Derin Yoksulluk Ağı: Yoksullukla Mücadelede Başarılı Bir Dayanışma Modeli
Son birkaç yıldır daha sık karşılaştığımız “derin yoksulluk” kavramı, pandemide Derin Yoksulluk Ağı’nın (DYA) pek çok mecrada övgü alan çalışmaları sayesinde gündemde daha çok yer almaya başladı. DYA ekibinden Hacer Foggo, Şeyma Duman, Şevval Şener ve Selen Yüksek, derin yoksulluğu, nesilden nesile aktarılan bir geleceksizlik hali olarak tanımlıyor ve pandemide daha da derinleşen yoksulluğun bugünkü durumunu “açlık” kelimesi ile özetliyor.
Derin Yoksulluk Ağı (DYA), ağ üyelerinin ifadesi ile “bir iyilik hareketi” ya da bir yardım kuruluşu değil. DYA, kurulmasında hemen sonra başlayan pandemi koşullarında, derin yoksullara temel gıda ve bakım ihtiyaçlarını karşılamak için başlatılan bir kriz müdahalesi, bir dayanışma modeli. Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması, Pandemide Derin Yoksullukla Mücadele Raporu ve Kamu Kurumları ve Yerel Yönetimlere Çağrı: Derin Yoksulluk Yaşayan Bireyler için Acil Eylem Planı hazırlayan DYA hem bu alanda literatüre katkı sunan çalışmalar yapan hem İstanbul’da İBB dahil çeşitli belediyeler ile iş birlikleri yaparak yerel yönetimlerin sosyal hizmet prosedürleri ve eksiklikleri konusunda onlara destek veren bir sivil ağ. DYA ekibinden Hacer, Şeyma, Şevval ve Selen ile derin yoksulluğunu, kamu politikalarında değişiklik ihtiyacını ve yardıma ihtiyaç duyan kişilere destek vermek isteyenlerin yapabileceklerini konuştuk.
Derin Yoksulluk Ağı’nı bize kısaca nasıl anlatırsınız? Burada ne yapıyorsunuz?
Şevval: Derin Yoksulluk Ağı (DYA), Açık Alan Derneği ve Çimenev’in gönüllü ve üyeleri tarafından 2019 yılı Aralık ayında kuruldu. DYA, aslında yıllardır destek verdiğimiz yoksul ailelerin yoksulluk boyutunu araştırmak amacıyla ortaya çıktı ancak 2020 yılı Mart ayında pandemi başlamasıyla asıl amacımız olan yoksulluk konusundaki araştırma hedefin yerine, daha çok yardımlara yoğunlaşmak durumunda kaldık. İletişimde olduğumuz ailelerin bize ulaşması ile ilk faaliyetimizi gıdaya erişemeyen kişilere destek olmak için bir dayanışma kampanyası olan DYA ile başlattık. DYA kurulurken hem derin yoksulluğun sebeplerini ve nasıl çözüleceğini ortaya koymak hem de bunu yaparken kriz müdahalesi gibi ihtiyaç sahibi kişilere destek olmayı amaçladık. DYA şu an bu ikisini beraber yürütüyor.
Derin Yoksulluk Ağı’nı kurumsal olarak nasıl tanımlıyorsunuz?
Selen: Biz destekçiler, gönüllüler ve destek olduğumuz ailelerle büyük bir dayanışma ağıyız. Açık Alan Derneği altında faaliyet gösteriyoruz. Her anlamıyla sivil toplumun içinde faaliyet gösteren bir oluşumuz.
Derin Yoksulluk Ağı’nda kimler var? Sadece 4 kadından mı oluşuyor?
Hacer: Açık Alan Derneği’nin kurulduğu Aralık 2019 öncesinde de “derin yoksulluk” nedir? Kimdir bu insanlar?” gibi soruları araştırıyorduk. Çimenev’e gelenler de risk altındaki yoksul çocuklar. Ben de kişisel olarak uzun zamandır yoksul ailelerle çalışıyorum. DYA’ya gönüllü destek veren bu arkadaşların çoğu, öğrenciliklerinden bu yana Çimenev’e gönüllü destek verenler. Ayrıca Kuştepe Mahallesi gibi mahallelerde ve mülteciler dahil çeşitli kesimlere destek veren başka arkadaşlar da var. Aslında, DYA birdenbire kurulmadı. Tüm bu deneyimlerden ortaya çıktı. Şu an çalıştığımız konular hepimizin zaten sahada bildiği konular ve derin yoksul insanlar bizim tanıdığımız insanlar.
Biz, “derin yoksulluk nedir? Yurtdışında bu kavrama nasıl bakılıyor?” gibi sorular etrafında her hafta toplantılar yapıyorduk. Pandemi başlayınca 11 Mart 2020 sonrasında, kısıtlamaların ilan edilmesinden hemen 2-3 gün sonra, iletişimde olduğumuz aileler bizi aramaya ve “evde gıda yok” demeye başladılar. Bu insanların içinde yokluk şu demek: gerçekten yok; evde hiçbir şey yok. Biz de “pandemi koşullarında bu insanlar için ne yapabiliriz?” diye düşündük ve en yakın çevremizi arayarak, bu yoksul aileler için online alışveriş yapılmasını isteyerek işe koyulduk.
