İzmir’de Yıllık 15 Bin Ton Patlayıcı Üretimi Tesisi İçin ÇED Süreci Başlatıldı
Tire Çevre Koruma ve Yeşillendirme Derneği Başkanı Süleyman Övül, ilçede imar planlarında çayır-mera alanı olarak ayrılan 101 bin 840 metrekarelik alanda yıllık 15 bin ton patlayıcı üretimi tesisi için ÇED süreci başlatılmasına tepki göstererek, "Yatırım değil yıkımdır" dedi.
İzmir’in Tire ilçesinde imar planlarında çayır-mera alanı olarak ayrılan 101 bin 840 metrekarelik alanda yıllık 15 bin ton patlayıcı üretimi tesisi için ÇED süreci başlatıldığı ortaya çıktı.
Tire Çevre Koruma ve Yeşillendirme Derneği Başkanı Süleyman Övül, mera alanlarında patlayıcı madde üretim tesisine karşı olduklarını belirterek, “Bu konu tüyler ürpertici bir olay. Yatırım değil yıkımdır. O yöremizde azalan meraların en kısır yeri. Geçimine % 65-70 oranında küçük baş ve büyükbaş hayvancılıkla geçinen o halkımızın sonu demektir. Tedirginlikler bu günden itibaren başlamıştır. Dolayısıyla hayvancılık, mera dışında üretimini daha pahalı girdilerle yapmak zorunda kalacaktır. Bu da hayvan ithalatına sebep olacaktır.” dedi.
Projenin bölgede hayvancılığı yok edeceğini kaydeden Övül, “Bu durum toprak üstü kayıplarımız kadar yer altı sularının kirlenmesine sebep olacaktır. Kimyasal atıklar, derelerimize dolayısıyla Menderes nehrimize kısacası toprak, su ve havaya kirlilik yaratacaktır. Bu nedenle hayvancılıkta et ve süt verimi düşecektir. Bunu daha önce daha küçük kurşun fabrikalarda yaşadık; hayvan doğumları olmadı, hayvanlar %90 ölü ve sakat doğdu, yöreden kaldırılan işletme sonrası doğa kendine geldi. Bu süreci yeniden tersine çevirir.” dedi.
Kuraklık sebebiyle yok olan meraların iyileştirilmesi yerine bu tip çevreye zarar verecek projelerin çevre halkında tedirginlik oluşturduğunu da belirten Övül, “Mevcut doğal varlıklarımızın sürdürülebilir olması, bu alanların ıslah edilmesi ve korunmasıyla mümkündür. Yasal düzenlemeler; mera alanlarının belirlenmesinde, yani tespit ve tahdidinde ortaya çıkan sorunlara çözüm getirememekte ve teknik yetersizlikler de bu sorunu büyütmektedir. Geleceğimizi korumak mecburiyetindeyiz. Gelecek nesillere bu güzel doğayı yıpratmadan devretmemiz gerekmektedir. Tire Kartaldağı mevkiinde maden arama, Mehmetler’de Dolamit madeni, Başköy’de Jeotermal teşebbüsü, Belevi’nde maden, Ayaklıkırı malum, son olarak Alacalı Köyünde 15 bin ton patlayıcı üretim tesisi için Çed sürecinin başlaması bizleri çok tedirgin etmektedir.” dedi.
Hakkımızı hukuki alanda arayacağız. Biz bölge halkı ve çevreciler olarak hukuki hakkımız arayacağız bu direnişimiz Başköy’deki JES’de başarımız gibi bu kuruluşu da engel olacağız.
Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı E. Helil İnay Kınay ise, ÇED sürecinin uzman personel tarafından etkin ve doğru yönetilmesi, incelenmesi ve denetlenmesinin önemli olduğunu belirterek, “Sağlıklı ve sürdürülebilir yaşam kapsamında alan yönetimine ilişkin değerlendirmeler ve planlamalar ile bu süreçte gerçekleştirilecek faaliyetlerin neler olacağına dair çevresel boyutların bütünsel olarak değerlendirilmesi önemlidir. Tarım alanları, orman alanları, doğal karakteri korunması gereken alanlar, meralar gibi alanlarımızın mevcut kullanım amacı dışına çıkarılarak konut, sanayi, madencilik, turizm vb. faaliyetlere açılması bu alanların kaybına dolayısı ile ekolojik denge ile birlikte tarım ve hayvancılık faaliyetlerine ilişkin kısıtlar ile gıda üretimi güvenliğine dair birçok sorunun da kaynağı olmaktadır.” diye konuştu.
Son yıllarda mevzuat değişiklikleri ile orman alanlarında birçok tesise izin verildiği dolayısı ile ormansızlaşmanın önünün açıldığını, tarım alanlarında verilen izinler ile tarımsal üretim amacı dışına çıkarıldığını hatırlatan Kınay, mevzuat kapsamında mera vasfının kaldırılması süreçleri ile meralarda gerçekleştirilen faaliyetler sonucu bu alanların özelliğini yitirdiğini kaydetti.
Özellikle çevresel kirlilik riski yüksek olan tesislerin planlama ve ÇED süreçlerine ilişkin gerçekleştirilen uygulamalardaki eksik ve yanlışlıkların hukuki süreçler ve bilirkişi raporları ile de ortaya konduğunu belirten Kınay, “Bu noktada orman alanları, korunması gereken doğal sit alanları, tarım alanları, meraların mevcut kullanım koşullarının sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekirken maalesef yapılan uygulamalar ülkemizde bu alanlarımızın giderek azalmasına ve kalitesinin bozulmasına yol açmaktadır.” dedi.
Bu alanlara yönelik konut, yapılaşma, sanayi, madencilik, turizm vb. faaliyetler ile oluşan baskıların giderek artmakta olduğunun altını çizen Kınay, “Yaşanan çevresel problemler, alan kayıpları, sağlıklı su, hava, gıdaya ulaşım sorunu da bu süreçlerin etkileridir. Bu sorunların çözümü için alan planlamasından başlayarak, çevresel boyutların değerlendirilmesi ve mevcut doğal alanlarımızın, tarım, orman alanlarımızın korunmasına yönelik ilave çalışmalar yapılması gerekirken; ülkemizin farklı bölgelerinde ve kentimizde yaşanan uygulamalar, mevzuat yolu ile bu alanların kaybedilmesi, örneğin orman alanlarında verilen izinler, tarım dışı kullanım izinleri, mera alanlarının vasıflarının kaldırılması, kentimizde 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı ile birlikte bu alanların farklı kullanımlara açılması da yaşanan tehlikenin boyutunu göstermektedir.” diyor.
Planlama süreçlerinden itibaren tüm kararların çevre ve halk sağlığını, kamu ve toplum yararını gözeten, uygulama ve denetim süreçlerinin uzman yetkin meslek disiplinleri eli ile yürütüldüğü bir yatırım ve yaşam politikaları ile yürütülmesi gerekmektedir.
Alan Tarım İl Müdürlüğü Tarafından ‘Tarım Dışı’ Olarak Tanımlandı
İzmir İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin söz konusu alanın etrafında tarım arazileri olduğu şerhi düştüğünü de kaydeden Kınay, mevcut patlayıcı deposunun bulunması nedeniyle üretim tesisine yönelik alternatif alan çalışması yapılmadığını belirtiyor.
Tesisin bölgede yaratacağı etkiler, olası kaza, yangın, patlama riskine yönelik tarım alanları ve hayvancılık faaliyetlerine yönelik risklerin ilgili idareler tarafından nasıl değerlendirildiği, alan kullanım amacı değişikliği ve tesisin diğer alanlara etkisine yönelik değerlendirmeler olmadan çevresel etki değerlendirmenin eksik kalacağını vurgulayan Kınay, “Doğal varlıklarımızın kısıtlı olduğu, korunması gereken alanlarımızın hızla yok edildiği süreçlerde orman alanları, tarım alanları, mera alanlarında gerçekleştirilecek her türlü faaliyetin bütünsel değerlendirilmesi ve bu alanların korunarak sürdürülebilirliğinin sağlanması yaşamsal öneme sahiptir. Tüm yatırım kararları bu süreç göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.” açıklamalarında bulundu.
Bizi Takip Edin