Sosyal Medya Düzenlemesiyle Sivil Alan Daralıyor
Özellikle pandemi döneminde sivil toplum çalışmaları yoğunlukla dijital ortamlar üzerinden ilerledi. Twitter hashtag çalışmaları, YouTube yayınları gibi dijital aktivizm yöntemleri ile sivil toplum sesini duyurmaya çalıştı. Yeni düzenleme ile sosyal medya ağları devlet önünde ‘dize getirilmeye’ çalışılıyor, cezalar yoluyla bağımsızlıklarını yitirmesi muhtemel hale geliyor.
Yaklaşık bir yıldır çeşitli aralıklarla gündemi işgal eden, sosyal medya araçlarını ve kullanıcılarını önemli bir şekilde etkileyen düzenleme, 29.07.2020 tarihinde TBMM’de kabul edildi. Düzenleme; oluşum süreci, getirdikleri ve temel hak ve özgürlükler açısından barındırdığı riskler nedeniyle olumlu ve olumsuz pek çok eleştiri topladı. Yurttaşların neredeyse tamamının hayatına dokunacak bu düzenlemenin üzerinde durmakta yarar var. Öncelikle meclisin “giderayak” ve çok hızlı bir şekilde düzenlediği bu kanunun gerekçesini irdeleyelim.
Kanunun Gerekçesi
Düzenlemenin temel gerekçesi “sosyal ağ sağlayıcılarının geniş çaplı kullanıcı sayıları ile kullanıcı verilerinden elde ettikleri milyarlarca dolar gelire rağmen, kişilerin haklarının korunması noktasında ihtiyaç duyulan önleyici ve koruyucu mekanizmaları geliştirmedikleri ya da etkin kullanmadıkları veyahut devletlerin haklı taleplerine direnç gösterdikleri (…) temel hak ve özgürlüklerin korunması noktasında devletlere düşen pozitif yükümlülüğün yerine getirilmesinde zorlukların” önüne geçmek olarak ifade edilmiştir.
Özetle düzenlemenin gerekçesi, internet kullanıcılarının kişisel başvurularında veya kamu kurumlarının bildirimlerinde yaşanan zorlukların aşılması için sosyal ağ sağlayıcılarla muhataplık ilişkisi kurulması amacı taşıdığı belirtilmiş. Öncelikle söylemek gerekir ki gerekçe haklılık payı taşımaktadır. Zira çağımızın en büyük sorunlarından birisi siber zorbalıktır ve bu siber zorbalıkların çoğunluğu düzenlemeye konu sosyal medya araçları vasıtasıyla olmaktadır. Sosyal medya aracılığıyla işlenen pek çok suç failin bulunamaması nedeniyle cezasız kalabilmektedir. Ancak düzenlemeyle getirdiği bu tedbirlerin, devletin vatandaşlar için öngördüğü bir “watchdog” aracı olarak kullanılıp kullanılmayacağı hususu ciddi kaygılara yol açıyor. Bu hususta bir yargıya varmak için de düzenlemenin getirdiklerini kısaca irdelemek gerekiyor.