Şevval: Biz evde bilgisayar başında, yardıma ihtiyacı olan aileler ile destek vermek isteyen kişileri birleştirmeye başladık. İlk etapta 6 kadın olarak başladık. Bu işi gayret amatör bir şekilde, Excel üzerinden yürüttük. Sabahtan akşama dek, ailelere online marketten ihtiyaçlarının ulaşıp ulaşmadığını takip ettik. Zamanla, DYA daha çok duyulmaya ve bize daha çok talep gelmeye başladı. Bu sırada, sosyal medyada takipçi sayımız arttı. Böyle olunca biz de bunlara yetişememeye başladık, üzerimizde çok iş yükü olmaya başladı. Bize gelen çok fazla yardım talebi vardı; o sırada bir de okullar açıldı. Çocuklara eğitim ve tablet desteği vermek için Fonzip’ten kampanya oluşturduk. Bu şekilde etki alanımız çoğaldı.
Hacer: 2020 yılının Mart- Mayıs arası döneminde, bizim açımızdan olağanüstü bir çalışma vardı; sabah erkenden gecenin geç saatlerine dek, sadece telefonla santral görevlisi gibi aile eşliyorduk. O dönem ağır bir çalışma içindeydik, aynı zamanda bizim için de çok travmatik bir dönemdi.
Şevval: Hepimiz alarm durumundaydık. İhtiyaç sahibi aileler birbirine yardımları haber veriyordu. Pandemi koşullarında durum gittikçe zorlaşırken bir yandan da COVID-19 riski vardı. 3-4 ay boyunca alarm durumunda kaldık.
Hacer: O dönemde, yoğun siparişler olduğu için, online alışveriş sitelerinin sistemine belli saatlerde giremiyorduk. Destekçilerimizin çoğu beyaz yakalılar idi ve onlar yoksul ailelerin ihtiyaçlarının ne olduğunu pek bilmiyordu. Yani, süreç çok da kolay ilerlemedi.
Selen: Yoğunluğumuz hala devam ediyor. Burada bir ofisimiz var ama ofis dışında da hafta sonu da çalışmaya devam ediyoruz. Hem aileler hem destekçiler bize hafta sonu da ulaşıyor. Telefonla 7/24 aile ve destekçilerle iletişimiz sürüyor.
Şevval: Bu dönemde, insanların etrafındaki kişilerin yaşam koşullarının farkına vardığını, bir ihtiyaç sahibinin önünden geçerken, onun nelere ihtiyacı olduğunu düşünmeye başladı. Bu da güzel bir dönüşüm oluyor.
Şeyma: “İnsanlar duyarsızlar” gibi eleştiriler var ama aslında insanlar ihtiyaç sahibi kişilere güvenmedikleri için onları göz ardı edebiliyorlar. Bize güvenenler, bir yerde gördüğü ihtiyaç sahibini mail atarak bize iletiyor ya da onlara telefonumuzu veriyor. Bizim o insanların ihtiyaçlarının tümünü gideremesek de en azından evlerine gıda yollayacağımızı düşünüyorlar.
Şevval: Biz DYA’da bu yardımların yanında bazen nasıl yardım alınacağını konusunda yol gösteriyoruz, yardım süreçleri hakkında onlara bilgi de veriyoruz.
“Derin Yoksullar: Açlık Sınırının da Altında Kalanlar”
“Derin yoksul” olarak tanımladığımız kişiler kimler?
Şevval: Derin yoksullar, açlık sınırının da altında kalan kişiler… Bu sadece ekonomik göstergelerin belirlediği ölçütlerle anlatılamaz: toplumsal katılımın olmadığı bir durum… Temel insan haklarına erişememek; geleceğe dair umudunu kaybediyor olmak, bu kişilerin çocuklarının da bu yoksulluktan çıkamayacağı bir döngünün içinde kalmak; tüm bunların sebep-sonuç ilişkisine dönüştüğü, çok boyutlu bir şey aslında.
Mesela, günlük işler yapan kişiler, hayatı boyunca sigortalı bir işte çalışmayan, sağlık hizmetlerine erişemeyen, uzun vadede yatırımı olmayan, şu anki koşullarını gelecekte de değişme fırsatı olmayan, sadece yaşayabileceği kadar geliri olan kişiler… Eğitim olanağı olmayan, günlük gelire katkı sağlamak için, sadece yaşayabilmesi mücadele veren ve sadece yaşayabilmesi için kendisine destek verilen kişiler. Yani derin yoksullar, hep kriz durumunda yaşamak zorunda kalanlar…
Hacer: Derin yoksullar, hep 4 temel ihtiyaca odaklanan kişiler, gıdaya, eğitime, barınma ihtiyacına erişemeyen kişiler.
