Meme Kanserinde Düzenli Kontrol, Erken Tanı ve Doğru Tedavi Altın Standartları Oluşturuyor
Meme kanseri farkındalık ayı için sorularımızı yanıtlayan Prof. Dr. Ömer Harmancıoğlu, meme kanserinin görülme sıklığı, ölüm oranları, oluşum nedenleri, doğru bilinen yanlışlar ve erken tanının önemine dair önemli bilgiler verirken meme kanserinin erken evrede tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu hatırlatarak; düzenli kontrol, erken tanı ve doğru tedavinin altın standartlar olduğunu kaydetti.
Meme kanserinin görülme oranları hakkında neler söylemek istersiniz; ülkemizde ve dünyada meme kanserinin neredeyse tamamının kadınlarda görüldüğü bilinir ancak nadiren de olsa erkeklerde de görülebilen meme kanserinin dünya genelinde durumu nedir?
Meme kanseri, yaşayan kadınlarda akciğer kanserinden sonra en sık rastlanan kanser türüdür. Son yıllarda ABD’de görülme sıklığında %1.8 artma olmakta ve her yıl 180.000 yeni hasta tespit edilmektedir. Dünyanın diğer ülkelerinde ise bu oran %1,2 oranında olmakta ve yıllık 120.000 yeni vakaya rastlanmaktadır. Görülme sıklığı gelişmiş ekonomisi olan ülkelerde ve özellikle ABD, Kanada, İsveç gibi kuzey Avrupa ve Amerika ülkelerinde daha fazla artmaktadır. Örnek verilecek olursa görülme sıklığı ABD’de yüz binde 80-90 iken Japonya’da 12-15’tir. Önemli noktalardan biri de aynı ülke sınırları içinde yaşayan ırklar arasında da görülme sıklığı farklılıklar göstermektedir. Buna da en güzel örnek olarak ABD‘de yaşayan kadınlar gösterilmekte ve beyaz ırkta en fazla, sarı ırkta ise daha az oranda meme kanseri tanısı konulmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı güney ülkelere inildikçe ve soysa ekonomik durumu daha düşük ülkelere gidildikçe azalmaktadır ve bizim ülkemize geldiğimizde ise oran yüz binde 9.6’dır. Görülme sıklığı hastaların yaşlarına göre de değişim göstermekte olduğu bilinmektedir. 30-44 yaş gurubunda ABD’de yüz binde 25, 45-49 yaş grubunda 200 iken 70-75 yaş gurubunda ise oran yüz binde 463’e yükselmektedir. Erkeklerde de meme kanseri görülebilir ancak görülme sıklığı kadınlardan 100 defa daha azdır.
Meme kanserinin başlıca nedenleri nelerdir?
İnsanlarda meme kanserinin oluşumunun tam nedeni bilinmemektedir. Değişik nedenler oluşumundan sorumlu tutulmaktadır. Oluşum nedenlerinin başlıcalarını sayacak olursak genetik, östrojen hormonu, çevresel faktörler, bazı kimyasallar, radyasyon ve virüsler meme kanserinin meydana gelmesinden sorumlu tutulmaktadır. Bu teorilerin ispatı da kobaylar ve farelerde bazı virüsler ve bazı kimyasallarla hastalık oluşturulabilmektedir. Hayvan deneylerinde herpes virüslarinin de hastalığa sebep olabileceği gösterilmiştir. Tahmin edeceğiniz gibi insanlarda bu tür deneyler yapılamayacağı kesindir bu nedenle de bu görüş bir hipotez olarak ifade edilebilir.
Meme kanseri oluşuma etki eden genetik nedenler ve risk faktörleri nelerdir?
Ailesel hastalık ilk defa 1866 yılında Paul Brocca tarafından bilim dünyasına bildirilmiştir. Ailesel meme kanseri oranı meme kanserlerinin yüzde 20’sini oluştururlar. Annede hastalık varsa kişinin meme kanseri ile karşılaşma riski iki misli, kız kardeşte varsa 2,5 misli arttığını bildirilmiştir.
Bugünkü bilgilerimize göre istatistiksel olarak bir kadında meme kanseri görülmüşse annesinde 8, kız kardeşinde 2.7, kızında ise 4,6 misli risk artmaktadır.
