”Osman Kavala’nın Tutukluluğu Sivil Topluma Bir Gözdağıdır”
Osman Kavala’nın tutukluluğunun bininci günü geride kaldı. Kavala’nın yakın çalışma arkadaşı ve Anadolu Kültür’ün Koordinatörü olan Asena Günal ile Osman Kavala’nın tutukluluğu ve Türkiye sivil toplumunun durumunu konuştuk. Günal, Kavala’nın tutukluğunun sivil topluma bir tür gözdağı olduğunu ve sivil toplumun artık gençlerin çekindiği bir alan haline getirildiğini söylüyor.
Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Ben Asena Günal, Anadolu Kültür’ün direktörü olarak çalışıyorum. Daha önce Tophane’de bulunan Tütün Deposu’nun direktörüydüm. Fakat Osman Bey’in haksız tutukluğu üzerine Anadolu Kültür’ün başına geçmek durumunda kaldım.
Osman Kavala’yla olan tanışıklığınızdan bahsedebilir misiniz?
Ben Osman Kavala’yı 20 yıldan fazladır tanıyorum. Daha önce İletişim Yayınları’nda çalıştım editör olarak. O İletişim Yayınları’nın kurucularından olduğu için tanıyordum. Daha sonra yayınevinden ayrılıp, doktorayı bitirip, sivil toplum alanına girmek istediğimde tabi ki ilk aklıma gelen isim o oldu ve görüştüm. O sırada tütün deposunu yeni bir kültür sanat merkezi olarak açma faaliyetleri içindeydi. Orada çalışıp çalışmayacağımı sordu ve memnuniyetle kabul ettim. Ben 2008 sonundan Osman Bey’in alınışına kadar Depo’nun koordinatörü olarak çalıştım. Bu süre zarfında söyleyebileceğim şey şu; Osman Bey Türkiye’deki diğer zenginlerden farklı olarak kendi elindekileri başkalarıyla paylaşmaya çalışan, bu elindekilerle sivil toplum alanını, kültür sanat alanını genişletmeye çalışan bir insan. Burada onun için kırılma noktası 99 depremi olmuş. Orada çok kere deprem sonrası faaliyetlerine katılmış. Ondan sonra da aktif iş hayatını bırakıp doğrudan sivil toplum alanında çalışmaya başlamış. Osman Bey sadece Anadolu Kültür’ün değil başka sivil toplum kuruluşlarının da hem kurucusu hem yönetim kurulu üyesi. Osman Bey aslında her zaman kültür sanat, yayıncılık, sivil toplum, hak savunuculuğu hakkında alanında çalışmış, mücadele etmiş ve sivil topluma kendisi doğrudan işin içinde olmasa bile alan açarak, kaynak bularak, bağlantılar sağlayarak, fon kaynaklarıyla tanıştırarak destek olmuş bir insan. Osman Kavala 18 Ekim 2017 de gözaltına alındı. 1 Kasım 2017’de de tutuklandı. 27 Temmuz onun tutukluluğunun 1000. günüydü. 1000 günden fazladır Osman Bey içeride.
Sivil toplumun Osman Kavala’ya sahip çıktığını düşünüyor musunuz?
Sivil toplumun Osman Bey ile ilgili durumu yakından takip ettiğini düşünüyorum. Aslında Osman Bey’in tutukluğu sivil topluma bir tür gözdağı. Biz yakın zamanda bir rapor yayınladık sivil toplum ile ilgili; Zor Zamanlarda Sivil Toplum Satranç, Saklambaç ve İnat başlıklı, Pınar Öğünç ve Özlem Kaya’nın araştırma ve yazım sürecini yürüttüğü bir rapor. Rapor; pek çok sivil toplum kuruluşunun bunu bir tür yıldırma hamlesi olarak gördüğünü ama her şeye rağmen devam ettiklerini ortaya koyuyordu. Osman Bey ile ilgili sivil toplum kuruluşları, özellikle son dönemde hak savunucuları dayanışma ağının aktif bir mücadele içinde olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’de belki sivil toplum alanı daralsın diye doğrudan bir çabası var yönetimin ama ben bu alanın daralmadığını düşünüyorum. Pek çok insanın büyük bir cesaretle ve azimle mücadele ettiğini düşünüyorum. İnsanlar gözaltı korkusuna, tutuklanma korkusuna, kapatılma korkusuna rağmen çalışmaya devam ediyor. Ama şöyle bir şey var eskiden daha cazip bir alanken sivil toplum ve hak savunuculuğu; bunlar artık gençlerin çekindiği bir alan haline getirildi.
1000. günü geçtiğimiz günlerde geride bıraktık. Bununla ilgili ne söylemek istersiniz?
1000. günde biz çeşitli kampanyalar yürüttük, çeşitli video içerikleri hazırladık, hak örgütlerinin yöneticilerinden kısa mesajlar yayınladık. Aynı zamanda Osman Bey’le bir şekilde tanışmış, birlikte çalışmış insanlarla görüşmeler yaptık ve onu bir program olarak yayınladık. İnsan 1000. günün geldiğine inanmak istemiyor. Biz yaklaşık 3-4 ay önce bunu konuştuğumuzda hayır o kadar da uzun tutamazlar diyorduk. Ama günler geçip gidiyor. Osman Bey ilk gözaltına alındığı zaman ‘tutuklamazlar’ diye düşünmüştüm. Tutukladıkları zaman da herhalde 2-3 ay tutarlar diye düşündüm. Ama sonra 16 ay iddianame bekledi. O sürede neyle suçlandığını bilmeden hapishanede yattı. Sonra 657 sayfalık son derece uyduruk bir iddianame ile yargılandı ve sonunda beraat etti. Daha sonra beraatın olduğu günün akşamında tekrar gözaltına alındı ve ertesi gün tutuklandı. Bütün o süreç aslında meselenin hukuki değil siyasi olduğunu gösteriyor. Osman Bey’i 309. ve 312. maddeden tutukladılar. Biri geziyle ilgiliydi ondan beraat etti. 309. madde 15 Temmuz ile ilgili, onunla ilgili tahliye vermek durumundaydılar. Çünkü 2 yıldan fazla kimseyi iddianamesiz tutamazsınız. Bunun üzerine yepyeni bir suçlama uydurdular; casusluk. Hem iddianame hazır olmadığından süre dolduğu için bunu yaptılar hem de AİHM kararı. Şu anda siyasi erkin Osman Bey’i içeride tutmak için çeşitli manevralar peşinde olduğunu AİHM’i ve toplumu kandırmaya çalıştıklarını söylemek mümkün.
Gezi Parkı meselesi…
Gezi’nin park olarak kalması için verilen mücadele meşru bir mücadeleydi. Hepimizin anayasal hakkıydı orada bulunmak. Osman Bey’in geziye katılmış herhangi bir insandan farkı yok. İş yeri geziye yakın ve eylemler sırasında belki birkaç kere o parka gitmişliği vardır. Ama özellikle gezi üzerinden bir siyaset yürüttüğünü söyleyebilir miyiz, bilmiyorum. İddianame gezi üzerinden çıktı ama Osman Bey’i pekâlâ keyiflerince başka bir şeyle de suçlayabilirlerdi. Şu anda her yer beton oluyor ve şehrin merkezinde kalmış tek yeşil alanı savunmak hepimizin göreviydi. Geziyle ilgili de Osman Bey belki poğaça ve masa sağlayarak bunu yapmıştır ama daha fazlası yok. Geziyi finanse etmek gerçekten absürt bir suçlama. Türkiye’de 3,5 milyonun katıldığı bir toplumsal hareketin finanse, organize edilebileceğini söylemek fantastik bir kurgu gerçekten.
‘‘Korkmuyorum Ama Üzgün ve Öfkeliyim’’
Korkmuyorum ama üzgün ve öfkeliyim. Temel olarak bunu söyleyebilirim. Ben devletin medya, sivil toplum, hak savunuculuğu alanındakilere ve akademidekilere yönelik baskı ve yıldırma politikalarının farkındayım. Bir tek biz yaşamıyoruz bunları. Toplumun çeşitli katmanları bu yükselen otoriterleşmeden kendilerine düşen payı alıyor. Korkmuyorum ama bunun sürdürülebilir olmadığını düşünüyorum. Bu toplumun demokratik reflekslerinin bir şekilde güçlü çıkacağını umuyorum.
Bizi Takip Edin