Gazeteci Gözüyle Yerel Ekoloji Mücadelesi: “Devlet ve Sermaye Politikalarına Karşı Sivil İtaatsizlik”
Türkiye'de Yerel Çevre Hareketleri dosyamıza ekoloji alanında çalışan gazeteci Özer Akdemir’in yılların verdiği deneyimle yaptığı değerlendirmelerle devam ediyoruz. Özer Akdemir, çevreyi, yaşam alanları ve geçim kaynaklarını koruma güdüsüyle kendiliğinden ortaya çıkan yerel ekoloji hareketlerini, devlet ve sermaye politikalarına karşı sivil itaatsizlik hareketleri olarak nitelendiriyor. Türkiye’de ekolojik hareketlerin ortaya çıkmasını doğa, emek ve demokrasi açısından başarı olarak gören Özer, yerel halkın mücadeleye verdiği destek ile diğer mücadeleler arasında kurulan dayanışmanın gücünün bu hareketlerin sonuca ulaşmasında belirleyici olduğunu söylüyor.
Evrensel gazetesi yazarı olan Özer Akdemir, Direniş ve Doğa köşesinde ve Çepeçevre Yaşam adlı programında Türkiye’nin her yerinden doğa talanı ve talana karşı verilen direniş hikayelerini öykü tadında haberleştiriyor. Özer, bu hareketlerin en önemli eksikliklerinin yerel kalmakta ısrar etmek ve mücadeleyi “siyaset üstü” görme yanılgısına kapılmak olarak nitelendiriyor.
“Anadolu’nun Altın’daki Tehlike: Kışladağ’a Ağıt”, “Kuyudaki Taş/Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği”, “Uranyum Uğruna: Dilsiz Çocukları Ege’nin” adlı üç kitabı araştırmacı gazeteci gözü ile yazmış. Doğa ve Direniş Öyküleri adlı son kitabında ise olayların hepsinin gerçek olduğu doğa, yaşam ve direniş öyküleri yer alıyor. Bu öykülerde, köylüler, maden işletme müdürleri ya da peygamber devesi böceği gibi pek çok aktörün dilinden aktarılıyor. Kitapta, doğa talanının mahkeme kararlarına rağmen 2009/7 sayılı genelge sayesinde sürebilmesi; sanayi bölgelerinde çalışırken kansere yenik düşen ve sayıları bilinmeyen işçiler; Bakanlar Kurulu’nun verdiği Acele Kamulaştırma kararına tek başına açtığı davayı kazanan Yalnız Efe- Ahmet Karaçam’ın direnişi gibi hikayeler eşliğinde, ekoloji mücadelesinin dinamiklerine ve sınırlılıklarına tanıklık ediyoruz.
“Yaşam Alanlarını Korumak İçin Direnen Halkın Mücadelesi”
Yerel düzeyde mücadele veren hareketler, “yerel çevre- yerel ekolojik hareketler” ya da sivil hareketler olarak tanımlanabilir mi?
Yerel ekoloji hareketleri, yaşam alanlarını korumak için direnen halkın mücadeleleri olarak tanımlanabilir. Bunlar aynı zamanda hem çevreyi hem de yaşam alanları ve geçim kaynaklarını koruma güdüsüyle ortaya çıkan birer emek mücadelesi-sınıf mücadelesidir diye düşünüyorum. Bu mücadeleler aynı zamanda devletin ve sermayenin politikalarına karşı geliştirilen birer sivil itaatsizlik hareketleridir. Bu anlamıyla da ülkedeki emek, demokrasi, özgürlük ve diğer toplumsal mücadelelerle iç içedir.
Ekoloji mücadele hareketleri birbirine deneyim aktarıyor; bu anlamda hem birbirlerini destekliyor hem de birbirlerinden öğreniyorlar.
Yerelde çevre hareketleri hangi dinamiklerle ortaya çıkıyor? Bu konuda yıllar içinde bir değişim gözlemlediniz mi?
Genelde şirketlerin yaşam alanlarına yönelik tehditlerinin öğrenilmesinin ardından kendiliğinden gelişen hareketler bunlar. Zaman içerisinde bu hareketlerin birçoğu platform-dernek-girişim vs adları altında çeşitli biçimlerde örgütlenerek mücadeleyi sürdürüyorlar. Örgütlenme pratikleri yıllardır süren diğer ekoloji mücadeleleri tarafından birbirine deneyim olarak aktarılıyor. Bu anlamıyla hareketler, hem birbirini destekliyor hem de birbirinden öğreniyorlar.
