“Türkiye’de 65/74 Yaş Arası İnternet Kullanımı Son Beş Yılda Dört Kat Arttı”
Yaşlıların dijital bir dönüşüm yaşadığını ifade eden yaşlı hakları savunucusu Buğçe Kamer Baybaş ile Türkiye’de yaşlıların mevcut durumu konuştuk. Baybaş, yaşlı bireylerin, internete karşı duydukları ön yargılarının kırıldığını, kuşaklar arası desteğin ve dayanışmanın arttığını, ama en nihayetinde yaşam pratiklerinin değiştiğini belirtirek; Türkiye’de 65/74 yaş arası internet kullanımının son beş yılda dört kat arttığını söylüyor.
Yüksek lisansınızı yaşlılık üzerine yaptınız ve şu anda da doktoranızı yine bu alan üzerine yapıyorsunuz. Sizi bu alana iten neden neydi? Neden seçtiniz yaşlılarla çalışmayı?
Aslında bu alanı öğrenmeye lisans eğitimimin son senesinde karar vermiştim. O dönem rahmetli babaannem Parkinson hastasıydı ve bir dönem ailem ile yaşamıştı. Onları ziyaret ettiğimde babaannem ile vakit geçirme ve onu izleme şansım olmuştu. Elbette ortada bir hastalık vardı ancak benim ilgimi çeken hastalık değil yaşlılık olmuştu. Çünkü hastalık gelene kadar sanki yaşlılık yoktu, ikisini aynı şey zannettiğimi ve hatalı olduğumu o zamanlar anladım. Ancak çoğumuzun algısı böyleydi, hâlâ çoğunlukla bu yönde yaşlılığı algılayışımız. İşte o zaman bir meraktan öteye geçerek, lisans bitirme projemde 7 arkadaşımla beraber yaşlı bakımı üzerine Eskişehir’de çalıştık.
2015’te mezun olup, yine kendi bölümüm olan iletişim bilimlerinde yüksek lisansa başladım ve yaşlılıkta iletişim üzerine çalıştım. Türkiye’de bu alana girince karşılaştığınız ilk isim Prof. Dr. İsmail Tufan oluyor. Malum benim de öyle oldu. Kendisi 1999 yılında Türkiye’yi yaşlanmanın bilimi olan gerontoloji disiplini ile tanıştırarak, Akdeniz Üniversitesi’nde 2006’da Gerontoloji bölümünü kurmuştur. Yayınları ve değerli yönlendirmeleriyle tez çalışmama çok önemli katkıları olmuştur, hatta bu doktora programına beni yönlendirerek sevgili mentorum Doç. Dr. Sevnaz Şahin hocam ile tanışmama vesile olmuştur. Bu nedenle kendisine hep minnettar olacağım.
Ege Üniversitesi’nde Prof. Dr. Fehmi Akçiçek’in anabilim dalı başkanı olduğu İç Hastalıkları bünyesinde, öğrencisi olduğum Yaşlı Sağlığı Doktora Programı bana sağlığın bütüncül olduğunu öğreterek, yaşlılığa disiplinler arası bakış fırsatını vermiştir. Kendi disiplinimden, iletişim perspektifinden bu bütünün neresine katkı sağlayabileceğimi sormama neden olmuştur. Yaptığım her çalışmaya bu soruyla başlıyor ve bu soruyu akademik hayatımın merkezine yerleştiriyorum.
Bu alanla ilgili şu an neler yapıyorsunuz veya yapmak istiyorsunuz? Çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
2017’den beri Ege Üniversitesi bünyesinde bir sosyal sorumluluk projesi olarak ve tamamen gönüllülük esasıyla yürütülen Ege Tazelenme’nin mutfak ekibinde çalışıyorum. Proje 2016 yılında “60+ Tazelenme Üniversitesi” adıyla Akdeniz Üniversitesi’nde Prof. Dr. İsmail Tufan önderliğinde başlatılmış, aynı sene Ege Üniversitesi’nde Prof. Dr. Fehmi Akçiçek ve Doç. Dr. Sevnaz Şahin yürütücülüğünde Ege Kampüsü olarak hayata geçmiştir.