Derin yoksulluk, nesilden nesile aktarılan bir yoksulluk. Bir sonraki neslin daha iyi şartlarda yaşam umudunun kalmadığı bir yoksulluk Hep bir geleceksizlik hali… Aynı zamanda gizli evsizlik.
Selen: Derin yoksulluk sıkılığı ve yoğunluğu üzerinden de tanımlanabilir; nesilden nesile aktarılan bir yoksulluk. Bir sonraki neslin daha iyi şartlarda yaşam umudunun kalmadığı bir yoksulluk. En temelinde, raporumuzda da ortaya koyduğumuz temel ortak nokta, eve giren düzenli bir gelirin olmaması. Düzenli gelir olmaması üzerinden bir yoksulluk, dolayısıyla günlük gelir, günlük gelir olmadığında günlük açlık.
Hacer: Hep bir geleceksizlik hali… Aynı zamanda gizli evsizlik. Sürekli kirayı ödeyememe ve her ay bunu tekrar tekrar yaşamak.
Şevval: Her anlamda risk durumunda olmak; çünkü o ay kira ödese de gelecek ay ödeyemeyebilir.
Hacer: Derin yoksullukta en kötüsü, derin yoksulların çocuklarının, bebeklerinin de o koşullara alıştırmaya mecbur kalmaları. Anne mama alamadığı bebeğine hazır çorba vermek, patates ya da mercimek vermek zorunda kalıyor. Bunları dinlemek bile çok zor. Bu çocukların interneti yok, tableti yok. Derin yoksullar gıdaya erişemeyince, çocuklarını da alıp kağıt toplamaya ya da temizliğe gidiyor. Bu çocuklar o koşullara uymak zorunda. Sonra, bu çocuklar da 8-10 yaşlarına gelince, çocuk olmaktan çıkıyorlar; hayata dair her konuda onlarla konuşabileceğiniz bir duruma geliyor. Derin yoksulluk bu: sadece maddi değil, manevi ve ruhen bir yoksulluk.
Derin Yoksulluk ağı kimlerden oluşuyor?
Şevval: DYA’da çekirdek kadro ve aktif olarak çalışanlar olarak biz 6 kişiyiz. Sahada olan ve destekçilerle iletişimi sürdüren kişiler biziz ama diğer konularda (araştırma, sosyal medya, kaynak geliştirme) destek aldığımız pek çok kişi de var.
Hacer: Herkes kadın. Herkes dernek gönüllüsü ve çalışanı.
Şevval: Ben Boğaziçi Üniversitesi psikoloji mezunuyum. Çimenev gönüllüsü idim. Şimdi DYA’da çalışmalara devam ediyorum.
Selen: Ben de Boğaziçi Üniversitesi psikoloji mezunuyum; üniversiteden beri insan hakları ve çocuk hakları alanında çalışıyorum. Derneğe araştırma, savunu, ailelerle iletişimde destek oluyorum.
Şeyma: Ben farklı bir eğitim aldım, moda, tekstil, tasarım mezunuyum. Özel sektörde çalışmayı istemedim ve sivil alanda gönüllü olarak çalışmalarda yer almaya başladım. Bir STK’da saha çalışanı olarak çalıştım. 2016’dan bu yana bu ekiple beraberim.
Hacer: Açık Alan Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim. Çimenev ve Kuştepe gibi yerlerde arkadaşlarla beraber çalışıyoruz. Uzun zamandır Romanlarla çalışıyorum. Gazeteciyim. Derin Yoksulluk Ağı’nın gönüllüsüyüm.
“Derin Yoksulların 4 Temel İhtiyaca Erişimini Sağlamak!”
Çok boyutlu yoksullukla, derin yoksullukla nasıl mücadele edilir?
Hacer: İnsanlar bazen bize şunu söylüyorlar, “tek tek insanlara yardım etmek çözüm değil” diyorlar. Ama tek tek dedikleri insan sayısı şu an 2.500 aile oldu. Burada olayın özü şu: MEB 1,5 milyon öğrencinin İstanbul’da internet erişimi yok demişti. Bu korkunç bir sayı. Geçen yıl mart ayında bu sözlerin üzerinden bu yana geçen zamanda, bu sorununun çözülmesi için ne yapıldı?
“Çözüm balık tutmayı öğretmek” yaklaşımına yanıt olarak, şunu söylüyorum: bir sürü çocuk gelecek öğretim yılında okula gitmeyecek, bu çok görünen bir durum. Bunun için kâhin olmaya gerek yok. Balık tutmak, bu yoksul çocukları okula devam ettirmek. Bu çocukların okula devam etmemesi demek, yepyeni bir yoksulluk, derin yoksulluğun, kronik yoksulluğunun devam etmesi demek. Bu çocukların okula devam etmesi gerekiyor.
Bu çocukların okula devam etmemesi demek, yepyeni bir yoksulluk, derin yoksulluğun, kronik yoksulluğunun devam etmesi demek.
Bazen şunu göremiyorlar: pandemi öncesi ve şuan durum farklı; şu dönemde yapılacak tek şey, bu kişilerin gıdaya erişimini, 4 temel ihtiyaca erişimini sağlamak. Şu an içinde olduğumuz koşullarda istihdam erişimi sağlamak imkansız. Türkiye’de gittikçe büyüyen bir işsizlik var. Oturup “bu bir sistem sorunu” deyip bu insanların aç kalmasını izleyemeyiz.
Bizim pandemi koşullarında, iki yıl mesela, hep beraber, derin yoksulluk çeken insanların “temel ihtiyaçlarını nasıl ortada kaldırabiliriz? Birlikte ne yapabiliriz? sorularına yanıt aramamız gerekir.
Şevval: Yoksulluk sistem sorunu deyip beklemek mümkün değil. Biz bu insanlarla bire bir iletişim halindeyiz; gerçekten beslenemiyorlar, açlar. Bu kriz müdahalesi olmak durumunda.
Selen: Şu an çok temel bir yerdeyiz, hepimiz hayatta kalmaya çalışıyoruz. Tabi ki asıl çözüm sürdürülebilir yeni bir düzen, politika bazında değişiklilerin yapıldığı bir yapı oluşturmak…
Şeyma: DYA modeli dediğimiz belki de budur : mevcut durumdan rahatsızlık duyanlar olarak, pandemi döneminde düşünce sistemimizi, yardım alan-yardım veren ilişkisini, veren-el, alan-el bakışını, hem dilimizden hem zihnimizden başlayarak dönüştürmeye çalışmak…DYA’da bizim modelimiz bu; bunu hak temeli bir bakış açışına çevirmek, diyebiliriz.
“Pandemi Öncesi ile Bugün Arasındaki Fark: Açlık”
Pandeminin yoksulluk üzerindeki etkisini nasıl anlatırsınız? Pandemi öncesi ile bugün arasındaki fark ne?
Hacer: Geçmiş ve bugün arasındaki fark, tek kelime ile açlık. Ben neredeyse 20 yılı aşkın süredir derin yoksulluk yaşayan topluluklarla çalışıyorum. Bu gruplarla şekilde bir örgütlenme çalışması yapıyor, Çimenev gibi merkezler kuruyorduk ancak bu seviyede gıda ihtiyacı, dip açlık, kronik yoklukla hiç karşılaşmamıştım.
Bu yokluk durumu pandemi ile mi başladı?
Hacer: Aslında pandemiden önce, 2018 yılında başlayan ekonomik krizle birlikte sahada, gizli evsizlik, faturayı ödeyememe durumlarını görüyordum. Ama o zaman açlık yoktu. Pandemi sonrası açlık baş gösterdi. Şu an gerçekten aç insanlar. Çocuğunun önüne yemek koyamamak başlı başına bir travma. En çok bu insanları kahreden, çocuklarını besleyememek. Çocuğa çikolata alamamak, oyuncak alamamak değil. Çocuğun önüne yemek koyamıyor. Bu açlık durumu pandemi öncesi ile bugün arasındaki en büyük fark.
Bu seviyede gıda ihtiyacı, dip açlık, kronik yoklukla hiç karşılaşmamıştım.
Şevval: Burada Açık Alan Dernek ofisinin binası bir bilim sanat merkezi idi. Çimenev’de desteğe ihtiyacı olan çocuklara eğitim gibi alanlarda ya da diğer alanlarında güvenli bir alan olarak kurmuştuk. Bir süre sonra buraya çocukların anneleri de gelmeye başlamıştı: biz bu şekilde bu insanların içinde bulundukları yoksulluk döngüsünü bir şekilde kırmaya çalışıyorduk.
Yani biz eskiden o kişilere bu şekilde destek verirken, şu an onlara sadece gıda desteği vermek durumundayız. 2016 yılından pandeminin başladığı 2020 yılına gelindiğinde böyle bir fark varı görüyoruz. Biz yaklaşık 8 aydır sadece gıda, fatura ve kiraya odaklanmak zorunda kaldık. Geri kalan her şey, askıya alındı çünkü sadece ihtiyaç duyulan şey bunlar.
Selen: Derin yoksulluk koşulları altındaki bu kişiler günlük çalıştıkları için, pandemide kısıtlamalar nedeniyle bu hale geldiler. Bu insanlar simit satamayan, çiçek satamayan, tekstilde çalışamayan, günlük gelir elde edemeyen bu derin yoksul insanlar. Eskiden de para kazanmaları zordu ama günlük gelir elde edebiliyordu. Bu yoksulluğun temeli burada.
Şevval: Derin yoksulluk içindeki insanlar risk gurubunda idi, bu durum önlenebilirdi. Eğer önleyici çalışma yapılsaydı, bugün bu durumda olmazlardı. Pandemiyle birlikte derin yoksulluk içindeki bu insanlar çok daha derin yoksullara dönüştüler.