Düzenlemenin Getirdikleri
- Sosyal Ağ Sağlayıcı Tanımı ve Sorunlar
Düzenlemenin getirdiği ilk önemli husus “sosyal ağ sağlayıcı” kavramının Kanuna eklenmesi ve tanımlanmasıdır. Buna göre sosyal ağ sağlayıcı:
“sosyal etkileşim amacıyla kullanıcıların internet ortamında metin, görüntü, ses, konum gibi verileri oluşturmalarına, görüntülemelerine veya paylaşmalarına imkân sağlayan gerçek veya tüzel kişiler” olarak tanımlanmıştır. Bunlara örnek olarak Facebook, Twitter, Instagram, LinkedIn, TikTok verilebilir. Kamuoyunda dezenformasyonun yoğunlukla yaşandığı WhatsApp, Telegram gibi anlık mesajlaşma uygulamalarının da bu yasa kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusuna değinmekte de yarar var. Zira yasadaki tanım incelendiğinde kapsamın çok geniş tutulduğu ve bu geniş tanımın içine WhatsApp, Telegram gibi anlık mesajlaşma uygulamalarını da dahil edilebileceği görülmektedir. Tanımdaki bu genişlik, düzenlemenin “orantılılık”tan uzak olduğu eleştirilerinin temel sebeplerinden bir nedenini oluşturmaktadır. Bir görüşe göre tanım “haber ya da köşe yazılarının altını yoruma açan medya kuruluşlarının web sitelerinin de bu kapsamda” değerlendirilebilecek derecede geniştir. Ayrıca düzenleme bu yönüyle, örnek alınan Alman Sosyal Medya Ağları Uygulaması Yasası’ndan da olumsuz olarak ciddi şekilde ayrışmaktadır.
- Sosyal Ağ Sağlayıcıların Temsilcilik Bulundurma Zorunluluğu ve Erişimin Engellenmesi Yetkisi Verilmesi
Getirilen düzenleme ile günlük erişimi bir milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal medya araçları Türkiye’de bir temsilci bulundurmak zorundadır. Temsilciler, 5651 Sayılı Yasa’nın 9. maddesine dayalı olarak yapılan içeriğin kaldırılması ve erişimin engellenmesi taleplerini karşılayacaklardır. Kişilik haklarının ihlali ve özel hayatın gizliliği ile ilgili talepler, temsilcilikler tarafından 48 saat içinde yanıtlanacaktır. Bu hususla ilgili olarak şunu belirtmekte yarar var: Düzenleme getirilmeden önce zaten erişimin engellenmesi Sulh Ceza Hakimlikleri’nce yapılıyordu ve aynı yöntem halen devam ediyor. Erişim engelleme kararının herhangi bir yargı mercii olmayan ve hukukçu olma zorunluluğu dahi olmayan bir temsilci tarafından verilmesinin, bireylerin ifade özgürlüğü açısından ihlallere yol açabileceği unutulmamalıdır.
- Kullanıcı Verilerinin Türkiye’de Tutulması Zorunluluğu
Getirilen düzenleme ile sosyal ağ sağlayıcılara Türkiye’de sunucu bulundurulma ve Türkiye’deki kullanıcıların verilerini bu sunucularda tutulma zorunluluğu getirilmiştir. Yukarıda değinilen yükümlülüklere uyulmaması halinde 10 Milyon TL’den başlayan idari para cezaları, reklam yasağı ve sosyal ağ sağlayıcısının bant genişliğinin %90’a kadar daraltılması gibi yaptırımlar öngörülmektedir.
Düzenlemenin Taşıdığı Riskler – Öneriler
- Yargısal Denetim Yolu Açılmalıdır: Değişikliğe uğramadan önceki haliyle dahi eksikliği olan 5651 Sayılı Yasa’nın 9. Maddesinde Sulh Ceza Hakimi tarafından verilen erişimin engellenmesi kararına karşı yargısal denetim mekanizması bulunmamaktadır. Wikipedia örneğinden de görüleceği üzere, bu kararlara karşı yalnızca Anayasa Mahkemesi’ne başvurulabilmekte ve yıllarca bireylerin ifade özgürlüğü yahut haber alma hakkı kısıtlanmaktadır. Yeni getirilen düzenleme ile erişimin engellenmesi kararı sosyal medya temsilcisi tarafından verilebilecektir. Hiçbir yargı organı vasfı taşımayan bu kişinin vereceği kararın hukuki denetimi mümkün değildir.