Bu hareketler yerelden ulusala seslerini duyurabiliyor ve destek alabiliyorlar mı?
Bazıları seslerini daha çok duyurabiliyorlar. Basını ve özellikle sosyal medyayı iyi kullanan, örgütlenmelerini en geniş kitleye yayabilen ve mücadelenin örgütlü, disiplinli bir şekilde gelişmesini sağlayabilen mücadele örnekleri hem seslerini daha çok duyurabiliyorlar, hem de direnişlerinin sonuç alabilmesi, bu anlamıyla daha olanaklı oluyor.
Yerel Ekolojik Hareketler Birbirleriyle Dayanışmayı ve İletişimi Geliştiriyor
Yerel düzeyde mücadele veren hareketler, ekolojik örgütlerin ne ölçüde desteğine sahipler?
Yerel hareketler son yıllarda birbiriyle dayanışmayı ve iletişimi her geçen gün daha da geliştiriyorlar. Bunda artan iletişim olanağının yanı sıra, bu yerel hareketlerin ortak bir dayanışma ve mücadele ağı olarak bir arayla getiren Ekoloji Birliği gibi örgütlenmelerin varlığının da önemli etkisi olduğunu düşünüyorum.
Yerel ekoloji hareketlerinin başarısı, mücadelelerin yerel olarak ne kadar halka mal olduğu ve ulusal ölçekte diğer mücadelelerle ne ölçüde dayanışabildiği ile ilgili bir durum.
Yereldeki çevreci hareketler ne ölçüde taleplerine karşılık bulabiliyor?
Bu, mücadelelerin yerel olarak ne kadar halka mal olduğu ve ulusal ölçekte de diğer mücadelelerle ne ölçüde dayanışabildiği ile ilgili bir durum. Tabanını halkın en geniş birliğine dayayıp geliştirecek şekilde bir örgütlenme yaratabilen, iletişim olanaklarını en uygun şekilde kullanan, diğer yerel hareketlerle iletişim ve dayanışmayı canlı tutan ve hepsinden önemlisi yaşam alanını korumak için Anayasa’nın kendilerine tanıdığı (56. Madde) ödevi yerine getirmek için sermaye ve devlet güçlerinin karşısına kararlı bir şekilde çıkabilen mücadeleler başarılı olabiliyorlar.
Kamu gücü ve kolluk kuvvetlerinin yerel çevre hareketlerine karşı tutumları nasıl ve bu tutumlar ekolojik hareketlerin sürdürülebilirliğini nasıl etkiliyor?
“Kamu gücü” diye tanımlanan devlet ve hükümet organları sınıfsal konumları gereği sermayenin-şirketlerin yanında ve yararına yer alıyorlar. Bu anlamıyla da “kamunun gücü” olma vasfı taşımıyorlar diye düşünüyorum.
‘Kamu gücü’nü, iktidarı ele geçirmiş olan burjuva sınıfının toplumun ezilen, sömürülen diğer kesimlerini ve ekoloji mücadelelerin de olduğu gibi ovası, dağı, suyu, toprağı şirketler tarafından elinden alınmak istenen-alınan halkı sermayenin çıkarları doğrultusunda baskı altında tutma görevi olan iktidar aygıtları olarak tanımlamak daha doğru bence.
Hak arama ve ekolojik aktivizm konusunda yerelde mücadele veren yurttaşlar ve bu hareketlerin içinde olanlar, hangi yöntemleri ne ölçüde ve etkin kullanabiliyor?
Sivil itaatsizlik eylemlerinin her türü, imza toplama, dilekçeler verme, basın açıklamaları, dava açma gibi eylemlerin yanı sıra “blokadya” diye tanımlanan vücutlarını yaşam alanlarını korumak için siper ederek şirket araçlarının, devlet kolluklarının önüne çıkma gibi eylem-etkinlikler de yapılıyor. Bu eylemler ve etkinlikler bazen de nüfus sayımına katılmama ya da bir dönem Bergama Köylüsü kadınların erkeklerini mücadeleye çekebilmek için yaptıkları “uçkur grevi” (cinsel ilişkiyi reddetme) gibi çok farklı eylem-mücadele çeşitleri de geliştirebiliyor.
