“Türkiye, Geliştirilmekte Olan Kömürlü Termik Santral Sayısında Çin’den Sonra Dünya’da İkinci”

“Tüm Yönleriyle Türkiye’nin Maden Gerçeği” dosyamızın ikinci röportajına Greenpeace Türkiye ile devam ediyoruz. Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül ile iklim krizini derinleştiren maden ocakları ve kömürlü termik santralleri konuştuk. Türkiye’de şu an aktif olan 29 kömürlü termik santral, 40’tan fazla santralin de projelendirme ve onay sürecinde olduğunu vurgulayan Akgül, “Türkiye’nin kömürlü termik santral zengini bir ülke olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2020’nin başlarında yayınlanan “Yükseliş ve Çöküş 2020: Küresel Kömürlü Termik Santral Takibi” raporunun da ortaya koyduğu üzere; Türkiye, geliştirilmekte olan kömürlü termik santral sayısında Çin’den sonra dünyada ikinci sıraya yükselmiş durumda.” diyor.

Greenpeace, çevreyi tehdit eden sistemlere karşı daha yeşil ve yaşanabilir bir dünya hedefiyle dikkat çeken barışçıl eylemler yapıyor. Maden faaliyetlerini hedefine koyan eylemlerinizden bahsederek, bu eylemlerin nasıl bir karşılık bulduğuna değinebilir misiniz?

kömürlü termik santrallerKömür madeninin en yoğun ve yıkıcı olarak kullanıldığı tesisler kömürlü termik santraller. Santraller ağırlıklı olarak düşük kaliteli bir kömür madeni çeşidi olan linyiti yakıyor ve bu yolla önemli bir toplum sağlığı sorunu ortaya çıkarıyorlar. Greenpeace de, barışçıl eylemleriyle bu soruna dikkat çekiyor. Greenpeace gönüllüleri, 2019 senesinde kömür madeninin yıkımına karşı Kahramanmaraş’taki Afşin B santraline yönelik bir barışçıl eylem gerçekleştirmişti.

Gönüllüler, santrale projeksiyon yöntemiyle Bu baca zehir saçıyor” mesajını yansıtmışlardı. Bu eylem, kamuoyunda yankı uyandırmış ve son birkaç sene içinde gitgide yükselen kömür mücadelesini de gerek bölge, gerekse ülke kamuoyunda yarattığı farkındalık ile önemli ölçüde desteklemişti.

zehirAnayasanın 56. Maddesi: Herkes Sağlıklı ve Dengeli Bir Çevrede Yaşama Hakkına Sahiptir 

Maden ocakları ve kömürlü termik santral işleten şirketlerin, faaliyetlerini yürütürken doğrudan ve dolaylı olarak neden olduğu hak ihlalleri nelerdir? 

Maden ocakları ve kömürlü termik santral işleten şirketler; yeraltındaki madenleri çıkarır, işler ve üretim sürecine sokarken, toprağın ve bitki örtüsünün insanlar dahil tüm canlılara sağladığı her türlü yaşamsal fırsatın ve olanağın yıkımı anlamına gelen faaliyetler yürütüyor. Bu faaliyetler; hava, toprak ve su kirliliği nedeniyle sağlıklı gıdaya, suya ve temiz havaya erişim hakkının ihlali, arazi edinme nedeniyle barınma hakkının ihlali, tarım topraklarının yok edilmesiyle geçim kaynaklarının ortadan kaldırılması olarak özetlenebilir.

onur akgül
Onur Akgül

Maden ocakları ve kömürlü termik santral faaliyetleri aynı zamanda açık bir Anayasa ihlali. Anayasanın 56. Maddesi, Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir” diyor. Madenler ve kömürlü termik santraller, Madde 56nın yurttaşlara sağladığı hakların açık ihlali anlamına geliyor. 

Türkiyede aktif olan 29 kömürlü termik santral mevcut, 40tan fazla santral de projelendirme ve onay sürecinde.

