“Doğu Türkistan’da Kültürel Soykırım Kapsamına Giren Onlarca Fiil Bulunmaktadır”
“Doğu Türkistan Toplama Kampları: Adım Adım Soykırım” raporunu hazırlayan İHH İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Üyesi Murat Yılmaz, Doğu Türkistan’da kültürel soykırım kapsamına giren onlarca fiil bulunduğunu söylüyor.
Öncelikle bölgedeki durumun tarihsel gelişimi hakkında bilgi verir misiniz?
Öncelikle Doğu Türkistan ifadesi 19. yüzyılın başlarından itibaren Asya kıtasındaki Ulu Türkistan’ın batısını Rusya’nın, doğusunu ise Çin’in işgal etmesiyle kullanılmaya başlanan coğrafi bir terimdir; yani Türkistan Rusya ve Çin işgalleriyle ikiye bölünmüş ve bundan sonra Doğu Türkistan ve Batı Türkistan isimleriyle anılmaya başlanmıştır. Doğu Türkistan ilk defa 1758 senesinde Çin Mançu istilasına uğramış, 1884’te artan Rus etkisinden çekinen Mançular, Doğu Türkistan’ı Sinjang (Xinjiang – Yeni Toprak) ismiyle ilhak ederek Mançu Hanedanlığı’nın 19. eyaleti ilan etmiştir. 1911 yılında Hanedanlığın çökmesiyle Milliyetçi Çin devletine bağlanan Doğu Türkistan, 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti’nin bir parçası yapılmış, 1 Ekim 1955’te eyalet statüsünden çıkarılarak özerk bölge ilan edilmiştir.
Tüm bu süreçler boyunca Uygur Müslümanlar gerek kurdukları devletler gerekse ilhak ve işgal süreçlerinde gerçekleştirdikleri isyanlarla varlık mücadelelerini devam ettirmişlerdir. Bu çerçevede İslam dininin kabulü sonrasında Karahanlı Devleti (842), Koçu Uygur Kağanlığı (845), Seidiye Hanlığı (1514), Yakuphan Devleti (1865), Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti (1933) ve Şarki Türkistan Cumhuriyeti (1944) isimleriyle devletler kuran Uygurlar; Büyük Hocalar İsyanı (1757-1759), Uçturfan İğde İsyanı (1765), Ziyauddin Hoca İsyanı (1847), Veli Han Töre İsyanı (1857), Kuça İsyanı (1862) gibi çok sayıda bağımsızlık girişiminde bulunmuştur.
Çin’in bölgedeki çıkarı nedir peki, neden Doğu Türkistan’ı kontrol altında tutuyor olmak Çin hükümeti için bu kadar önemli?
Çin Doğu Türkistan’a temelde dört nedenle sahip olmak ve tam bir kontrol oluşturmak istemektedir.
- Milliyetçi Çin’in 2000 yılı aşkın süredir devam edegelen katı ve tavizsiz yapısı
- Doğu Türkistan halkının din, inanç ve kültürlerine bağlı yapısıyla hürriyetine olan düşkünlüğü
- Doğu Türkistan’ın yeraltı kaynaklarının inanılmaz zenginliği
- 2013 yılında ilan edilen Bir Kuşak Bir Yol projesiyle dünyaya sunulacak mal ve değerli maden sevkiyatları için Doğu Türkistan’ın vazgeçilmez konumu
Bahsedilen dört özellik Çin’in Doğu Türkistan ilgi ve ısrarını oluşturmaktadır. Her bir madde kendi içerisinde uzun izahatlarla anlatılabilir fakat şu kadarını ifade edelim ki günümüz Çin’ini oluşturan 56 milletten birisi olan Uygur Müslümanları bizzat devlet başkanı Xi Jinping tarafından şu şekilde ifade ediliyor: “Çürümüş olanlarla devam etmemeliyiz, cürufu atmalı ve özü seçmeliyiz; yeni kökler için samanı ayıklamalıyız.” Yani Uygur Müslümanlar çürümüş, cüruf ve ayıklanıp atılması gereken saman olarak görülmektedir. Amaç bu kadar kati ve keskin olunca da Doğu Türkistan’da yaşananlar dünya tarihinin gördüğü en hazin hadiselere dönüşmüş, insanlık dışı bir hal almış oluyor.
Türkiye ve dünya kamuoyunun Doğu Türkistan’da yaşananlara yönelik tepkilerini yeterli buluyor musunuz?
