‘Anadilde İletişime Girmek İnsan Hakkıdır’
Tiyatro Oyuncusu ve Aile Hekimliği Uzmanı Dr. Eser Çetin ile anadilde sağlık hizmeti ve sosyal medyada Kürtçe bilgilendirmelerini konuştuk. Çetin, pandemi sürecinde bunun krizi kolaylaştırdığını ifade ederken anadilde iletişime geçmenin insan hakkı olduğunu hatırlatıp, bunun normalize edilmesi gerektiğini söylüyor.
Kürtçe ile ilişkini konuşmak istiyorum. Anadilin Kürtçe miydi?
Anadilim Kürtçe. Lisede Diyarbakır’a geldim, ondan önce köyde yaşıyordum. Arkadaşlarımla Kürtçe konuşmaya başladığımda Derik ve Diyarbakır Kürtçesinin farklı nüansları vardı. Bu farklılıklar Kürtçe’nin ne kadar zengin bir dil olduğunu fark etmemi sağladı. Böyle başladım çalışmaya… Sonra dili kurcalamaya başladım ve yazı dilini öğrendim. Sürekli okumaya başlayınca da kendiliğinden iyi bir noktaya geldi. Tabi sonra Kürtçe tiyatro ile tanıştım.
Ben de oraya gelecektim. Kürtçe tiyatro metinleri yazıyorsun ve oynuyorsun. Bu süreç nasıl oldu? Hem tıp hem tiyatro zor olmadı mı? İkisini birbiriyle nasıl harmanladın?
İyi bir tiyatro izleyicisiydim. Her tiyatroya giderdim. Zaten Kürtçe Tiyatro Diyarbakır’da 2004-2005’lerden itibaren yapılmaya başladı. Oyunlara gittiğim zaman bir iki oyuncunun performansını beğenmiyordum. Keşke yerinde ben olsaydım diyordum. Üç aylık bir kursa gittim bırakmadım ve tiyatro maceram hala devam ediyor. Dördüncü sınıfta dahiliye stajında başlamıştım tiyatro akademisine ki dahiliye bizim en zor stajımız. Cegerxwin Tiyatro Akademisi üç yıl süren bir akademi. Teorisini de çok seviyordum yazları onlarca oyun onlarca teori kitabı okudum. Çok uzun bir süre hayatım tıp ve tiyatro arasında gidip geliyordu. Aslında bu işi çok abartıyorlar Tıp okumak o kadar da zor değildi. Hayatı seven biri, birden çok şeyi bir arada yapabilir. Derslerim yoğun olduğu zaman gidemediğim oldu elbette. Ama tiyatro oyunumuz için mesela yoğun bakımda işlerim bitince akşamları tiyatro metinlerinin çevirilerini yapıyordum. Aşkla yapıyorum tiyatroyu, on yıldır. Oynamayı en çok sevdiğim oyun “ Yên Xwedê ji wan stendî” (mealen Allah’ından bulmuşlar) Rusya’da yaşayan bir Kürt yazarın oyunuydu. Gölge tiyatrosunu da kullanmıştık, çok keyif almıştım.
Tiyatro ve Tıp farklı disiplinler. İkisini birbiriyle nasıl buluşturdun?
Tıp ve tiyatronun hem beni hem de birbirini beslediğini düşünüyorum. Tiyatroda çok önemli bir şey var o da insan gözlemi, tıpta da bu var aslında “inspeksiyon” dediğimiz şey yani gözle karşılama. Bizim muayenede ilk yaptığımız uygulama inspeksiyondur. Elle muayene ederiz, steteskopla ya da perküte ederek bakarız hastaya. Hastanın bize gelme şeklinden, duruşundan bile bazen neresi ağrıyor ya da ağrı tipini anlıyoruz. Tiyatro da böyle canlı bir sanat, sahneye çıkıyoruz çıkmak için önce o role bürünmek, role dair gözlem yapmak gerekiyor. Tiyatro insanlarla iletişimimi de müsbet anlamda çok etkiledi. Sahnede 700 kişiye bakıyorsun, tıpta bir hasta ile iletişim halindesin. Hastayla iletişim kurabilme, gözlemleme, rijit olmama, anlayışlı olma gibi özellikleri özellikle tiyatro ile geliştirdim.
