“Engelli Kadınların Üreme Sağlığı Konusunda Farkındalıklarının Arttırılması Büyük Önem Taşıyor”
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gül Ertem ile hayata geçirdikleri “Engelli Kadın ve Kız Çocukları İçin Sağlıklı Yaşam” projesini konuştuk. Ertem, amaçlarının, engelli kadın ve kız çocuklarının, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hak alanını ilgilendiren konulardaki farkındalıklarını arttırmak olduğunu söylüyor.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Prof. Dr. Gül Ertem kimdir?
Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim dalında 2017 yılından bu yana Prof. Dr. olarak çalışmaktayım. Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’nu 1992 yılında bitirdikten sonra 3 yıl Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi acil servisinde hemşire olarak görev yaptım. 1995 yılında Ege Üniversitesi Hemşirelik Yük. Okulu’nda kadın sağlığı ve hastalıkları hemşireliğinde yüksek lisans eğitimine başladım ve asistan olarak yüksekokulda görev yaptım. Doktora eğitimimi aynı kurumda tamamladıktan sonra 2003 yılında E.Ü. Ödemiş S.Y.O okuluna müdür yardımcısı olarak Yar. Doç. Dr. atandım ve yaklaşık 8 yıl orada idareci ve öğretim elemanı olarak görev yaptım. 2011 yılında doğum ve kadın hastalıkları hemşireliği alanında Doçent Dr. unvanı aldım. Hemşirelik fakültesinde 2013-2017 yılları arasında dekan yardımcılığı görevimi öğretim üyeliği ile birlikte yürüttüm. Ulusal ve Uluslararası çeşitli dergilerde kadın, kadın sağlığı, doğum, doğum sonrası bakım, güvenli annelik, vb. konularında yayınlanmış yayınlarım, kitaplarım bulunmaktadır. Aile danışmalığı, emzirme danışmanlığı ve doğum koçluğu sertifika eğitimlerinde eğitimci olarak görevler aldım. Ayrıca sayısız ulusal ve uluslararası kongrelerde konuşmacı olarak görev aldım. Halen E.Ü. Hemşirelik Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktayım.
Türkiye’de cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakkı bağlamında engelli kadın ve kız çocuklarının haklara erişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Engelli kadın ve genç kızlar, engeli olmayan insanlara oranla daha çok taciz ve suistimale maruz kaldıkları için engellilerin üreme sağlığı konusunda farkındalıklarının arttırılması büyük önem taşımaktadır. Çoğu zaman üreme sağlığı konusunda en temel bilgilere bile ulaşamamaktadırlar. Bu alanda yapılan çalışmalar göstermiştir ki engelli insanlar en az engeli olmayan insanlar kadar cinsel olarak aktiftirler.
Aynı zamanda engelli bir kadına karşı olan tutum ve davranışlar da engelli kadının sağlık sisteminden faydalanmasını etkilemektedir. Sağlık personelinin engelli bir kadına uygun olmayan yaklaşımda bulunması (sağlık problemlerini görmemezlikten gelmesi gibi), bu konuda yetersiz kalabilmesi (işaret dilini bilememesi gibi), engelli insanların sağlık hizmetlerinden faydalanmasını olumsuz etkilemektedir.
Engelli kadınlar, tüm kadınların yaşadıkları ayrımcılık deneyimlerinin üstüne, bir de engelli olmaktan kaynaklanan sorunları yaşamaktadırlar.
Bu kadınlar toplum içerisinde damgalanmakta, dışlanmakta ve sıklıkla ötekileştirilmektedirler. Kadınların güçleri toplum tarafından küçümsenmekte, çoğu konuda başarılı olamayacakları sanılarak olumsuz ön yargılarda bulunulmaktadır. Kimi zaman da onlara karşı aşırı beklentiler oluşturularak engel durumları görmezden gelinmekte, gerekli destekler verilmemektedir. Bu durum çoğunlukla toplumun, engellileri ve dolayısı ile engelli kadınları, onların özelliklerini, sorunlarını ve gereksinimlerini yeterince iyi tanımamasından kaynaklanmaktadır.
Günlük yaşamında birçok zorlukla karşılaşan kadınlar, annelik ve diğer sağlık bakımı alma konusunda diğer kadınlarla aynı haklara sahipken çoğu kez toplum ve bakım veren profesyoneller tarafından sorgulanmaktadır. Engellilikle baş etmeye çalışan kadınların, üreme sağlıkları, doğurganlıkları, annelik deneyimleri sıklıkla göz ardı edilen konulardandır. Yapılan birçok çalışmada sağlık çalışanlarının olumsuz tutum ve davranışlarından etkilenen kadınlar göze çarpmaktadır. Engel durumları ister fiziksel ister duyusal olsun sağlık çalışanları engelli bireylerin gebelik ve doğumlarını ‘’yüksek riskli’’ olarak tanımlamaktadırlar. Oysa tekerlekli sandalyeye bağımlı olmak veya işitme engelli olmak obstetrik açıdan riskli olmayı gerektirmemektedir.
