Koronavirüs Alışkanlıklarımızda Neleri Değiştirdi?
Küresel düzeyde yaşanan Koronavirüs pandemisinin e-ticaretten işyeri kültürüne, telefon kullanım alışkanlıklarından kırsala göç trendine kadar gündelik hayatta alışkanlıkları değiştireceği düşünülüyor.
Kuşkusuz ki aşı çalışmaları hız kazandıktan sonra koronavirüsün ilk dalgasındaki büyük çalkantı yerini umutlu bekleyişe bıraktı. Fakat son yüzyılda hiçbir gelişme tüm dünyayı evine hapsedecek kadar büyük olmamıştı. Her ağır sınav ardında bir iz bırakır: Şu günlerde ise koronavirüs salgının e-ticaretten işyeri kültürü, telefon kullanım alışkanlıklarından kırsala göçe kadar bir dizi alışkanlığı değiştirebileceği düşünülüyor.
Akıllı Telefonlar Elden Düşmüyor
Bir “telefon”a indirgemenin mümkün olmadığı bu akıllı cihazlar iş hayatımızın eli ayağı oldu. Ötesinde zamanımızı nasıl geçirdiğimiz de dahil olmak üzere gündelik hayata ilişkin algımızı dolaylı ya da doğrudan etkiledi. Visual Capitalist’e göre cep telefonlarının hayatımızdaki nüfuzu akıl almaz derecede artmış görünüyor: 2008 yılından 2018 yılına bir kişinin ekranda kalma süresi 12 kat yükseliş göstermiş.
Günümüze yaklaştığımızda telefon ekranına bakma oranı sadece genç ve yetişkin nüfus değil çocuklarda da hızlı bir oranda artmış durumda. Araştırmaya göre 18 yaşından küçüklerin %44’ünün artık günde 4 saatten daha fazla telefon ekranına kilitlendiği ifade ediliyor. Bu oran koronavirüs salgının öncesindeki döneme göre neredeyse 2 kat artmış durumda. Koronavirüs çocukların ekranlara olan bağımlılığını online ders, online ödevler ve sınavlar gibi çeşitli gerekçelerle artırıyor.
Oyun sektörü ise koronavirüs salgınında “kazanan” bir başka dijital segment konumunda. İlkbaharda giderek yükselen video oyun satışları 2020 yılının sonuna doğru büyük bir ivme kazandı. Ötesinde video oyun şirketleri evde karantina sürecinde yeni kazanılan oyuncuların salgın sonrasında da bu yeni alışkanlıklarını bırakmayacağını düşünüyor. Ayrıca oranlara göre Türkiye’deki nüfusun %40’ının günde 2-3 saatini bilgisayar oyunlarına ayırdığı ifade ediliyor. Oranın bu derece yüksek olmasında şüphesiz ki karantina süreçlerinin de etkisi bulunmakta…
Salgının getirdiği bir diğer sonuç da internete olan bağımlılığımızın daha da artması oldu. İnternet hızının artması için uluslararası otoriteler zaten elinden geleni yapmaktaydı. Fakat koronavirüs sürecindeki kamuoyu baskısı “hızlandırma” sürecine ivme kazandıran bir başka dinamik oldu.
Öyle ki tüm dünyada internet trafiğinde en yüksek kullanım oranları yakalandı. Hemen hemen her bölgede oranların %50’ye yaklaştı ya da üzerine çıktı.
Haberler İnternetten Okunuyor
Koronavirüs salgının internete olan bağımlılığı artırmasından yayın organları da nasibini aldı. Kadir Has Üniversitesi’nin Türkiye çapında gerçekleştirdiği araştırmada katılımcıların haberleri okuma yaklaşımlarının yıldan yıla internete eğilim gösterdiği gözlemleniyor. Araştırmada 2018’de katılımcıların %56’sı haberleri internetten okuduğunu ifade ederen 2020 yılında bu oran %62’ye çıkmış durumda
Tüketicilerdeki Büyük Çalkantı
Ekonomiler küresel satışlarda iki önemli dinamiğe odaklandı: Bunlardan ilki fiziksel satın alma sürecini olabildiğince sorunsuz hale getirmekti. İkincisi ise e-ticaret hattını çabuk ve çevik yapmaktı. Koronavirüs özellikle bazı tüketicilerde muhafazakar alışkanlıkları kırdı. Bu durum e-ticaretin lojistik sektörü ile oluşan evrimini daha da hızlandırdı. Capgemini’ye göre koronavirüs sürecinde her dört kişiden üçü satınalmalarında “temassız ödeme dahil” olmak üzere dijital cüzdanlarını kullandı. Bu durum fiziki paranın piyasadaki görünürlülüğünü azaltmış görünüyor.