Kürt illerinde sağlıkta halkın dilini bilmek ya da kendi dilinde hizmet verebilmek ne gibi avantajlar kazandırdı?
Ben aile hekimliği uzmanlığını aile hekimi olduktan sonra okumaya karar verdim. Adı üstünde ‘ailenin hekimi’. Üç buçuk yıl aile hekimliği yaptım. Üç buçuk yıl boyunca hekimi olduğum ailelerin hayatını gözlemledim. Evleniyorlar, çocuk sahibi oluyorlar, çocukları hastalanıyor… Bu uzun süren bir yoldaşlık, yol arkadaşlığı da aslında bir yerde. Hastayı gördüğün gibi artık süreç içinde ne için geldiğini tahmin edebiliyorsun.
Yaşlı teyzeler, amcalar geliyordu ilaçlarını yazdırıyordu. Bazılarının kronik hastalıkları oluyordu. Çok kolay bir şekilde danışmaya ya da muayene olmaya gelebiliyorlardı. Ben onların Kürt doktoruydum. Yaşlılar bir refakatçi olmadan yalnız gelebiliyorlardı. Özellikle kadın hastalar dil bildiğim için hiç çekinmeden rahatsızlıklarından bahsedebiliyorlardı. Mesela aşı kampanyasına çıktığımız zaman insanlarda o güven duygusu oluştuğu için zorluk çıkarmadan çocukların aşılarını yaptırabiliyorduk. ‘Sen olmasan biz bu aşıları yapmazdık’ diyenler bile vardı. Sağlık bakanlığının aşıları çok efektif ve faydalı hatta koruyucu sağlık hizmetinin en kilit noktalarından biri buradan da söylemiş olalım. Korona sürecinde 91 yaşında bir teyze geldi. Tüm semptomları Korona ile uyumluydu. Sadece Kürtçe biliyordu, aile de çok gergindi ama ben teyzeyi de aileyi de rahatlattım. Aynı dili konuşmak kaygılarını azalttı. Zorluk yaşamadan gerekli tedavileri uygulayabildik. Hep söylüyorum, bu süreçte bir kişiyi bile kurtarabilmişsem ne mutlu bana.
Aynı dilden konuşunca ‘hangi köydensin’ diyen hasta/hasta yakını ile de karşılaşıyoruz. Ama yeni nesille anadilde sağlık hizmeti konusunda sağlıklı bir iletişim kuruyoruz. Tabi eskiden dil yeteri kadar kamusallaşmadığı için Kürtçe konuşunca daha farklı tepkilerle karşılaşıyorduk. Ama yeni nesil o anlamda iyi, dile değeri verip çok rahat iletişim kurabiliyor. Dile dair bir hafıza, bilinç oluşuyor. Dili yaşatmanın halkla iletişimi önemsemenin gerekliliğini fark edip ona göre manevralar alabiliyoruz. Aile hekimliği hastanın hekimle ilk karşılaştığı an, birinci basamak. Hasta Kürtçe’den başka bir dil bilmeyince ve doktor da Kürtçe konuşunca -onun dışında yörede kullanılan diller de dahil- arada güven duygusu oluşuyor. Aktaran ya da tercüman ihtiyacı olmadan güvenle tedavi uygulayabiliyoruz Tedavi ile de daha uyumlu daha efektif sonuç alıyoruz. Yirmi birinci yüzyılda yaşadığın yerin dilini öğrenmek hakikaten çok zor bir şey değil. Hekimin ya da sağlık hizmeti verecek kişilerin vasat düzeyde de olsa hastanın öyküsünü anlayabilecek kadar yaşadığın yerin dilini bilmesi gerekiyor. Her yerde bilgi ve yeterli kaynaklar var. Online ortamda bile isterse pratik yapma imkanı bulunabilir. Kişinin kendi anadilinde kendini ifade etmesi en doğru ifade biçimidir. Bakıyoruz hasta anlatamıyor derdini. 112 istasyonlarında Kürtçe dili yok mesela. Düşünsenize annemiz kalp krizi geçiriyor ve 112’yi arıyor ama dil bilmediği için hakkı olan tedaviye erişemiyor. Trajik bir durumdur bu. Anadilde iletişime girmek bir insan hakkıdır. Çok büyük bir istek değil bu taleplerin artık normalize edilmesi gerekiyor.