“Elinizde Veri Olmadan Türkiye’de Derin Yoksul-Aşırı Yoksul Yok Diyemezsiniz”
Türkiye’de derin yoksulluk içindeki kişi sayısını biliyor muyuz? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Selçuk, bir süre önce “Türkiye’de aşırı yoksul yok” açıklaması yapmıştı.
Hacer: En son Dünya Bankası Türkiye Raporu’nda aşırı yoksulluk 5 ya da 5,5 doların altında yaşayanlar olarak tanımlandı. Yani, günlük olarak 40-50 TL altında geliri olanlar aşırı yoksul oluyor. Türkiye’de sokakta çalışanların sayısı son yıllarda arttı. Türkiye’de mesela bir kağıt toplayıcı günlük olarak 5 dolar kazanamıyor, günlük kazandığı 20-30 tl. Zaten biz bunu sahada görüyoruz. Aynı anda 4 temel ihtiyaca erişememek, zaten aşırı yoksulluk demek.
“Türkiye’de aşırı yoksulluk yok” “yok” demek için elinizde veri olması gerekir. Türkiye, 2014 yılında dek BM’ye çok boyutlu yoksulluk ile ilgili veri vermiş ancak o tarihten bu yana vermemiş. Bu UNDP’nin web sitesinde de var. Çok boyutlu yoksulluk verisine sahip olan ülkelerin pandemide neler yaptıklarına bakınca, mesela Kolombiya dayanışma geliri gibi, güvencesiz insanlara gelir verilmesi ya da Arjantin’de zenginlerden belli oranda vergi kesintisi ile yoksul kesimlere kaynak aktarılması gibi politikaları görebiliyoruz. Türkiye’de aşırı yoksul-derin yoksul sayısına dair bir veri yok. Bu nedenle, aşırı yoksulluk yok diyemezsiniz; bu gördüğümüz yoksulluğa da veri olmadan çözüm üretemezsiniz.
Bu veriyi kim üretecek?
Hacer: Bu veriyi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, valilik, kaymakamlık, belediyeler, sivil toplum, akademi TUİK gibi tüm kurumlar üretecek. Bu kurumların hepsi bir masanın etrafında çalışmaya başlayacak. Biz DYA’da var olan bir şeyi görünür hale getirdik: “bu mahallerde bu sorunlar var, bu insanlar gıdaya erişemiyor”. Biz bu mahallelerin bağlı olduğu ilçe belediyelerine, oradaki kaymakamlığa “ mahallenizde böyle bir durum var” diyoruz. Yoksa ömür boyu bu ailelere gıda göndererek bu sorunun çözülmesi imkânsız.
DYA- Belediye İş Birlikleri
Derin Yoksulluk Ağı sürdürülebilir bir yapı mı? Siz ne kadarına yetişeceksiniz?
Hacer: Tam da bu sürdürülebilirliği sağlamak için İstanbul’da belediyelerle çalışmaya başladık.
Şeyma: Raporumuzun çıkmasının ardından, belediyelerin dikkatini çektik. Onlar bizi aradı. Ataşehir, İBB ve başka belediyelerle çalışmaya başladık. Keşke biz hiç olmasak, bize hiç ihtiyaç duyulamasa! DYA’ sürdürülebilir değil tabi. Aslında bu işleri belediyelerin yapmasını istiyoruz. Çoğumuz zaten gönüllükten geliyoruz, şartlar bizi buraya getirdi. Bu işler sosyal hizmetler birimlerinin yapması gereken şeyler. Biz de belediyelerle beraber saha çalışmaları yapıyoruz. Ailelere gıda yanında nasıl destek olunabilir? Aileler, neye daha çok ihtiyaç duyuyor: istihdam mı eğitim mi sağlık mı? Ataşehir Belediyesi’nde şu an gönüllü olarak onlara destek veriyoruz. Resmi olarak belediyenin sosyal hizmet uzmanlarına yardımcı oluyoruz.
Şevval: Ataşehir belediyesi bizim zaten saha araştırması yaptığımız bir ilçe. Mahallerinde, evlerinde insanların durumlarını gördük. Bir kısmı belediyeden destek almayan, yerel yönetimlerle bağı olmayan kişiler. Biz belediyelerle iş birliği yaparak, belediyelerin fark etmediği, incelemediği, koşullarını görmediği kişileri görmesini sağlamayı amaçlıyoruz. Belediyelerin politika geliştirmesi için dahi gidip görmediği kişileri tespit etmesine katkı sunmaya çalışıyoruz. Belediyeler genelde temel kalemlerde ihtiyaç sahibi kişilere destek veriyor ama mesela o mahallede bir toplum merkezi ihtiyacı ya da başka bir ihtiyaç da olabilir. Bunları da görmelerini sağlamak istiyoruz. Belediyelerin sosyal izleme prosedürlerini beraber inceliyoruz.