Son yıllarda tıbbi biyoloji bilgilerimizin artması ve genetik çalışmaların sonucunda gen çalışmalarında BRCA 1 ve BRCA 2 olarak isimlendirilen iki gen bulunmuş ve bu genleri taşıyanlarda meme ve yumurtalık kanseri görülmesi oranının çok yüksek olduğu saptanmıştır. Özellikle BRCA 2 genini taşıyan kişilerde meme kanseri normal görülme yaşından daha genç ve iki memede de görülmektedir.
Endokrin etkenler, çocuklukta erken yaşta adet görülmesi risk faktörü olarak görülmekte olup, her bir yıl geç adet oluşması meme kanseri riskini belirgin olarak azalttığı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Aynı şekilde erken menopozda kanser riskini azaltmaktadır. 45 yaşından önce menopoza giren kadınlarda 55 yaşından sonra menopoza girenlere göre meme kanseri görülme olasılığı yarı yarıya azalmaktadır.
Doğurganlık hayatı kısa olan kadınlarda meme kanseri daha az görülmektedir.
40 yaşlarda cerrahi veya radyoterapi ile menopoza giren kadınlarda da hastalık riski daha az olduğu yine ispatlanmıştır. Hamilelik ve doğumunda meme kanseri ile ilişkisi uzun zamandan beri bilinmektedir. Hiç doğum yapmamış veya 35 yaş sonrası ilk doğumunu yapan kadınlarda meme kanseri riski normalden daha fazladır. Yayınlanan bir çalışmada 30 yaşından sonra doğum yapanlarda 20 yaşından önce doğum yapanlara göre kanser gelişme riski 4 defa daha fazladır. Bir başka çalışma da Danimarka’da yapılmış ve 15 bine yakın kadın incelenmiş ve doğum sayısı arttıkça meme kanseri riskinin azaldığı ortaya çıkartılmış ve her bir doğum meme kanseri riskini onda bir oranında azalttığı sonucuna varılmış ve bilim dünyasına bir makale ile duyurulmuştur. Uzun süreli emzirme de meme kanseri riskini azaltan bir neden olduğu Çin‘de yapılan istatistiksel bir çalışma ile ortaya çıkartılmış ve 5 sene süre ile emziren kadınlarda meme kanseri riskinin üçte bir oranında azalmakta olduğu bildirilmiştir.
Türkiye’de gen tetkikleri yapılabiliyor mu, kimler bu testi yaptırmalı?
Son yıllara kadar ülkemizde gen çalışmaları yapılan merkezler yok denecek kadar azdı. Ama bugün aşağı yukarı tüm gelişmiş üniversite hastanelerinde bu tetkikler ve genetik danışmanlık yapılabilmektedir. Ayrıca bazı özel genetik merkezlerinde de başarılı şekilde testler gerçekleştirilmektedir. Halk sağlığının Eğer BRCa1 ve 2 de gen mutasyonları varsa gerek cerrahi gerekse medikal korunma yöntemleri mevcuttur. Hastayla tartışılarak korunma tedbirleri alınmalıdır. Unutulmaması gereken de halk sağlığının birinci prensibi hastalıklardan toplumları korumaktır.
Östrojen hormonunun meme kanseri oluşumuna etkisi var mıdır, bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Östrojen hormonunun bir başka şekilde ifade edilecek olursa yumurtalıkların çalışması ile meme kanseri arasında sıkı ilişki mevcuttur ve hastalığın oluşmasında başlıca etkenlerden biri östrojendir. Hayvan deneylerinde östrojen enjeksiyonları ile meme kanseri oluşturulabilmektedir. Menopozdaki kadınlarda uzun süre ile hormon replasman tedavisi uygulanırsa yani menopoz sonrası östrojen hormonu kullanan kadınlarda hafif de olsa meme kanseri riski artmaktadır. Ancak ilaç alımı kesildiğinde yıllar içinde risk azalmakta ve risk normal düzeye gelmektedir. Keza çok genç yaşlarda doğum kontrol hapları uzun süreler kullanılırsa da bu ilaçların östrojen içermeleri nedeniyle risk artmaktadır. Diğer cinsel hormonlar olan testosteron ve progesteronun meme kanseri riskini artırıcı olduklarını gösteren herhangi bir güvenilir çalışma yoktur.