Bu projenin yanı sıra Türkiye Alzheimer Derneği İzmir Şubesi de içinde yer aldığım bir diğer güzel ailem. Ben de bu ailenin bir parçası olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminlerine göre dünyada her 4 saniyede bir kişiye demans teşhisi konuyor. Türkiye’de ise yaklaşık 650 bin Alzheimer hastası olduğu tahmin ediliyor. Yaşam ömrünün uzamasına bağlı olarak yaşlı nüfusun arttığını göz önüne alırsak, bu hastalık için hepimizin birer aday olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Üstelik bu hastalık zamanla kişinin hastalığı olmaktan çıkıp ailenin / yakınların hastalığı oluyor. Alzheimer veya Parkinson gibi kronik hastalıklarda sivil toplum desteğinin çok önemli olduğuna inanıyorum ve bu mücadelenin bir parçası olmaya çalışıyorum.
Bu projelerin yanı sıra; 2019 yılında Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı’nın desteği ile hayata geçirme fırsatı bulduğum “Yaşlı Dostu” girişimi, savunuculuk çalışmalarımın bir ürünü oldu aslında. Burada yaptığım şey aktivizm, temelde yaşlı hakları savunuculuğu. Türkiye’de yaşayan 60 yaş ve üzerindeki kişilerin sağlık, eğitim, barınma, bakım, ekonomi yönetimi, hukuk, güvenlik, iş kolları, gönüllülük hizmetleri, teknoloji, seyahat gibi konularda toplu ve doğru bilgi edinmesini sağlamayı hedefleyerek yola çıktım. Bu sene biraz daha e-sağlık okuryazarlığı üzerinde durduğum çalışmalar yürütüyorum yine Yaşlı Dostu üzerinden.
Türkiye’de bu alanla ilgili örnek çalışmalar var mı? Dünyada bu alanla ilgili durumlar nasıl?
Türkiye’de yaşlılık konusu artık dikkatleri üzerine çekebildi. Aslında yıllardır bu konuya dikkat çekebilmek için akademide, kamuda, özel sektörde bu alana emek veren kişiler olmasına rağmen, son yıllardaki kadar ilgi odağı olmamıştı yaşlılık ve yaşlanma. Hatta 20-22 Şubat 2019 tarihlerinde Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ev sahipliğinde 1. Yaşlılık Şûrası gerçekleştirildi. Geriatri, gerontoloji, bakım, yaşlı hakları gibi alanlarında çalışan onlarca sivil toplum örgütü bulunuyor. Barınma, bakım, beslenme, fiziksel aktivite, yaşam kalitesi, eğitim, kuşaklar arası ilişkiler gibi konularda hazırlanmış çok sayıda proje yürütülüyor. Yaşlı sağlığı uzmanları yetiştiren Geriatri bölümleri, yaşlanma ve yaşlılık uzmanları yetiştiren Gerontoloji bölümlerinin mevcut olması da oldukça önemli. Ancak elbette hala yaşlı bir toplum olmanın gerektirdiği tüm koşullara sahip değiliz.
Bir toplumda yaşlı nüfus %7 olduğunda o toplum artık yaşlı toplum olur, %10’un üzerine çıktığında ise ileri yaşlı toplum olur. Türkiye’de şu anda %9.1 oldu, yani biz artık yaşlı bir toplumuz.
İyi Yapılandırılmış Bir Bakım Sigortası Modeline İhtiyacımız Var
Bu oranın 2023 yılında %10’un, 2050 yılında ise %20’nin üzerine çıkması bekleniyor. İşte burası bizim hazırlık yapmamız gereken dönem. Çünkü hepimiz sağlıklı yaşlanmıyoruz. Bakıma muhtaç yaşlı sayımız da artıyor. Bizim gibi yaşlanan bir toplumda sağlık sigortasının yanı sıra Almanya örneğindeki gibi iyi yapılandırılmış bir bakım sigortası modeline ihtiyacımız var.
Türkiye’nin de nüfus piramidindeki değişiklikleri dikkate alarak hızla bir bakım modeli çalışması içine girmesi gerekiyor. Önümüzde başarılı örnekler mevcut, yaşlanan ilk toplum değiliz ve son toplum da olmayacağız.
Dünya yaşlanıyor. Buna çok yönlü ve hızlı bir biçimde hazırlanmalıyız.
Türkiye’de yaşlıların mevcut durumu nedir, toplum düzeni içerisinde yaşlılar nerede?
Türkiye’de yaşlıların mevcut durumuna ilişkin elimizdeki en kapsamlı çalışma Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan ve 2007’de kabul edilen “Türkiye’de Yaşlıların Durumu ve Yaşlanma Ulusal Eylem Planı”dır. Bu raporun ilk kısmında Türkiye’deki yaşlılara ait durum analizleri mevcut, ikinci kısmı ise farklı başlıklarda hedefler içeren bir eylem planı yer alıyor. Bu eylem planının ana başlıkları; yaşlılar ve kalkınma, yaşlılıkta sağlık ve refahın arttırılması, olanaklar sunan destekleyici ortamların hazırlanması şeklindedir. Ardından 2013’de bu hedeflerin gerçekleştirilmesi için bir uygulama planı ve sorumlu kurum ve kuruluşlarla ilgili ayrı bir rapor Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmıştır. Yaşlanma Ulusal Eylem Planı’nda yer alan başlıkların gerçekleştirilmesi için üç sene gibi bir süre hedeflenmiştir. 2002’de Madrid’de Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilen 2. Yaşlılık Asamblesi neticesinde hazırlanan 2002 Uluslararası Yaşlılık Eylem Planı’nı Türkiye de imzalamıştır. 2015’te ise Sağlık Bakanlığı tarafından “2015-2020 Türkiye Sağlıklı Yaşlanma Eylem Planı ve Uygulama Programı” yayınlanmıştır. Bu çalışmada yaşam boyu sağlığın geliştirilmesi ve sağlıklı yaşlanma, evde sağlık ve evde bakım hizmetleri, rehabilitasyon hizmetlerinin geliştirilmesi, yeterli beslenmenin sağlanması gibi başlıklar yer almıştır. Bu eylem planı ve uygulama programıyla ilgili 2021 yılında bakanlığın bir değerlendirme raporu sunmanı bekleniyor.
Bunlara ek olarak 2013’te TBMM tarafından kabul edilen onuncu kalkınma planı kapsamında oluşturulan Yaşlanma Özel İhtisas Komisyonu tarafından bir rapor yayınlanmıştır. Bu rapor Dünya’da ve Türkiye’de yaşlı nüfus, yaşlı iş gücü, yaşlı yoksulluğu, aktif yaşlanma gibi konulara odaklanmıştır. Aynı komisyon 2018’de on birinci kalkınma planı kapsamında 2023 hedefli yine benzer başlıklarda ikinci bir rapor yayınlamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu ise 2012 yılından beri Yaşlılara Saygı Haftası’na özel olarak her Mart ayında “İstatistiklerle Yaşlılar” adıyla özel bir veri raporu yayınlamaktadır. Bu raporda cinsiyete, illere, yaş grubuna, eğitim durumuna, ülkelere göre yaşlı nüfus oranları, Alzheimer hastalığına bağlı yaşlı ölümleri, yaşlıların mutluluk kaynakları, internet kullanımları gibi bilgiler yer alıyor.
Somut olarak şu anda Türkiye’de yaşlı kişilere kamu kurumları tarafından; sosyal güvenlik, sosyal yardımlar, sosyal hizmetler ve sağlık hizmetleri sunuyor. Sivil toplum ve özel kuruluşlar tarafından sunulan hizmetler ise; yaşlılık ve sağlıklı yaşlanma konusunda çalışmalar ve araştırmalar yürütmek. Aynı zamanda sempozyumlar, kongreler, toplantılar düzenlenmekte ve ayrıca yaşlı bakımı için sertifikalı eleman yetiştirme programları düzenlendiğini biliyoruz. Özel kuruluşlar ise, huzurevleri ve özel polikliniklere bağlı evde bakım hizmeti veriyor.
Yaşlılara yönelik hizmet ve uygulamaların niteliği ve niceliği tartışmaya açıktır. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki ne ülkemiz ne de dünya hala yaşlılara göre bir yer değil.
Yaşlanma 65 yaşından sonra başlamıyor, doğumla başlıyor. Yaşlılık kronolojik bir yaş dönemini ifade ediyor, halbuki yaşlılığa hazırlık çok erken yaşlarda başlıyor. Şehirlerimiz ne yazık ki geçlere göre dizayn ediliyor. Bu nedenle şehirlerimizi sonradan yaşlı dostu hale getirmeye çalışırken zorlanıyoruz. Uzun yıllar bu yaş grubunun değişen ihtiyaçlarını ve yeni beklentilerini görmezden geldik. Yaşlılık tarih boyunca istenmeyen, görülmeyen, karanlık bir yerde tutuldu. Hala medyada öyle olduğunu görebilirsiniz. Ne yazık ki yaşlılık algımızın olumsuz sonuçlarını yine bizler yaşlanarak yaşam içinde deneyimliyor, sık sık hayatın her alanında yaş ayrımcılığına uğruyoruz. Elbette bu olumsuz yaşlılık algımızın sorumlusu bizler değiliz. Koskoca bir kültürün çıktılarıdır yaşlılık algımız. Aile, çevre, eğitim, dil, medya… İlkokul kitaplarımızdaki yaşlı temsilleri, dizinde battaniyesiyle evin en uzak köşesinde oturan yaşlı görselleri, yaşlıyı ifade eden çoğu simgede bastonun kullanılması, yaşlılığı aktif yaşamın bitmesi gibi gösteren atasözlerimiz ve deyimlerimiz, yazılı medyanın haber dili, dizi ve filmlerdeki düşkün, huysuz, hasta yaşlı temsilleri… Bunların hepsi kaçınılmaz olarak yaşlılığa dair olumsuz tasvirlerimizi besliyor. Bu nedenle bunu değiştirmek, yeni ve gerçekçi bir yaşlılık algısı yaratmak da çok geniş ve çok yönlü bir çaba gerektiriyor.
‘Gri bir renktir’ projesi ile ilgili bilgi alabilir miyiz?
Gri Bir Renktir projesini yine Yaşlı Dostu girişimi altında, özellikle kronik hastalığı olan 65 yaş ve üzeri kişileri hedefleyerek, bu grubun sağlık ve bilgiye erişim hakları konusunda savunuculuk çalışması yapmayı amaçlayarak yazdım. Avrupa Birliği Sivil Düşün desteğiyle bu projeyi de gerçekleştirebilme fırsatım oldu, kendilerine teşekkür borçluyum. Çünkü bu konu tam da pandemi döneminde, yani sağlık hizmetlerine zor ulaştığımız bu günlerde çok önemliydi. Dijital bölünmenin sonuçlarını çok daha net görebildik bu süreçte. Dijital bölünme şu an kırsal ve kentsel nüfus arasında, zenginden yoksula, gençten yaşlıya, erkekten kadına şeklinde çoğalmaktadır. Belki de e-sağlık hizmetlerine en çok ihtiyacı olan bu hasta popülasyonları, bu hizmetler herkes için eşit erişime sahip olmadıkça, bilgi teknolojisindeki gelişmelerden en az yararlananlardır diyebiliriz.
Bu nedenle bu projede yaşlıların e-sağlık okuryazarı olabilmelerini desteklemek, hastalık yönetimlerinde e-sağlık uygulamalarını ve hizmetlerini etkili kullanabilmeleri için hazırlanacak dijital eğitim içerikleri ve bilinçlendirme görselleriyle aslında dijital bölünmeye karşı bir adım atmak hedeflendi. Çünkü değişen yaşam biçimimizde değişmeyen durumların başında mevcut hastalıklarımız geliyor. Bu salgın bitse de ne yazık ki diyabet, hipertansiyon, Alzheimer, obezite, kalp ve damar, kronik solunum hastalıkları gibi kronik hastalıklar devam ediyor. Düzenli izlem gerektiren bu hastalıklara sahip kişiler için pandemi izolasyon sürecinin özellikle hastalık izlemi bağlamında sağlıklı bir bireye göre daha zor geçtiğini söyleyebiliriz. Pandemiye kadar evinden rahatlıkla çıkıp sağlık hizmetlerini fiziksel olarak sağlık kuruluşlarına giderek alan bir yaşlı kişi, virüs tehdidi nedeniyle sağlık kuruluşlarına gitmek konusunda tedirgin olabilir, çekimser davranabilir.
Yaş faktörünün kronik hastalık açısından risk olduğu ve Türkiye’de 65 yaş üstü kişilerin %25’inin en az bir kronik hastalığı olduğu göz önüne alınırsa, kronik hastalığı olan yaşlılar açısından Pandeminin etkileri dikkate alınmalıdır. Kronik hastalığı olan yaşlıların sağlık hizmetlerine ve bilgiye erişim hakları bu süreçten açıkça etkilenmiştir.
Gri Bir Renktir projesi ile bu kişilere temelde sağlıklı yaşamlarına destek olabilecek, aktiviteyi destekleyecek bazı mobil sağlık uygulamalarını, acil durumlarda kullanılabilecek uygulamaları ve hastalık özelinde bazı uygulamaları içeren toplam 10 tane mobil sağlık uygulaması seçildi. Bunlar; online hastane randevusu alma, E-nabız, Sanal Hastane kullanımı, DoktorumOnline uygulaması, MySugr Diyabet uygulaması, Alber Akıllı Sağlık Asistanı uygulaması, AdımSayar, 112 Acil Butonu, Diyetkolik Beslenme Uygulaması ve Sağlık Bakanlığı’nın Formda Kal Türkiye adlı uygulamalarıdır.
Bu proje ile, bir yaşlı hakları aktivisti olarak yaşlıların bütüncül sağlıklarının korunması ve aktif yaş alabilmeleri için sahip oldukları haklar ve hizmetler konusunda bilgiye ve bu hizmetlere ulaşabilmelerine destek oluyorum. Bu yaş grubunun 21. yy becerilerini, e-sağlık okuryazarlık yetkinliklerini destekleyerek, grinin sadece bir renk olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Türkiye’de 65/74 yaş arası internet kullanımının son beş yılda dört kat arttığını söylüyorsunuz. Bunun nedenlerini öğrenebilir miyiz?
Evet, TÜİK 2020 verilerine göre internet kullanan 65 yaş ve üzeri kişilerin oranı 2014 yılında %5 iken, 2019’da %19,8’e yükseldi. İngilizce literatürde kendilerinden “Silver Surfers” olarak geçen bir grup var. 50 yaş ve üzeri internet kullanıcılarını ifade eden bir kullanım olduğunu biliyoruz. Daha önce duyduğumuz “Grey Market” ifadesi gibi benzer bir temsil içeriyor. Aslında bu projenin de isminin vurgu yaptığı yer, yaşlılıkla ilgili alanlarda “Gri” ifadesinin kullanılması. Aslında doğal bir süreç olarak yaş aldıkça melanosit hücrelerinin aktivasyonu ve pigment üretimi azaldığı durumda, saçlarımız da grileşir ve beyazlar. Bu kullanımlarda gri ifadesi buradan geliyor ve aslında bir nevi yaşlılığı temsil ediyor. Buradaki sorun, sosyal alanlarda bu kullanımların bir stereotiplemeye neden olmasıdır. Bu stereotiplemeler, önyargı, ayrımcılık ve tutumla birleştiğinde damgalama, etiketleme olarak bildiğimiz stigmaları doğuruyor. Bunlar da kimsenin istemeyeceği olumsuz sonuçlar yaratıyor.
TÜİK’in verileri bize Türkiye’deki yaşlıların, belki internete karşı duydukları ön yargılarının hızla kırıldığını, belki kuşaklar arası desteğin ve dayanışmanın arttığını, ama en nihayetinde yaşam pratiklerimizin değiştiğini gösteriyor.
Hala teknolojiyi gençlerle bağdaştıran bir anlayış hâkim, ancak her şeyin dönüştüğü gibi bu anlayış da dönüşüyor. Literatürde teknolojik yeniliklerin kabul edilmesinde yaşın etkili olduğunu, yaş ilerledikçe teknolojiye yönelik olumsuz görüşlerin arttığını ve teknoloji kullanımının azaldığını saptayan araştırmalar var. Bu kabullenmeyişi; yaş faktörünün yanı sıra cinsiyet, eğitim, gelir düzeyi, yaşanılan yer, tecrübeler ve ürüne yönelik ihtiyaçlar gibi faktörler de etkiliyor.
Yapılan çalışmalarda şunu da biliyoruz ki; yaşlı kişiler teknolojinin zorlukları karşısında kendilerine yardımcı olabilecek birileri olduğu zaman, yani işin nasıl yapılacağı kendilerine bilen biri tarafından gösterildiği zaman, üstesinden gelebileceklerine inanıyorlar.
Buradaki en önemli konunun kuşaklar arası destek olduğunu düşünüyorum. Türkiye Alzheimer Derneği İzmir şubesi Pandemi döneminde hayata geçirdiği “Dijital Torunum” projesiyle bu dayanışmanın en somut örneklerinden biri olarak ödül almış ve toplumda bir fark yaratmıştır. Kısıtlamalar nedeniyle dernek binasının açılamaması, birçok hasta ve hasta yakınını olumsuz etkilemiştir. Bu dönemde derneğin genç gönüllüleri Alzheimer hasta ve yakınlarını görüntülü arayarak onlarla sohbet etmeye, ihtiyaçları konusunda uzaktan destek olmaya başlamıştır. Onların bu dijital desteği ile hasta yakınları online platformlardan gerçekleştirilen seminerlere katılabiliyor ve destek alabiliyor. Benzer şekilde Ege Tazelenme öğrencileri de dijital bir dönüşüm yaşıyor. Bu dönem Ege Tazelenme’yi 2020-2021 eğitim dönemine uzaktan eğitim şeklinde planladık. Öğrencilerimizin ne kadarının bu eğitimlerden etkin bir şekilde verim alabileceği konusunda tereddütler yaşadık elbette. Ancak ilk dersten bu yana TEAMS uygulaması üzerinden yürüttüğümüz derslere ortalama her ders 150 öğrencimiz kendi imkanlarıyla katılıyor. Bu konuda desteğe ihtiyacı olan öğrencilerimize ise elimizden gelen desteği uzaktan sağlıyoruz. Tabii burada yakın çevreye de önemli bir rol düşüyor. Bu derslerden yararlanamayan onlarca öğrencimiz aile, komşu, gönüllü desteğiyle derslere devam edebilme şansı yakaladı. Bu desteği onlara vermeli, bunun önemini kavramalı ve onların dijital dünyaya atacakları adımlarda yanlarında olmalı, destekleyici tutumlarla onlara cesaret vermeliyiz.
Bizi Takip Edin