‘’Sosyal Medya Deneyleri Toplumsal İletişimi Güçlendirmez’’
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada sıkça tartışılan ‘’Diyarbakırlı Çocuklar’ videosuyla ilgili Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Çiler Dursun ile sosyal medya deneylerini ve yansımalarını, Diyarbakır Çocuk Ağı ile de çocuk hakları bağlamında Diyarbakır’a bakan yönünü konuştuk. Çiler Dursun, karşısındaki toplumsal özneyi bir bilinmezlik ve tehlike kaynağı "öteki" olarak koyan hiçbir faaliyetin, toplumsal iletişimi güçlendirmeyeceğini, bunu yapan hakim toplumsal öznenin hakimiyetini, "üstünlük" algısını dolaşıma sokarak pekiştireceğini söylüyor.
Sosyal Medya deneyleri neden yapılır?
Çiler Dursun: Sosyal medya deneyi diye adlandırılan etkinlik, belirli koşullarda belirli insanların nasıl bir yanıt geliştireceğini ya da tepki vereceğini sergilemeye yöneliktir. Bunun sosyal medyada yaygınlaştırılmasıyla, özellikle kritik koşullara ve durumlara ya da ikilemli hallere yönelik kişilerin göstereceği yaklaşımlar, topluma sunularak sonuçlar çıkarmaları için bir müdahale yapılmış olunur. Sosyal medya, toplumsal yaşamın online ortamlardaki bir izdüşümü olduğu için, toplumun da bu tür etkinliklerden bir ders çıkarması adeta istenir, beklenir. Bu tür içeriklerin herhangi bir yararı olduğuna dair bir araştırma yok. Bununla birlikte topluma, gündelik yaşam içinde insanların nasıl oldukları, genel olarak da belirli etnik, dinsel, sınıfsal, cinsiyet vb. özelliklere göre insan gruplarının “iyi mi kötü mü” olduğu ile ilgili bir genel izlenim vermeye çalışır.
Nasıl bir fayda sağlar ya da sağlıyor mu?
Yapılan deney değil de faaliyetteki ana odak, çocukların yetişkinlerin dünyasından farklı olarak paylaşımcı, yardımsever yapılarını ortaya koymak; ya da Kürtlerin “iyi insanlar” olduklarına dair bir anlayışı güçlendirmek; ya da yoksul/parasız insanlara yardımın değerine dikkat çekmek gibi birkaç eksende karşımıza çıkıyor aslında. Ancak Diyarbakır’da yapılmış olduğu için, Kürtlerin insani özelliklerine yönelik sözde olumlu bir vurguda bulunmaya çalıştığı gözleniyor videodan. Buna sözde olumlu vurgu dememizin neden şu: Kürtlerin bir etnik kategori olarak on yıllardır Türkiye’de haklarında oluşan olumsuz toplumsal yargıları örtük olarak yüklenen bir içerik üretilmiş durumda. Bu deney aslında “Kürtlerin de iyi insanlar” ya da “Kürt çocuklarının, iyi yürekli çocuklar” olduğunu adeta kanıtlamaya yönelik bir girişim olması nedeniyle, ayrımcılık içermektedir.
Son dönemde Diyarbakırlı küçük çocuklar üzerinde yapılan sosyal medya deneyi oldukça tepki topladı. Siz ne düşünüyorsunuz? Meseleyi reelden kopararak hem romantik hem de oryantalist bir bakış açısıyla ifade etmiyor mu? Bu ifade biçimleri toplumsal iletişime/barışa /birlikte yaşama katkı sağlar mı?
Çiler Dursun: Karşısındaki toplumsal özneyi bir bilinmezlik ve tehlike kaynağı “öteki” olarak koyan hiçbir faaliyet, toplumsal iletişimi güçlendirmez nihai olarak. Kısa vadede toplumsal anlaşmayı, ortaklaşmayı destekler gibidir. Ancak orta uzun vadede, “öteki” olarak “Kürt çocuklarının” dünyasını ve yapısını sergilemekle ilgili yanlış bir hareket noktasından yapıldığı için, bunu yapan hakim toplumsal öznenin hakimiyetini, “üstünlük” algısını dolaşıma sokar ve pekiştirir.
Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Her şeyden önce yapılanın bir sosyal deney olmadığını belirtmek gerekir. Ne bilimsellik ne de etik açıdan buna sosyal deney demek mümkündür. En özet haliyle bu, ortada bir hipotez, sınanacak bir varsayım ya da deney ve kontrol grupları olmadığından, yöntem ve yaklaşım açısından bilimsellik iddiası olmayan bir “deney”dir. Diğer yandan deneye katılanların bundan bihaber olması, elde edilecek verilerin kullanılması için rızalarının alınmamış olması, deneyin olası risklerinin bildirilmemiş olması gibi birçok nedenden dolayı da etik olmayan bir yaklaşımdır bu. Ayrıca “sosyal deney” adı altında yapılanların hukuki açıdan da sorunlu olduğunu söylemek gerekir.
Yani iki Youtuber’ın daha fazla izlenmek adına “deney nesnesi” olarak seçtikleri çocukların kişisel verilerini gizleme kaygısı taşımadan, görüntüleri geniş kitlelerin rahatlıkla ulaşabildiği ve kontrolü imkansız bir mecra olan sosyal ağlarda dolaşıma sokması aslında hukuki açıdan da suçtur.
Yapılanlar hem kişisel verilerin kaydedilmesi ve paylaşılması hem de çocuk mahremiyetinin ve unutulma hakkının ihlali bağlamında değerlendirilmelidir. Çocukların “masumiyet”inin sınandığı ve teste tabi tutulduğu bu “sosyal deney”, hak ihlali ve istismardan başka bir şey değildir. Dolayısıyla çocuklar ile ilgili ve onlarla yapılacak herhangi bir çalışma (herhangi bilimsel bir çalışma da dahil) her şeyden önce çocuğun duygusal-psikolojik-sosyal gelişimini, benlik algısını, mahremiyetini ihlal etmeden; odağında çocuk ve haklarının olduğu etik ilkeler çerçevesinde ve bilimsel kriterlere göre düzenlenmelidir.
Bir grubu / güruhu/ kimliği deney olarak görmenin toplumda nasıl yansımaları oluyor? “Aslında iyi” imgeler yaratma ihtiyacı neden hasıl oluyor? Doğrusu nedir? Nasıl ifade edilmeli? Ya da siz neler tavsiye edersiniz?
Çiler Dursun: Toplumsal yaşamın sadece kötülerden ve kötü insanlardan ibaret olmadığını, yardımlaşmanın, dayanışmanın, birbirine el vermenin önemine dikkat çekilmek isteniyorsa, katılımcıların ötekileştirilmediği, haberlerinin olmadığı bu tür gizli “deneyler” yerine, onların açıkça kendilerini, iç dünyalarını, yaşama biçimlerini kendi diledikleri kadar sunabilecekleri içerikler üretilmeli ve dolaşıma sokulmalıdır. Gazetecilik faaliyetleri, belgeseller bunu yapmanın en önemli mecralarıdır. Sosyal deney denilen uydurmayı, özellikle sosyal medya fenomenleri denilen popüler yönelimli kanaat önderleri icat ederek yine herhangi bir toplumsal yarar sağlamayacak biçimde kendi popülerlikleri için de kullanmaktadırlar. Adeta “şov” yaparak izlenirliği arttırmakla sınırlı bu tür içerikler, görünen amacının aksine, örtük olarak ayrımcılık ve ötekileştirmeyi pekiştirme riskine sahiptir. İlaveten toplumsal yaşamdaki “doğru ve yanlış nedir” ile ilgili değer dünyasını da derinlikli ve kapsamlı biçimde yansıtamamakta, sadece bir dar kesit olarak, belirli klişelerle insanlara sunduğu için, iyi ve kötü, doğru ve yanlış üzerine de düşündürtmemektedir, sorgulatmamaktadır.
Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Kürt illerinde yapılan bu tarz “deney”lerin sadece işleniş biçimiyle bilimsel, etik ve hukuki yönden sorunlu olduğunu söylemek konunun temel bağlamlarından birini eksik bırakmak olur. Çünkü Kürtler söz konusu olduğunda devletin uyguladığı politikalar, toplumda yarattığı algılar ve bakış açılarının anlaşılması gerekmektedir. Kürtlere ilkel, eğitimsiz vb. şekilde yaklaşan devlet için, yapılması gereken Kürtlerin iyi ve makul birer vatandaş haline getirilmesi yani medenileştirilmesidir. Devletin Kürtlere bu bakışı ve yaklaşımı maalesef Türk toplumunun da zihinsel ve kültürel kodları haline gelmiştir. Kısacası, ister devlet eliyle ister siviller tarafından gerçekleştirilsin, beyaz bir anlayışın testi/deneyi geçen çocukları;iyi ve makul vatandaşlar olarak tablet vs. ile ödüllendirilecekleri aksi takdirde testin geçilememe durumunda sosyal bir dışlama yaşayabilecekleri mesajı verilmektedir. Bu ve benzeri ödül ve ceza sistemlerinin normalleştirilmesi aynı zamanda pedagojik olmayan bir yöntem olarak çocukların algısında evrensel ahlaki gelişim eğiliminin çıkarcı yöne kaydırılmasına sebep olur.