Beslenme, alkol ve sigara kullanımı, spor gibi çevresel faktörlerin meme kanseri oluşumuna etkisi var mıdır?
Beslenmenin ve özellikle yağdan zengin beslenmenin deney hayvanlarında meme kanseri oluşturduğu uzun zamandan beri bilinmektedir. ABD’de yapılan çalışmalarda meme kanseri görülen kadınların %50’sinden fazlasının yağdan zengin gıdalarla beslendiği ve aynı zamanda da beslenme türüne bağlı olarak şişman oldukları bildirilmiştir.
İspanya’da yapılan bir çalışma ise zeytinyağı ile beslenen kişilerde meme kanseri görülme oranının diğerlerine göre daha düşük olduğu gösterilmiştir, belki de Akdeniz ülkelerinde hastalığın daha az görülmesinin nedeni de bu beslenme alışkanlığıdır. Ayrıca bol lifli gıdalarla beslenme de risk azaltıcı bir nedendir çünkü bol posalı gıdalar dışarıdan alınan östrojenin emilmeden atılımını kolaylaştırmaktadır. Bol kalorili diyetle beslenen ve şişman kadınlarda özellikle menopoz döneminde meme kanseri riskini arttırdığında istatistiksel çalışmalarla ispatlanmıştır.
Bir başka gıdasal risk faktörü de A ve C vitamini ile selenyum gibi antioksidan gıdalardan fakir beslenmedir.
Alkol kullanımı günde 12 gr’dan fazla alkol alan kadınlarda meme kanseri riski 1.2, 24 gr alkol alanlarda ise 1.7 kat artmaktadır. Özellikle menopozdaki kadınlarda alkol kullanımı yukarıda belirtilen rakamlardan daha fazla meme kanseri riskini yükseltmektedir.
Çocuk yaşlarda yani memenin gelişmesi devresinde radyasyonun memeye etkisi daha fazla olup genç yaşta meme kanseri gelişmesinde neden olabilmektedir. Göğse, boyuna veya memeyi etkileyecek bir vücut bölgesine radyoterapi yapılması meme kanseri riskini 4 misli arttırır ve radyasyonun etkisini gösterme süresi 30 yıla kadar uzayabilmektedir. Tabii ki radyasyonun bu kadar etkisi olduğu öğrenildiğinde “akciğer grafisi veya mamografi gibi tanı yöntemleri meme kanseri riskini arttırır mı?” sorusunu hemen akla getirmektedir. Akciğer grafisi ve mamografi tetkiklerinde meme dokusunun aldığı radyasyon 0.0002-0.00015 santigray dozdadır, hele günümüzde geliştirilmiş olan dijital mamografi ve röntgen cihazlarında alınan doz yukarda belirtilen dozun hemen hemen yarısı kadardır. Bu da meme kanserini arttıracak bir doz olmadığı istatistiksel çalışmalarla gösterilmiştir.
Spor Yapmayan Kadınlarda Meme Kanseri Riski Yapanlara Göre Daha Fazladır
Fiziksel aktivite meme kanseri riskini azaltan bir nedendir. Haftada 600 kalori harcayacak şekilde orta derecede spor yapan kadınlarda meme kanseri görülme riski normalden 3 defa daha az olduğu çalışmalarla gösterilmiştir. Bir başka çalışma ise 40 yaşın altındaki kadınlarda haftada 4 saat veya daha fazla egzersiz yapan kadınlarda normal meme kanseri riski yarı yarıya düşmektedir.
Kadın hastalıklarının ve diğer kanser türlerinin meme kanseri oluşuma etkisi var mıdır?
Kadınlarda çok sık görülen fibrokistik değişiklikler meme kanseri riskini arttırmaz. Ancak bazı proliferatif (hücre üreme katsayıları yüksek) meme hastalıkları mevcuttur ki meme kanseri riskini arttırmaktadır. Bu hastalıklar sklerozan adenoziz, intraduktal papillom kolumnar değişiklik gösteren meme hastalıkları, lobular karsinoma insitu ve özellikle, duktal karsinoma insitu meme kanser riskini yüksek oranda arttırmakta olup, mutlaka cerrahi tedavi gerektiren durumlardır.
