“Dayanışmanın Artması İçin Egoları Bırakıp Ortak Amaca Odaklanmak Gerek”
İzmir depreminden sonra kurulan dayanışma ağının bir parçası olan Kübik Kafe Market kurucusu ve işletmecisi Tuğçe Gülcüler Öktem ile İzmir'deki faaliyetleri ve çalışmalarını konuştuk. Öktem, dayanışma faaliyetlerinin artması için birbirimize güvenmemiz, egolarımızdan uzaklaşmamız, çıkar çatışmasına girmeden ortak amaca odaklanmamız gerektiğinin altını çiziyor.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Tuğçe Gülcüler Öktem. 2007 BAL 2013 ODTÜ Kimya Mühendisliği mezunuyum. 22 senedir İzmir’de yaşıyorum. Aile işletmemiz olan Gülcüler Sigorta’nın 2. nesil icra kurulu üyesiyim. Aynı zamanda Kübik Kafe Market, Coza Working Space ve Sahne Modda’nın kurucusu ve işletmecisiyim. Aktif iş hayatımın yanında sivil toplum kuruluşlarında da üniversiteden mezun olduğumdan beri yer alıyorum. ODTÜ Ege Mezunlar Derneği, EÇEV, TAİDER, İZSİAD, Habitat, Arya Women, Balev parçası olmaktan mutluluk duyduğum kurumlar arasında.
Kübik Kafe&Market’ten biraz söz edebilir misiniz, ne zaman kuruldu, hangi konseptte hizmet veriyor?
Kübik Kafe Market Kasım 2017’de Ontan Bayraklı’da kuruldu. Kurulduğu zamandan bugüne felsefesini hiç değiştirmedi. Şehrin hızına ayak uydurmaya çalışırken iyi gıdalarla beslenmek isteyenlere uygun bir konseptimiz var. Taze, pratik ve ekonomik ürünlerimizle hizmet veriyoruz. Tüm ürünlerimiz al götür konseptinde. Dilerseniz aldığınız yiyecek ve içecekleri kafemizde tüketebilir dilerseniz alıp gidebilirsiniz. Taze yiyeceklerimiz arasında; salatalar, kavanozda zeytinyağlı yemekler, sandviçler, tatlılar, sağlıklı atıştırmalıklar yer alırken içecekler arasında taze meyve suları, probiyotik içecekler, bitki çayları ve kahveler yer alıyor. Bunun yanında market bölümümüzde ülkemizin farklı coğrafyalarından özellikle kadınların ürettiği iyi gıdalar yer alıyor. Örneğin Kayseri’den makarna, Ravandalılar Derneği’nden zahter, nane, pestil, Kaz Dağları’ndan bal, Asos’tan süt karameli, Vakıflı Köyü’nden meyve şurubu, Akhisar’dan zeytinyağı, Çankırı’dan tuz, Ege’den kurutulmuş meyveler gibi…
İzmir depremi ile dayanışma faaliyetlerinizi sosyal medya kanalları üzerinden çokça gördük, nasıl karar verdiniz bu çalışmaya?
Ben çocukluğumdan beri Bornova’da yaşıyorum. Şu an tüm işletmelerim Bornova ve Bayraklı bölgesinde yer alıyor. Tüm akrabalarım, müşterilerimiz, arkadaşlarım neredeyse bu semtlerde. Tam olarak depremin tüm acısıyla hissedildiği noktadayız yani. Cuma günü deprem sonrası gördüklerim, yaşadıklarım çok acıydı. Her yer cehennem gibiydi. Yıllardır her yerini ezberlediğim parklar apartmanlar bir anda değişti. Büyük bir kaosun ve çaresizliğin içinde bulduk kendimizi. Bu koşullarda hareketsiz kalmak, çaresizce oturmak en zoruydu belki de. Bu sebeple öncelikle kendi akıl sağlığım için bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm. Faydalı olduğumu hissetmek, bir boşluğu doldurmak kalbimizde oluşan koca boşluğa iyi geldi.
Deprem dayanışma faaliyetlerini nasıl organize ettiniz?
Cumartesi sabahı yıkılan binaların hemen arka sokağında bulunan Kübik Kafe’yi açmaya karar verdim. Tabii çalışma arkadaşlarım dahil olmak üzere herkes çok korkmuştu. Elektrik ve su çoğu yerde yoktu. Kafeyi açıp en azından internet, elektrik, su, tuvalet ihtiyacını giderebilirim diye düşündüm. Elimizden geldiğince de kafede bir şeyler hazırlayıp etrafımızdakilere ikram ettik. Pazar sabahı daha fazlasına ihtiyaç olduğunu düşünüp birkaç arkadaşımla görüştüm ve sosyal medyada bir video paylaştım. Evde çorba yapıp getiren arkadaşlarımla parklarda bekleyen insanlara dağıtıma çıktık. Bu sırada videoyu görüp gelemeyenler internetten yiyecek, hijyen malzemesi satın alıp kafeye göndermeye başladılar. Gelenlerle alanları gezip anlık ihtiyaçları tespit edip video paylaştıkça yardımlar büyüdü. Çadırları tek tek dolaşıp depremzede ve yetkili kurumlarla görüşüp ihtiyaçları öğrendik. Gelen yardımlar arttıkça kafeye sığmamaya başladı. Kübik Kafe’nin hemen yanında yer alan Sahne Modda’yı depo alanına dönüştürdük. Anlık ihtiyaca cevap vermeyecek ama ileriki günlerde lazım olacak ev eşyası, mutfak eşyası, yatak vb malzemeleri de sahnede depoladık. Bu sırada gönüllü destek veren sayımız hızla arttı. 2. ayın sonunda yaklaşık 350 aileye farklı büyüklüklerde yardım edip ufak da olsa yardım etmeyi başardık.
Dayanışma faaliyetlerinde karşılaştığınız zorluklar, engeller, riskler neler oldu ve bunlarla nasıl baş ettiniz?
Öncelikle pandemi en büyük riskti. Bunu unutmadan hareket etmek gerekiyordu. Neyse ki hiçbirimiz covid olmadan süreci tamamladık.
Kardeşim Gökçe’nin yardımıyla sistemli çalışmaya başladık. Gönüllülerin dikkat etmesi gereken kuralları oluşturduk. Tüm gelen yardımları imzalı teslim aldık ve ilettiğimiz kişiye de tutanakla verdik. Sadece 3 kişi gelen ve giden yardım bilgisini işledi hepimizin gördüğü listeye. Her şeyi dijital ortamda kayıt altında tutmak yaptığımız en doğru hareketti.
İlk ay pazar dahil her gün açtık kafeyi. Gönüllülük esaslı bir ekip olduğumuz için bazen insan kaynağı anlamında sıkıntı yaşadık. İnsan gücüne ihtiyaç duyduğumuz anlar çok oldu. Eşyalar geliyor indirilip depoya taşınması lazım örneğin. Sonrasında da doğru adrese götürülmesi gerekiyor. Gelen herkes eşya taşıdı. Üyesi olduğum derneklerden ve arkadaşlarımdan nakliye aracı ve insan desteği geldi sonrasında. Bu çok doğru bir hamleydi çünkü genel gözlemim depremde İzmir’e her yerden çok yardım geldi ama bunların aktarımı kısmında iyi organize olunamadığı için sıkıntı yaşanıldı. Biz bu sıkıntıyı kendi içimizde çözdük. Her gün nakliyecilerle gönüllümüz Begüm ev ev dolaştı. Bir gün önceden adresleri listeledik ve rotamızı belirledik. Bir yandan nakliye ile eşya bağışında bulunanlardan eşya toplayıp ihtiyacı olanlara da eşya aktarımı yaptılar. Bu sırada gelen göllülere yemek yapan gönüllüler oluştu. Bu kısımda kritik ve çok doğru bir çözümdü. Kafeye çok sayıda depremzede gelmeye başladı. Bir yandan biz çadırlara gidiyoruz bir yandan nakliye geziyor bir yandan da kafeden eşya dağıtıyoruz. O sırada da aniden bir çok malzeme geliyor bağış olarak. Tüm bunlar olurken ticari faaliyetlerimizin de sürüyor ve çalışıyor olmamızın yarattığı zorluklar oldu. Hepsi içimizdeki dayanışma ve mücadele ruhuyla bir şekilde çözüldü.
Dayanışma çalışmalarına devam ediyor musunuz?
2 ay sürdü aktif dayanışmamız. Yeni yılla birlikte sonlandırıyoruz. Çünkü adı konulmuş bir oluşum değiliz ve yasal gereklilikler bir süre sonra bizi zorlayabilir diye düşünüyorum. Katkı sağlayan herkesin iş hayatında da aktif olması yardımlaşmayı bitirmemize başka bir sebep.
Bununla beraber Kübik’te EÇEV ve BALEV yararına ürünlerin satıldığı iki standımız var. Gelirin tamamı bu vakıflara aktarılıyor. En azından bir taraftan dayanışmayı sürdürülebilir kılmaya çalışıyoruz.
Dayanışma faaliyetlerinin yaygınlaşması için neler söylemek istersiniz?
Dayanışma faaliyetlerinin artması için birbirimize güvenmemiz, egolarımızdan uzaklaşmamız, çıkar çatışmasına girmeden ortak amaca odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Sahada gördüğüm en büyük sıkıntılar bu çatışmalardı. Kurumlar tek amaca odaklanıp geri kalan detaylarda boğulmasalar aslında çok daha büyük katma değer yaratılabilirdi. Bize ihtiyaç oluşmasının temel sebebi bağışta bulunmak isteyen insanların çoğunun kurumlara maalesef güvenmemesi ve kurumlar arası iletişimsizlik, organizasyon eksikliği. Bu süreç bize çok şey öğretti. Mevlana’nın şu sözünü hatırladık hep “Nice insanlar gördüm, üzerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok”
Apartman görevlisi bir abimiz geldi gözü tok, dünya malında gözü olmayan… Gözlerimiz yaşardı. Bunun yanında bazı kişilerle tanıştık insanlığımızdan utandık. Dayanışma faaliyetleri doğru iletişim ve temiz kalpli insanlarla artacaktır.
Eklemek istediğim en güzel söz: “Dayanışma yaşatır!”
Bizi Takip Edin