Meydan’da “İklim Krizi Kapıyı Çalınca” Nelerin Yapılabileceği ve İş Birliği Olasılıkları Konuşuldu
YADA Vakfı’nın düzenlediği Meydan Buluşmaları'nda yılın ilk etkinliği “İklim Krizi Kapıyı Çalınca” başlığı ile 28 Ocak 2021 tarihinde 50’den fazla katılımcı ile gerçekleştirildi. İlk bölümde Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan Buket Atlı, Avrupa İklim Eylem Ağı’ndan Özlem Katısöz ve Anadolu Meraları’ndan Durukan Dudu konuşmacı olarak yer aldı. Buluşmada, COVID-19 salgınında iklim krizinin neden olduğu çok boyutlu etkinin görünürlüğünün arttığı tespitinden hareketle, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyumun yolları tartışıldı ve yeni iş birliği geliştirmenin olanakları konuşuldu.
İklim Krizi Kapıyı Çalınca buluşmasına katılan konuşmacı ve katılımcıların mutabık olduğu husus, iklimin çok boyutlu etkisi, mevcut sistemin sürdürebilir olmadığı ve farklı aktörlerin söz konusu etkiler üzerinde birlikte çalışmasının gerekliliği idi. COVID-19 salgını ile mevcut sistemin sürdürülebilir olmadığının anlaşıldığı bir süreçte, İklim Krizi Kapıyı Çalınca buluşmasına katılan kişiler, atılacak her adımın iklim üzerinde yaratacağı etkinin dikkate alınması ve herkesin bireysel-kurumsal olarak yapabileceği şeyler olduğuna dair tespitlerini paylaştı.
İklim Krizi ve Etkileri
Etkinliğin moderatörlüğünü üstelenen Buket Atlı, İklim Krizi ve Etkileri başlıklı sunumunda, son birkaç yıla dek çokça konuşulmayan ve gündeme gelmeyen bir konu iken, iklim krizinin artık her haberin kapsamına girdiğinde bu alanda çalışan kişiler olarak kendilerine sıkça başvurulmaya başlandığını söyledi. İklim krizinin çok gündemde olmasına karşın etkileri ile nasıl baş edileceğine ilişkin tartışmaların sürdüğünü kaydeden Atlı, iklim krizinin hepimizi yatayda kesen bir konu olduğuna dikkat çekti.
Orman yangınları, ormansızlaşma, buzulların erimesi ile daha çok karbon salınımı, biyolojik çeşitliliğin azalması, yeni salgınlar ve hastalıklar gibi pek çok durumun iklim krizinden kaynaklandığını hatırlatan Atlı, her şeyin iklim değişikliğinin artan etkileri ile gittikçe bir kısır döngü halini alması ve düşündüğümüzden daha hızlı ilerlemesi ile bugün yanıtlamamız gereken asıl sorunun, “bizim buna hazır olup olmadığımız ve şu an ne yaptığımız?” olduğunu belirtti.
COVID-19 salgınının yaşam şeklimizi değiştirmemiz gerektiğini gösterdiğini ve buna yönelik adım atılmamasının maliyetinin çok yüksek olacağını, sadece fosil yakıtların sağlığımızda yarattığı etki ve bunun ekonomiye maliyeti üzerinden bile tahmin edebileceğimizi ifade etti.
Buket Atlı’nın konuşmasında işaret ettiği önemli noktalardan bir diğeri, iklim krizi ile mücadele ederken bir yandan da uyum stratejileri geliştirmemiz gerektiği idi. Türkiye’de STK’ların daralan sivil alanda iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sunabilmesinin daha çok işbirliği ile mümkün olabileceğini söyleyen Atlı, bunun olanaklarının konuşulması gerektiğini sözlerine ekledi.
Yeni Normal: Karbonsuz Düzen
Meydan Buluşması’nda Buket Atlı’nın ardından 38 ülkeden 170’ten STK’nın oluşturduğu ve merkezi Brüksel olan Avrupa İklim Eylem Ağı’ndan Özlem Katısöz söz aldı. “Yeni Normal: Karbonsuz Düzen” başlıklı sunumunda Katısöz, son yıllarda çok popüler bir konu haline gelen iklim değişikliğinin artık kalkınmayı belirlediğini, yeni normal’in karbonsuz düzen olarak ifade edilen küresel trende dönüştüğünü kaydetti.
COVID-19 salgını ile birlikte iklim krizinin bizi “karar alma noktasına” getirdiğini söyleyen Katısöz, % 50 emisyon azaltımı, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve 2050’de sıfır karbon salınımı hedefiyle iklim değişikliği tartışmalarının Avrupa’da anaakımlaşmasına karşın Türkiye’de iklim politikası bile olmadığına dikkat çekti. Türkiye’de iklim politikasının oluşması için tabandan karar alıcılara bu talebin ulaşması gerektiğini söyleyen Katısöz, herhangi bir konuda alınacak her kararın aynı zamanda iklim krizi ile ilgili bir karar olacağının altını çizdi.