Doğu Türkistan için gösterilen ilgi ve destek maalesef yeterli değil. Bugün bir insan olarak yaşamanın en zor olduğu coğrafyanın adıdır Doğu Türkistan. 2. Dünya Savaşı’ndan günümüze bu kadar geniş bir alanda bu kadar yoğun bir kitlenin özgürlüğü toplama kampları ile sınırlanmamıştı. 1200’ü aşkın kampta 3 milyonu aşkın insan fiziksel ve psikolojik işkenceler altında olmasına rağmen gerek Türkiye ve İslam dünyasından gerekse dünyanın kalan kısmından beklenen ilgi ve desteği görememiştir Doğu Türkistan.
Raporda Çin hükümetinin kurduğu bu kampları, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında kurulan kamplarla kıyaslayarak aralarında neredeyse hiç fark bulunmadığını söylemişsiniz. Peki, Türkiye ve dünya kamuoyu yaşananlara karşı neden bu kadar sessiz?
Dünyanın sessizliğinde Çin’in BM içindeki güçlü konumunun ciddi etkisi bulunmaktadır. Çin’in BMGK’da veto yetkisi olması, başta İslam ülkeleri olmak üzere verdiği kredi ve ekonomik sarmalamalar, Çin’e karşı adım atılmasını engellemektedir. Uluslararası konumunu, bu hukuksuzluklarını kapatmak için kullanan ve bugün BM’nin 15 ajansından dördüne başkanlık eden Çin, 1.115 görevli ile BM’de en çok istihdam sağlayan ülke konumundadır! Dolayısıyla meseleyle ilgili alınacak her karar Çinli diplomatlarca maniple edilmekte ve aleyhte karar çıkartılmamaktadır.
Şunu da ifade etmek gerekir ki Dünya, Çin’in Doğu Türkistan’da işlediği hak ihlalleri konusunda tamamen sessiz değildir. Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu, BM İnsan hakları Komisyonu gibi çatı kurumlardan, HRW ve Amnesty International gibi STK’lardan, ABD ve bazı Batı ülkelerinden toplama kamplarının derhal kapatılması ile ilgili girişimlerde bulunulmaktadır. Mesela 8 Temmuz 2019 tarihinde çoğu Batılı 22 ülke kampların derhal kapatılması ile ilgili BM insan Hakları Komisyonu’na bir mektup göndermiştir. ABD Senatosu, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygur Türklerine yönelik baskı politikalarından dolayı Çinli yetkililere yaptırım uygulanmasını öngören yasa tasarısını 14 Mayıs 2020 tarihinde onaylamıştır. Çin’in adeta köle haline getirdiği Doğu Türkistanlı işçilerce üretilmiş ürünlerin ABD’ye girmemesi için firmalardan yeni şartlar talep edilmektedir.
Türkiye İslam dünyasının lider ülkesi olmasına rağmen maalesef Türkiye’den de özlenen, beklenen tepki gelebilmiş değildir.
Burada iki şeyi ayırmakta fayda görüyorum. Türkiye sayıları 50 bini bulan Uygur Müslümanlara kucak açmış ve onlar için elinden gelen gayreti göstermektedir. Fakat burada konumuz Çin’in pervasızca açtığı ve tüm dünyadan saklamaya çalıştığı toplama kampları gerçeğidir. Toplama kamplarının kapatılması, Doğu Türkistan’da işlenen, hayatın her alanındaki hak ihlallerinin son bulması ile ilgili Türkiye’nin daha fazla çaba sarf etmesi gerektiği ortadadır. Bu konuda elbette atılan bazı adımlar bulunmaktadır. Mesela Tayland’ın başkenti Bangkok’ta 30 Temmuz 2019 tarihinde yapılan 52. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) Dışişleri Bakanları Toplantısı’na katılan Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile bir araya gelmiş ve toplama kamplarının gözlemlenmesi ile ilgili bir ziyaret kararında mutabık kalınmıştır. Fakat bir seneyi geçmiş olmasına rağmen bu ziyaret hala gerçekleştirilememiştir.
Nihai olarak mevcut uluslararası ilişkilerde ülkelerin rasyonel davranmaları ve reelpolitikle hareket etmeleri beklense de Türkiye’nin İslam dünyasını da harekete geçirmek suretiyle, kendisiyle aynı inancı paylaşan ve akrabalık bağları bulunan Doğu Türkistan ile ilgili daha sınırları zorlayıcı faaliyet içerisinde bulunması beklenmektedir. Türkiye bu enerji, politik zeka ve cesarete sahip bir ülkedir. Umudumuz dünyanın hemen her yerindeki mazlumlar için harekete geçen ve acıları elinden gelen her imkanla dindirmeye çalışan ve bu yönüyle dünyanın vicdanı olarak değerlendirilen ülkemizin Doğu Türkistan için de daha sonuç odaklı faaliyetler göstermesidir.
Çin devleti uyguladığı bu politikaları dünya kamuoyuna nasıl sunuyor?
Çin yalan ve manipülasyonları yeni değildir ve en az Çin tarihi kadar eskidir. Çin tarihinde Çin’in diş geçiremediği ya da tehdit olarak gördüğü devletlere karşı uyguladığı ‘Dünürleşme’ stratejisi ile Çinli prensesleri Türk hakanlarıyla evlendirdiği ve sonrasında vuku bulan parçalanma ve felaketleri bilmeyen yoktur. Çin bugün de bizzat büyükelçiliğinin web sayfası üzerinden Uygurların İslam’ı kılıç zoruyla kabul ettiği, Uygurların Türk olmadığı ve Doğu Türkistan diye bir yerin hiç var olmadığına dair uydurma bilgilerle dünyayı kandırmaya, gerçekleri saptırmaya devam etmektedir.
Toplama kampları gerçeği de aslında 2014 yılından itibaren başlatılan ve fakat 2017 Nisan’dan itibaren yoğun bir şekilde açılan toplu cezalandırma merkezleri olmuştur. Bu kamplar açıkça Hitler’in kampları, Stalin’in gulagları, Polpot’un ölüm tarlaları ile kıyaslanabilir!
Çin kampların varlığını uydu görüntüleri, kamplardan çıkmayı başaranların röportaj ve şahitlikleri, polis, güvenlik görevlisi ve işçi alım ilanları ile mesele iyice ortaya çıktıktan sonra 2018 Ekim ayında kabul etmek zorunda kalmıştır. Fakat bir farkla ki bu işkencehaneleri “gönüllü” ‘Yeniden Eğitim Merkezleri’ ya da “gönüllü” ‘Mesleki Eğitim Merkezleri’ olarak dünyaya deklare etmiştir.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi BMGK’daki konumunu ve birçok ülkeye sağladığı kredi ve vaatleri sopa olarak kullanan Çin, kendisini Doğu Türkistan’ı demografik, mental ve tarihi, kültürel birikimiyle birlikte yok etmek için gerekli olan izni de-fakto olarak almış görmektedir! Bu söylediklerim yani bir milletin etnik ve dini kimliğiyle birlikte yok edilmesine sessiz kalmak suretiyle onaylamak, korkunç bir şey olsa da maalesef bugün Doğu Türkistan’ın yaşadığı bunun dışında bir şey değildir.
İnsanlar kamplarda nasıl götürülüyorlar ve kamplarda ne gibi uygulamalar söz konusu?
2016 Ağustos’tan bu yana Sincan Uygur Özerk Bölgesi Parti Sekreteri olan Chen Quanguo’nun Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in emriyle 2017 Nisan ayından itibaren Doğu Türkistan’daki Uygur, Kazak, Kırgız ve Hui Müslümanları toplama kamplarına veya Çin’in resmî söylemiyle zorunlu “Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri”ne göndermesi, Çin için yüz kızartıcı yeni bir fiil anlamına gelmektedir. Çin, kampların amacını “terörizm, ayrımcılık, aşırılık ve dinî faaliyetleri durdurmak” olarak ifade etmektedir. Herhangi bir mahkemede yargılanmayan, kendilerine bir suç isnat edilmeyen, evlerinden, yurtlarından, eş ve çocuklarından zorla koparılan bu masum insanlar her geçen gün genişletilen bu kamplara alınmaktadır. Kamplardaki insanların sayısı her geçen gün artarken uygulanan işkence, organ ticareti ve diğer zulümler neticesinde binlerce insanın hayatını kaybettiği tahmin edilmektedir.
Çin, tutuklamaları “suçu önceden önleme prensibi” çerçevesinde gerçekleştirdiğini söylemektedir! Yani hukukun temel ilkesi olan ‘masumiyet karinesi’ hiçe sayılmaktadır.
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2014’te “aşırı dincilik zehrinin” ortadan kaldırılması için baskı siyasetinin uygulanması gerektiğini savunarak keyfî tutuklamalara zemin hazırlamıştır.
Mayıs 2014’te “Teröre Karşı Sert Darbe Kampanyası” başlatılmış, yayımlanan “75 aşırılık belirtisi”nden birini gösterenlerin ihbar edilmeleri istenmiştir. 2015’te ÇKP Sekreteri Zhang Chunxian’ın, “vuran elin ve eğitim elinin sert olması gerektiği” şeklindeki sözleri, kamplarının temel mantığını oluşturmuştur.
1 Ocak 2016 Terörle Mücadele Yasası ve 29 Mart 2017 Sincan’daki Aşırılığı Yok Etme Yönetmelikleri’nin yürürlüğe girmesi ile ilgili hükümet birimlerine sadece silahlı operasyonları değil, eğitim ve propaganda çalışmaları konusunda da faaliyetleri arttırma direktifi verilmiştir. Böylelikle Doğu Türkistan’daki her olay terörle irtibatlandırılarak cezalandırılabilir, olaylara müdahale sırasında polisler serbestçe ateş edebilir, gece baskınlarıyla tutuklama yapabilir, mahkeme kararı olmadan hapsedebilir hâle gelmiştir. Bu süreçte Doğu Türkistanlılar açık hedef yapılırken Müslüman halka topyekûn “terörist” muamelesi yapılmaya başlanmış, 2016 yılı Ağustos ayında Chen Quanguo’nun bölgeye atanmasıyla birlikte bir yıldan az bir sürede, 90.866 polis alımı yapılmıştır.
Bir Çadıra Sahip Olmak Toplama Kampına Alınmak İçin Yeterli
Bir çadıra ya da pusulaya sahip olmak, mutfağında birden fazla bıçağı olmak, pasaportu olmak, yurt dışına çıkmak ya da yurt dışına çıkan birisiyle konuşmak, başkalarına günah işlememesini söylemek, fazladan yiyeceğe sahip olmak, kahvaltıyı güneş doğmadan önce yapmak, alkol ve sigara kullanmaktan kaçınmak, sakalı olmak ya da başörtüsü takmak, camiye gitmek, namaz kılmak, oruç tutmak, DNA örneği alınmasına izin vermemek, bazı sosyal medya uygulamaları kullanmak, okulda ve resmi dairelerde ana dili kullanmak, üzerinde ay yıldız olan tişört giymek ya da bu sembolleri bir şekilde kullanmak bir kişinin toplama kamplarına alınması için yeterli sebep olarak görülmektedir.
Kamplarda hemen her iş ve meslek grubundan insanın bulunduğu bilinmektedir: öğrenci, çiftçi, esnaf, iş adamı, âlim, din adamı, akademisyen, yerel yönetim çalışanları, memurlar, işçiler, sanatçı ve sporcular; kadın, erkek, çocuk, genç ve yaşlılar. Uygur, Kazak, Kırgız ve Hui Müslümanlar, olabilecek en geniş şekilde kamplara alınmıştır.
Toplama kampları Doğu Türkistan’ın tamamına yayılmıştır. İnsanlar kendilerine isnat edilen suçların yazıldığı bir itirafnameye zorla imza attırılmakta, sonrasında mahkeme kararı olmaksızın süreç yasallaşmaktadır! Hatta bazılarına uzun bir suç listesi verilerek, “kendilerine suç beğenmeleri” istenmektedir!
Bir kamp toplamda 1.000-1.200 civarında koğuş ve 60’tan fazla binadan oluşmakta ve 16 metrekarelik bir koğuşa 20 insan sığdırılmaktadır. Kamplar dikenli tellerle çevrili, kat kat güvenlik sistemleriyle güçlendirilmiş duvarlarla örülü; izleme kuleleri, onlarca polis ve asker tarafından korunmaktadır ve insanlar bu işkencehanelerden asla ne zaman çıkacaklarını bilememektedir. İnsanlar ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite gibi eğitim merkezlerinde, hastane, depo, hangar, gar ve fabrikalarda, yer altı zindanlarında ve bazen çöllerde bazen mahallelerde kurulan toplama kamplarında tutulmaktadır ve bu kamplar sürekli olarak genişletilmektedir.
Zoraki mahkumlara işkence ve asimilasyon programları uygulanmakta, bu kişilerin haklarının yakınları tarafından takibine dahi izin verilmemekte, nerede tutuldukları bildirilmemekte, hatta çoğu zaman yaşayıp yaşamadıkları bilgisi bile verilmemektedir. Nitekim 3 yıldır aileleriyle görüşemeyen insanlar bulunmaktadır.