Selen: İBB ile de görüştük. Bizim onlara ilettiğimiz ailelerin sosyal incelemelerini yaparak o ailelere ulaşıyor. Yani, sosyal hizmetler konusunda belediyeye destek veriyoruz. Birlikte onların sosyal hizmet sistemleri nasıl işliyor? Aileler nasıl bu desteklerden fayda sağlıyor? Eksikler neler olabilir? Bunları birlikte değerlendiriyoruz.
Şevval: Biz saha çalışmalarımızda en çok ihtiyacı özellikle Çekmeköy’de gördük. Çekmeköy’de çadırda, barakada çocukların gelişimi için elverişli olmayan koşullar var. Mahalle bazlı bir dönüşüm nasıl olabilir? Sosyal incelemeler yapılırken bir yandan da orada dönüşüm nasıl olabilir? Bunlara da odaklanıyoruz.
Belediyecilik, bir aileyi ziyaret edip, o aileye para vermek ya da gıda paketi verip oradan çıkmak değil.
Hacer: Belediye ile çalışmanın katkısı, biz de bilmediğimiz şeyleri, mesela mevzuatı iyi öğreniyoruz. Bazen mevzuatta bazı hükümlerin ne kadar işe yaramaz olduğunu da özellikle pandemi sonrası, görüyor ve söylüyoruz.
Belediyecilik, bir aileyi ziyaret edip, o aileye para vermek ya da gıda paketi verip oradan çıkmak değil. O hanede spesifik olarak ihtiyaçları tespit etmek, farklı hanelerde farklılaşan ihtiyaçları bütün olarak ele almak gerekiyor. Biz bunun yapılmasını istiyoruz. İstanbul’da Arnavutköy’ün yoksul mahalleri dahil birçok belediye ile görüşmeyi planlıyoruz. En yoksul mahallerde sürdürülebilir projeler yapmak ve çalıştığımız belediyelerin sürdürülebilir sonuçlara ulaşmasına katkı sunmak istiyoruz.
Selen: Biz şu an yerel yönetimler ile işbirliği yapıyoruz. Ancak aslında derin yoksullukla mücadele hükümetin doğrudan sorumluluğunda. Biz raporlarımızı Aile ve Soysal Politikalar Bakanlığı, MEB, İstanbul’da il müdürlükleri gibi ilgili birimlere ilettik. Ama şu ana kadar bize doğrudan ulaşan olmadı. Arjantin, Kolombiya gibi ülkelerde vatandaşlık geliri gibi yerel yönetim ve kamumun yoksullukla mücadele ve güçlendirme odaklı yaklaşımının benzeri, Türkiye’de atılabilir. Bunlar sürdürülebilir değişimin ilk adımları olabilir. Bizim DYA’da hayata geçirdiğimiz model sürdürülebilir değil; DYA bir kriz müdahalesi. Asıl olarak politika bazında değişim olması gerekiyor; biz sahada bu politika değişikliğinin gereğini görüyoruz.
Hacer: Bu bahsettiğimiz politika değişiklikleri olursa, biz de o zaman asıl yapmak istediğimiz şeylere odaklanacağız; yeni merkezler açacağız, yeni Çimenev’ler geliştirebileceğiz.
DYA, Alan- Veren İlişkisi Kurmuyor: Hak Temelli Yaklaşım İzliyor
Daha çok kişiye ulaşmak ve destek almak için görünürlüğünüzü artırmak için çaba gösteriyor musunuz?
Şeyma: Görünürlüğü düşünecek zamanımız kalmıyor. Sosyal medyada kurumsal bir duruşumuz kimliğimiz olsun istiyoruz ancak ona ayıracak vaktimiz yok.
Şevval: Rapor yayınlandıktan sonra, bizim sadece sahada çalışmadığımızı, teori de üretmeye çalıştığımızı fark ettiler. Şu sıralar BM Çocuk Hakları Komitesi’ne STK raporu hazırlıyoruz. Bu sayede bu alanda literatür oluşuyor. Hem de biz içerik oluşturuyoruz. Tüm bu faaliyetlerimiz görünürlük sağlasa da aslında görünür olmak için özel bir emek sarf edemiyoruz.
Biz, kimsenin sahibi değiliz. Herkes bir birey. İlişkimizde buna çok dikkat ediyoruz. Bu dil çok önemli.
Hacer: Akademisyenlerden de destek alıyoruz. Ailelerin hikayelerini sosyal medyada paylaşıyoruz, bunun etkili olduğunu gördük. Çünkü insanlar bu derece açlık olduğunu bilmiyorlar. Bu hikayeler bizim görünürlüğümüzü artırdı. Rapor da çok etkili oldu.
Tüm bunları yaparken biz şuna dikkat ediyoruz: biz yardım alan kişilerin ve çocukların fotoğraflarını paylaşmıyoruz, bunun yapılmasına da izin vermiyoruz. Hem destekçilere hem gazetecilere hem siyasetçilere bunu anlatıyoruz. “Biz buradan bakıyoruz” diyoruz. “Ev ziyareti yapalım, fotoğraf çekelim” gibi yaklaşımları doğru bulmuyoruz. Biz, kimsenin sahibi değiliz. Herkes bir birey. İlişkimizde buna çok dikkat ediyoruz. Bu dil çok önemli.