Türkiyede kaç tane Kömürlü Termik Santralvar? Özellikle hangi bölgelerde yoğunluk gösteriyor ve bu santrallerin o bölgelerde yoğun olarak kurulmasının ayrı bir nedeni var mı? 

türkiyede kömürlü termik santraller

Türkiye’de şu an aktif 29 kömürlü termik santral mevcut. 40’tan fazla santral de projelendirme ve onay sürecinde. Santraller, farklı sayı ve yoğunluklarda olmak üzere Türkiye’nin hemen hemen her bölgesinde mevcut. Planlananları da dahil edersek, Türkiye’nin kömürlü termik santral zengini bir ülke olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2020’nin başlarında yayınlanan “Yükseliş ve Çöküş 2020: Küresel Kömürlü Termik Santral Takibi” raporunun da ortaya koyduğu üzere; Türkiye, geliştirilmekte olan kömürlü termik santral sayısında Çin’den sonra dünyada ikinci sıraya yükselmiş durumda. Bu rapor “Global Energy Monitor, Greenpeace International, Sierra Club, CAN Europe ve Centre for Research on Energy and Clean Air” tarafından her yıl yayınlanan ve kömürlü termik santrallerin mevcut durumunu analiz eden raporların beşincisi durumundadır.

Kömürlü termik santraller, kömür ve su kaynaklarına ve farklı birimleri için geniş alanlara ihtiyaç duyan yapılar. Dolayısıyla, kömür rezervlerinin yoğun olduğu bölgelerde ki bunlar çoğunlukla tarım toprakları oluyor; su kaynaklarına erişimin sağlanabildiği alanlarda, kömür ve kül depolama sahaları uygulanabilecek geniş alanlarda, lojistik hizmetleri ihtiyacını giderebilmesi ve sulama suyu temininin kolay olması nedeniyle denize kıyısı olan liman şehirlerinde daha çok projelendiriliyor. Bu özellikleriyle, Türkiye genelinde hem mevcut hem de planlama aşamasındaki kömürlü termik santraller, Kahramanmaraş gibi kömür rezerv bölgelerinde ve Zonguldak, İskenderun gibi liman şehirlerinde yoğunlaşıyor.

greenpeace
Fotoğraf: Barbaros Kayan
Kömürlü Termik Santraller İklim Krizini Derinleştiriyor”
24 Şehirde 11 Milyonu Aşkın İnsan 35 Yıl Boyunca Etkilenecek

Kömürlü Termik Santraller, Yarattıkları Hava Kirliliği ile Çocuklarda Organ Gelişim Bozukluklarına Neden Oluyor.

Kömürlü termik santraller bulunduğu bölgelerde havayı, suyu, toprağı kirletiyor. Kurulduğu bölgeleri ve dahası doğayı, çevreyi, canlıları ve insan hayatını nasıl tehdit ediyor? 

Kömürlü termik santraller hava kirliliğinin en büyük sebeplerinden ve büyük miktarlarda karbon salımı gerçekleştirerek iklim krizini de derinleştiriyor. Santrallerin kömür yakarak ortaya çıkardığı azot oksitler (NOx), kükürt dioksit (SO2) ve parçacık maddeler (PM10 ve PM2,5) büyük bir halk sağlığı sorunu oluşturuyor. Özellikle saç tanesinin 30da biri boyutunda olan PM2,5, çok küçük boyutu nedeniyle akciğerlere ve kan dolaşımına giriyor ve birçok ölümcül hastalığa neden oluyor. PM2,5 yine boyutu nedeniyle rüzgar hareketleriyle yüzlerce km. uzağa taşınabiliyor. Greenpeace Akdenizin de bileşeni olduğu Temiz Hakkı Platformunun hazırladığı “Eskişehir – Alpu Kömürlü Termik Santrali Sağlık Etkisi Değerlendirmesi Raporu”, Eskişehirde planlanan bu projeden kaynaklanacak PM2,5 salımından, sadece bu şehirde değil, Türkiye genelinde 24 şehirde 11 milyonu aşkın insanın en az 35 yıl boyunca etkileneceğini ortaya koydu.

Kömürlü termik santraller, yarattıkları hava kirliliği ile çocuklarda organ gelişim bozukluklarından inmeye, astımdan kansere ve genetik deformasyona kadar sayısız sağlık sorununa neden oluyor. Bu sağlık sorunlarının giderilmesi için harcanan kaynaklar nedeniyle de kamu bütçesi büyük bir zarara uğruyor, ülke ve hane ölçeğinde daha yoksul hale geliyoruz. Greenpeace Akdenizin hesaplamasına göre faaliyetleri bu sene başında durdurulan ve çevre yatırımlarını tamamladıkları gerekçesiyle Haziran ayında yeniden açılan 11 kömürlü termik santrale, hem de arızalı oldukları dönemde, kapasite mekanizması” adı altında 853 milyon lira teşvik ödendiğini ortaya çıkarmıştı. 

