı’nın devreye girmesi, riskli binaların yıkılmasını ve tahliyesini sağlaması gerekebilecek.
Bu riskli binaların yıkılmasına engel olan nedir?
İzmir’de ya da İstanbul’da bir mahallede, riskli de olsa binalarının yıkılmasına vatandaş izin vermez. Burada önce böyle bir direnç var. Diğer yandan devlet güçlendirme için kesenin ağzını açmıyor. Her şey için kesenin ağzını açan devlet, tabut evler için kesenin ağzını açmıyor.
Bugüne dek Komisyon’da yapılan sunumlardan, sizin açınızdan dikkat çekici bir bilgi oldu mu?
Çok gerekli gördüğümüz bir konu, kurumlar arasındaki koordinasyon meselesi. Türkiye’de deprem sonrası sahada, valilik dahil birçok kurum oluyor. Tüm bu kurumlar arasında koordinasyonun sağlanması için kanuni düzenleme yapılması önerileri var. Belediyeler, AKUT gibi STK’lar dahil tüm aktörlerin bir koordinasyon çerçevesinde çalışması, işin şova dönüşmesinin önlenmesi gerekiyor. Bu konu, bir yönetmeliğe tabi olmalı. Deprem sonrasında arama kurtarma faaliyetlerinde, hangi koşullarda kimlerin görev alacağının netleştirilmesi gerekiyor. İzmir depremi sonrası olduğu gibi, bir bakanın telefonu yardım görevlisinden alarak yer altındaki afetzede ile konuşmasına şahit olmamız, düzenleme ihtiyacını gösteriyor.
Şu anda tabut evlerde yaşayan çok insanımız var. İmar konusunun, kentsel dönüşüm ve binaların güçlendirmesi konularında iktidar çözüm bulmalı. Denetim mekanizması etkili şekilde işletilmeli. Denetim mekanizması olmazsa, bunları hayata geçiremezsiniz. Türkiye’de her alanda denetimsizlik dayatılıyor. Binaların denetlenmesi yapı denetim şirketlerine bırakılmış. Yapı denetim şirketlerinde, işveren mühendis ve mimarı istihdam ediyor. Sizin seçtiğiniz bu kişiler sizi sizi denetliyor. Siz onlara ücret verip seçiyorsunuz. Böyle bir denetim mekanizması olmaz. Dahası, sadece fatura kesen, hiç denetim yapmayan denetim firmaları da var.
Buna karşın, bağımsız bir denetim mekanizması kurulması gerekiyor. Yapı denetim firmaları meselesi çok ciddi şekilde ele alınmalı, yeterli düzeyde mimar ve mühendis ile bağımsız denetim yapılmalı.
Deprem Araştırma Komisyonu görevini tamamladıktan sonra, Meclise nasıl bir rol düşecek?
Komisyon’un görev süresi 3 ay, 1 ay daha ek süre alınırsa, Komisyon toplam 4 ay çalışma yürütecek. Ardından belli sürede rapor hazırlayacak. Raporun hazırlanıp Mecliste sunulmasının ardından TBMM Genel Kurul’una gelmesi gerekiyor. Ben Komisyon’un güzel bir rapor çıkaracağından eminim. Raporda mevzuat değişikliği önerileri de olacak. Ancak Meclis’in raporun gereğini yerine getirip ilgili düzenlemeleri çıkarması gerekecek.
Bu, sivil toplumun da içinde olduğu bir süreç. Komisyon’dan toplumun hayrına bir rapor çıkacak şekilde, sivil toplumun denetim görevini yerine getirmesi gerekiyor.
“Sivil Toplumun Katılımı Çok Önemli”
Sivil toplumla iş birliği yapıyor musunuz?
Komisyon kurulduktan sonra, parti adına ve kendi sosyal medya hesabımdan kamuoyuna duyuruyu yaptık: tüm yurttaşlara ve STK’lara mail adreslerimizi verdik; bize öneri, rapor, sorunları ulaştırmalarını istedik. Öncelikle halkın yararına bir rapor çıkmasını sağlamak ve sonra raporun takibini yapmak için bu çağrıyı yaptık. Ancak sadece konu ile ilgili mimar ve mühendislerle temasımız oldu. Onun dışında STK’lardan bir geri dönüş olmadı.
STK’lar ne yapabilir? Hem Komisyon hem tüm bu sorun alanları üzerinden nasıl bir rol üstlenebilir?
Bu, sivil toplumun da içinde olduğu bir süreç. Komisyon’dan toplumun hayrına bir rapor çıkacak şekilde, sivil toplumun da denetim görevini yerine getirmesi gerekiyor. Görev aldığım Maden Komisyonu’nda ekoloji örgütlerinden gelen öneriler bize yön verdi. Bu öneriler sayesinde, çeşitli maddelerin değişmesine vesile olduk. STK’ların bizim hiç aklımıza gelmeyen, sorunlar, pratik öneriler ve sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin tavsiyeler iletmeleri gerekiyor.
Kentsel dönüşüm ve tabut ev sorunun bir an önce çözülmesi için neler yapılabileceğine dair, sivil toplum Komisyona önerilerini iletebilir. Vatandaşların neler yapabileceğine ilişki sorun alanlarının bize iletilmesi gerekiyor. Bu tür öneriler hakikaten bize yön veriyor. Komisyon’da önerileri doğru yapabilmemiz için sivil toplumun katılımı çok önemli.
İstanbul gibi büyük kentlerde yurttaşlar ne yapmalılar? Depreme hazırlık için en öncelikli adım ne olmalı?
Öncelikle yaşadığımız binalar, hastaneler, okullar, işyerleri tüm bunların ne kadar sağlam olduğunu bilmemiz ya da bilinmesini sağlamamız gerekiyor. Yaşadığımız binanın depreme karşı dayanıklılığı ne durumda? İstanbul açısından şiddeti yüksek olacak bir deprem bekleniyor.
Eklemek istediğiniz başka bir konu var mı?
Meclis Deprem Araştırma Komisyonu kamuoyunda çok ilgi görmedi. Komisyon çalışmaları ile ilgili bir yayın ya da bizimle ilgilenen medya yok. Toplum da çok ilgi göstermiyor. Oysa deprem hepimizin yaşadığı bir gerçek. Hepimiz risk altındayız. Duyarlılığımızı artırmamız gerekiyor.
Deprem Araştırma Komisyonu’nun yürütmekte olduğu çalışmalara dair ilk haberimize buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin