“Sağlık Etki Değerlendirmesi Süreçleri Henüz Yasalarımızda Yer Almıyor”
Tüm Yönleriyle Türkiye'nin Maden Gerçeği Dosyası'nda, maden şirketlerinin faaliyete geçmeden önce “Sağlık Etki Değerlendirmesi”(SED) süreçlerini yerine getirmesi gerektiğine vurgu yapan HASUDER Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Melike Yavuz, “Herhangi bir tesis/yapı kurulmadan önce bunun sadece çevreye değil, sağlığa olan etkilerini de değerlendirmemizi sağlayabilecek olan Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) süreçleri henüz ülkemiz yasalarında yer almıyor” diyor. Maden işçileri için meslek hastalıkları denildiğinde ilk akla gelen pnömokonyoz hastalığına dikkat çeken Uzm. Dr. Elif Altundaş Hatman ise, “Meslek hastalıkları ister madencilerde isterse diğer işçilerde ve iş kollarında olsun, tümüyle önlenebilirdir. Fakat tedavi ne yazık ki çoğu zaman mümkün değildir. Tedavisi mümkün olan meslek hastalıklarında da ilk adım kişinin işten uzaklaştırılması olmalıdır.” şeklinde bilgilendirmelerde bulundu.
“Tüm Yönleriyle Türkiye’nin Maden Gerçeği” başlığıyla hazırladığımız maden dosyamızın üçüncü bölümünde Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) ile yaptığımız röportajımızla devam ediyoruz. HASUDER Yönetim Kurulu üyesi, Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Melike Yavuz ve İş ve Meslek Hastalıkları Uzmanı, Yedikule Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uzm. Dr. Elif Altundaş Hatman ile “Madencilik faaliyetlerinin insan sağlığı üzerindeki geri dönüşü olmayan tahribatlarını ve meslek hastalıklarını” konuştuk.
HASUDER’in de paydaşı olduğu; Çevre, İklim ve Sağlık için İşbirliği Projesi (ÇİSİP) başlatılmıştı. Bu projenin ana kavramlarından olan “tek sağlık” kavramı ile vurgulanmak istenen konu nedir? Bu kavramı madencilik çalışmaları üzerinden değerlendirir misiniz?
Melike Yavuz: Tek Sağlık, sağlığın korunması için insanlar, hayvanlar, bitkiler ve bunların ortak çevresi arasındaki bağlantıyı bir bütün olarak ele alan; işbirliğine dayalı, çok sektörlü ve disiplinler arası bir yaklaşımdır. Tek Sağlık yaklaşımına göre ekosistem sağlığı tüm insanların, hayvanların, bitkilerin, yaşam ortamlarının sağlığından ayrı ele alınamaz.
Kaçak Madenler Ülkemizin Bir Gerçeği
Madencilik üzerinden ‘tek sağlık’ kavramından bahsedildiğinde ise akla ilk gelen madenlerde çalışan insanlar ve grizu patlamaları oluyor. En son Soma Faciası’nda yaşadığımız üzere madenlerde meydana gelen kazalar ülkemiz hafızasında önemli izler bırakmıştır. Bu anlamda ülkemizde madencilik daha çok iş ve meslek hastalıkları çerçevesinde ele alınıyor. ‘Tek sağlık’ madencilik sektörünü değerlendirirken de kullanılması gereken bir yaklaşım. Madenlerde çalışan işçiler sadece kazalar değil, buralarda çalışma esnasında yoğun olarak maruz kaldıkları tozlar nedeniyle pnömokonyoz, kanser gibi kronik hastalıklar açısından da risk altındadır.
Kaçak madenler ülkemizin bir gerçeği. Bu madenlerde düşük ücretle ve sigortasız çalıştırılan işçiler kaza veya hastalık durumunda sağlık hizmetine erişememe, maluliyet hakkından yararlanamama gibi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumdan aileleri de etkilenmektedir. Sadece fiziksel değil ruhsal sağlık sorunları da yoğun olan bir gruptur madenciler ve aileleri. Eşini, evladını madene gönderen kadın her seferinde onun eve dönüp dönemeyeceğine dair kaygı yaşamaktadır.