Meme kanseri geni ile endometrium (rahim) kanseri, over (yumurtalık) kanseri ve kolon (kalın barsak) kanseri genleri aynı kromozom üzerinde yerleşir bu nedenle ailede hastalarda sorulması gereken hastalıklardır. Bu kanserlerin birinin kişide olması diğerlerinin de kontrollerde araştırılması önemlidir.
Akraba evlilikleri meme kanserine yol açan nedenler arasında mıdır?
Akraba evliliği o ailedeki tüm hastalıkların görülme sıklığını artırdığı biyolojik bir gerçektir. Anne ve babadan gelebilecek resesif genler o kişide birleşirse dominant olur ve hastalık ortaya çıkar. Bu görüşün ispatı için gösterilen örnek Yahudilerin kendi ırklarından başka kişilerle evlenmedikleri için dünyada en sık meme kanserinin görüldüğü topluluktur.
Doğurganlık tedavileri ve kürtaj gibi faktörlerin meme kanseri oluşumunda etkileri nelerdir?
Tüp bebek çalışmalarında da yüksek doz östrojen kullanıldığı bilinmektedir bu da fizyopatolojik olarak meme kanserinin oluşmasını artırdığı düşünülmekte olup uygulanan tedavi sayısı arttıkça olasılık da artıyor olması doğaldır. Tüp bebek çalışmalarının rutine girmesi son yıllarda olması ve istatistiksel çalışmalar için 15 yıl gibi bir zamana ihtiyaç olduğundan bu görüş bilimsel olarak ispatlanmamıştır ancak klinik izlemimiz maalesef hastalığın görülme yaşını aşağı çeker kitle görülme sıklığını arttırmaktadır.
Meme kanseri ve östrojen ilişkisi göz önüne alındığında doğurganlık tedavilerine de şüpheyle yaklaşılmaktadır. Şimdilik bu konuyla ilgili uzun soluklu ve birçok değişkeni göz önüne alan bir çalışma olmasa bile aksini iddia eden bir çalışma da bulunmamaktadır.
Kürtajın gebelik sürecini bozması nedeniyle hormon düzeylerine etki ettiği düşünülmektedir. Bu değişim de meme kanseriyle ilişkilendirilmektedir. Ancak bu konu birçok araştırmaya konu olmasına rağmen herhangi bir kesin kanıt bulunamamıştır.
Her kadının belli aralıklarla elle meme muayenelerini yapması öneriliyor, fark edilen her kitle kanser belirtisi midir ve kitle gelişimi olmadan meme kanseri tespiti mümkün müdür?
Her kadının 20 yaşlarından itibaren memelerini kontrol etmelidir. Özellikle bu işlem menstruasyondan sonraki ilk banyoda sabunlu iken yapılması kitlelerin hissedilmesini kolaylaştırır. Bu işlemin ayda bir yapılması gerekir her banyodan sonra yapılması doğru değildir yanıltıcı sonuçlar ortaya çıkartır. Ayrıca memelerde simetri olup olmadığı, çekilme varlığı, meme başının çökmesi veya meme başında yaraların olmasını gözlenmesi gerekir. Yine izlenmesi gereken bir başka bulguda meme başından kendiliğinden gelen akıntılardır. Özellikle kanlı meme başı akıntısı kanserin ilk bulgusu olabilir Her ele gelen kitle erken evre midir sorusuna 4 santimetreden küçük kitleler eğer koltukaltında herhangi bir patoloji yoksa kanserse erken olma olasılığı yüksektir.
Her ele gelen kitle tabii ki kanser değildir, hareketli, kenarları düzenli, hareket edebilen kitlerin kanser olma olasılığı azdır. Bu tür kitlerin kadınlarda sık gördüğümüz kistik yapılar veya iyi huylu yavaş büyüyen özellikle genç yaşlarda ortaya çıkan fibroadenom olarak isimlendirdiğimiz kitlerin olma olasılığı yüksektir.
Kitle gelişmeden memede kanser gelişme olasılığını tespit etmemiz mümkündür. İşte bu nedenle tarama modelleri geliştirilmiştir. Mamografide görülebilen usg de tespit edilmeyen gruplaşmış mikokalsifikasyon kümeleri veya distorsiyon olarak ifade edilen düzensiz bölgeler riskli sahalar olarak kabul edilir. Bu bulguların ileri tekniklerle incelenmesi veya sık olarak kontrol edilmesi gerekir. Şunu da unutmamak gerek insan eli orta büyüklükte bir memede 1 cm’nin altında olan kitlelerni hissetmesi mümkün değildir. Bu nedenlerle belirli aralıklarla meme kontrolünün yapılmasını tavsiye ediyoruz.
Meme kanserinden dolayı ölüm oranlarında tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmelere bağlı bir değişiklik oldu mu?
Kadınlarda meme kanserinden ölüm, kanserden ölümlerin %18’ini oluşturmaktadır. Meme bu oranda akciğer ve kalın bağırsak kanserinden sonra 3. sıradadır ama hatırlanması gereken 1945-1985 seneleri arasındaki istatistiklerde kanser ölümlerinin birinci, sırasında meme kanserinin oturduğudur. Son yıllarda görülme sıklığında bariz artış olmasına rağmen meme kanserinden ölüm istatistiklerinde hafif bir düşme gözlenmektedir ki bunda hastalığın tanı ve tedavisindeki gelişmeler rol oynamıştır.
Avrupa topluluğunda meme taramaları 50 yaşta mecburi olarak mamografi ile yapılmaktadır. Ülkemizde Sağlık bakanlığı ‘Ketem’ adı ile anılan kanser tarama üniteleri kurulmuş, bu ünitelerde müracaat eden vatandaşlarımıza mamografi yapılmaktadır ancak mecburi değildir müracaat eden kişilere yapılmaktadır. Aynı şekilde ülkemizden yayınlanan epidemiyolojik çalışmalar sonucunda meme taramaları 40 yaşından itibaren yapılabilmektedir. Mamografinin hastalığı ortaya çıkartma olasılığı % 75 dir. Bu tetkike meme usg’si yapılması ilave edilirse tanı olasılığı %90’a çıkmaktadır. Bazı meme kanserleri görüntüleme yöntemlerinde belirti vermeyebilir bu tiplerin atlanılmaması içinde fizik muayene dediğimiz hekim tarafından elle yapılan palpasyonunda görüntüleme yöntemleri ile beraber yapılması önerilmektedir.
Meme kanseriyle ilgili yaygın olarak doğru bilinen yanlışlar nelerdir?
Örneğin internet bilgileri arasında sıkça karşılaştığımız, “sadece ailesinde meme kanseri öyküsü bulunan kadınların meme kanseri riski taşıdığı, memede oluşan çoğu yumru kanserdir, balenli sutyenler meme kanseri riskini arttırır, memede oluşan çoğu yumru kanserdir, meme implantları kanser riskini arttırabilir, Tüm kadınların meme kanserine yakalanma oranı (her 8 kadından biri) eşittir, terlemeyi önleyici ürünler meme kanseri riskini arttırır, küçük göğüslü kadınların meme kanserine yakalanma riski daha azdır, baba tarafının meme kanseri geçmişi, anne tarafının geçmişi kadar etkilemez, kafein meme kanserine neden olur, Meme kanseri riskini azaltmak için herhangi bir şey yapılamaz, meme kanseri riskini azaltmak için herhangi bir şey yapılamaz, kürtaj meme kanseri riskini yükseltir” bilgileri doğru mudur, eğer yanlışsa doğruları nedir?
Kadınlarda görülen meme kanserinin %70’i tanımlanabilir nedenlere dayanmaktadır. Ancak tek risk faktörü genetik yatkınlık değildir. Aile geçmişi; birinci derece akrabalarda görülen (ebeveyn, kardeş ya da çocuk) meme kanseri, kişinin de aynı hastalığa yakalanma riskini iki katına çıkarabilmektedir.
Bilimsel olmayan bir görüşe göre; balenli sutyenlerin meme bölgesinde toksinlerin birikmesine sebep olduğuna inanılmaktadır. Ancak ne balenli sutyenlerin ne de başka bir iç çamaşırının ya da kıyafetin meme kanseriyle ilgili herhangi bir bağlantısı olduğu tespit edilmemiştir.
Kadınların memesinde oluşan yumruların %80’i iyi huylu (kanser olmayan) topaklar ya da kistlerdir. Ancak, erken teşhis meme kanserinde oldukça önemli olduğundan; meme bölgesindeki herhangi bir yumruyu fark eden kadınların uzman doktorlarına başvurmaları gerekmektedir.
Meme implantlarının meme kanseri riskini arttırdığına yönelik herhangi bir araştırma bulunmamaktadır. Ancak; implanta sahip kadınların muayenesinde bazen standart mamografi yeterli gelmeyebilir. Bu konuyla ilgili doktorunuza danışmanızı önermekteyiz.
Kadınların meme kanserine yakalanma riskleri yaşlandıkça artmaktadır. 30’lu yaşlarda meme kanserine yakalanma riski 233 kadında 1 olmasına rağmen ortalama yaşam süresi 85 olarak kabul edildiğinde, meme kanserinin görülme sıklığı ortalama 8 kadında 1 olarak kabul edilmektedir. Ancak tüm kadınların hayatları boyunca hastalanma riskinin oranı değil, tüm yaşam göz önünde bulundurulduğunda hesaplanmış bir orandır.
Bu konuyla ilgili netleşen tek genel tıbbi tanı; daha fazla araştırma yapılması yönündedir.
Meme kanserleri ya da meme bölgesinde oluşan kitleler ve bu tür ürünlerin kullanımıyla ilgili doğrudan ve yeterli çalışmanın yapılmadığı belirtilmektedir.
Şimdiye kadar göğüs büyüklüğü ve meme kanseri riskiyle doğrudan bir ilişki tespit edilememiştir. Çok büyük göğüslü kadınların küçük göğüslü kadınlara göre, meme tarama testleri daha zor olabilir. Ancak bu durum kanser tanısı konusunda doğrudan olumsuz bir durum teşkil etmemektedir.
Meme kanseri riskinde anne tarafı geçmişi kadar baba tarafı geçmişi de oldukça önemlidir. Baba tarafındaki kadınların özellikle sağlık geçmişi, olası bir kanser vakası mutlaka araştırılmalıdır. Buna göre de meme kanseri riskiniz bir uzmanla değerlendirilmelidir.
Kafein ve meme kanseri arasında olumsuz bir ilişki tespit edilmemiştir. Aksine, bazı araştırmalarda meme kanseri riskinin kafein tüketimiyle azaldığından bahsedilmektedir.
Vücut kitle indeksiniz obeziteye işaret ediyorsa düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenmeyle meme kanseri riskinizi azaltabilirsiniz. Öte yandan; alkol tüketiminizi sınırlandırmanız, sigarayı bırakmanız ve kendi kendinize meme muayenesinde titiz davranmanız kanser karşı bireysel olarak alabileceğiniz basit ama etkili önlemlerdir.
Çok yüksek derecede meme kanseri riski taşıyan kadınlar, uzman doktorlarıyla birlikte verebilecekleri bir kararla mastektomiyle risklerini %90 oranında azaltabilirler.
Yıllık mamografi uygulamalarında maruz kalınan radyasyonun kanser riski üzerine etkisi var mıdır ve mamografi sonuçlarında riskin tespit edilememe ihtimali var mıdır?
Mamografi cihazında radyasyonun kullanıldığı doğru olmakla birlikte; testlerle birlikte ortaya çıkan sağlık sonuçları ile kişinin maruz kaldığı radyasyon derecesi değerlendirildiğinde, bu görüntüleme tekniğinin avantajlı olduğu belirtilmektedir. Mamografi aracılığıyla maruz kalınan radyasyon oranı kanser olma riskiyle kıyaslandığında önem arz etmektedir.
Meme kanseri tespiti ve taraması için oldukça önemli olan mamografi, %10 ila %20 oranında riski tespit edemeyebilmektedir.
Alabileceğiniz diğer tedbirleri elinizden bırakmamalı; klinik testlere ve kendi kendine muayene metodunu da benimsemelisiniz.
Meme kanseri, erken evrede tedavi edilebilir bir hastalıktır. Meme kanseriyle mücadelede altın standartlar; düzenli kontrol, erken tanı ve doğru tedavidir. Koruyucu önlemler, hayat kurtarıcıdır. Görünmeyeni görebilmek için erken tanıya yönelik taramaları yaptırmayı ihmal etmemek gerek.
Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Meme kanseri için risk faktörlerini bilmek ve erken tanı, ilk adımdır. Korkmayın, bilinçlenin ve meme kanserinin erken tanı ile tedavi edilebilirliğinin arttığını unutmamak gerekir.
Bizi Takip Edin