Pandemiyle Mücadelede Özel Sektör Katkısı: COVID-19BRR ve Sivil Alan 

Pandemiyle mücadelede özel sektör katkısı, küresel ve ulusal düzeyde muazzam boyutlara ulaştı. Çoğu Türkiye’den 270’e yakın şirketin sağladığı bu katkıyı derleyen FIBA Group’un hayırseverlik yönetim ofisi Özyeğin Sosyal Yatırımlar, COVID-19BRR adıyla bir liste hazırladı ve bir mikro web sitesi açtı. COVID-19BRR, özel sektörün özellikle Türkiye’de hızla ve yüksek bir sosyal dayanışma bilinci ile pandemiyle mücadelenin akut dönemine aktardığı kaynağı gösteriyor. Bu liste aynı zamanda, pandemide sivil toplumun hayati rolüne dikkat çekiyor ve gelecek dönem ihtiyaçlarının daha etkin sivil toplum-özel sektör iş birliğini gerekli kıldığına işaret ediyor. 

Açık kaynak websitesi olan COVID-19BRR’i hazırlayan Özyeğin Sosyal Yatırımlar’dan Yasemin Sırali ve Dilek Özmen ile pandemide bu listeyi nasıl analiz edebileceğimizi ve sivil toplum-özel sektör iş birlikleri ile filantropiye ilişkin öngörülerini konuştuk. 

Pandemide özel sektörün sosyal yatırıma ayırdığı bütçenin daralacağını ancak aktarılan kaynakların daha yakından takip edileceği bir döneme gireceğimizi öngören Özyeğin Sosyal Yatırımlar, daha gözlemci ve işbirlikçi bir hayırseverlik yaklaşımına evrilebileceğimiz tespitini yapıyor.  

Pandemiyle mücadeleyi bir ‘maraton’ olarak değerlendiren Özyeğin Sosyal Yatırımlar, sivil toplum ve Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) alanında çalışan aktörlerin COVID-19BRR listesindeki verilerden beslenerek bu döneme yönelikkapsayıcı ve etkisi kanıtlanabilir çözümler geliştirmelerine katkı sağlamayı umut ediyor.  

COVID-19BRR: Özel Sektöre Pandemiyle Mücadele Yol Haritası 

COVID-19BRR arşivi hangi amaçla ve nasıl bir yöntemle hazırlandı? 

Global koronavirüs pandemisinin Türkiye’de de yayılmaya başladığı mart ayı itibari ile, pekçok kurum gibi FIBA Group adına Özyeğin Sosyal Yatırımlar olarak biz de pandemi ile mücadelede nasıl bir rol alabileceğimize odaklandık. Verebileceğimiz destekleri planlarken, yerel ve globalde gerçekleştirilen özel sektör örneklerinden beslenerek, kurumsal yetkinliklerimiz ve ihtiyaçlar ile örtüşecek bir yol haritası çizmek istedik. 

Bu sebeple, kamuoyu ile paylaşılan haberlerden yola çıkarak bir örnek derlemesi yapmaya başladık. İlk versiyonu nisan ayında ekosistemdeki meslektaşlarımızla mail üzerinden paylaştık. Bu ilk versiyon bir dalga etkisiyle birçok farklı mecrada da paylaşıldı. Bu paylaşımların artması ile birlikte, biz de birçok kurumdan “bizi de ekleyin” mesajı almaya başladık. 

Aldığımız bu olumlu geri bildirimler ve gözlemlediğimiz bilgi ihtiyacından yola çıkarak örneklerin daha çok duyulması, bu zor dönemde kurumlara bir motivasyon kaynağı olması ve pandemi ile mücadelede nasıl rol alacağına karar verememiş şirketlere de bir yol haritası önerebilme hedefi ile bu veriyi bir websitesi üzerinden paylaşmaya karar verdik ve sitemizi mayıs ayında yayına aldık. Yurt içinden 181, yurt dışından 85 örnek dahil ettiğimiz veriler, en son mayıs ayında güncellendi. Websitemizdeki veriler, eksiksiz bir kurumsal temsil iddia etmese de, önemli bir ölçüde ilk dönem desteklerini kapsar nitelikte diyebiliriz. 

https://www.sivilsayfalar.org/2020/08/15/pandemiyle-mucadelede-ozel-sektor-katkisi-covid-19brr-ve-sivil-alan/
Yasemin Sırali

COVID-19BRR, temel olarak ne gösteriyor? Bu listede yer alan rakamlar, şirketlerin açıkladığı destek taahhüdünü mü içeriyor? Taahhüt ettikleri bu destekleri, gerçekleştirdiklerini- ya da gerçekleştireceklerini mi varsaymalıyız? 

Öncelikle derlediğimiz tüm verilerin ve taahhütlerin, yerine getirildiğini ya da belirli bir süre içerisinde getirileceğini düşünüyoruz. Kamuoyu ile taahhütlerini paylaşan şirketlerin, sorumluluklarını yerine getireceğine inanıyoruz, bu konuda iyimseriz. Sadece gerçekleştirilen taahhütlerin hepsi henüz harcanmamış ve belirli bir vadede harcanması planlanıyor olabilir. Bu ayrımı da sadece kamuya açık veriler ile net bir şekilde yapabilmemiz mümkün değil.

Verinin bize neler gösterdiğine baktığımızda ise, Türkiye özelinde konuşacak olursak ekonomik açından kırılgan bir dönemde girdiğimiz bu pandemi sürecine özel sektörün yüksek bir sosyal dayanışma bilinci ile cevap verdiğini söyleyebiliriz. İş dünyasının bayraktaşıyıcılığını üstlenen şirketler başta olmak üzere 181 yurt içi örnekte, virüs sebebi ile ölüm haberini takip eden ilk haftadan itibaren taahhüt edilen desteklerin kamuoyu ile paylaşılmaya başlandığına şahit olduk. Akut dönemde gördüğümüz bu hızlı reaksiyon, bizlere çok ciddi bir yardımlaşma dürtüsü olduğunu gösteriyor. 

Şirketlerin sahip oldukları varlıklar, finansal kapasite, yetkinlikler ve motivasyon düzeyleri destek verme yöntemlerinde de farklı seviyelerde çıktılar görmemizi sağladı. Veriyi analiz ettiğimizde, tüm destek yöntemlerinin 3 ana başlık altında toplandığını gördük. Bu destek türlerinden ilki ve en yaygını bilindik hayırseverlik diye adlandırdığımız nakdi ve ayni katkı yöntemiydi. Türkiye’de, pandemi ile mücadeleye nakdi ve/veya ayni katkı sağlayan kurumlar, Türkiye örnekleminin %71’ini oluşturuyor ve nakdi bağış aktarılan kanallar çok büyük oranda Cumhurbaşkanlığı Milli Dayanışma Kampanyası, Sağlık Bakanlığı, yerel kamu kurumları ve sivil toplum kurumlarını kapsıyor. Globalde ayni ve nakdi destek veren şirket oranı %39 ve en büyük nakdi destekler arasında Wells Fargo (175 milyon USD), Coca Cola (120 milyon USD) ve Bank of America (100 milyon USD) gibi örnekler yer alıyor.

Tedarikçilerine, satıcılarına ve müşterilerine odaklanan çözümler sunan şirketleri değer zinciri desteği adını verdiğimiz ikinci başlıkta değerlendirdik. Türkiye’de değer zincirine destek veren kurum oranı %23; globalde ise %40. 

Üçüncü destek yöntemi ise, varlık dönüşümü. Bu kategoriye giren şirketlerin sahip olduğu varlıkları dönüştürerek kamusal ihtiyaç haline gelen yeni ürün ve hizmetlerin geliştirilmesine odaklandıklarına şahit olduk. AR-GE kapasitesi, emek ve sistematik gerektiren bu destek tipi, Türkiye örnekleminde %14’te kalırken globalde %42’ye çıkıyor. İyi örnekler arasında solunum cihazı üretmek için üretim altyapısını dönüştüren Arçelik, maske ve koruyucu tulum üreten Lacoste markasının lisanslı üreticisi Eren Tekstil; el dezenfektanı üreten Tito’s Vodka ve ilaç şirketi Menarini, solunum cihazı üreten Fiat ve Ferrari ve maske üreten GM yer alıyor.

Yerel ve global örneklerin yaklaşık 3’te 1’i ihtiyari tüketim ürünleri sektöründen geliyor. Sosyal mesafe koşulları ya da finansal kemer sıkma kararlarından ötürü, sektör şirketleri mevcut durumda atıl kalan varlıklarını toplumsal fayda sağlayacak ürün ve hizmet tedariği için dönüştürdü.Son olarak, girişimler de bu dönemde hizmetlerini ücretsiz bir şekilde kamu kullanımına açarak görünürlüklerini artırabilecekleri ya da yeni bir müşteri ihtiyacına veya grubuna dokunabilecekleri bir platforma erişti denebilir. 

Pandeminin Toplumsal Sorunlara Çözüm Odaklı İnsiyatifleri Önceliklendirmesi 

Çoğu Türkiye’den olmak üzere 270’e yakın şirketin COVID-19 salgınıyla mücadeleye verdiği katkı, daha önce kriz dönemlerinde deneyimlenmiş miydi? Krizin küresel niteliği, pandemiyle mücadelede sağlanan katkının büyük olmasını zorunlu mu kıldı?

Daha önceki afetlere yönelik böyle bir derleme görmedik. Bu sebeple birebir karşılaştırma yapamasak da Türkiye özelinde, 1999 Marmara, 2011 Van ve son olarak 2020 Elazığ depremi gibi önemli dönüm noktaları oldu kriz dönemi yönetimi ve katkıları gözlemleyebildiğimiz. Bu afetlerden başta sivil toplum olmak üzere, pekçok aktör ileriye dönük kapasite geliştirmeyi destekleyecek dersler çıkardı. Örneğin, fon bitince aniden kesilen desteklerin, birçok farklı kanaldan aynı kamu kurumu ile yürütülmeye çalışılan iş birliklerinin etkin bir kriz yönetimi sağlamadığı görüldü ve bu alanlarda iyileştirmelere yönelik çözümler geliştirmeye odaklanan yeni oluşumlar da söz konusu. 

Gerek globalde gerek Türkiye’de gözlemlediğimiz bazı trendler ve iş yönetim şekillerinin COVID-19 ile mücadelede şirket kararlarını etkilediğini söylemek mümkün. Son 10 senedir özel sektörün sürdürülebilir ekonomiye eğilmeye başlaması, kurumsal sosyal sorumluluk odağında daha uzun soluklu çalışmalar hedeflenmesi ve şirket yönetimlerinde görev alan yeni jenerasyonun toplumsal sorunlara çözüm odaklı insiyatifler üretmeyi önceliklendirmesi ve özel sektörde sosyal yatırım odaklı profesyonel kadronun gelişmesi pandemi ile mücadelede daha kapsayıcı çözümlere zemin hazırlayan bir tecrübe oluşturdu. 

Öte yandan, Başta Dünya Ekonomik Forumu olmak üzere global ve yerelde yapılan son araştırmalarda da sıkça görülmeye başlanan “topluma faydalı marka” tüketici tercihi ise, markaları odaklandıkları işin yanı sıra, çalışanını, toplumu ve çevreyi gözeten bir yerde olmaya sevk ediyor. Tüketici tarafından gelen bu olumlu “baskı” unsuru, geçtiğimiz afet dönemlerinde görmediğimiz kadar güçlü ve bu baskı faktörü, markaları daha etkin bir afet yönetimi planlamasına yönlendiren bir motivasyon kaynağı. 

Son olarak, pandemi ve doğal afet arasında yaşanan tecrübelerin de kısmen farklı olması sürecin de başka bir bakış açısı ile yönetilmesini gerekli kılıyor. Deprem gibi doğal afetlerde belirli bir dönem destek sonrası “normalleşmeye” dönüş görece daha tahmin edilebilir bir planlama ile gerçekleştirilebilirken, pandemide “normalleşme” sürecinde dahi risk seviyesinin yüksek olması, pekçok bilinmezi de beraberinde getiriyor. Bu sebeple, şirketlerin her senaryoya daha hazırlıklı olması gereken ve destek mekanizmalarında sürekliliğin ön plana çıktığı bir dönemden de geçiyoruz. 

Pandemide 3 Boyutlu Destek Hareketi: Etkili Bir Sosyal Girişimcilik Örneği 

https://www.sivilsayfalar.org/2020/08/15/pandemiyle-mucadelede-ozel-sektor-katkisi-covid-19brr-ve-sivil-alan/
Dilek Özmen

COVID-19BRR, sizin açınızdan, ilginç-umulmadık veriler var mı?

Verileri topladıktan sonra, global ve Türkiye karşılaştırmalarında çok da beklemediğimiz bir çıktı ile karşılaştık. Ülkeler bazında pandemiye desteğin ne kadar süre içerisinde açıklandığına baktığımızda, globalde verilen destek duyurularının o ülkede pandemi dolayısı ile ilk vaka açıklanması tarihinden 27 gün, Türkiye’de ise, 5 gün sonra açıklandığını gördük. Türkiye’deki şirketlerin %63’ü ilk 3 hafta içinde, yurtdışındaki şirketlerin neredeyse tamamı 1 ay sonrasında desteklerini açıklamıştı. Özetle, Türkiye’de şirketler daha çevik bir tepki verdi gibi bir sonuç çıkıyor. 

Öte yandan, pandemi ile mücadele döneminde bizi umutlandıran pek çok örnek de oldu. Bunların başında veri setimizde sıkça kurduğu iş birlikleri ile sözü geçen 3 Boyutlu Destek Hareketi geliyor. Akademiden, küçük ölçekli şirketlere kadar birçok farklı alanda 3.000’den fazla aktörü aynı anda mobilize eden oldukça yaygın ve etkili bir sosyal girişimcilik örneği olduğunu düşünüyoruz. 3 Boyutlu Destek Hareketi gibi kalıcı modellerin pandemi ile mücadele sürecinde yaygınlaşması, en büyük kazanım olacaktır ülkemize.

Türkiye’de nakdi bağış opsiyonunu tercih eden kurumlar, çok büyük oranda devlet kurumlarını destekledi. Yoğun devlet desteğinin en önemli kanalı ise Milli Dayanışma Kampanyası’na yapılan katkıydı.

Pandemiyle Mücadelede Türkiye’de Özel Sektörün Ayni ve Nakdi Destek Tercihi 

Yardım çabalarını desteklemesi için 3 ana yöntem(nakdi-aynı bağış, değer zinciri desteği ve varlık dönüşümü) çerçevesinde, Türkiye ile küresel düzeyde bu listede yer alan şirketlerin pandemiyle mücadeleye sağladıkları katkı arasında temel bir fark var mı?

Verilen destek tiplerine baktığımızda, daha klasik hayırseverlik yaklaşımı olan ayni ve nakdi destek yönteminin Türkiye’de yurt dışı örneklemde gözlenenin 2 katı civarında olduğunu gördük. Yurt dışında ise içlerinde Amerika, İtalya, Çin, Hindistan gibi 11 farklı ülkeden derlediğimiz bilgilere baktığımızda, varlık dönüşümü ve değer zinciri destekleri daha yoğun tercih edildi diyebiliriz. Bu tercihlerin şekillendirilmesinde şirketlerin finansal durumları, yetkinlikleri ve sahip oldukları pratikler önemli yer tutuyor. 

Daha klasik hayırseverlik yaklaşımı olan ayni ve nakdi destek yönteminin Türkiye’de yurt dışı örneklemde gözlenenin 2 katı civarında olduğunu gördük. Türkiye’de 45 kurumun 247 milyon TL, globalde 14 kurumun 601 milyon dolar seviyede bağış miktarı belirttiğini görüyoruz

Yayınlanan açıklamalarda nakdi desteklere baktığımızda, Türkiye’de 45 kurumun 247 milyon TL, globalde 14 kurumun 601 milyon dolar seviyede bağış miktarı belirttiğini görüyoruz. Verilerimizde gördüğümüz, Türkiye’de nakdi bağış opsiyonunu tercih eden kurumlar, çok büyük oranda devlet kurumlarını destekledi. Yoğun devlet desteğinin en önemli kanalı ise Milli Dayanışma Kampanyası’na yapılan katkıydı. Yurt dışında kamu desteklerinin büyük bir oranda direkt sağlık kuruluşlarına yönlendirildiğini, bunun dışında gerçekleştirilen bağışların ise COVID-19 ile mücadele insiyatifleri ve sivil toplum kurumlarına aktarıldığını söyleyebiliriz. Yurt dışında ayrıca, değer zinciri kategorisinde ele aldığımız pekçok yardım fonu oluşturulduğunu gözlemledik, Türkiye’de bu model yurt dışına kıyasla daha sınırlı kaldı.

COVID-19 BRR, bir tüketici- sıradan bir yurttaş tarafından nasıl okunmalı? “Bu listede yer alan şirketlerin pandemiyle mücadele sağladıkları katkı, nasıl ve hangi açılardan değerlendirilmeli?

Sıradan bir yurttaş da tabii ki siteyi inceleyebilir, takip edebilir. Özellikle şirketlerin toplumu gözetmesi gerektiğini düşünen kişilerin böyle bir derlemeyi ilgi ile okuyacağını ve hatta markaların sunduğu katkıları karşılaştırarak ve kişisel filtresinden geçirerek bir değerlendirme yapacağını da söyleyebiliriz. Fakat, COVID- 19 BRR temelde özel sektör ve akademiye katkı sağlamayı hedefliyor. Özel sektörün pandemi ile mücadele sürecinde toplumsal dayanışma ve yardım süreçlerini daha etkin yönetmesini desteklemek, bu konuya olan ilgi ve motivasyonu iyi örnek paylaşımları ile güçledirmek ve salgın döneminde şirketlerin toplumsal sorumlulukları odağında çalışan akademi çevresine de bir kaynak sunmak hedefi ile hazırladığımız bu derlemenin gidebileceği daha çok yol var. 

Verilen taahhütlere yönelik bir takip çalışması yapılabilir, veri setinde yer alan şirketlerin kendi şirketleri içerisinde çalışan ve değer zincirlerine etki eden noktalarda bu pandemi sürecini nasıl yönettikleri de irdelenerek daha kapsayıcı bir çalışmaya dönüşmesi sağlanabilir. Veri setindeki şirketlerin ötesinde, verdiği destekler haber konusu olmayan/ kamuoyu ile paylaşılmayan KOBİ’lerin neler yaptığı da irdelenerek farklı ölçekte şirketlerin desteklerine dair bir yorumlama yapılabilir. Şirketlerin verdikleri destekler ve sundukları kapasitelerin detaylandırılması sağlanarak bireysel ya da kurumsal ihtiyaç sahipleri ile buluşturulacak bir platform geliştirilmesine de vesile olabilir bu veriler. Arzumuz, bu açık kaynağın bu gibi hedefler ile farklı alanlarda kullanımının yaygınlaşması. 

Pandemiyle Mücadelede Sivil Toplumun Kritik Rolü 

COVID-19 BRR filantropi sektörü ve sivil alan için ne anlama geliyor? COVID-19 BRR, sivil toplumun rolü ve etkisine dair bize ne söylüyor?

Sivil alan bu veri setinde raporlanan çalışmalarda “paydaş” rolü üstleniyor diyebiliriz. Tüm afet dönemlerinde tecrübe edildiği gibi, bu pandemi döneminde de özel sektörün, sivil toplum ve kamu ile yakın temas halinde olduğunu gördük. Pandeminin akut döneminde, çok beklendik bir şekilde sağlık ve insani yardım alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumlarına yapılan yardımlar ön plana çıktı. Hak temelli desteklerden ziyade, ihtiyaç odaklı aciliyetli meselelere odaklanıldı. 

Pandemi döneminde çok güçlü devletlerde bile sivil toplumun çok kritik rol aldığı bir tablo ile karşılaştık. Dolayısıyla sivil toplumun güçlü olması çok kritik.

Acil ihtiyaçları tedarik etmek için şirketler, Sağlık Bakanlığı, İl Sağlık Müdürlükleri, belediyeler, gıda bankaları, sağlık sistemine katkı sunan sivil toplum kuruluşları gibi birçok paydaş ile işbirliği gerçekleştirdi. Geniş çaplı işbirliklerinin yanı sıra şirketler, kendi kurumsal networkleri üzerinden de başta medikal ekipman olmak üzere pekçok destek ihtiyacını karşılamaya çalıştı. Pandeminin seyrine göre, bu temel ve aciliyetli ihtiyaçların karşılanmasında özel sektörün aldığı rolü konuşmaya devam edeceğiz. Fakat artık pandeminin bir sonucu olarak ortaya çıkan yoksulluk, aile şiddet ve eğitimde dönüşüm ihtiyacı gibi gündemleri de konuşmaya başladığımız bir dönemdeyiz. Yeni pandemi riskleri ya da İstanbul depremi gibi afet senaryolarını da sıkça konuştuğumuz bir ortamda, sivil toplumun bundan sonraki afetlere karşı daha donanımlı olabilmesi için sahip olduğu geçmiş tecrübelerden yola çıkarak kurumsal kapasite geliştirmeye odaklanması gerekiyor. Pandemi döneminde çok güçlü devletlerde bile sivil toplumun çok kritik rol aldığı bir tablo ile karşılaştık. Dolayısıyla sivil toplumun güçlü olması çok kritik. 

Bu noktada sivil toplumun, kamu ve özel sektörden alınabilecek kaynaklar ve kurulabilecek iş birliklerinin her zaman bir üst sınırı olacağını kendine hatırlatması ve erişebileceği sınırlı kaynakları en verimli şekilde kullanmaya odaklanması gerekiyor. Bunun içinse, etkin iş birliğini teşvik eden platformları daha sistematik kullanması, irili ufaklı projelerden ziyade daha kapsayıcı çözümlere odaklanması ve yürütülen faaliyetlerin etkisini kurumsallaşmış bir hesap verilebilirlik yaklaşımı ile aktarabilmesi oldukça önemli. Aksi halde, benzer şirketlere ve hibe veren kurumlara farklı ölçeklerde sivil toplum talepleri gelecek, kimisi pastadan payını alamadan oyun dışı kalacak, kimisi etkisini ölçmediği için desteklerin devamını talep edemeyecek ve esas mağduriyeti yine piramidin en altında olan yaşayacaktır.

Beklentimiz, özellikle 3. sektör ve KSS konusunda yıllardır sistematik çalışan kurumların bu veriyi baz alarak geliştirmeye ve bu gibi gelecek dönem projeksiyonlarını da dahil edecek düzeye getirmeye gönüllü olmaları.

Özel Sektör Desteklerindeki Değişkenlik ve Dalganlanmalar

Geldiğimiz aşamada, mart ayından bu yana şirketlerin pandemiyle mücadelesine sağladığı katkıda değişiklikler oldu mu? 

Son güncellemeyi mayıs ortasında, sadece belirli grup şirketleri bazında takip ettik ve grup şirketlerinde 3 destek türünde de örneklerinin çoğaldığını gördük. Nisan sonuna kadar bu desteklerin ivmesi yüksekti. Mayıs başında belirli kısıtlamaların da kaldırılması ile birlikte, şirketler de odaklarını işe geri dönüşe çevirdikleri için pandemi ile mücadeleye yönelik verilen destek duyurularında da bir düşüş gözlemledik. 

Fakat koronavirüs ile mücadele bir maraton olacak ve şirket desteklerinde bu dalgalanmaları, pandeminin farklı evrelerinde görmeye devam edebiliriz. COVID-19 BRR açık kaynak bir websitesi ve beklentimiz, özellikle 3. sektör ve KSS konusunda yıllardır sistematik çalışan kurumların bu veriyi baz alarak geliştirmeye ve bu gibi gelecek dönem projeksiyonlarını da dahil edecek düzeye getirmeye gönüllü olmaları.