Madenler önemli çevre sorunları da yaratmaktadır. Hem çıkarılması işlemleri sırasında hem de yakma aşamasında önemli çevresel kirlilik kaynaklarıdır. Madenlerin ülke ekonomisine kazandırılması hedefi ise doğrudan ekonomi alanı ile ilişkilidir. Madencilik; göğüs hastalıkları, iş ve meslek hastalıkları, onkoloji, psikiyatri, halk sağlığı gibi birçok disiplinden; sağlık profesyonelleri, çevre mühendisleri, ekonomistler hatta sosyolog ve iletişimciler gibi birbirinden bağımsız görünen farklı sektörlerin birlikte çalışmasını gerektiren kompleks bir başlıktır.
Hasuder’in sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını savunmak adına yürüttüğü başka projeleri var mı?
M.Y: Halk Sağlığı çok geniş bir alan, birçok alt başlığı içeriyor. Derneğimiz bu alanlardaki çalışmalarını, çalışma grupları üzerinden yürütüyor. Çevre Sağlığı Çalışma Grubumuz bu gruplardan biri. Çevre sağlığı üzerine olan çalışmalarımız ağırlıklı olarak bu grup üzerinden yürüyor. Çalışma grubumuz kendi içinde toplantılar yaparak çalışma başlıklarını belirleyerek bu çerçevede çalışmalarını yürütmektedir. Hava kirliliği, iklim krizi, toksik kimyasallar başta olmak üzere çevreyi ilgilendiren hemen her başlıkta çalışmalar yapıyoruz. Bazen acil yanıt üretilmesi gereken durumlarda hızlı aksiyon alabilmek için iç yazışmalarla görevlendirme de yapılabilmektedir. Çalışma gruplarımızda yer almak için Dernek üyeliği şartı aranmıyor. Bizimle birlikte bu alanda çalışma isteyenler çalışma grubu yürütücümüz ile iletişime geçebilirler. Bilgiler web sitemizde mevcuttur.
Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) Süreçleri Ülkemiz Yasalarında Yer Almıyor
HASUDER, içlerinde Türk Tabipler Birliği (TTB) , Greenpeace, TEMA Vakfı’nın da bulunduğu 16 meslek örgütü ve sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek kuruduğu Temiz Hava Hakkı Platformu (THHP) içinde de aktif olarak yer almaktadır. Yürütme kurulunda yer aldığımız THHP’nin başlıca mücadele alanı termik santrallerden kaynaklı hava kirliliği. Platform her yıl “Kara Rapor” adıyla ülkemizin hava kirliliği ile ilgili güncel durumu değerlendiren bir rapor yayımlamaktadır. Ülkemizde maalesef hava kirliliğinin sağlık etkilerini değerlendirecek araçlara sahip değiliz. Platform bu amaçla araçlar geliştirilmesi, bu araçların savunuculuk faaliyetlerinde kullanılması ve mevzuatta da karşılık bulması için çalışmalar yürütmektedir. Örneğin herhangi bir tesis/yapı kurulmadan önce bunun sadece çevreye değil, sağlığa olan etkilerini de değerlendirmemizi sağlayabilecek olan Sağlık Etki Değerlendirmesi (SED) süreçleri henüz ülkemiz yasalarında yer almıyor.
Platform olarak geçtiğimiz yıl bir ilke imza atarak Eskişehir’de kurulması planlanan Alpu Termik Santrali için bir SED yaptık. Bunu rapor haline getirerek önce lansmanını yaptık, hem sosyal medya hesaplarımızda hem de HASUDER’in her yıl yaptığı Halk Sağlığı Kongresi’nde sunduk. Bu raporu sunmak ve taleplerimizi iletmek için Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü temsilcilerinden oluşan bir heyetle online bir toplantı gerçekleştirdik. Birlikte yapılabilecekleri ve bizim nasıl desteklerde bulunabileceğimiz tartıştık. Bu toplantı ülkemiz için belki de bir başlangıç olarak kayıtlara geçecektir.