Toplum tarafından fiziksel engeli olan kadınların yaşadığı zorlukların çoğu ulaşım engeli olarak bilinmektedir. Ancak yaşanılan zorlukların tek sebebinin erişilemeyen kurumlar olmadığı yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Engelli kadınlar, erişim sorunlarından çok kendilerine bakım veren sağlık personellerinin bilgi eksikliğinden ve yapılacak uygulamalar için kullanılması gereken ekipman yetersizliğinden yakınmaktadırlar. Gebelik öncesi, gebelik, doğum ve doğum sonrası dönemlerde engelli kadınlar engelli olmayan gebe kadınlarla aynı sorunlara ve endişelere maruz kalmalarına rağmen daha fazla ihmal edilmektedirler. Bütün anne adayları doğacak çocuğunun sağlığı ile ilgili endişe duymaktadır ancak engelli kadınlar doğacak bebeğine yeterli olamayacağı kaygısıyla birçok psiko-sosyal sorun yaşamakta ve sağlık personellerinin danışmanlığına ihtiyaç duymaktadır.
Toplumda engelli kadınlara yönelik cinsel sağlık ve üreme sağlığı, güvenli annelik konularında bilgi kirliliğine yönelik farkındalık oluşturmak ve doğru bilgilerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak amacıyla neler yapılmalıdır?
- Engelli kadınların aseksüel olmadığı kabullenilmeli, doğurganlığı hakkındaki kararlarına saygı duymalı, önyargı ile yaklaşılmamalı, risklerinden ötürü problem olarak etiketlenmemelilerdir. Süreçte oluşabilecek risklerin farkında olunmalı ancak her gebeliğe kendi içinde normal yaklaşılmalıdır.
- Engellilerin sivil toplum örgütleri ile iş birliği kurulmalı, medya, eğitim kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin kullanılması yoluyla bu alanda farkındalığı arttırıcı çalışmalar yapılmalıdır.
- Engelli kadınlara genç kızların üreme sağlığı programlarına ulaşmasını sağlamak ve hizmet sunulmalıdır.
- Ulusal üreme sağlığı politikaları, kanunları ve bütçelerinde engelli kadınlar vurgulanmalıdır.
- Engelli kadınların üreme sağlığı üzerinde araştırmalar başlatılmalıdır.
- Engelli kadınlara ve genç kızlara; önyargısız ve olumsuz davranışlardan arınmış bir bakış açısıyla yaklaşılmalıdır.
- Engelli kadın ve genç kızlara özel eğitim programları hazırlanmalı ve üreme sağlığına yönelik danışmanlık alabileceği kişiler ve yerler hakkında bilgilendirilmelidir.
- Sağlık personeline engellilere özel doğum öncesi bakım ve doğuma hazırlık eğitimi verilmelidir.
- Gerek obstetrik gerek jinekolojik konularda engelli kadınlara standart modellerin uygulanmasından öte engelliliğe yönelik kişisel hizmetler geliştirilmeli ve bu konuda yeterli personelin yetişmesi sağlanmalıdır.
- Engelli kadın ve genç kızlara yönelik hizmet veren jinekoloji ve doğum kliniklerinin fiziksel koşulları engellilere uygun olarak düzenlenmelidir. (Tekerlekli sandalyelere uygun giriş ve çıkışlar olmalıdır. Engellilere uygun geniş banyolar bulunmalıdır. Daha alçak muayene masaları kullanılmalıdır. İşaret dili ya da Braille alfabesi bilen sağlık personeli bulunmalıdır. Bilgi verilecek cd, teyp, kaset çalar gibi bilgilendirmede kullanılacak ekipmanlar bulundurulmalıdır)
- Engellilik, engel çeşidine yönelik kadınların gebelik, doğum ve doğum sonrası bakım hizmetleri konusunda kaynak olacak yerel bakım rehberlerinin oluşturulması önerilebilir.
Aynı zamanda toplum tarafından izole edilmiş olan bu grubun, güven, eğitim, savunma, saygı duyulma, değer görme, akran desteği ihtiyaçları olduğu unutulmamalıdır. Bu ihtiyaçları belirlenirken de engellilik türü göz önünde bulundurulmalıdır.
Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı desteği ile “Engelli Kadın ve Kız Çocukları İçin Sağlıklı Yaşam” projesini hayata geçiriyorsunuz? Projeniz ile neyi amaçlıyorsunuz? Çalışma sonucunda hedef kitlenizde nasıl bir somut değişiklik öngörüyorsunuz?
Engelli kadın ve kız çocuklarının engellilik ve toplumsal cinsiyet kesişim alanında yaşadığı güçlükler, gebelik oranları, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişim ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ile mücadele mekanizmalarına başvuru oranlarına dair yeterince bilgi veren herhangi bir kapsamlı çalışma bulunmamaktadır. Engelli kadın ve kız çocuklarının cinsel sağlığa dair doğru bilgi ve yönlendirme alamamaları, cinsel şiddete maruz bırakılma riskini arttırmakta ve yaşanan şiddetin görünmez hale gelmesine neden olmaktadır.
Bu çalışma ile hedef kitlemiz olan engelli kadın ve kız çocuklarının cinsel sağlık ve üreme sağlığı hak alanını ilgilendiren konularda farkındalıklarının arttırılarak hak alanında bilgi düzeylerinin arttırılmasına katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.
Çalışma kapsamında aktif yurttaş olarak gerçekleştirmeyi planladığım faaliyetler ile engelli kız çocukları ve kadınların güvenli annelik, kadın sağlığı, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakkı, anne-çocuk bakım yaklaşımı konularında farkındalıkları ile bilgilerinin arttırılarak hedefe kitlenin konu ile ilgili doğru bilgiye erişimlerinin güçlendirilerek yaşam kalitelerinin arttırılmasına olumlu bir etki yaratılması beklenmektedir. Çalışma ile üretilecek basılı ve görsel içeriklerin hedef kitle paylaşılması ve yaygınlaştırılması ile güvenli annelik, kadın sağlığı, üreme sağlığı gibi konularda kadınların bilgi düzeyleri ile farkındalıklarının arttırılması ve güvenli annelik yaklaşımının engelli kadınlar arasında doğru bir şekilde yaygınlaştırılması sağlanacaktır. Ayrıca engelli hakları alanında çalışan sivil toplum temsilcilerinin de konuya dair farkındalıkları arttırılarak sağlık hakkı konusunda sürdürülebilir savunuculuk çalışmalarının yapılması beklenmektedir.
Covid-19 pandemisi sürecinde cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile güvenli annelik alanlarında nasıl bir yaklaşım esas alınmalıdır?
COVID-19 pandemisi nedeniyle ülkelerin sağlık sistemlerinin yükü, odak noktası, insan gücü ve finansal kaynakları, büyük oranda salgınla ilgili tanı ve tedavi hizmetlerine yönelmektedir. Bu durum diğer sağlık hizmetlerinin etkin bir şekilde sürdürülmesini giderek zorlaştırmaktadır. Bununla birlikte, salgınlar sırasında da insanların cinsel ve üreme sağlığı (CSÜS) gereksinimleri devam etmektedir. Bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), üreme ve cinsel sağlık hizmetini COVID-19 yanıtında yüksek öncelikli sağlık hizmeti olarak sınıflandırmıştır. Aynı zamanda DSÖ tüm kadınların, doğrulanmış bir COVID-19 enfeksiyonuna sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın, güvenli ve pozitif bir doğum deneyimi yaşama hakkına sahip olduğunu, psikolojik sağlık hizmetlerini kapsayan anne ve yeni doğan hizmetlerinin sürekliliğinin önemini vurgulamıştır.
Obezite, diyabet, astım, hipertansiyon gibi hastalığın daha ağır geçirildiği bilinen sağlık sorunlarıyla seyreden riskli gebeliklerde COVID-19’un etkilerinin daha fazla yaşanması söz konusu olabilir. Riskli gebelerin pandemi sürecindeki yönetimi bu bakımdan ayrıca önemlidir.
COVID-19 pandemisinde, dünya genelinde zaman zaman uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları yüzünden düşük ve orta gelirli ülkelerde yaklaşık 47 milyon kadının modern gebeliği önleyici yöntem kullanamamaları nedeniyle 7 milyon istenmeyen gebelik olacağı öngörülmektedir. Ayrıca pandemide, erken yaşta ve zorla evliliklere müdahale programlarındaki gecikmelerin, gelecek on yılda 13 milyondan fazla kız çocuğunun erken yaşta ve zorla evlenmesine, istenmeyen gebeliklere ve anne ölümlerine neden olacağı düşünülmektedir.
