Sürdürülebilirlik Adımları Derneği: “’Yeni Normal’de Sorunun mu; Çözümün mü Parçasısın?”
Küresel Amaçlar haftasında, COVID-19 salgını sürerken, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları'na (SKA) ulaşmak için 10 yılımız kalmış ve yerkürenin sorunları daha görünür olmuşken, ‘pandemide sürdürülebilirlik’ konusunu Sürdürülebilirlik Adımları Derneği kurucularından Doğa Tamer ve Emrah Kurum ile konuştuk. Salgının etkisiyle artan ve yaygınlaşan sorunlar karşısında, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşma çabalarının daha çok önem kazandığına dikkat çeken Tamer ve Kurum’a göre, herkes kendisine “çözümün mü bir parçasıyım, yoksa sorunun mu?” sorusunu sormalı ve kendi yerelinde dayanışarak bir şekilde çözüme katkı sunmalı.
Sorunlara Çözümler Buluşması ve Çözümler Atölyesi gibi çeşitli aktörlerle farkındalık çalışmaları yürüten ve sürdürülebilirlik alanında aktif bir STK olan Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nden Doğa Tamer ve Emrah Kurum, edindikleri deneyimleri, pandeminin sürdürülebilirliğe etkisini ve yeni normal’e ilişkin öngörülerini anlatıyor.
Küresel Amaçlar haftasındayız, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları çerçevesinde 2020 yılında, pandemiyle birlikte dünya ne durumda?
COVID-19 küresel salgını, ekonomileri ve insanları çok zorladı. Halen de zor günlerden geçiyoruz. Bugün; sürdürülebilir kalkınmanın, BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşma çabalarının çok daha önem kazandığını görüyoruz. Salgınla birlikte; yoksulluğun azaltılmasının, eğitim kalitesinin artırılmasının, insana yakışır istihdam yaratmanın, girişimciliğin, yenilikçiliğin, yaratıcılığın desteklenmesinin insan hayatına ve doğaya olan katkılarının bir kez daha farkına vardık.
2020 başlarken, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı 2030 yılına kadar gerçekleştirmek için son on yılımızın kaldığını biliyorduk. Salgının küresel bir boyut kazanmasıyla, sağlık sistemleri ve ekonomik yapılar üzerinde büyük baskılar oluşmaya başladı. Bu da eşitsizliklerde büyük ölçüde artışa sebep olurken; insanların yaşamlarını zorlaştırmaya ve geçim kaynaklarını tehdit etmeye başladı. Salgının Küresel Amaçlardan Amaç 1: Yoksulluğa Son, Amaç 2: Açlığa Son, Amaç 3: Sağlık ve Kaliteli Yaşam, Amaç 4: Nitelikli Eğitim, Amaç 8: İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme üzerinde kısa ve orta vadede olumsuz etkilerini görüyoruz. Salgının ekonomik büyüme, kamu borcu, istihdam ve insan refahı üzerinde çok ciddi uzun vadeli sonuçları olacak.
Olumlu hiç mi bir şey yok? Tabii ki var. Salgının ilk aylarında, kadın liderler tarafından yönetilen ülkelerin salgınla mücadele ederken ne kadar başarılı olduklarını gördük. Dolaylı da olsa hava ve deniz kalitesinde iyileşmelerin yaşandığı görüldü. Yerel üreticiler teknolojinin de yardımıyla ürünlerini doğrudan son tüketiciyle buluşturdu. Topluluk destekli tarım yaygınlaştı. Dayanışmanın, ortaklıklar kurmanın, birlikte hareket etmenin ne kadar önemli olduğunun farkına varıldı. Çok paydaşlı ortaklıklar kuruldu, iş dünyası, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları ve bireyler salgın sebebiyle yaşanan sorunlara hep birlikte hızlıca tepki verdiler.
Zihniyet ve Davranış Değişikliği Yaratma Hedefi
Sürdürülebilirlik çalışmalarının etkinleştirilmesi ve geliştirilmesini sağlamak amacıyla kurulan bir dernek olarak, kuruluşunuzdan bugüne Türkiye’de sürdürülebilirlik adına deneyimlediğiniz tablo ile yola çıkmadan önce umduğunuz tablo arasında bir karşılaştırma yapabilir misiniz? Neredeydiniz? Bugün neredesiniz? Türkiye nerede idi? Şimdi nerede?
Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin yol haritasını çizmeye 2015 yılında başladık. Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları da 2016 yılının Ocak ayında yürürlüğe girmişti. Biz aslında çalışmalarımızı, dünyanın ilk küresel kalkınma gündemi olan Binyıl Kalkınma Hedefleri doğrultusunda yürütüyorduk. Ülkeler arasındaki rekabeti körükleyen bu hedeflerin 2015’te devamının getirilmesi ve başlıkların genişletilmesi kararı alınınca, biz de faaliyetlerimizi bütüncül bir bakış açısıyla kurguladık.
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, ekonomik ilerlemenin eşitçe paylaşıldığı, aşırı yoksulluğun giderildiği, politikalar yoluyla güvenin tesis edildiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, çevremizin insan kaynaklı bozulmalardan kurtulduğu bir dünya çağrısında bulunuyor.
İsyanların, ayaklanmaların, protestoların olduğu ülkelere bakın. O ülkelerde yaşayan insanlar kendilerini dışlanmış, geride bırakılmış hissettiler. Küreselleşmeyle birlikte insanlar eski yaşam standartlarını kaybettiler. Ucuz işçi neredeyse, yatırımlar oraya kaydı.
Diğer yandan çevresel sürdürülebilirlik çok önemli bir yere oturdu. Enerji verimsizliği, orman tahribatı, yüksek emisyon, iklim değişikliği, türlerin yok olması, su kıtlığı, geri dönüşüm modellerinin olmayışı konuşulur hale gelince, sermaye kesiminde ilk defa biz de elimizi taşın altına koyalım sesleri yükselmeye başladı. Bu zamana kadar -mış gibi yapıyorlardı. İmkân olsa yine -mış gibi yaparlar, ama o zaman da iş yapamaz hale gelecekler. Artık tüketici talebi değişiyor, satın alma davranışları belirleyici oluyor. Sadece aldığı ürünün ambalajına bakmıyor, nereden geldiğine, kimler tarafından nasıl üretildiğine, işçisine, lojistiğine de bakıyor. Çünkü bugün biliyor ki değer zincirini sürdürülebilir hale getirmiş markaların ürünlerini tercih ettiği takdirde kendisi de doğaya ve geleceğine yatırım yapmış oluyor. Bireyler, kurumların davranışlarını çok etkiliyor. Özel sektör, STK’larla, sosyal girişimcilerle etki odaklı iş birlikleri yapıyor.
Sürdürülebilirlik Adımları Derneği olarak, yapmaya çalıştığımız; zihniyet ve davranış değişikliğini yaratmak. Farkındalık artıyor, harekete geçen, geleceğine sahip çıkan, iyiyi besleyen insan sayısı artıyor. Herkesin kendisine şu soruyu sormasını istiyoruz: Ben, çözümün mü bir parçasıyım, yoksa sorunun mu?
Sürdürülebilirlik Adımları Derneği, Sorunlara Çözümler Buluşması gibi farkındalık artırıcı pek çok faaliyeti hayata geçirirken, umduğunuz kadar ilgi görüyor musunuz? Jenerasyonlar arasında çalışmalarınızı takip etme ve katılma yönünden bir fark var mı?