Ulusal düzeyde ilgi ve destek gören yerel çevre hareketlerinin olumlu sonuca ulaşma şansı daha mı yüksek?
Evet, kesinlikle çok daha yüksek olduğu birçok deneyimle görülmüştür.
Siyasi Konjoktür Yerel Ekoloji Hareketlerine Yaklaşımda Belirleyici
Yerel çevre hareketlerine siyasi partilerin ve ulusal- yerel düzeyde siyasi aktörlerin yaklaşımı ve desteği ne seviyede?
Siyasi partilerin çoğu meseleye kendi politik duruşları yöneliminden ya da vatandaşların oyunu alabilmek kaygısıyla pragmatist bir çerçevede yaklaşıyorlar. Siyasi iktidar ve valilik zaten saflarını şirketlerden-sermayeden yana çok açık bir şekilde belirlemişken, belediyelerin büyük çoğunluğu ise iktidar ya da muhalefet partilerine mensubiyetlerine göre mücadele içerisinde tutum alıyorlar. Çok nadir de olsa (MHP’li Bartın, şu an için yine MHP’li Erbaa belediyeleri gibi) partilerinin aksi yönde mücadeleden yana tutum alan ya da CHP’li Karabiga Belediyesi gibi tavrını zaman içerisinde değiştirip, termikçi şirketin safına geçen belediyeleri de görmek mümkün.
Siyasi konjonktür yerel çevre hareketleri üzerinde nasıl bir etkiye sahip?
Hukukun olabildiğince siyasallaştığı ülkemizde, siyasi konjoktür yerel ekoloji hareketlerine yaklaşımda da son derece belirgin oluyor. Seçimlerin yaklaştığı dönemlerde, oy kaygısının hissedildiği zamanlarda ya da iktidardaki güç dengelerinde meydana gelen oynamalarda yerel hareketlere iktidarın yaklaşımının daha ılımlı olduğu, bu dönemlerde yargıdan halkın lehine kararların daha çok çıktığını görmek mümkün.
Yerel Ekoloji Hareketlerinin Mücadeleyi “Siyaset Üstü” Görme Yanılgısı
Eleştirel bir değerlendirme yaparsanız, Türkiye’de genel olarak çevre hareketini ve yerel çevre hareketini nasıl değerlendirirsiniz? Başarıları ve eksik kaldıkları yönler neler olabilir?
Ekolojik hareketlerin ortaya çıkışının hem yaşam mücadelesi, hem emek ve demokrasi mücadelesi bakımından başlı başına önemli bir başarı olduğunu düşünüyorum. Bu hareketlerde kadınların özellikle ön planda olmasının-olduğu yerlerin, hem mücadele anlamında uzun erimli olması hem başarı şansının yüksekliği bakımından son derece önemli ve belirleyici olduğu görüşündeyim.
Hareketlerin en önemli sıkıntılarının ise yerel kalmaları, çeşitli kaygılarla yerel kalmakta ısrarcı olmaları ve siyasete mesafeli durmaları, mücadeleyi “siyaset üstü” görme yanılgısına kapılmaları diye düşünüyorum. “Hukuksuzluk iklimi” olarak tanımlayabileceğimiz bu süreçte mücadelenin öznesine hukuksal süreçleri geçirmenin, birincil mücadele aracı olarak davalara bel bağlamanın da başarısızlığa yol açtığını ve bu durumun direnişlerin en önemli zaaflarından birisi olduğunu düşünüyorum.
Pandemi sürecini dâhil ederek, geleceğe dair yerel çevre hareketlerine dair öngörünüzü paylaşır mısınız? Umutlu musunuz?
Umutsuzluğun yaşamda bir karşılığı ya da anlamı olmadığını, mücadele var oldukça umudun da var olacağını düşünenlerdenim. Bu anlamıyla ülkemizdeki ekolojik, emek, demokrasi mücadelesinin eninde sonunda başarıya ulaşacağı ve insan onuruna yaraşır, doğayla barışık bir düzenin kurulacağına inanıyorum.
Fotoğraf: Yenişehir Çevre Platformu
Türkiye’de Yerel Çevre Hareketleri adlı dosyanın diğer haberlerine buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin