‘İstanbul Sözleşmesi’nden Çekilmek, Kadına Karşı Şiddeti Önleme Görevini Terk Etmektir’
EŞİTLİK İçin Kadın Platformu yaptığı basın açıklamasında, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin 6. yılında, kadına yönelik şiddette tırmandığı halde sözleşmenin etkin şekilde uygulanmasını değil kaldırılmasını gündeme getirmenin, devletin kadına yönelik şiddeti önleme görevini terk etmesi anlamına geldiğini belirtti.
EŞİTLİK İçin Kadın Platformu’nu oluşturan 310’dan fazla kadın örgütü ve destekleyen 150 ye yakın sivil toplum örgütü olarak; sözleşmeden geri çekilme niyet beyanları son bulana kadar nöbette olunacağı belirtilen açıklamada, “ 5 Ağustos günü sözleşmeden çekilme konusunu görüşecek olan AK Parti MYK üyelerine sesleniyoruz; Her gün en az 3 kadının öldürüldüğü bir ülkede kadınları şiddetten koruyan bir sözleşmeden geri çekilme yönünde karar verirlerse ortaya çıkacak sonuçlardan sorumlu olacaklardır. “ denildi.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için gösterilen sebeplerin toplumu yanıltmak ve asıl niyeti gizlemek amaçlı olduğu belirtilen açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi ve Sözleşmeye paralel iç hukuk düzenlemesi olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu’na karşı belli çevreler uzun süredir çarpıtılmış iddialar ileri sürmektedir. Bu iddialar Sözleşme’nin ve 6284 sayılı yasanın “aile yapısını bozduğu, nafaka yükümlülüğü getirdiği, ailenin dağılmasını ve boşanmaları artırdığı, özelde Sözleşme’nin eşcinselliği teşvik ettiği” gibi 9 yıl önce bu yasal metinleri törenle yürürlüğe koyan karar vericileri etkilemek, kamuoyunu yanıltmak amacıyla ortaya atılan asılsız, mantık dışı söylemlerdir.
Sözleşmede nafaka ile ilgili bir düzenleme yoktur. Tartışmalara sebep olan 4. madde; ev içinde şiddete uğrayan herkesi; kadın, çocuk, yaşlı, erkek, engelli gibi pek çok grubu cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, medeni hal, göçmenlik statüsü gibi, herhangi bir nedenle ayrımcılık yapmaksızın korumayı temin eder. Aynı ayrımcılık yasağı Anayasa’da da mevcuttur. Sözleşme cinsel kimliklere ilişkin devletlere şiddetten ve ayrımcılıktan koruma yükümlülüğü getirmektedir.
Sözleşmenin felsefesini ve öngördüğü bütünsel politikayı oluşturan ana tema, hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliğini sağlamaktır. Sözleşme karşıtlarının öne çıkardığı gerekçeler başka olsa da, asıl sebep sözleşmenin şiddeti cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak tanımlaması ve kadınlarla erkeklerin eşit olduğu fikrini temel almasıdır. Aileyi parçalayan asıl olgunun şiddet olduğu bu denli açıkken, şiddeti önleme amaçlı bir toplumsal metni “aileyi ve toplumu parçalayacağı” iddiasıyla yok etmeye kalkışmak aslında eşitlik fikrini yok etmeye yönelik bir hamledir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, sadece cinsiyet eşitliği talep edenlerin değil, inanç, etnik köken, dil, mezhep, felsefi görüş ve bunun gibi nedenlerle ayrımcılığa maruz bırakılan tüm toplumsal kesimlerin en acil gündemi olmalıdır.” ifadelerine yer veriliyor.
Bizi Takip Edin