“Atıkların Nasıl Bertaraf Edileceği Önemli Bir Halk Sağlığı Sorunudur”
Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl 15 milyona yakın insan çevresel nedenlerle ortaya çıkan hastalık ve yaralanmalarla yaşamını yitiriyor. Bu çevresel nedenler arasında madenlerin olumsuz etkileri nelerdir?
M.Y: Madenlerin çevresel etkileri madenin cinsine göre değişmekle birlikte genel birkaç başlık altında toparlanabilir. Ormansızlaşma bunlardan birisidir. Yeni açılan ya da kapsamı genişletilen her maden ormanların yok edilmesine neden olmaktadır. Ormanlar yaşamımızın temel taşlarından biri, nefes kaynağımızdır.
Yine madencilik faaliyetleri sırasında kullanılan kimyasallar toprağa karışarak çevredeki toprağa ve bitkilere zarar vermektedir. Hemen etrafında bitkisel tarım yapılıyorsa, burada yetiştirilen bitkiler aracılığıyla insan vücuduna girmekte ve ayrıca yeraltı sularına karışarak içme suyu yoluyla da insan vücuduna alınabilmektedir.
Madencilik faaliyetleri sırasında ortaya çıkan atıklar ve bu atıkların nasıl bertaraf edileceği önemli bir halk sağlığı sorunudur. Atık bertarafı bir maliyet kalemidir ve maden şirketleri uygunsuz atık bertarafı yöntemlerini kullanabilmektedir. Bu açıdan çok sıkı denetlendiklerini söyleyemeyiz.
Madenlerin çalışması kadar kapatılması da karmaşık ve zor bir süreçtir. Kapatılan madenlerin nasıl ıslah edileceği, madencilikten geriye kalan atıkların bertarafı ve bunların maliyeti çok büyük bir sorunlardır. O nedenle hiç açılmamaları daha iyi olacaktır.
“Kanun Teklifi’nin Geri Çekilmesi Gerektiğini Düşünüyoruz”
5 Ekim’de TBMM Başkanlığı’na ‘Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ sunuldu. Mevcut haliyle bile çok tartışılan, çevre ve insan sağlığını korumaktan çok uzak olan bir mevzuat var. Kanun teklifinin özellikle 3. ve 5. maddelerinde getirilen değişikliklerle madencilik faaliyetlerinin çevreye ve insan sağlığına olumsuz etkilerini artıracak düzenlemeler içeriyor. Torba yasayla birlikte madencilik faaliyetlerinin çevreye, doğadaki canlılara ve insan sağlığına verdiği ve daha da artacak olan zararları nelerdir?
M.Y: Bu konuyu gündeme getirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ilgili komisyonlardan geçerek TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeye açılmıştır. Teklif, ekonomik büyüme adı altında insan ve çevre sağlığı açısından yeni tehditler doğuracak maddeler içermektedir. Eğer kabul edilirse maden ve enerji şirketine yeni imtiyazlar ve teşvikler sağlanacaktır. Tarım alanlarının maden şirketlerine devredilmesinin önü açılarak, yatırım bölgelerinde yer alan arazilerin, tarım alanlarının “kamu yararı kararı” olmaksızın istimlak edilerek maden ve enerji şirketlerine devredilmesi bu torba yasa ile mümkün hale gelecektir. Ruhsatları biten maden şirketleri süre bitiminden 12 ay önce başvurmaları halinde ruhsat süreleri uzatılacak. Bu süre içinde başvurmazlarsa maden şirketleri için önemsiz sayılabilecek kadar düşük bir meblağ ceza ödeyecekler.