“COVID-19 salgını iklim krizinin bir ani provası” diyen Katısöz, pandemiyi fırsata dönüştürebileceğimizi söyledi. Pandemi sürecinde istediğimizde yaşam tarzımızı, zihnimizi değiştirebileceğimizi deneyimlediğimizi; yeni bir dünya düzenin kurmak için bu süreci fırsat olarak görerek, reform çabalarımızı yeni düzene göre kurabileceğimizi vurgulayan Özlem Katısöz, bazı sektörlerin geriye düşmesi, bazılarının ise güçlendirmesi için kamu kaynaklarının iklim krizi ile mücadeleyi etkili kılacak şekilde düzenlenebileceğini belirtti.
İklim Krizine Onarıcı Tarım Çözümleri
Etkinliğin son konuşmacısı “onarıcı tarım” kavramı ve uygulamaları ile tanınan Anadolu Meraları’ndan Durukan Dudu ise iklim krizi ile mücadelede toprağın sahip olduğu muazzam güce işaret etti.
Onarıcı tarım ile iklim krizi arasındaki ilişkiyi anlatan Dudu, tarımın “onarıcı” şekilde yapılması durumunda topraktaki organik miktarının ve toprak zenginliğinin giderek yükseldiğini; ekosistemin iyileşmesi sonucunda, toprağın karbon tutma kapasitesinin de arttığını kaydetti.
“Tarımın insanlık olarak ekosisteme en büyük etki ettiğimiz alan” olduğunu söyleyen ve tarımın iklim üzerindeki devasa etkisini hatırlatan Dudu, karbon döngüsüne etki etmek için karasal ekosistemlerde onarılması gereken büyük alanlara dikkat çekti. Onarıcı tarımın düşük maliyetle besleyici gıda üretme kapasitesini kullanarak, tarım faaliyetinin iklim kriziyle mücadelede nasıl bir araç olabileceğini anlatan Dudu: “Kırılgan arazilerde, otçul hayvanlara ihtiyacımız var: otçul hayvanların et-süt üretimin artırılmasına ve hayvan etkisine ihtiyacımız var. Bunu yapmazsak, bu bölgeler uzun vadede çölleşmeye başlıyor. Toprak sahip olduğu organizmaları kaybetmeye başlıyor. Toprağın bereketi ve su tutma kapasitesi yok oluyor.” dedi.
Onarıcı tarım yöntemlerini kullanarak iklim değişikliği ile mücadele edilebilir çünkü bu yöntemle toprağın karbonu tutma kapasitesi artıyor. Özetle, iklim değişikliği ile mücadelede anaakımlaşan doğa temelli çözümlerin bir parçası olan onarıcı tarım uygulamaları, diğer seçeneklerle birlikte kullanılabilir. Durukan Dudu, “Toprak iklim değişikliği ile mücadelede müthiş büyük henüz tam anlamadığımız, devasa bir potansiyel sunuyor.” diyor ve bu potansiyeli onarıcı tarım ile hayata geçirmenin hem daha kolay hem de karar alıcılar için daha az maliyetli olduğunu kaydediyor.
İklim Kriziyle Mücadelede Sivil Toplumun Farklı Aktörlerinin İşbirliği Olanakları
Buluşmada konuşmacıların ardından yeni açıklanan bir rapor üzerinden iklim krizinin kırılgan gruplar üzerindeki etkisi kapsamında çok az çalışılan bir konu olan yaşlılar üzerindeki etkisine dair katılımcılardan Senex: Yaşlanma Çalışmaları Derneği’nden Özgür Arun söz aldı. “Türkiye’deki İklim Değişikliğinin Yaşlı Hakları Üzerine Etkisi” başlığıyla hazırladıkları raporla BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından kabul edilen çalışmaları kapsamında iklim krizi nedeniyle yaşlıların yaşadığı hak ihlallerini paylaşan Arun, alanda çalışan STK’ların iklimin kadın, çocuk ya da yaşlılar üzerindeki etkisine dair kapsamlı bir çalışmalarını görmediklerini söyledi. Arun, hazırladıkları raporda özellikle kırsal alanda yaşlıların iklim değişikliğinden doğrudan etkilendiği bulgusuna ulaştıklarını belirtti.
Buna göre, tarım arazileri üzerine yapılan maden, baraj, havaalanı gibi yapıların arazi sahibi yaşlı kesimin mülksüzleşmesine ve yoksullaşmasına neden oldu. Hak arama mücadelesine giren yaşlılar ise toplum tarafından ötekileştiriliyor ve damgalanıyor. Bu yönüyle iklim krizi yaş ayrımcılığını da tetikliyor.
İlk bölümde söz olan konuşmacıların ardından, etkinliğin ikinci bölümünde katılımcıların farklı gruplara ayrılmasıyla, iklim krizinin ne olduğu, kurumsal ve kişisel olarak iklim değişikliğinin nasıl deneyimlendiği ve farklı STK temsilcileri ve kişiler arasında işbirlikleri olasılıklarının neler olabileceği konuşuldu. Mevsimlik tarım işçileri, yaşlılık çalışmaları, tüketici hakları, kadın istihdamı gibi pek çok farklı alanda faaliyet yürüten STK temsilcileri ve diğer katılımcılar, faaliyet alanları ile iklim krizi arasındaki bağlantıya dair gözlem ve deneyimlerini aktardı.
Bizi Takip Edin