Sosyal medyada etki alanın çok fazla nasıl girdin bu mecralara? Geri dönüşler nasıl oldu?
Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde pandemi polikliniği açılınca ve orası da pandemi hastanesi ilan edilince kurada ilk ekipte ben çıktım. Tabii ilk ekipten olunca tedirgin oluyorsun, ilk defa karşılaştığın için, bir şey ne yapacağını bilemiyorsun, sekreteryayı nasıl işleteceğini bilemiyorsun… Bunun gibi sıkıntılar oluyordu. İlk nöbetlerimizi tuttuktan sonra 14 günlük izolasyon sürecimiz başladı. Bu kısmı sosyal medyaya giden yolda basamak olduğu için anlatıyorum. 8. günümde evde -çok rahat bir şekilde- elimde kırlentlerle hem uyarıcı hem de motive edici 7 dakikalık bir video çektim ve paylaştım. O zaman Facebook ve Twitter hesabım yoktu Instagram’da paylaştım. Hekimler olarak hastalığın seyrini biliyoruz ön görebiliyoruz sonuçta. Çok olumlu geri dönüşler ve tepkiler alınca Instagram’da canlı yayınlara başladım. Gün gün, konu konu bilgilendirme yayınları yapıyordum. Videolarla halkın beni daha iyi anlayacağını fark ettim kendilerinden biri gibi gördükleri için güvendikleri için videoları etkili oldu. KurdishMag diye bir uygulama var. Hem Android’de hem iPhone’da açılan oraya da yazılar yazmaya başladım.
Ben aile hekimi uzmanı olduğum için daha çok sık görülen hastalıklar ya da koruyucu sağlık hizmeti ile ilgili halkı anadilinde bilgilendirmek beni çok motive etti. Hastanın ne zaman hastaneye gideceği, hangi bölüme gideceği ya da önlemek için neler yapması gerektiği, evde neler yapabileceği ile ilgili videolar çekecektim böyle bir niyetim vardı ‘korona’ buna vesile oldu. Çalışmalarımı oturtum, YouTube kanalı açtım… Sadece Korona ile ilgili değil hipertansiyon, obezite, diyabet ile ilgili videolar çektim… Korona bir pandemi kabul ediyoruz. Bununla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor ama onun dışındaki hastalıkları da atlamamız gerekiyor. Sosyal medya çok geniş bir kitleye ulaşma şansım oldu.
Sosyal medyanın pandemi sürecindeki etkisini nasıl değerlendiriyorsun? Nasıl görüyorsun? Hep koruyucu hizmetin öneminden bahsettin. Anadilde -sosyal medyada koruyucu hizmeti meselesini biraz açabilir misin?
Çok küçük tavsiyeleriniz bile bazen hayat kurtarabilir diye düşünüyorum. Kronik hastalıklar dediğimiz hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları, obezite, kolesterol gibi hastalıkları baştan koruyucu hizmetler sağlayarak önlemenin mümkünatı var. Bu yüzden bu Kürtçe bilgilendirmeleri yaptığım zaman birilerinin hayatına dokunduğumu ya da etkilediğini düşünüyorum. Ve buna inanıyorum. Az önce de söyledim tek bir kişiyi bile kurtarabiliyorsak ne mutlu bize. Bu biz bizim için çok büyük bir gururdur. Mesela Kürtçe anlattığım için ikna olan ve ilaçlarını kullanan hastalarımız var. Bazen canlı yayınlarda sorular soruyorlar. Ben Kendi dilinde anlattığım zaman olabilirsin yaşlı kadınlar ya da yaşlı dedelerimiz hemen ikna oluyor. Hayatı kolaylaştıracak spor, beslenme, ne yeyip ne yemeyeceği ile ilgili tavsiyeleri Kürtçe ve onları ikna edebilecek ve dokunabilecek şekilde yapınca gerçekten etkisini görüyorum. Çünkü hastanın yemesi ya da yememesi gereken yiyecekleri, tempolu yürüyüşün önemini Kürtçe anlatıyorum. Bunlar hastalıkların önlenmesinde ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde çok etkili koruyucu hizmet dediğimiz şey bu zaten.