Torba yasa ile yenilenebilir enerji kapsamı da genişletilerek, atık araba lastiklerinin ve plastik çöplerin yakılarak elektrik üretilmesinin önü de açılmaktadır. Bu yasa ile hurda araba lastikleri, plastik çöpler, arıtma havuzu çamurları, belediye atıkları yenilenebilir enerji kapsamına alınacaktır. Böylece bunların yakılması ile elektrik üreten biyokütle santralleri de hızlıca artacaktır. Araba lastiğinin, arıtma havuzu çamurlarının, belediye atıklarının elektrik üretimi için biyokütle santrallerinde yakılması sonucu ülkemizde zaten var olan hava kirliliği daha da artacak, hava kirliliğinin çevre ve insan sağlığı üzerinde görülen olumsuz etkileri çok daha ciddi boyutlarda görülmeye başlanacaktır. Tüm bu nedenlerle bu yanlıştan bir an önce geri dönülmesi, Kanun Teklifi’nin geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
“Kanser, Kalp-Damar Hastalıkları Gibi Kronik Sağlık Sorunları”
Ayrı bir başlıkla değerlendirecek olursak. Madencilik faaliyetleri yapılan çevrede sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini vurgulayabilir misiniz?
M.Y: Madenlerin çevresinde yaşayan insanların sağlığı üzerindeki etkileri yine madencilik türüne göre değişmektedir. Tozlu olan madenlerde çevreye yayılan tozlar başta madende çalışanlar olmak üzere çevresindeki herkesi etkiler. Taş ocakları buna örnek gösterilebilir. Diğer taraftan örneğin altın madenciliği gibi kimyasallarla yürütülen maden arama faaliyetlerinde siyanür gibi çok tehlikeli kimyasallar toprağa, suya, bitkilere karışarak insan vücudunda birikebilmekte ve kanser, kalp- damar hastalıkları gibi kronik sağlık sonuçlarına yol açabilmektedir. Metal madenciliği çevreye ağır metallerin yayılmasına ve hayvan ve insanlar üzerinde olumsuz sağlık sonuçlarına yol açabilmektedir.
Maden İşçilerinin Maruz Kaldıkları Meslek Hastalıkları
Maden işçilerinin karşılaştığı meslek hastalıkları nelerdir? Bu hastalığa çalışma hayatlarının kaçıncı yılında yakalanıyorlar?
Elif Altundaş Hatman: Maden işçilerinin meslek hastalıkları denildiğinde ilk akla gelen pnömokonyoz hastalığı oluyor. Pnömokonyozlar çok yaygın görülen ve solunum belirtileri nedeniyle de daha sık tanı konulan bir hastalık grubu, maruz kalınan tozun niteliğine göre maden işçilerinde pek çok farklı formu görülebilir. Bunların başlıcaları; silikozis, mix toz pnömokonyozu, asbestozis, kömür işçisi pnömokonyozu olarak sıralanabilir. Diğer yandan madencilere sadece toza maruz kalmıyor, maruz kaldıkları tozlar da sadece pnömokonyoza neden olmuyor. Kronik Obstruktif Akciğer Hastalığı (KOAH), Akciğer Kanseri, Akciğer zarı kanseri olarak bilinen Mezetelyoma, romatizmal hastalıklar yine toza bağlı önemli meslek hastalıkları olarak sıralanmalı.
“Maden İşçileri Gürültü Nedeniyle İşitme Kayıpları Yaşıyor”
Madenciler çok çeşitli mesleki kas-iskelet sistemi hastalıkları; eller ve el bileklerinde beyaz parmak sendromu, karpal tünel sendromu, tüm vücut vibrasyonuna bağlı bel fıtığı, epikondilit ve bursit gibi. Gürültü nedeniyle mesleki işitme kayıpları, çeşitli mesleki deri hastalıkları, parazit ve mantarların neden olduğu mesleki hastalıklar, madenlerdeki yetersiz aydınlatma koşullarına bağlı gözün istemsiz hareketleri (madenci nistagmusu) gibi pek çok meslek hastalığına tutulabilirler.
Sözünü ettiğimiz hastalıkların her biri için maruziyetin başlangıcı ile hastalığın gelişimi arasında geçen süre farklı olabilir. Bireysel farklılıkların yanı sıra bu süreyi belirleyen bir başka önemli faktörün de maruziyet miktarı olduğu bilinmeli, meslek hastalıkları genellikle maruziyet sonrası uzun dönemde ortaya çıkar ancak kısa sürede yüksek dozda maruziyet sonucu da gelişebilir.