Sorunlara Çözümler Buluşması’nı 2018 yılından bu yana gerçekleştiriyoruz. UNDP Türkiye çözüm ortağımız. Zorlu Holding de Akıllı Hayat 2030 sürdürülebilirlik yaklaşımı kapsamında buluşmalarımızı destekliyor. Yılda 5 ila 6 etkinlik yapıyoruz. Her buluşmamızı bir Sürdürülebilir Kalkınma Amacı odağında yapıyoruz. Sosyal girişimcileri, özel sektör, sivil toplum ve kamu kurumlarından temsilcileri bir araya getiriyoruz. Yaşanan gelişmeleri, kurumların ilham veren çalışmalarını ve iyi uygulama örneklerini konuşuyor, karşılıklı fikir ve deneyim paylaşımında bulunuyoruz. Birbirimizden öğrenmeye, iş birliklerine ve bunun için ortak alanlar yaratmaya çok önem veriyoruz.
Emek ve üretmek kavramlarını tanımaları için çocuklarla geri dönüşüm ve ekoloji atölyeleri yapıyoruz. Bu atölyelerimizin adı Üreten Çocuklar. Çözümler Atölyesi ile küresel bir sorunu yerelleşerek çözme yöntemlerini gençlerle paylaşıyoruz. Etki alanları ne ise, evlerinde, okullarında, çalıştıkları yerlerdeki sorunları tespit edip bu sorunlara çözümler üretebilmeleri için atölyeler yapıyoruz.
Biz aslında farkındalık yaratmakla başlıyoruz. Farkındalığı olan bireyleri ve kurumları eğitim ve atölye çalışmalarımızla harekete geçiriyoruz. Yapılan çalışmaların etkisini artırmak için iş birliklerini çoğaltarak birlikte adım atıyoruz. Her yaşa, her insana ve her kuruma uygun içerikler üretiyoruz. İçeriklerimizi üretirken de kapsayıcı olmaya özen gösteriyoruz. Bu yüzden çalışmalarımıza katılan, bizleri takip eden kesim çok geniş. Gençler de sürdürülebilirlik konusuna çok ilgililer, çünkü biliyorlar ki bugün attıkları her adım yine onların geleceğini etkileyecek.
Sürdürülebilir İş Modeline Geçen Özel Sektör
Özel sektör kurumları ile ortak çalışmalar yürütüyorsunuz; özel sektörün Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada rolüne ilişkin gözlemleriniz neler? Kamu sektöründen daha kritik bir role sahip olabilirler mi?
Yaşadığımız salgın da bize gösterdi ki bugünkü hayat tarzlarımızla iklim değişikliği veya karbon emisyonu arasında yakın bir ilişki var. 50 yıl önce bunu bu şekilde söylemek belki çok mümkün olmayabilirdi. Şu an görünür kanıtlar var; buzullar eriyor, orman yangınları artıyor ve alanları genişliyor, fırtınalar, su baskınları yaşanıyor, dereler, nehirler kuruyor.
Evet, kapitalizmin tipik işleyiş mantığı içerisinde karı kısa zamanda realize etmek öncelikli. İş dünyası, bir zamanlar faaliyetleri sırasında doğaya verdiği zararı nasıl geri veririm diye düşünüyor ve kurumsal sosyal sorumluluk projeleri yapıyorlardı. Yapılan çalışmalar da sektörden ve şirket faaliyetlerinden uzaktı. Artık sürdürülebilir iş modellerine geçiş yaptılar. Sürdürülebilirliği, kurumsal yönetişim modellerinin içine aldılar. Şirketler yapacakları faaliyetten zarar ya da yarar göreceğini düşünerek hareket ediyorlar. Herkesin taleplerini hesaba katarak hareket eden şirketler, küreselleşen dünyada hem daha anlamlı bir iş yapmış oluyor hem de yaptıkları uzun ömürlü olduğu için bundan herkes kazanıyor.
Kapitalist düzende özel sektörün Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada çok büyük rol oynasa da hiçbir kişinin veya kurumun birbirinden daha kritik bir rol üstlendiğini söyleyemeyiz. Konunun hükümet düzeyinde sahiplenilmesi çok önemli. Sürdürülebilirliğe geçiş noktasında zorunluluklar ve talepler ön plana çıkıyor. Hükümetler de çıkardıkları mevzuatlar ve yaptıkları politikalarla bu zorunlulukları hızlandırıyorlar. Yerel yönetimlerin de büyük çabası ve etkisi var. Yerel yönetimler, bölgesel sorunlara çözümler üretebilmek için, sorundan etkilenen kişileri süreçlere dahil ediyor. Küresel bir sorunu ancak yerelleşerek çözebiliriz.
İklim Krizi ve Pandemi ile Birlikte Artan ve Yaygınlaşan Sorunlar
Küresel örneklerle kıyaslanınca sürdürülebilirlik karnemiz nasıl? Türkiye ortalarda mı? Durum vahim mi?
Sürdürülebilirlik konusunda ülke karşılaştırması yapılacaksa 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacına ve bu amaçların altındaki 169 hedefe ayrı ayrı bakmak gerekiyor. Başarılı olduğumuz ve geliştirmemiz gereken alanlar elbette var. Fakat geriye dönüp baktığımızda son 4-5 yıldır, ülkemizde yaşanan sorunlara çözüm üreten kamu, özel sektör, iş dünyası ve sosyal girişimcilerin sayısı giderek artmış durumda. Ülkemizden çıkan iyi uygulamalar, uluslararası ölçeğe ulaştı ve farklı bölgelerdeki sorunlara da çözüm üretmeye başladı.
SDSN’in yayımladığı Sürdürülebilir Kalkınma Raporu 2020’de COVID-19’un Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları üzerindeki kısa vadeli etkilerini inceliyor ve ülkelere ne gibi iyileştirmeler yapabilecekleri üzerine öneriler sunuyor. Bu rapora göre, Türkiye 166 ülke arasında 70. sırada yer alıyor. Rapor Türkiye’nin özellikle açlığın sona erdirilmesi, sağlık ve refah, nitelikli eğitim, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sürdürülebilir şehir ve yaşam alanları gibi başlıklarda çalışmalarını hızlandırması gerektiğini söylüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, eşitsizliklerin azaltılması, iklim eylemi gibi başlıklarda da Türkiye’nin ilerleyen dönemde hızla harekete geçmesi gerektiği belirtiliyor.
İklim krizi ve pandemi ile birlikte sorunlar giderek artmakta ve yaygınlaşmakta. Bize göre çözüm yerelden çözüm üretmenin artırılmasıyla gerçekleşecektir. Ağırlıklı olarak büyükşehirlerden gelen çözümlere ek sorunların yaşandığı şehirlerde de çözüm üreten girişimciler ve kurumlar artmaya başladı. Zaman geçtikçe de birbirleriyle iş birliklerini güçlendirerek deneyim paylaşmaya da başladı. Bu gelişmeler ışığında ise yaşanan sorunlara üretilen çözümlerin yerelleşmesi ve farklı kurumlar arasındaki iş birliklerin artmasıyla Küresel Amaçlar ülkemizde başarıya ulaşacaktır.
Krizlerin Kişisel ve Yapısal Değişimlere Etkisi
Pandemi, sürdürülebilirlik açısından bize ne gösterdi? Kriz ve fırsat karşıtlığı açısından ne söylersiniz?
Salgınla birlikte en çok yaşama biçimlerimiz, üretim ve tüketim alışkanlıklarımızla ilgili konuşmaya ve düşünmeye başladık. Güçlü bir sağlık sisteminin ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Salgın; eşitsizliklerin derinleşmesine, sağlık hizmetlerinin üzerindeki yükün artmasına, işgücü piyasasında ani çöküşe ve çevresel bozulmaya sebep oldu. Bunların hangilerinin ne kadar kalıcı olacağını söylemek çok mümkün değil.
Bugün yaşadıklarımız, 21. yüzyılın ne ilk krizi ne de son krizi olacak; ancak şunu biliyoruz ki krizler her zaman kişisel ve yapısal değişimlere vesile olmuştur. Yine olacak. Ancak şu bir gerçek ki; pek çoğumuz değerlerimizi, hayallerimizi, hedeflerimizi ve özgürlük anlayışlarımızı yeniden sorgulamaya ve hatta değiştirmeye başladık. Yaşama hakkının en temel insan hakkı olduğunu hatırladık.
Bugün, bazı ülkeler şehirlerini yeniden tasarlamayı konuşuyor ve salgının şehir planlamasını kökünden değiştirebileceği, şehirlerin daha sürdürülebilir, kapsayıcı ve döngüsel hale geleceği öngörülüyor. Toplumların teknolojiyi daha etkin kullanmak üzere harekete geçtiği görülüyor. Özellikle yapay zekanın sağlık hizmetlerinde kullanımı öne çıkacak gibi duruyor.
İklim krizi ve pandeminin eşitsizlikleri derinleştirmesi ile nasıl mücadele edilebilir? Bireysel ve toplumsal düzeyde, pandemi sürecinde yapabileceklerimiz azaldı mı? Arttı mı?
Bu noktada özellikle hükümetlere çok ciddi görevler düşüyor. Hükümetler, derinleşen eşitsizlikleri ve kırılgan grupları doğru tanımlayıp; kaynakları adil bir şekilde dağıtmalı.
Sivil toplum kuruluşları kendi çalışma alanlarında kendi faaliyet bölgelerinde sorunları tespit ederek, çözümler için çalışmalar yapmalı. Özel sektör kendi faaliyet alanı veya sürdürülebilirlik stratejisinde ilgili sivil toplum kuruluşu ve sosyal girişimcilerle sorunun doğru tespit edilmesi ve o soruna üretilen çözüm için gerekli kaynaklarını seferber etmeli. Sosyal girişimciler aynı zamanda yaşanan sorunlara hızlı şekilde müdahale etmeli.
İklim krizi ve pandemi ile birlikte belli sorunlar daha da görünür oldu. Bu süreçten çıkmak için bireysel ve kurumsal olarak farklı çözümler üretebilir. Örneğin pandemi sürecinde farklı özel sektör temsilcileri bir araya gelerek solunum destek üniteleri yaptılar. Girişimciler üç boyutlu yazıcıları olan kişileri örgütleyerek siperlik yapılması için girişimlerde bulundu. Yasak dönemlerinde sokağa çıkamayan 65 yaş üstü insanların ihtiyaçlarını karşılaması için bireyler kendi yaşam alanlarında oluşumlar kurdu.
Özetle her birey ve kurum, çevresinde olan sorunlara bir çözüm sunabilir. Ve yaşanan büyük sorunlar karşısında merkeziyetçi çözüm önerisi beklemek eşitsizliklerin derinleşmesi anlamına gelir. Bu yüzden yukarıda da bahsettiğimiz şekilde yapılacak çok fazla iş var. Çözümü başka yerlerde aramak yerine, ben çözümün neresinde yer alabilirim diye düşünmek, en derin karanlıkları bile aydınlatacaktır.
Eklemek istediğiniz bir husus var mı?
Şehirler büyüyor. Eşitsizlikler artıyor. Biyoçeşitlilik hızla kayboluyor. Genç işsizliği kendisini daha çok hissettiriyor. Tüm bunlar olurken çözümün bir parçası olmak elimizde. Daha iyi bir gelecek için, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Hepimizin bu gidişte bir payı varsa, yine hep beraber mücadele etmeliyiz. Sürdürülebilirlik Adımları Derneği olarak bizler; bu mücadelede tüm paydaşlarla birlikte adım atmaya hazırız. Dileyen herkes bize sosyal medya hesaplarımızdan veya info@surdurulebilirlikadimlari.org adresinden ulaşabilir.
Bizi Takip Edin