COVID-19 salgını nedeniyle doğum kontrolü ve güvenli isteyerek düşük hizmetlerine kadınlar kolaylıkla ulaşamayacaklardır. Oysa ki bu hizmetler kadın sağlığı için yaşamsal öneme sahiptir. Çünkü isteyerek düşük (gebelik sonlandırma) hizmetlerine erişimin kısıtlı olduğu yerlerde kadınların güvenli olmayan düşük yöntemlerine başvurma olasılıkları daha yüksektir. Gebelik sonlandırma zamana duyarlı bir hizmettir, gecikmeler, erteleme veya reddetme durumları güvenli olmayan düşüklere yol açabilir. Bu nedenle, istenmeyen gebeliklerin sağlıklı ve güvenli koşullarda sonlandırılması hizmetleri temel bir kadın sağlığı hizmeti olarak düşünülmeli ve bu salgın koşulları altında da sürdürülmelidir.
Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin salgın süresince sürdürülmesi için tele sağlık başta olmak üzere yenilikçi yöntemlerin kullanılması önerilmektedir. Güncel teknolojik araçlar, COVID-19’un kontrolünde, sürveyans çalışmasında başarı ile kullanılmaktadır. Sağlık hizmetlerinde, geniş kitlelere ulaşmada, ulusal ve uluslararası yazılı ve görsel medya kanalları aktif kullanılmalıdır. Salgının kontrol altına alınması yanı sıra güvenli annelik ve yeni doğan hizmetlerinin, üreme sağlığı eğitimi, danışmanlık ve sevk sisteminin optimum seviyede yürütülebilmesinde telefon görüşmeleri, video veya telekonferans gibi alternatif yollarla danışmanlık ve takipler, gerektiğinde sağlık kurumuna zamanında başvurunun sağlanması noktasında hemşire ve ebelerin uzaktan hizmetlerin de odağında olacağı öngörülebilir.
Son olarak covid-19 döneminde kadınların temel sağlık hakkına erişimlerini güçlendirmek için neler yapılmalıdır?
Koronavirüs salgını, üreme sağlığını, haklarını ve üreme sağlığı hizmetlerine kesintisiz erişimi olumsuz etkilerken bu süreçte daha fazla sayıda kadın ve kız çocuğu, ailelerini planlama ve sağlıklarını koruma yeteneğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldığı görülmektedir.
Pandemi süreci içerisinde kadınların; kısa ve uzun süre etkili modern doğum kontrol yöntemlerinin, konuyla ilgili bilgilerin, danışmanlık ve diğer hizmetlerin (acil gebelik önleyici yöntemler dâhil) sağlanması hayat kurtarıcı olup COVID-19 pandemi müdahalesi sırasında da bunlara erişim mümkün olmalıdır.
Pandemi sürecinde kadınlar hizmetlere ulaşmada ekonomik engellerle karşı karşıya kalabilmektedir. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmeti arayan çoğu kişi daha geniş ekonomik ve sosyal güçlükler nedeniyle engellenebilmektedir. İnsanlar bu pandemi süreci içerisinde toplu taşıma araçlarını kullanmaktan haklı olarak çekinmeleri, ekonomik yetersizlikleri nedeni ile, özellikle düşük gelirli ve üreme sağlığı hizmetlerine erişmeye ihtiyacı olan çoğu kişi için büyük bir engel oluşturduğu görülmektedir. Ayrıca çalışan çoğu kadın salgın sebebiyle okul ve kreşlerin kapatılması çocuk bakımı seçeneklerini ortadan kaldırabilmekte, çocuk bakıcılarının kendileri hastalanabilmekte ve çoğu ebeveyn bir çocuğu sağlık hizmeti almaya getirip virüse maruz bırakma riskini alma konusunda rahat hissetmemişlerdir.
Türkiye’de toplumsal cinsiyet temelli şiddetin yaygınlığı yüzde 40’tır. COVID-19 krizinde karantina ve tecrit uygulamaları ile birlikte ekonomik ve toplumsal gerginlikler, kadınlar ve kız çocuklarını ev içi şiddete daha açık hale getirmiştir.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu raporlarına göre, COVID-19 salgını döneminde, 2019 Mart ayı vakaları ile karşılaştırıldığında toplumsal cinsiyet temelli şiddet vakalarında %80 oranında bir artış görülmüştür. Şiddet ve şiddet olaylarının azaltılmasına yönelik girişimlerde bulunulması da gereklidir.
Son olarak da; hamile kadınlar ve yeni doğan bebeklerde COVID-19’un etkisiyle ilgili de daha çok araştırmaya ve özellikle hamileliğin son dönemi ve yeni doğan bakımıyla ilgili ek önlemlere ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm bu veriler, ülkemizde pandemide Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı alanındaki sıkıntıların, ihtiyaçların ve çözüm önerilerinin derinlemesine tartışılması ve kapsamlı bir planlamayla hareket edilmesinin aciliyetini ortaya koymaktadır.
Bizi Takip Edin