Avrupa Hareketlilik Haftası’nın Teması Sıfır Emisyon
Her yıl 16-22 Eylül tarihlerinde tüm dünyada özellikle yerel yönetimlerin katılımıyla gerçekleştirilen Avrupa Hareketlilik Haftası’nın bu yılki teması “Herkes İçin Sıfır Emisyonlu Hareketlilik” olarak belirlendi. Hayat geçiriline bir dizi etkinlikle kentleri daha sürdürülebilir ve çevre dostu bir yaşam sunmaya teşvik etmek hedefleniyor. Sıfır Gelecek ile etkinliği ve Türkiye’nin iklim krizi politikalarını konuştuk.
Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenen etkinliğin Türkiye tanıtımı Cumhurbaşkanlığı Yerel Yönetim Politikaları Kurulu başkanlığında, Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu ve Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) katılımıyla gerçekleştirildi. Hafta kapsamında belediyeler bir dizi çevre dostu etkinlikler düzenleyerek kentlerindeki karbon salımını sıfırlamaya ve bunu sürdürülebilir kılmaya gayret gösterecek.
Türkiye Belediyeler Birliği geçen yıl olduğu gibi bu yıl da belediyeleri teşvik amacıyla ödüller dağıtacak. “Avrupa Hareketlilik Haftası Faaliyetleri”, “Kalıcı Önlemler” ve “22 Eylül Arabasız Gün” başlıklarına en aktif katılımı gösteren belediyeler Avrupa Hareketlilik Haftası Ulusal Ödülü’nü almaya hak kazanacak.
İklim krizi, karbon salımı, şehir içi bisiklet kullanımı gibi konular üzerine çalışan Sıfır Gelecek ile hem Avrupa Hareketlilik Haftası’nı hem de Türkiye’nin karbon salımı ve diğer çevre konularındaki politikalarını konuştuk. Sıfır Gelecek adına konuşan Onur Korkmaz; “Türkiye’de maalesef şu ana kadar hiçbir yerel yönetim iklim acil durumu ilan etmedi, sıfır karbon’a geçiş planı hazırlamadı. Umarız ki etkinlik böyle bir başlangıca sebep olur” diyor.
Avrupa Hareketlilik Haftası etkinliklerini ve bu seneki temayı yerel yönetimlere yönelik farkındalık yaratma çabasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elbette yerel yönetimlerin iklim krizine karşı aldıkları tutumlar ve çabalar önemlidir. Friday for Future (Gelecek İçin Cumalar) ve Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) başlattığı milyonluk kitlesel eylemler geçtiğimiz yıldan bu yana 1700’den fazla yerel yönetim iklim acil durumu ilan etmesine ön ayak oldu ve bu yerel yönetimlerin bir kısmı sıfır karbon’a geçiş programı yayınladı. Elbette iklim krizi yerel yönetimlerin çabalarıyla durdurulabilecek bir kriz değil. İklim kriziyle mücadele etmek için kısıtlı vakitimizin kaldığı bir süreçteyken bu planların bir çoğu incelendiğinde yetersiz olduğu da görülebilir ama bu bir başlangıçtır. Türkiye’de maalesef şu ana kadar hiçbir yerel yönetim iklim acil durumu ilan etmedi, sıfır karbon’a geçiş planı hazırlamadı. Umarız ki etkinlik böyle bir başlangıca sebep olur.
Bu temalar üzerine çalışan bir platform olarak, Türkiye’de karbon salımı üzerine yürütülen politikaları yeterli buluyor musunuz? Atılması gereken adımlar, eksiklikler neler?