‘Dil bilmeyen yeteri kadar sağlığa ya da tedaviye erişemiyor’ diyebiliyoruz o zaman…
Her vatandaşın koruyucu hizmetlerden faydalanması ve sağlığa hizmet aynı şekilde erişebilmesi gerekiyor. Hem bu bir insan hakkı hem de vatandaşlar arasında eşitlik anlayışıyla da örtüşüyor. O yüzden televizyondaki bir Türkçe tavsiyeyi anlamayan bir kadına, adama ya da çocuğa kendi dilinde sağlık hizmeti sunmak aslında o vatandaşları birbiriyle eşitlemek anlamına da geliyor. Ortadan bireyler arası hiyerarşiyi de kaldırmış oluyorsunuz. Doğru kaynaktan ve direkt sağlığa erişim hakkına erişmiş oluyorlar. Son yaptığım canlı yayında sadece sağlık ocağını konuştuk. ASM dediğimiz şey nedir? Ne işe yarar? Basamakları nedir? Ne yaparlar sınırları nelerdir? ASM’den sonra nereye gidilir? gibi soruların cevaplarını konuştuk. Çok geniş bir soru yelpazesi ile karşılaştım..
Korona ilk defa karşılaştığımız bir şey aslında tam da bir kriz anı kimse ne yapacağını bilemiyor. Bu anlamda da senin bu bilgilendirmeleri Kürtçe yapman nasıl bir kolaylık sağladı?
Böyle kriz anlarında hakikaten herkese bir panik havası oluyor. Kimse ne yapacağını bilemiyor ve sürekli spekülatif bilgiler havada uçuşuyor. Doğru bilgiyi kaynağından alamayınca spekülatif ya da balon haber dediğimiz şey katmerleniyor. Ben birazcık da bunların açıklamalarını yaparak ve tavsiyelerde bulunarak o tedirginliği daha sakin bir duruma dönüştürdüğümü düşünüyorum. Ortada toplumsal bir kriz var. Ve bu dili konuşanlar münferit bir kesim değil. Çok geniş bir kitle. Onları rahatlatıcı bilgilendirmeler ve tavsiyelerde bulunarak insanların bu kriz anlarının kolay geçmesini sağlıyoruz… Çünkü herkeste haklı olarak bir panik havası… Biz paranoya haline koronaya da diyoruz. Aslında korkutmadan yumuşak bir dille anlatınca gerçekten toplumsal bir fayda sağladığımı düşünüyorum. Şöyle bir örnek vereyim; yürüyüşe çıktığım bir gün izleyici/ arkadaşlarımdan biri seslendi ona doğru yürüdüm sosyal mesafemizi koruyarak ayak üstü konuştuk. Bana senin sayende 5 bin yaşlımız kurtuldu dedi çok mutlu oldum. Bu bile bilgilendirme videolarının etkisini anlamak için çok küçük bir gösterge.
Gelecek planların neler? Son olarak ne söylemek istersin?
Bu çizgide yürüyüp daha profesyonel bir şekilde halk ile iç içe olup gerekli bilgilendirmeleri yapmayı düşünüyorum. Videolardan sonra tıbbiyeliler yani eczacı, fizyoterapist, hemşire arkadaşların da feyz aldığını düşünüyorum. Bu yönde beyanlarda bulunan çalışma arkadaşlarım da oldu.
Bu yolda devam etmek istiyorum ve tabi tiyatro yine hayatımın bir parçası olacak. Arkadan gelen tıp öğrencilerine de buradan seslenmek istiyorum; günde bir iki saat Kürtçe çalışsınlar. Gerçekten birçok insanın hayatını değiştireceğini ve literatüre de katkı sağlayacağını görecekler.
Bizi Takip Edin