Aslında Kürt illerinde çocuklar ya da vatandaşlar “iyi çocuk”, “iyi birey” olmaktan çok “çocuk” ve “birey” gibi gösterilmeye çalışılıyor demek daha doğru. İkinci sorunuzda Kürtlerin medenileştirilmesi gereken insanlar olarak görüldüğünü belirtmiştik. Bunun yanına son 40 yılın çatışmalı sürecinde sürekli dile getirilen ve çocuğundan yaşlısına kadar neredeyse tüm Kürtlerin terörist olarak damgalanmasını da koyarsanız; aslında Kürtler açısından uzun bir zamandır insandışılaştırıcı bir söylem ve pratiğin yürürlükte olduğunu görürsünüz. Ancak Kürtlerin siyasal bir özne olarak kendilerini ortaya koymaları, gelişen iletişim ve ulaşım teknolojileriyle kamusal alanda daha görünür ve etkili olmalarıyla birlikte bu söylem ve pratikleri mümkün kılan Türklük ethosunun bir krize girdiği söylenebilir. Kürtlerin de “iyi” birer insan (çocuk ya da yetişkin) olduğunu görmek ya da göstermeye çalışmak bu krizi gerçek bir yüzleşme olmaksızın atlatmanın aracı haline getiriliyor. Yani bütün Kürtler terörist ya da cahil değil, bir kısmı videolardan gördüğümüz kadarıyla “iyi” ve aç kaldığınızda size yemek verip evlerini açabiliyorlar. Kürt toplumunu ve çocuklarını potansiyel suçlu olarak gören beyaz egemen için bunun siyasal karşılığı bütün Kürtlerin siyasal hak talebinin olmadığı yani hepsinin ‘’kötü’’ olmadığıdır. Özellikle geçmiş yıllarda Kürt çocuklarının taş atan çocuklar olarak devlet şiddetine maruz kalmaları yani kötü çocuk olmaları mevcut egemen korkunun bir göstergesi olmakla birlikte yerine ikame edilecek uslu; iyi çocuk imajı noktasında da çocuklar istismar edilerek mevcut videolarla yeni algıların yaratılmasına ihtiyaç duyulduğu anlaşılmaktadır.
Bir de çocuğun rızası kavramı meselesi var. Siz nasıl bakıyorsunuz?
Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Çocuğun rızası oldukça tartışmalı bir alan olmakla birlikte bir ilk yaklaşım olarak; her şeyden önce çocuğa anlayacağı dilde (sadece kavramsal değil, anadili gibi faktörler de göz önünde bulundurularak) nasıl bir çalışma yapıldığı, niçin bu çalışmanın yapıldığı, verilerin nerelerde ve nasıl kullanılacağı, bunun olası sonuçları, barındırıyorsa riskleri vb. konularda açıklamalar yapılarak ve çocuğun bunlar hakkındaki fikirlerini de dinleyerek rıza meselesi düşünülmelidir. Gerektiğinde rıza göstermiş dahi olsa çocuk, üstün yararı gözetilerek çalışmaya dahil edilmemelidir. Ayrıca sadece çocuğun değil, aynı zamanda velisi veya vasisinin de rızası alınmalıdır. Çocuğun bilgilendirilmiş onamı, veli ya da vasi onayı gibi detaylar bilimsel çalışmalarda dahi titizlikle düşünülüyorken Youtuber’ların gizli kamera çekimleri yaparak görüntülerin açık bir şekilde ve herkesin ulaşabileceği platformlarda yayınlanmasını ve bunun normalleştirilmesini kaygı verici buluyoruz.
Bir de çocuk işçiliği mevzusu var tabi?
Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Çocuk işçiliğinde; bir ekonomik sömürü olmakla birlikte çocuğun biyo-psiko-sosyal gelişimini olumsuz etkileyen; çocuğu duygusal, fiziksel, cinsel istismar türlerine açık hale getirdiği bir durum söz konusu. Çocuk işçiliği, çocuğun başta yaşam hakkı olmak üzere eğitim, sağlık, oyun vb. temel haklarından mahrum kalmasına neden olan ve temelinde ekonomik, sosyal ve kültürel eşitsizliklerin olduğu genel adaletsizliğin yarattığı bir sonuç. Tabii, bu eşitsizliğin ve adaletsizliğin, çocuk işçiliği özelinde ihmal ve istismarın birincil muhatabı; ulusal ve uluslararası sözleşmelerle, mevzuatlarla yükümlülük altında olan devlettir. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 19. madde, T.C. Anayasası 41. ve 50. madde, 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu devleti çocuk ihmali, istismarı, kötü muameleye karşı yasal, idari, toplumsal ve eğitsel önlemler; koruyucu ve önleyici tedbirler alması ve uygulaması konusunda zorunlu yükümlülüklere bağlamıştır. Tabii, bu sorumluluk sadece devletin değil, Diyarbakır’da çocuklar üzerinden yapılan sosyal deney meselesinde de görüldüğü üzere aynı zamanda birey ve toplulukların da. Taraf olduğu sözleşme ve yasalarını dahi uygulamayan (bunda birçok yapısal neden olmakla birlikte özellikle çocukların ucuz iş gücü olarak çalıştırılması önemli bir etken) kamunun bu tavrından cesaret alan, çocukluğa ve haklarına dair herhangi bir duyarlılığı ve farkındalığı olmayan yetişkinler de Diyarbakır örneğinde görüldüğü gibi çocuğun mahremiyetini, gizliliğini ve birçok hakkını ihlal ederek sömürüye, ihmale ve istismara açık hale getirmekte; çocuk işçiliğini toplumda normalleştirmeye ve özendirilmesine neden olmaktadırlar. Çocuk ve haklar meselesi devletin insafına bırakılmayacak kadar önemli ve değerli bir konudur. Her ne kadar bilinçli olarak yoksulluğa mahkum bırakılmış olsalar da ebeveyn ve ailelerin bu konuda daha bilinçli, duyarlı olmaları gerekmektedir. Tam da bu noktada, tüm toplumu ilgilendirmesiyle bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin sorumluluk almaları gerektiği bir durumdan bahsedebiliriz. Çocukların, ailelerin yoksulluk döngüsünü kırmaları noktasında ciddi sosyal politikalar ve ekonomik örgütlenmelere ihtiyaç vardır.
Bu görüntülerden nasıl dersler çıkarmalıyız? Ne olmalı? Nasıl olmalı?
Diyarbakır Çocuk Çalışmaları Ağı: Bu görüntülerden çıkarılması gereken birçok ders mevcut. Öncelikle çocuk kavramı ve toplumun çocukluk algısının çarpık ve yetersiz olduğu; hakları ve ihtiyaçları olan toplumsal bir grup olarak çocukların mahremiyetleri, rızaları, kendileri ile ilgili tüm süreçlere katılımları konusunda ciddi bilinçsizliğin, ihlallerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bunların toplamında da çocukların haklarının ihlal edildiği, ihmale ve istismara maruz bırakıldıkları görülmektedir.
Söz konusu çocuklar ise tüm yetişkinlerin, sivil toplumun, toplumsal güçlerinin uyanık, duyarlı olması gerektiği bir kez daha görülmektedir. Çocukların ve ebeveynlerin açık rızası ve katılımı olmadan hiçbir çalışmanın yürütülmemesi, bu konuda sorumluların üzerinde her zaman kamuoyu baskısını oluşturarak yükümlülüklerini ve görevlerini yerine getirmeleri hususunda ısrarcı olmak ve tüm kanalları kullanmak gerekmektedir. Çocukları hiçbir deneyin nesnesi haline getirmemek hepimizin sorumluluğudur. Özellikle çocuklar üzerine ve onların katılımıyla yapılacak çalışma ve deneylerde belli bilimsel, etik ve hukuki kriterlerin oluşturulması ve bu çalışmalar için zorunlu tutulması gerekmektedir. Youtube ve benzeri sosyal medya ve platformların içerik üretilmesi ve paylaşılmasına ilişkin çocuk hak temelli mevzuatın geliştirilmesi ve uygulanması ihtiyacı kendini önemli ölçüde ortaya koymaktadır.
Bu platformlarda benzer hak ihlalleri söz konusu olduğunda ise hem çocuğun korunması hem de ilgili içeriği üreten kişilere ilişkin yaptırımların uygulanabilmesi için ilgili bakanlıkları göreve çağırıyoruz.
Bizi Takip Edin