Tanıkların ifadelerine göre toplama kamplarında yapılan işkenceler şu şekildedir: Yaz aylarında sadece iç çamaşırıyla sıcak taş üzerinde; kış aylarında da çıplak ayak buz üzerinde bekletme, dayak, elektrik şoku verme, hastalık durumlarında müdahale etmeme, uykusuz bırakma, uzun süre hücre hapsinde tutma, uzun süre kelepçe ile bırakma, uzun süre kafasında siyah çuval olduğu hâlde bekletme, tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesini kısıtlama, aşırı kalabalık odalarda tutma, aç ve susuz bırakma ya da yeterli yiyecek vermeme, su tanklarına daldırma ya da soğukta üzerine soğuk su dökme, kadın tutukluların yüzlerinde ve vücutlarında sigara söndürme, bileklerinden asılan tutukluları bu hâldeyken copla dövme, elektrik verme, değişik acı verici nesnelerle dövme ve eziyet etme, yoğun ve parlak ışıkla körleştirme, uzun süre gergin pozisyonda tutma, günlerce hareketsiz bir şekilde kaplan koltuğu denen koltuklarda oturtma, elleri kelepçeli ve ayakları prangalı olarak dolaştırılma, düzenli olarak verilen içeriği bilinmeyen ilaçlarla güçten düşürme ve itaate zorlama, zoraki kürtaj ve doğum kontrol uygulamaları, erkeklerin kısırlaştırılması, tecavüze uğrayan birini izlemeye zorlama ve toplu tecavüz.
Salgın döneminde Doğu Türkistan’da yaşamak nasıl bir hâl aldı? Çin hükümetinin kurduğu “yeniden eğitim kampları”nda Covid-19’a yakalanmış hastalarla ilgili bilgi alabiliyor muyuz?
Çin’in karartmaları nedeniyle ne kampların sayısı ve yeri ne de buralarda tutulan insanların içinde bulunduğu koşullar tam olarak bilinebilmektedir. Benzer şekilde, yaşanan koronavirüs (covid-19) salgınının bu kamplardaki insanları nasıl etkilediği konusu da büyük bir muamma olarak durmaktadır. Salgınının Doğu Türkistan’da ne kadar yayıldığıyla ilgili olarak Çinli yetkililer “devlet sırrı” diyerek konuşmayı reddetmektedirler. Bütün dünyada virüsün yayılma hızını durdurmak için insanların bir araya gelmesi, toplanması yasaklanırken Çin, 3 milyona yakın insanın tutuklu olduğu toplama kamplarını boşaltmayı reddetmektedir. Eğer virüs kamp polisleri ya da görevliler yolu ile tek bir mahkûma bile bulaşırsa, hastalık kalabalık ve hijyenik olmayan yaşam alanları sebebiyle kamplarda normale göre onlarca kat daha hızlı yayılacaktır. Kapalı alanda yer yer 20.000’den fazla insanın yaşadığı belirtilen toplama kamplarında her türlü salgın riski zaten oldukça yüksektir; dolayısıyla virüsün kamplara bulaşması durumunda buralardaki ölüm oranlarının da bir hayli yüksek olacağı tahmin edilmektedir.
Çin’deki yeni Covid-19 vakalarının tamamının Doğu Türkistan’da olduğuna dair haberleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle bu haberin doğru olduğuna inanmak güç. Çin’deki hastalarla ilgili haberler yanılmıyorsam Nisan ayının sonlarında bıçak gibi kesildi. 1.44 milyarlık ülke bir hafta önce virüs nedeniyle perişan haldeyken bir hafta sonra virüs rakamlarındaki ilerleyiş durdu ve bir daha da küçük hareketler dışında ilerlemedi. Bağımsız kaynaklar daha bahar aylarında virüs nedeniyle 50 binden fazla kişinin ölmüş olabileceğini ifade etmişlerdi. Her iki türlü de kuşku uyandıran bir durum var. Yani eğer Çin’de hastalık bittiyse bu aşı bulunduğu anlamına gelmekte, yok bulunmadıysa bu kez ölümlerin devam ediyor rakamların yükseliyor olması gerekmekte. Yani burada da bir yanıltma ya da karartma durumu var. Yani hastalık tahminime göre Çin’in önemli bir bölümünde devam etmekte.
Doğu Türkistan’da virüsün son dönemlerde yeniden artmasıyla ilgili haberi ise Çin haber ajansı Xinhua’dan alalım. Ajansa göre 15 Temmuzda hastanelerde bir kişi bile bulunmazken, 5 Ağustosta 17,301 kişinin virüs vakasıyla hastanelerde yattığı ve Çin’in farklı bölgelerinden Doğu Türkistan’a 1900 civarı doktor ve hatırı sayılır miktarda sağlık ekipmanı gönderildiği belirtiliyor.
Virüsün Doğu Türkistan’ın Müslüman halklarına karşı bir silah olarak kullanılma ihtimali hep vardı ve hatta yarınlarda toplama kamplarındaki cinayetlerin virüs nedenli ölümler olarak açıklanma endişesini hak örgütleri ve diasporadaki Uygurlar sürekli olarak dile getirmektedirler.
Soykırım iddialarıyla ilgili ne söyleyebilirsiniz?
Doğu Türkistan’da yaşananların bir soykırım olduğuyla ilgili hiçbir şüphe bulunmamaktadır. Fakat soykırımın ispatlanması gerekmektedir ki bunun için BM İnsan Hakları Komisyonu ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soruşturmaların başlatılması gerekmektedir. Bu kadar tanıklık ve deliller bulunurken bu soruşturmaların başlatılmaması da ayrıca bir muammadır!
BM Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre soykırım; millî, etnik, ırki veya dinî bir grubu, sırf bu niteliği nedeniyle kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla aşağıda sayılan fiillerin işlenmesidir:
- Grup üyelerini öldürmek
- Grup üyelerine ciddi biçimde bedensel veya zihinsel zarar vermek
- Grubun fiziksel varlığını tamamen veya kısmen ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasıtlı olarak değiştirmek
- Grup içinde doğumları bilinçli olarak önlemeye yönelik tedbirler dayatmak
- Gruba ait çocukları bir başka gruba zorla nakletmek
Çin sayılan maddelerin tamamıyla ilgili şaibelidir ve özellikle dört ve beşinci maddeler çerçevesinde ise soykırım suçlusudur.
Doğu Türkistan’da ayrıca Kültürel Soykırım kapsamına giren onlarca fiil bulunmaktadır. “Bulaşıcı bir hastalık” olarak görülen dinî değerlerin tamamına yönelik saldırılar, cami, medrese ve İslam kültür öğesi eserlerin yıkılması; ahır, diskotek ve bar olarak amaç dışı kullanımları dâhil olmak üzere yapılan saldırılar, Bir Kuşak Bir Yol projesi güzergâhında bulunan Müslümanlara ait köy ve kasabaların tüm kültürel ve tarihî dokularıyla birlikte yerle bir edilmesi ve bu yerlerin ahalisinin farklı bölgelere sürgün edilmesi, 18 yaşından küçüklerin, memur, işçi, ÇKP üyeleri, öğrenci, emekli ve kadınların ibadet yerlerine girmesi ve ibadet etmesinin yasaklanması, Ramazan ayında oruç tutmanın yasaklanması, Müslümanlara ait mezarlıkların yok edilmesi ya da taşınması, Müslüman ahaliye domuz eti yedirme ve alkol kullandırma, çocukların sünnet ettirilmesinin yasaklanması, evlilik ve cenaze törenlerinin örfe uygun yapılmasının yasaklanması, Türk kızlarının zorunlu olarak Çinli erkeklerle evlendirilmesi, toplumun lider ve aydınlarının, akademisyenlerin toplama kamplarına kapatılmak suretiyle topluma yön verecek isimlerden toplumun mahrum bırakılması, dinî ve millî bayramların yasaklanması, ürünlerin “helal” olarak etiketlenmesinin yasaklanması ve helal etin Müslümanların yemesi haram olan domuz etiyle birlikte satılması, Uygurlara verilmiş anadilde eğitim hakkının yasaklanması ve Çincenin tüm okullarda zorunlu dil hâline getirilmesi, Uygurca dinî ve millî eserlerin, Kur’an-ı Kerimlerin toplanarak yakılması, bu eserleri okumanın ve bulundurmanın yasaklanması, buna mugayir davrananların hapis cezasına çarptırılması bunlardan bazılarıdır.
Son olarak şunları ifade etmek isterim ki bugün Doğu Türkistan insanlığın göstergesi konumundadır. Doğu Türkistan’a bakarak halimizi hesap edebiliriz. Bugün 8 milyarlık insanlık ailesinin sırtını döndüğü Doğu Türkistan, yarın herkesin gerçeği haline gelebilir. Bunu söylerken bir kehanet ya da komplo teorisi oluşturmuyorum. Tarih bunun nice örnekleriyle doludur.
Bizi Takip Edin