Şevval: Biz sahaya gittiğimizde de kendimiz fotoğraf çekmiyoruz. Kendi fotoğraf arşivimizde insanlar çoğunlukla yer almıyor çünkü onları çekmiyoruz.
Selen: Burada, biz bir alan- veren ilişkisi kurmuyoruz. Bu çok hassas bir nokta: insan hakları temelli yaklaşıyoruz. Biz, bu kişilerin zaten ulaşması gereken haklara erişiminde destek olmak, tüm toplumun sorumluluğunda diye düşünüyoruz. Biz DYA olarak bu faaliyetleri üretirken keşke tüm aktörler dahil olsa ve tüm bileşenlerin, kamu, yerel yönetim tüm aktörlerin dahil olması ile politikalar üretilse…
Şevval: Rapor hazırlarken görüştüğümüz kişilere şunu sorduk: kamu size nasıl destek olsun? Ne farklı olsun? Raporun sonundaki talepler ve öneriler, insanların söyledikleri ve önerileri üzerinden kuruldu.
Derin Yoksulluk Ağı yoksullukla mücadelede bir model olarak değerlendirilebilir mi? Kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?
Hacer: Zaten bir model olduk diye düşünüyorum. Derin yoksulluk kavramını tartışmaya başladık. Bu kendi başına bir model. Bunun yanı sıra, bu derin yoksulluk içinde olan görünmeyen topluluğu, bu ailelerin görünürlüğünü sağladık. Bu da başlı başına bir model.
Toplumda ezbere yoksulluk söylemleri var; bunu en fazla politikacılar yapıyor, bazen STK’lar da yapıyor. Her seçim döneminde, tüm siyasi partiler yoksulluk konusunda birtakım değerlendirmelerde bulunuyorlar. Bu konunun böyle olmadığını, ardında bir hikâye olduğunu gösteriyoruz. Bu insanların sürekli ötekileştirildiğini; onları gerçekten tanımadan, sadece belli dönemlerde gidip onlara bir şey vererek ve “ben verdim” diyerek foto çekmek, bunu göstermekle, onlarla veren-alan ilişkisi kurulduğunu söylüyoruz.
Bütün bunların olmaması gerektiğini, gerçekliğin başka bir şey olduğunu DYA ile gösterdik. Biz konuya hep hak temelli bakmaya başladık. Biat ve itaat ilişkisi kurulmaması gerektiğini anlattık. Bütün bunların kendisi bir model. Ve aynı zamanda bunları söyleyerek, uygulayarak bir tartışma açtığımızı da düşünüyorum.
Şevval: Biz DYA olarak bir yandan da bu toplulukları güçlendirici çalışmalar yapmaya devam edeceğiz. Bütün bunların bir yere varacağına inanıyorum.
Hacer: Masanın etrafında herkesin toplanması modelin tamamlaması anlamına geliyor. Bu konuyla alakalı herkesin ve yoksul mahallerdeki insanların bir masa etrafına oturması ile bu model olacak.
Selen: DYA bir model değil bence ama bir model oluşturmak için bir başlangıç olabilir. Bizim “İstanbul’da yoksulluğa çözüm bulacağız” gibi bir iddiamız yok. Biz bu yaklaşımımızla, tüm paydaşlarla bir araya gelerek bir model oluşturabiliriz düşüncesindeyiz.
Hacer: Bazen başka şehirlerde de DYA’yı hayata geçirelim deniyor. Ama bizim böyle bir amacımız yok. Tam tersine, farklı bir kentte dayanışma yapmak isteyen arkadaşlara destek oluruz. Bazen “sizin için ne yapabiliriz?” diye soruyorlar. Bizim için bir sürü şey yapılabilir. Ama biz şunu da söylüyoruz; siz kendi mahallenizde bir şeyler yapın. Oturduğunuz binada ya da mahallenizde ihtiyaç sahibi biri vardır mutlaka. Önemi olan bu gözle bakabilmek ve bakış açınızı değiştirmek. Yoldan geçerken gördüğün ihtiyaç sahibi birine destek verebilmek… Modelin kendisi bu aslında.
“İyilik Hareketi Değil, Hak Temelli Bakış”
Derin yoksul ya da yoksul kişilere, ihtiyaç sahiplerine destek vermek isteyenler ne yapabilirler?
Hacer: Güneydoğuda illerinde de korkunç bir yoksulluk ve açlık var. İstanbul’da da sokakta, her yerde yoksulluk var. Öncelikle, bunun kabul edilmesi lazım. Bu gerçekliği kabul ediş, sizi bu yola götürüyor. Pandemide aslında hepimiz yoksullaştık. Bunu hissedince senden daha fazla yoksullaşanları daha fazla görme şansın artıyor. Birilerine destek vermek istiyorsanız, kendi binanızda, okula devam etmeyen bir öğrenciyi bulabilirsiniz. Mahallenizde muhtara gidip sorabilirsiniz.