Kömürlü Termik Santraller Su Kaynaklarını Tüketiyor ve Kirletiyor

Kömürlü termik santrallerin yarattığı toprak kirliliği de büyük bir sorun. Bu tesisler, tarım alanlarında azot, kurşun, cıva, arsenik gibi çok zehirli ağır metallerin birikmesine neden oluyor. Bu da tarımsal üretim aracılığıyla bu ağır metallerin gıda zincirine girmesine, gıda güvenliğinin ortadan kalkmasına neden oluyor. 

Santraller su kaynaklarını da tüketiyor ve kirletiyor. Bu projeler, içme ve sulama sularının temin edildiği yeraltı ve yerüstü su kaynaklarında kirliliğe, dolayısıyla da insan, hayvan ve bitkilerin sürekli olarak yüksek oranda kirli su tüketmesine neden oluyor. Su kaynaklarında termal kirliliğe de neden oluyorlar. Deşarj ettikleri suyu bıraktıkları alıcı ortamlardaki (deniz, akarsu vb.) su sıcaklığını artırarak, deniz canlılarının uyum sağladığı sıcaklığı ortadan kaldırıp habitatlarını tahrip ediyorlar. Kömürlü termik santrallerin saldığı çok tehlikeli bir diğer ağır metal de cıva. Yiyecekler yoluyla alınan cıva, sinir sistemi üzerinde toksik etki yaratıyor ve beyin gelişimini ciddi şekilde etkiliyor. Özellikle fetal dönemde cıvaya maruz kalma nedeniyle ortaya çıkan sorunlar, geri dönüşü olmayan nörolojik hasarlar bırakıyor.

Su kaynaklarını zayıflatan kömürlü termik santraller kuraklık sorununu da tırmandırıyor. Kuraklık, susuzluk ve tarımsal üretimin ortadan kalkması anlamına geldiği gibi, yaşadığımız Covid-19 gibi salgın hastalıklara karşı da çok ciddi bir savunmasızlık anlamına geliyor. 

Afşin - Elbistan Santralinin çevresel etkileri. Mehmet Ekici yüksek lisans tezi
Afşin – Elbistan Santralinin çevresel etkileri. Mehmet Ekici yüksek lisans tezi

 

Afşin A Santrali, Avrupanın En Kirli Termik Santralleri Arasında”

Kahramanmaraş’ta kurulan kömürlü termik santrallere karşı bir çalışma yürütüyorsunuz ve orada yaşanan yıkıma dikkat çekiyorsunuz. Kahramanmaraş’ta kurulan kömürlü termik santraller 36 yıldır nasıl bir yaşamsal tahribata sebep oluyor?

Kahramanmaraş’ta mevcut 2 ve planlama aşamasında 6 kömürlü termik santral var. Mevcutlardan 1984 yılında faaliyete başlayan Afşin A Santrali, Avrupanın en kirli termik santralleri arasında gösteriliyor. Kayıtlar, Afşin A Santralinin açılmasını takip eden yıllarda, bölgede izlenen kanser vakalarının 8 kat arttığını ortaya koyuyor.

Ankara Onkoloji Başhekimliği, 2001 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Elbistan Sağlık Grup Başkanlığı’na bir rapor sunuyor. Bu rapora göre tanı sayısı, 1980lerde yılda ortalama 10-12 kişi iken; Afşin Anın faaliyete geçişinin 5. senesinde (1989) 8den 59a fırlıyor. 1990larda ortalama 80e çıkıyor. 1984 ile 1993 arasındaki dönemdeki artış 8 kattan fazla: 

2006da Afşin B santralinin de devreye girmesiyle bu tablo iyice derinleşiyor. 

Greeenpeace Akdenizin 2109un Mart ayında yayınladığı, Afşinde Kömürlü Termik Santrallerin Bedeli başlıklı rapor, bu iki santralin şimdiye kadar bölgede toplamda 17 bin erken ölüme neden olduğunu ortaya koymuştu. Rapor, planlanan diğer 6 santralle bu sayının 32 bine çıkacağını öngörüyor.

maraş
Fotoğraf: Onur Akgül
Dünyada, Kömürden Hızlı ve Büyük Bir Çıkış Söz Konusu”

Dünyada, kömüre dayalı enerji üretimine karşı verilen mücadele sonuç veriyor ve bu yönde politikalar geliştiriliyor. Türkiyede durum nasıl geleceğe yönelik olumlu politika sinyalleri alabiliyor musunuz? 

Dünyada, gerek elektrik enerjisi üretimi anlamında, gerekse finansal destek mekanizmaları anlamında; kömürden hızlı ve büyük bir çıkış söz konusu. Türkiyede durumun bugün aynı olduğunu söylemek zor olsa da kömürün toplum sağlığı, çevre ve ülke ekonomisi üzerinde yarattığı tahribat her geçen gün daha da net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu yüzden, Türkiyede de karar vericilerin de bu zararları görmezden gelemediğini söylemek mümkün. Türkiye hala çok sayıda kömürlü termik santral planlıyor ve enerji politikası kapsamında linyit kaynaklarını sonuna kadar kullanacağını ifade ediyor, yabancı yatırımcıya bu alandaki yatırımı için rehberlik edecek süreçler tasarlıyor, kömürlü termik santrallerin zayıflayan finansal zeminini kuvvetlendirmeye çalışıyor. Kömürün en yetkili ağızlar tarafından bir halk sağlığı meselesi olarak tarif edilmesi, bu durumun gelecek yıllarda değişebileceği sinyalini verse de aktif ve reel politika değişiklikleri henüz ufukta görünmüyor. Bununla birlikte Türkiye gelişen bir yenilenebilir enerji üretimine de sahip, fakat bu tek başına yeterli değil. Her şekilde kömürü bir elektrik üretim kaynağı olarak terk etmeli, onu yer altında bırakmalı, kömürden çıkış politikasını gündemimize almalıyız.

Kömürlü Termik Santral Karşıtı Temiz Hava Hakkı Mücadelesi

2019 yılının kömürlü termik santrallere karşı mücadelenin ve zaferlerin yılı olduğunu raporladınız. Greenpeace aktivistleri ve çevre savunucularıyla birlikte elde ettiğiniz kazanımları paylaşır mısınız? 

2019, kömürlü termik santrallere karşı mücadelede önemli bir dönüm noktası oldu. Bu sürecin devam ettiğini de söyleyebiliriz. Yaşam ve doğa savunucusu yerel hareketlerin, sivil toplumun ve sorumluluk sahibi bilim insanlarının ortaklaşa verdiği mücadele ile kömürlü termik santrallerin kamuoyu nezdindeki itibarının sarsıldığını, aslında olması gereken yere indiğini söyleyebiliriz. Bu süreci etkileyen en önemli faktör, yıl boyunca verilen -ve 2020de de sürmekte olan- madde 45 ve sonraki adıyla madde 50 mücadelesi oldu. Torba yasa kapsamında iki defa meclise gelen ve özelleştirilen santrallere iki yıl daha çevre yatırımı yapmadan faaliyette bulunma izni sağlanmasını amaçlayan bu maddeler, büyük bir toplumsal itiraz ile geri çekildi. Burada önemli olan, kömürlü termik santral karşıtı temiz hava hakkı mücadelesinin, meclisteki fikir ayrılığı bariyerini bile aşabilmesi oldu. Maddeler, mecliste temsil edilen tüm siyasi partilerin fikir birliğiyle geri çekilmişti. Madde teklifi 2019 sonunda bu sefer Madde 50 adıyla yeniden meclise gelse de yine geri çektirildi ve revize edildi. Sonuç itibariyle çevresel yatırımlarını gerçekleştirmeyen santraller 2020 başında kapatıldı ve böylece kömürlü termik santrallerin dokunulmaz olduğu dönem resmen geride bırakıldı. Verilen mücadele, temiz hava hakkını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat desteklemesini sonucun beraberinde getirdi. Bu gerçekten bir dönüm noktası oldu. 

greenpeace maraş
Fotoğraf: Onur Akgül
Mücadele Verdiğimiz Kırklareli Termik Santrali İptal Edildi”

Bu süreç, verilen mücadelenin gerek yapısı, gerekse moral düzeyi açısından da önemliydi. Artık yaşam, doğa ve temiz hava hakkı savunucuları, sadece tekil termik santral projelerine değil, geniş bir cephe olarak tüm kömür santrallerine karşı mücadele verebilir hale de geldi, kömürü bırakma talebi kitlelerin ortak talebi haline geldi. Yerel eylemler, geleneksel ve sosyal medya kullanımı, bilimsel analizler, vekillerle görüşmeler, sahada ve sosyal medyada süren hareketlilikler etkili bir şekilde bir kampanya dahilinde koordine edilebildi. Bu sürecin izlerini 2020de takip etmek mümkündür. 2020de Greenpeace Akdeniz olarak bizim de aktif olarak mücadele verdiğimiz Kırklareli termik santrali projesinin ve Denizli – Avdan bölgesinde planlanan santralin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından iptal edildiği haberleri de peş peşe geldi. Bu sürecin bu şekilde devam etmesi için, bu mücadelede yer alan tüm birey ve kurumlar, zor pandemi şartlarına rağmen aynı kararlılıkla yola devam ediyor. Daha da güzel günler göreceğimize inanıyorum. Mücadele kazandırır, daha yeni başladık, devam. 

Enerji [d]evrimi: İklim Değişikliği Çağının Gereklerine Uygun Bir Enerji Modeli”

2015 yılında Greenpeace Türkiye ve Avrupa Birliği Yenilenebilir Enerji Konseyinin ortaklaşa hazırladığı Enerji Devrimi raporu açıklanmıştı. Raporu tekrar hatırlayacak olursak; raporun hazırlanış amacı, çizdiği yol haritası ve çözüm önerileri nelerdi? 

dünyada kömürlü termik santraller

Enerji [d]evrimi raporu, Türkiyenin bugün de sürdürülebilir olmayan, yaşam kalitemizi düşüren, gıda güvenliğini tehdit eden, yüksek bir çevre kirliliği yaratan fosil yakıtlara bağımlı enerji modelinden, ekonomiden ödün vermeden uygulanabilecek ve iklim değişikliği çağının gereklerine uygun bir enerji modeline geçişin yollarını ortaya koyuyordu. 

Yol haritası ve önerilerinde ise; enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji modelinin bir yan aksesuarı olmaktan çıkıp ana aktörü haline geldiği bir dönüşüm ve tüketicilerin yalnızca pasif enerji müşterileri olarak görülmediği, akıllı şebeke sistemleri sayesinde aktif üreticilere dönüştüğü bir üretim-tüketim ilişkisi ön plandaydı.

Akdeniz Havzası, İklim Krizinden En Çok Etkilenecek Bölgeler Arasında” 

Türkiye’nin enerji ihtiyacını karşılamak için kömürlü termik veya nükleer santrale ihtiyaç duyulmadan karşılanabileceğini belirttiğiniz bu raporla sunduğunuz öneriler, aradan geçen 5 yılda dikkate alındı mı, hayata geçirildi mi? 

Enerji [d]evrimi raporunda önerdiğimiz politika değişiklikleri:

1- Fosil yakıtlar ve nükleer enerji için alım garantisi anlaşması dahil tüm teşviklerin kaldırılması.

2- Emisyon üst sınırı ve emisyon ticareti yoluyla enerji üretiminin dış (sosyal ve çevresel) maliyetlerinin telafisi.

3- Tüm enerji tüketim alanlarında, binalarda ve araçlarda sert verimlilik standartlarının mecburi kılınması. 

4- Yenilenebilir enerji ve birleştirilmiş ısı ve güç üretimi için yasal bağlayıcılığı olan hedefler oluşturulması. 

5- Elektrik piyasalarının, yenilenebilir kaynaklara dayalı üretimin lisanslama ve şebekeye öncelikli erişim garantisiyle yeniden yapılandırılması. 

6- Yatırımcılar için tanımlanmış ve sabit geri dönüşlerin sağlanması, örneğin tarife garantisi planları sunulması. 

7- Daha çevreci ürün bilgisi sağlayabilmek için daha iyi etiketleme ve ifşa mekanizmaları uygulanması. 

8- Yenilenebilir enerji ve enerji verimliliği için araştırma ve geliştirme bütçelerinin arttırılması

greenpeace maraş
Fotoğraf: Barbaros Kayan

Raporun ortaya koyduğu senaryolar bu politika değişikliklerinin uygulanması gerekli ile mümkün olacaktır. Bu değişikliklerin benimsendiğini günümüz Türkiyesinde söylemek güç. Her ne kadar yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiminde Türkiye önemli bir gelişme kaydetmiş olsa da aynı gelişmeyi, özellikle fosil yakıtlardan ve nükleer enerji projelerinden vazgeçme sürecinde göremiyoruz. Bununla birlikte, teknolojik gelişmelerin yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminde yarattığı büyük maliyet düşüşleri, ekonomiye sağlayabileceği potansiyel katkıyı her geçen gün artırıyor. Türkiyenin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, iklim krizinden en çok etkilenecek bölgeler arasında yer alıyor. Enerji [d]evrimi raporunun önerdiği politika değişiklikleri uygulamak, bizi her anlamda iklim krizini karşı bir kazanan haline getirecek ve uluslararası arenada da örnek alınan bir konuma getirecektir. 

Dosyanın ilk röportajına buradan ulaşabilirsiniz.