ABD’de e-ticaret hacmi beklenenden %12 daha yüksek ivme kaydedebilir. Öyle ki koronavirüs öncesinde e-ticaret kullanımına ilişkin tahminler 2030’a kadar %22 iken; koronavirüs krizi ile birlikte %34’e kadar yükselmiş durumda.
Hangi Kuşak Daha Çok Etkilendi?
Yapılan araştırmalara göre koronavirüs salgınında en olumsuz etkilenen nesil gençler oldu. Hem koronavirüs öncesindeki ekonomik krizden, hem de koronavirüsün derinleştirdiği ekonomik çalkantıdan doğrudan etkilendiler. Üniversitelerde okuyanlar ve yetişkinlerin bir çoğu ailesinin yanına geri dönmek zorunda kaldı.
Araştırmaya göre 2000 sonrası doğan neslin %39’u koronavirüs sonucu oluşan ekonomik sarsılmadan büyük oranda etkilendi. En az etkilenen nesil ise ABD’de “boomer” olarak da adlandırılan 1947-64 yılları arasında doğmuş Y kuşağı oldu.
Artık Milyonerler daha da Milyoner
Rakamlar koronavirüs salgının milyonerleri beklendiği kadar etkilemediğini gösteriyor. Grafikler krizin ilk aşamasındaki Mart ayında gelirlerin kısmen düşüş gösterdiğini ifade etse de Eylül ayında en fakir taban ile en zengin tavan arasındaki açığın artmaya devam ettiğini gösteriyor.
Koronavirüs salgınının getirdiği krizde bile milyonerler her zamanki servetlerini daha da katlamış gözüküyor. Küresel bütçeyi ortadan ikiye böldüğümüzde üstteki yarıya sahip olanların servetinin kazanç sağladığını, alttaki parçaya kalanların ise durgunluk ve alım gücünde düşüşle yüz yüz yüze geldiğini görüyoruz.
Yapılan araştırmalara göre en zengin 10 milyoner ayrı ayrı Suudi Arabistan, İsviçre, Türkiye, Tayvan ve İsveç’in milli hasılasından daha fazla servete sahip konumda… Bu durumda da devletler mi yoksa zengin şirketler mi tartışmasını [tabii ki devletler] derinleştirmeye devam etmekte.
Geri Göç mü Başladı?
Hepimizi evlerine hapseden salgın ekonomik krizin getirdikleri ile birlikte kentlerde tutunmamızı zorlaştırdı. USPS verisine göre örneğin ABD’de insanlar kentlerde artık tutunamamaya başladı. Bu durum internet olanaklarının getirileriyle beraber kırsala dönüşü hızlandırmış görünüyor. ABD’de “uzaktan çalışabilen” insanlar daha ucuz bir coğrafyada da gelir elde edebildikleri için kentten taşınma kararı alıyor.
Koronavirüs salgınından önce [2019’da], esnek veya uzak bir işyeri politikasına sahip olmayan şirketlerin yarısından fazlası, bunun nedeni olarak “uzun süredir devam eden şirket politikası”nı göstermekteydi. Bunun durum “işler her zaman böyle yürür!” cümlesi ile gerekçelendirilmekteydi.
Koronavirüs salgını ise birçok şirketin bu politikalarını yeniden düşünmeye zorladı. Çalışanların neredeyse tümü salgın sürecinde yapılan araştırmalarda en azından bazı zamanlarda uzaktan çalışmak istediğini beyan etti. Şirketler de bu talebe kayıtsız kalamadı. İş yeri sahiplerinin %82’sinin uzaktan çalışmaya belli koşullarda izin verebileceği kayda düşüldü.
Bizi Takip Edin