Pandemide hepimiz yoksullaştık. Sokakta, her yerde yoksulluk var. Öncelikle, bunun kabul edilmesi lazım. Bu gerçekliği kabul ediş, sizi bu yola götürüyor. Yeter ki o gözle bakılsın, yeter ki ne yapılabilir diye düşünülsün. Yapılabilecek o kadar çok şey var ki!
Şeyma: Bu aslında çok kolay tespit edilebilir. Belediyelerin sosyal işler birimlerine sorabilirler. Lokanta işleten biri, kalan yemeklerini ya da askıda yemeklerini ihtiyaç sahiplerine verebilir. Yapılabilecek o kadar çok şey var ki! Öğretmenler de ihtiyaç sahipleri kişileri çok iyi biliyor. Bazı öğretmenler çocuklara beslenme parası veriyor, eve internet bağlanmasına vesile oluyorlar.
Biz hepten bitmiş ülke değiliz. Bir sürü iyi insan var. Yeter ki o gözle bakılsın, yeter ki ne yapılabilir diye düşünülsün. Çok şey var yapılacak.
Türkiye’de kutuplaşmanın hep yüksek olduğu ve bağışçılığın diğer ülkelere kıyasla düşük olduğu tespitlerine katılır mısınız? Türkiye’de yardımlaşma ne düzeyde?
Hacer: Türkiye’de yardımlaşma çok yüksek. Bize ilk dönemlerde en az destek verenler, bu sistemden en şikayet eden kesimdi. DYA’ya en çok destek verenler ise beyaz yakalılar ve öğrenciler oldu. “Bu sistem sorunu, bu sorunu bu şekilde çözemezsiniz” diyenler de şimdi bizi yavaş yavaş desteklemeye başladılar. Türkiye’de ihtiyaç sahiplerine çok fazla destek verecek kişi var. Tek sorun var, “bu destek doğru yere gidiyor mu? Güvenilir bir ağ mı?” Gerçekten böyle bir çocuk var mı? Böyle bir aile var mı? Bu konuda güven duyarlarsa, size destek veriyorlar.
Pandemide Dayanışma Duygusu Arttı
Türkiye’de dayanışma yüksek mi?
Şeyma: Yüksek bence. Bize güvenmelerinin nedeni kendilerinden biri olmamız. Biz DYA’da her şeyi amatör şekilde halletmeye çalışıyoruz. Büyük şirketlerle, holdinglerle iş yapmıyoruz. Aksaklıkları da yolda görüyoruz, beraber öğreniyoruz. İnsanlar da bu samimiyete güveniyorlar. Bu şekilde de bir sürü destekçimiz oluyor. Tek tek kendileri seçip online marketten alışveriş yapanlar, örgü örüp gönderenler, evde reçel yapanlar var. İyi insan çok var gerçekten.
Bir de şunu vurgulamak isterim; pandemi döneminde, DYA oluşumu bize varoluşsal olarak iyi geldi; biz ve destekçilerimiz zor zamanlarda olduğumuz için bu kadar güçlü olduk.
Şevval: Dayanışma bu yardım alan haneler içinde de yüksek; olan, olmayanla paylaşıyor. Kendisine yardım gelen, diğer yardım almayan haneyle bunu bölüşüyor.
Selen: Benim “iyi insan” yaklaşımına bir itirazım var: pandemide dayanışma arttı, bu çok değerli. Bir yandan aileler bir yandan destekçilerle pandemi koşullarında dayanışmanın artması iyilik değil.
Hacer: Biz iyilik hareketi değiliz.
Selen: Hepimiz eşit vergi veriyorsak ama bazıları derin yoksulluk içinde ise eşit paylaşılmayan bir şeyler var demektir. Eşitliği sağlamak bir şekilde toplumdaki herkesin görevi. Dayanışma ve yardımlaşmanın nedeni insanların iyi olduklarından değil, bu sorumluktan kaynaklanıyor. Yani alan- veren ilişkisi ile “alan kişi, bunu hak ediyor mu?” diye verilen desteğin bu düşünce ile yapılması değil bizim yaklaşımımız. Bize göre eşitlik ve yardımlaşma temel hak üzerinden, hak temelli olarak kurgulanmalı.
Derin Yoksulluk Ağ’na nasıl ulaşabilir?
Şevval: Twitter ve Instagram hesabımızdan bize ulaşabilirler. Ayrıca web sitemizde yer alan mail adresinden de bize ulaşabilirler. Şu sıralar bir yazılım üzerinde çalışıyoruz. Bu yazılımı hayata geçirince, sistemi otomatize edecek şekilde, bize sosyal medyadan ulaşmalarına gerek kalmadan yardımların dağıtılmasını planlıyoruz.
Bizi Takip Edin