Özellikle grup şirketleri ve büyük holdinglerin Cumhurbaşkanlığı Milli Dayanışma Kampanyası’na verdiği yüksek miktarda destek göze çarpıyor; grup şirketlerinin ulusal düzeyde yürütülen kampanyaya verdikleri yüksek miktarda desteği nasıl değerlendirmeliyiz? Bunun yanında, grup şirketlerinin doğrudan sivil topluma ve dezavantajlı gruplara sağladıkları doğrudan destekler sınırlı mı kalıyor?

Devlet tarafından yapılan bir çağrıya özel sektörden imkânı olanlar katıldı. Türkiye’de incelediğimiz 181 kurumdan 27’sinin Cumhurbaşkanlığı tarafından açıklanan Milli Dayanışma Kampanyası’na destek verdiğini görüyoruz. Bu kurumların çok büyük bir bölümü, Milli Dayanışma Kampanyası bağışına ek olarak, ayni bağış, değer zinciri desteği ve varlık dönüşümü yöntemleri ile de mücadeleye destek verdi; STK’lar ve/veya yerel kamu kuruluşları ile iş birliği yaptı. Dolayısı ile, kampanya bağışı ve diğer yöntemler arasında keskin bir ayrım oldu demek yanlış olur. Gelişmiş ülkelere kıyasla ülkemizdeki yoksulluk oranı ve temel ihtiyaç seviyesinin pandemi döneminde daha yüksek olacağı düşünüldüğünde, amaca yönelik harcamaların garanti edildiği bir sistemde devlet kanalıyla verilen bu desteğin de kıymetli olduğunu söylemek mümkün.

Pandemiye özel sektörün bu kadar hızlı yanıt verilebilmesini ve yüksek oranlarda bağış yapılmasını nasıl açıklarsınız? Şirketler; bu çevikliği neye borçlular?

Öncelikle, pandeminin küresel boyutta olması ve Çin’le başlayan dalganın Türkiye’ye görece daha geç gelmesi konuya aşina olmamızı sağladı. Global operasyonu olan şirketler, farklı ülkelerde pandemi ile mücadelenin ne demek olduğunu yaşayarak da tecrübe ettiler. Bu sebeple, başımıza geldiğinde ders çıkaracağımız pek çok örnek önümüzde hazırdı ve bizi hızlı hareket etmeye sevk etti. 

Öte yandan, Türkiye’de gelişmiş bir afet ve yardımlaşma kültürü var. Pandemiden kısa bir süre önce Elâzığ Depremi gündemi vardı masamızda. İçinde yaşadığımız coğrafya ve hızlı değişen gündemler, reflekslerimizin güçlenmesini sağlıyor bir şekilde. Pandeminin yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte mart ayında kamudan özel sektöre yapılan destek çağrısı, şirketlerin yanıt sürecini hızlandıran bir faktördü. Örneklemimizdeki uluslararası ve yerel şirketlerin sermaye yapıları ve dolayısıyla karar alma mekanizmalarındaki farklılıklar da yerel şirketlerin görece daha hızlı tepki vermesinin arkasında yatan sebepler arasında yer aldı.

 “Sivil Alanın Genişlemesi Sosyal Kalkınmaya Yapılan Bir Yatırım”

Özyeğin Sosyal Yatırım olarak “sosyal yatırım” kavramı sizin için ne anlama geliyor? Özyeğin Sosyal Yatırım Projeleri çerçevesinde, sivil alana ve filantropiye bakışınızı anlatır mısınız?

Özyeğin Sosyal Yatırımlar bir hayırseverlik yönetim ofisi. Farklı kalkınma alanlarına hâkim, bu alanlarda önemli işler yapan yerli ve yabancı sivil toplum kurumlarıyla çalışan, düşünsel ve maddi katkılar paylaşan, çıktı ve etkilerini takip eden bir ofis. İçinde Özyeğin ailesi üyeleri tarafından kurulmuş ve hala desteklenmeye devam eden Hüsnü Özyeğin Vakfı, AÇEV, Özyeğin Üniversitesi gibi kurumlar var. Aynı zamanda yıllar içinde bağışçı ve program/proje ortaklığı bazında çeşitli seviyelerde ilişki kurulmuş 150’ye yakın irili ufaklı STK ve akademik kurum var. 

Sivil alanın gelişmesi bizim için önemli çünkü bireylerin toplum hayatına katılımını, seslerini duyurabilmesini ve çoğulculuğu ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Filantropi de bunu sağlayan bir araç. Son 25 senede 530 milyon dolardan fazla kaynağın yüksek sayıda ve çeşitli STK’lara aktarılmış olmasının altında da sivil alanı geliştirme perspektifi var. En iyi sosyal yatırım aracının eğitim olduğuna inandığımız için de bu kaynakların %93’ü eğitim alanında çalışan kurumlara aktarıldı. Kırsal kalkınma, sağlık ve kültür de diğer kapsanan ana alanlar.

Her aktarılan kaynak sosyal kalkınmaya yönelik yapılan bir yatırım. Kaynakların kullanıldığı programların etkin çalışmalar olması bizler için önemli. Fark yaratabiliyor muyuz, sosyal kalkınmayı ne kadar ve nasıl sağlayabiliyoruz, hedeflenen etkiyi bırakabiliyor muyuz bu kaynaklarla, aklımızda bu sorular var. İsmi de bu bakış açısından geliyor. 

Sivil alanın gelişmesi bizim için önemli çünkü bireylerin toplum hayatına katılımını, seslerini duyurabilmesini, ve çoğulculuğu ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Filantropi de bunu sağlayan bir araç.

Özyeğin Sosyal Yatırım, pandemide nasıl bir strateji izliyor ve ne öngörüyor? 

Özyeğin Sosyal Yatırımlar pandemi döneminde sosyal yardımlara 12 milyon TL ayırdı. Gerek nakdi gerek ayni 7 milyon TL bağış yaptı. Bu bağışlar sağlık ekipmanları ile hastaneleri güçlendirmeye ve sağlık çalışanlarının pandemi döneminde ihtiyaçlarını desteklemeye odaklandı. Kalan 5 milyon TL’yi sonbaharda aktarmış olacağız. Odak alanımız aynı kalacak. Bu acil müdahale dönemi destekleri. Ondan sonraki dönemde pandemi sürecini izleyerek en etkili olabileceğimiz katkı alanlarını belirlemeyi hedefliyoruz.  Özyeğin Sosyal Yatırımlar ve desteklediği kurumlar ağırlıklı olarak eğitim alanında faaliyet gösteriyor. Biz de bundan sonraki dönemde pandeminin eğitime erişim ve kalitesinde olumsuz etkilerini azaltmayı hedefleyen proje ve programları önceliklendireceğimizi öngörüyoruz.

Pandemi özel sektörün sosyal yatırıma, filantropiye bakışını değiştirebilir mi? Pandemi sonrası nasıl ve ne yönde değişim ya da dönüşüm olacağını öngörürsünüz?

Pandemide özel sektörün sosyal yatırıma ayırdığı bütçenin daralacağını, fakat aktarılan kaynakların daha yakından takip edileceği bir döneme gireceğimizi öngörüyoruz. Bu anlamda daha gözlemci ve işbirlikçi bir hayırseverlik yaklaşımına evrilebiliriz. 

Pandemi ile yoğunlaşan dijitalleşme ile bireyler farklı toplumsal konularda haberlere ve bu alanlarda çalışmalar yapan sivil toplum kurumlarına daha fazla ulaşabilir oldu. Eskiden duymadığımız ve bilmediğimiz konularda hemen bir fikir sahibi olabiliyor ve tepkimizi dile getirebiliyoruz. Bireysel ve dolayısıyla toplumsal duyarlılık çeşitliliğimizin artması, pandemiden çıkarken özel sektörün desteklediği alanların ve kurum tiplerinin de çeşitlenmesiyle sonuçlanmış olabilir diye öngörüyoruz.