- Sosyal Ağ Sağlayıcı Tanımı Gözden Geçirilmelidir: Yasada “sosyal medya ağ sağlayıcı” kavramı geniş ve muğlak olarak tanımlanmıştır. Bu tanımın düzeltilmesi gerekir. Bireyler arasındaki WhatsApp, Telegram gibi anlık mesajlaşma uygulamalarındaki paylaşımları bile bu kapsama alınıp bireylerin çekirdek alanlarına girilmesi mümkün olacak, fişleme gibi hususlar daha kolay hale gelebilecektir. Zira bu kapsamda değerlendirilen bir uygulamanın verilerini Türkiye’de tutması zorunlu hale gelecek, basit bir araştırmada dahi kamu tarafından erişimi mümkün olabilecektir.
- Kullanıcı Verilerini Türkiye’de Tutma Yükümlülüğünden Vazgeçilmelidir: Düzenlemenin gerekçesi siber zorbalığın önüne geçmek ve sosyal medya araçlarına ilişkin ‘muhatap’ bulmak olarak ifade edilmiştir. Bu amacı Türkiye’ye yönelik çalışan ve hızlı dönüşler yapan bir irtibat ofisi kolayca sağlayabilir. (Yasanın örnek alındığı Almanya’da böyle bir ofis şartı dahi yok.) Ancak mevcut düzenleme bu amacı aşan ve çok riskli bir hususu öngörmektedir. Yine diğer ülkelerin bu konuda öngördükleri düzenlemelerde yalnızca içeriğin engellenmesi yönünde bir taleplerinin bulunduğu görülmektedir. Kullanıcı verilerinin Türkiye’de tutulması, bu amacı aşan bir şarttır. Bireyler hakkında, -elindeki veriler dışında- açık kaynaktan veri toplayan kolluk güçleri konuyla ilgisi olmayan her hususta kolayca bireylerin sosyal medya bilgilerine erişebilecektir. Hatta bu husus bireylerin görüş/tercihlerine göre fişlenmelerine de yol açacaktır. Toplumun neredeyse tamamının bir şekilde kullandığı ve özel hayatın gizliliği, haber alma özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere pek çok temel hak ve özgürlüğünü doğrudan doğruya olumsuz olarak etkileyecektir.
- Cezalar Orantısızdır: Düzenlemeye göre sosyal medya ağ sağlayıcıları Türkiye’de temsilci atamazsa idari para cezasından başlayarak, reklam yasağı ve %90’a varan bant genişliği kısıtlaması getirilmesinin yolu açılmıştır. Temsilcilikle öngörülen husus düzenlemenin amacına göre ‘muhatap bulabilmek’ ve erişimin engellenmesini sosyal ağ sağlayıcı tarafından yapılmasını sağlamaktır. Yukarıda belirtildiği üzere zaten bu yetkiye Sulh Ceza Hakimleri sahiptirler. Öyleyse bant genişliğini %90’a varacak şekilde daraltarak hem bireylerin özgürlüklerini kısıtlamak ölçüsüz olacaktır. Alman örneğinde de bu cezalar yalnızca idari para cezası olarak öngörüldüğünü de belirtmekte yarar var.[1]
Sivil Alan Daralıyor, Nefes Alamıyoruz!
Özellikle pandemi döneminde sivil toplum çalışmaları yoğunlukla dijital ortamlar üzerinden ilerledi. Twitter hashtag çalışmaları, YouTube yayınları gibi dijital aktivizm yöntemleri ile sivil toplum sesini duyurmaya çalıştı. Yeni düzenleme ile sosyal medya ağları devlet önünde ‘dize getirilmeye’ çalışılıyor, cezalar yoluyla bağımsızlıklarını yitirmesi muhtemel hale geliyor. Anonimliğin ön planda olduğu bu ağlarda bireylere ilişkin nitelikli kişisel verilerin kamu gücünün eline kolayca geçmesi mümkün hale geliyor. Fişlenme korkusuyla insanlar bu mecraları kullanırken iki belki üç kez düşünmek durumunda kalacak. Örgütlenme ve ifade özgürlüğü tehlike altında. Nefes alamıyoruz!
Kaynakça
[1] Murat Volkan Dülger & Onur Özkan, s.8-9.
Bizi Takip Edin