“Tedavisi Ne Yazık ki Çoğu Zaman Mümkün Değil”
Maden meslek hastalıklarının önlenmesi ve tedavi mümkün müdür?
E.A.H: Meslek hastalıkları ister madencilerde isterse diğer işçilerde ve iş kollarında olsun, tümüyle önlenebilirdir. Tedavi ise ne yazık ki çoğu zaman mümkün değildir. Tedavisi mümkün olan meslek hastalıklarında da ilk adım kişinin işten uzaklaştırılması olmalıdır.
Madencilik çalışmaları rakamlarla insan sağlığını nasıl etkiliyor?
E.A.H: Meslek hastalıkları dışında madencilik sektöründe bir diğer sağlık riski de iş kazaları. Örneğin Çin’de 2002 yılında 6995 olarak bildirilen madencilikte iş kazalarına bağlı ölüm sayısı 2012 yılında azaldığı halde yine de 1384 ölümle sonuçlanmış. Kömür işçisi pnömokonyozunun görülme sıklığı yine Çin’de %6 iken, ABD’de %3,2, İngiltere’de %0,8, ülkemizde ise %1,6 olarak tahmin ediliyor. Hindistan’da yapılan çalışmalar madenciler arasında asbestozis sıklığının %3 olduğunu gösteriyor. Bu rakamlar çoğaltılabilir ancak rakamları bir yana koyarak, güvensiz çalışma koşullarının çok sayıda madencinin sağlığını tehdit ettiğini söylememiz gerekiyor.
Madencilik faaliyetlerinin çeşitli yöntemlerle yapılıyor. Siyanürle altın çıkarma gibi. Bu yöntemlerde hangileri insan sağlığına daha zararlı?
E.A.H: Siyanür belki de en çok tartışılan yöntem ancak siyanüre gelmeden özellikle Afrika’da çok sayıda kadın ve çocuk işçinin altın madenciliği sırasında civa kullanımına bağlı risklerle karşı karşıya olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Civa maruziyeti, yaşam boyu sakatlığa, böbrek yetmezliğine ve konuşma, görme ve bilişsel bozukluğa neden olabilir. Kadınlar, gebeler ve çocuklar özellikle risk altındadır.
Siyanür ile yapılan altın madenciliği de hem ölümle sonuçlanabilecek akut zehirlenme riski nedeniyle hem de uzun dönemde maruziyetin kalp, beyin ve sinir hasarına yol açmasıyla insan sağlığı için oldukça tehlikeli olduğu biliniyor.
Madencilik faaliyetleriyle ortaya çıkan mevcut sağlık sorunları pandemi sürecinden nasıl etkilendi?
E.A.H: Meslek Hastalıklarının çoğu kez tamamen tedavi edilemeyen, destek tedavilere ihtiyaç duyulan, kronik hastalıklara yol açıyor. Pandemi süreci diğer tüm kronik hastalıklar gibi meslek hastalıklarının da tanı ve tedavi süreçlerinin aksamasına neden oluyor.
“Sağlıklı Bir Çevrede Yaşamak Anayasal Hakkımızdır”
HASUDER olarak insanların ve tüm canlıların sağlıklı bir çevrede yaşamaları için toplum ve kamu yararına yetkililere duyurmak istediğiniz talepleriniz ve tavsiyeleriniz var mı?
M.Y: Sağlıklı bir çevrede yaşamak Anayasal hakkımızdır. Hiçbir kanun Anayasa’nın üzerinde değildir ve Anayasa’ya aykırı maddeler içeremez. Bizim gibi zayıf ve politik olarak yönlendirilebilen hukuk sistemine sahip ülkelerde ancak toplumun baskısı ile hukuka uygun kararlar alınabilmektedir. İçinde yaşadığımız pandemi koşulları bize sağlığın her şeyin önünde olduğunu gösterdi. Sağlıksız bir çevrede sağlıklı kalmak da olası değildir. Halkımızın bunun bilincine sahip olması için bize çok iş düşüyor. HASUDER olarak bunun toplumsal sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz.