Türkiye’nin enerji politikaları sıfır karbona geçmekten çok uzak. Türkiye var olan termik santralleri kapatmaya çalışmak yerine yenilerini açmaya çaba sarfediyor. Son günlerde bölge halkının direnişine rağmen Adana Hunutlu’ya ve Konya Ilgın’a termik santral inşa edilmeye çalışıyor. Filtre takmadığı için mühürlenen termik santralleri özel izinle açılıyor. Arazi yapısında radikal değişiklikler yaratıyor ve arazi ormansızlaştırılmaya devam ediyor. Son günlerde gördüğümüz can kayıplarına yol açan aşırı anlık yağış kaynaklı iklim felaketleri devam ederken Türkiye’nin her şeyden önce fosil yakıtlardan bir an önce vazgeçmesi gerekiyor. Bugün artık yeni termik santralleri nereye koyacağını değil eskilerini nasıl kapatacağını ve buradaki çalışanları işsiz bırakmayacak şekilde gezegene faydalı işlere nasıl yönlendirebileceğini planlamalı. Doğal karbon yutakları olan ormanları korumalı. Bizim taleplerimiz de bunların içeriyor: İklim acil durumu ilan et, 2030’a kadar sıfır karbon geçmiş olmak için plan hazırla, adil geçişi ve iklim adaletini sağla.
Karbon salımı düşük, sürdürülebilir, yeşil kentler yaratmak nasıl mümkün olabilir? Dünyayı getirdiğimiz bu noktada insan kaynaklı iklim felaketini önlemek için en öncelikli kamusal, toplumsal ve bireysel yöntemler neler olmalı?
Elbette söz konusu enerji politikaları olunca asıl iş hükümete düşüyor. Ancak yurt dışındaki belediyeler de bu konuyu ciddiye alıyor. Fosil yakıt tüketen kirli araçlar yerine toplu taşımayı yaygınlaştırıyor, birçok sokağı ve meydanı trafiksiz bölge ilan ediyor, bisiklet kullanımını arttırıyor, kendi binalarının elektriğini yenilenebilir enerjiden karşılıyor ve halkı bilinçlendirecek projelere imza atıyor. Evde yenilenebilir enerji üretimini destekliyor. Bireylere de elbette çok fazla sorumluluk düşüyor. Ancak bu kriz sistemsel bir kriz. Bireysel çabalarımızdan vazgeçmemeliyiz ancak sorunun bireysel olarak çözülemeyeceğini de unutmamalıyız. Küresel iklim hareketi olarak şu an kadar olan 30 yıllık süreçte bizleri oyalamış hiçbir şey yapmamış karar alıcılara tıpkı Greta Thunberg’in de söylediği gibi güvenmemekteyiz ve krizi çözmek için toplumsal hareketi inşa etmeyi sürdürmeliyiz.
Koronavirüs pandemisi, tüm kötü sonuçlarının yanında iklim ve doğa için güzel gelişmelere de sebep oldu. Ulaşımın ve kısmen tüketimin kısıtlanmasıyla birlikte hava kirliliğinde, karbon ayak izinde azalmalar görüldü. Sizce dünya bu günlerden iklim krizi için de bir ders almış olarak çıkar mı? Gelecek için öngörüleriniz neler?
Koronovirüs salgınıyla sonucunda bazı işyerinde üretim durdu, insanların bir kısmı evlerine kapandı bunun sonucunda salınan karbonun azaldığı gözlemlendi fakat bu süreçte atmosferdeki karbon seviyesinin yine rekor kırdı. Önlemlerin kalkmasıyla birlikte Çin’deki hava kirliliğinin eskisinden de yüksek olduğu gözlemlendi. Türkiye’de de durum farklı değil İstanbul’daki hava kirliliği yeniden önceki Mayıs ve Haziran ayları ortalamasının yüzde 38 üzerine çıktı. Karar alıcılar sadece ekonomiyi kurtarmanın peşine düştüler. Görünen o ki buradan bir ders çıkarılmamış. Krize kriz gibi davranmak gerektiği pek de öğrenilmemiş. İklim krizi unutulabilecek yada ertelenebilecek bir kriz değil, durdurmak için çok az zamanımız var hemen şimdi harekete geçilmeli.
Ayrıca iklim krizinin en büyük mağdurları sistemde zaten en çok sıkıntı çeken yoksullar, kadınlar ve çocuklar. Krizden en çok etkilenenleri görmek hiç zor değil; geçen gün İstanbul’daki aşırı yağış kaynaklı selden en çok etkilenen en yoksul mahallelerde bodrum katta yaşayan yoksul insanlar, 2019 evini iklim krizi nedeniyle terk etmek zorunda kalmış 1 milyon Afrikalı, ki bu insanlar karbon salımından en az sorumlu kesim. İklim krizi çözerken iklim adaleti sağlanmalı.
Bizi Takip Edin