Yasa yapanlar ise ekonomik kaygıları ön planda tutarak uzun sürede ağır sonuçları olabilecek kararlara imza atabilmektedir. Umutlu olmamakla birlikte, onlardan talebimiz ise attıkları her imzanın kendilerini, çocuklarını, en sevdiklerini ve gelecek tüm kuşakları derinden etkileyecek sonuçları olabileceğini göz önünde bulundurmalarıdır. Başka bir dünya yok.
Türkiye’de bir kömürlü termik santral projesi için yapılan ilk sağlık etki değerlendirmesi çalışmasının bir çıktısı olan “Eskişehir Alpu Kömürlü Termik Santrali Sağlık Etki Değerlendirmesi Raporu”nun Sağlığa Olumsuz Etkileri: Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
Alpu Termik Santrali Hayata Geçirilirse 24 İl Olumsuz Etkilenecek
Alpu Termik Santrali’nin hayata geçmesi halinde; santralin çalışacağı tahmini 35 yıl boyunca santralin verdiği zararlardan sadece Eskişehir değil, 24 il etkilenecek. Bu durumda 11 milyonu aşkın insanın sağlığı olumsuz etkilenmesi öngörülüyor. Rapora göre santralin yaratacağı hava kirliliğinin, rüzgarın etkisiyle; Ankara, Afyonkarahisar, Aksaray, Bartın, Bilecik, Bolu, Bursa, Çankırı, Çorum, Denizli, Düzce, Isparta, Karabük, Kastamonu, Kırıkkale, Kırşehir, Kocaeli, Konya, Kütahya, Sakarya, Uşak, Yozgat ve Zonguldak’a yayılması bekleniyor. Bu durumun 35 yılda toplam 3200 erken ölüme neden olacağı belirtiliyor.
Santralden kaynaklı kirlilik nedeniyle; 419,9 hektar yani 575 futbol sahası büyüklüğündeki tarım arazisinin yok olacağı vurgulanıyor. Bitkisel ürün ekili olan ve 2019 yılı içerisinde 135 milyon 472 bin TL gelir getiren 125 bin 770 dekarlık tarımsal alan da projeden olumsuz etkilenecek.
35 Yıl Boyunca Tüm Türkiye’ye Dağılma Riski Bulunuyor
Ayrıca projenin, su kaynakları üzerinde de ciddi olumsuz etkiler yaratması bekleniyor. Kömür külünde bulunan arsenik, kurşun, civa, kadmiyum, krom ve selenyum gibi zehirli metallerin su ve gıdalara bulaşması söz konusu olacak. Rapora göre santralin yakacağı kömürden ortaya çıkacak civa, yeraltı tatlı su kaynakları ve buradan dolaşımla Porsuk Çayı ve Sakarya Nehri’ne ulaşacak. Bu sebeple, avlanan balıklar ve tarımda sulama amaçlı kullanılan akarsular aracılığıyla besin zincirine geçerek sadece bölgeye değil, 35 yıllık zaman zarfında tüm Türkiye’ye dağılma riski bulunuyor.
Kömür yakımı sonucunda ortaya kükürt dioksit, azot oksit gibi gazlarla, partikül maddeler özellikle de 2,5 mikrondan daha küçük partikül maddeler insan sağlığı üzerinde onarılmaz etkiler yapıyor. Özellikle 2,5 mikron ve altındaki partikül maddeler sadece solunum sistemi hastalıklarına, yani kronik obstrüktif akciğer hastalığına, bronşite, astıma ve akciğer kanserlerine neden olmuyor, çocukların bilişsel gelişiminde durmalara, otizm gelişmesine yol açıyor. Çeşitli organ kanserlerinin görülmesine neden oluyor.
SED raporunda, işsizliğin yanı sıra, santralin planlanan minimum faaliyet süresi olan 35 yılda 17 bin 852 iş kazası meydana geleceği ve bunlardan 290’ının ölümle sonuçlanacağı öngörülüyor.
Dosyanın diğer içeriklerine buradan ulaşabilirsiniz.
Bizi Takip Edin