RODA Projesi: Roman Kadınların Sivil Toplumda Öncü Rolü
Avrupa Birliği (AB) destekli Roman Diyalog Ağı’nın (RODA) Güçlendirilmesi Projesi AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Christian Berger’in katıldığı toplantıyla faaliyetlerine başladı. Projeyle ilk kez Roman kadınlar, Roman toplumun sorunlarının çözümünde öncü bir rol üstleniyor.
Roman Diyalog Ağının (RODA) Güçlendirilmesi Projesi bu yönüyle Roman kadınların “artık biz de buradayız” dediği ve kamu-STK diyaloğunun geliştirilmesinde öncü rol üsteleneceği bir niteliğe sahip.
RODA projesini özgün kılan yönler ve projenin hedefleri konusunda bilgi veren Gebze Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hande Barlın, Roman toplumunun sorunlarını sosyal içerme ve sosyal dışlanma ekseninde toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifi ve AB’nin katkıları ile değerlendirirken; ağ üyesi öncü iki Roman kadın Nilay Karadeniz ve Sema Poyraz ise Roman toplumunun sorunlarını ve kadın olarak verdikleri mücadeleyi anlattı.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Anaakımlaştırılması
RODA projesi, temel olarak Romanların sosyal içermesine yönelik politikaların toplumsal cinsiyet perspektifiyle ana akımlaştırılmasını hedefliyor.
Rom, Dom, Lom ve Abdal olmak üzere dört Roman grubunun temsil edildiği tek ağ olan RODA’nın 22 STK üyesi bulunuyor. 2012’de kurulan ve Kamu- STK Diyalog Grubu adını taşıyan ağ, 2015 yılından bu yana Roman Diyalog Ağı (RODA) adıyla faaliyetlerini sürdürüyor. Üç yıl sürecek olan RODA Projesi Sıfır Ayrımcılık Derneği ile Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayi Destekleme Vakfı (MEKSA) tarafından uygulanıyor. Projede 22 STK’dan bir erkek bir kadın olmak üzere 44 temsilciyle yer alıyor.
RODA Projesi’nin online düzenlenen açılış toplantısına katılan AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Christian Berger, AB’nin eşitlik ve kapsayıcılık ilkeleri çerçevesinde Romanlara ilişkin birçok projeye destek verdiklerini hatırlattı. Berger ayrıca, RODA ağının toplum temelli bir iletişimi esas alması, bunu hak temelli bir yaklaşımla yapması ve ‘çok cesur ve topluma tutkuyla hizmet edecek kadın katılımcılar’ ile yürütülecek olmasının projeyi özel kıldığını belirtti. Romanların sosyal içermesine ilişkin bazı konularda ilerleme görmekle birlikte, 2011’de yayımlanan Ulusal Roman Entegrasyon Politikaları İçin Avrupa Çerçevesi çerçevesinde hazırlanan strateji belgesinin somut eylemlere hayata geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
“Toplumu Birlikte İyileştireceğiz; Beraber İyileşeceğiz”
RODA projesinin ana yürütücüsü olan Sıfır Ayrımcılık Derneği Başkanı Elmas Arus, RODA ağına üye olan kadınların kendisini topluma adamış kadınlar olduğunu belirterek, Roman kadınların el ele vererek toplum için çalışacağını söyledi. RODA projesinin 2 katmanlı olduğunu söyleyen Arus, ilk katmanda ağdaki STK’lara eğitim ve koçluk verileceğini, hak temelli savunuculuk yaklaşımını uygulayacaklarını; ikinci katmada toplumsal cinsiyet eşitliğini anaakımlaştırmada, Roman kadınların sosyal içermeye dahil edilmesi için yerel düzeyde kamu ile iş birlikleri yürüteceklerini belirtti. Türkiye’de 600 civarında Roman STK’sı olmasına karşın çoğunun yardım ya da ihtiyaç temelli çalıştığına dikkat çeken Elmas Arus, hak temelli yaklaşımı yaygınlaştırmaya çalışacaklarını kaydetti.
Roman kadınların erkeklerle yan yana olması için çalışacaklarını kaydeden Arus, “kadınların karar alma mekanizmalarında yer alacağına dair güçlü inancımız var” dedi. Projede Roman kadınların yer alabilmesini “büyük bir başkaldırı” olarak nitelendiren Arus, “okur-yazar bile değil denen bu insanlar, şu anda internet karşısında Zoom’da toplantıya katılıyor. Bu devrim niteliğinde… RODA projesi ile birçok ilki bir arada yaşıyoruz… Birlikte toplumu iyileştireceğiz, beraber iyileşeceğiz” dedi.
“Eşitsizlikle Baş Etmek Roman Kadınlar İçin Daha Da Zor”
RODA projesinin moderasyonunu yürüten Gebze Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Hande Barlın’a projenin hedeflerini Roman toplumun sorunlarını sosyal içerme ve toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde nasıl değerlendirdiğini sorduk.
Dr. Hande Barlın, hem sosyal içerme hem de toplumsal cinsiyet konusunda çalışmalar yürütmekte olduğunu kaydederek, RODA projesinin her iki konunun kesiştiği bir niteliğe sahip olduğunu söylüyor. Barlın’a göre, “sosyal içerme, sosyal dışlanmanın ortadan kaldırılmasına yönelik politikaları kapsıyor. Sosyal dışlanma da yoksulluğun ötesinde, belirli grupların toplumsal çoğunluk içinde (anaakım toplum içinde) yer almaması, toplumun çeperinde konumlanması olarak ifade edilebilir. Çok boyutlu ve dinamik bir süreç. O yüzden bunu gidermeye yönelik politikaların da çok boyutlu, çok yönlü ve aynı dinamizmi sağlıyor olması lazım. Politika açısından sadece birine müdahale etmeniz etkili bir sonuç ortaya çıkarmıyor. Bütünleşik bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor.”
Dr. Barlın ayrıca, sosyal içerme politikalarının toplumsal cinsiyet perspektifi açısından ana akımlaştırılması yani, politika ve uygulamalarınızın toplumsal cinsiyet eşitliğine katkıda bulunması gerektiğini kaydediyor. “Diyelim ki, tüm iyi niyetinizle, yoksullukla mücadele için istihdam alanları ve mesleki eğitimler geliştirirken, erkekleri toplumun içine çeken, kadınları da daha çok evde tutan girişimlerde bulundunuz. Bu durum kadınların toplumsal konumunu kötüleştirebilir, bakım yükünü artırabilir, gerçekten yapmak istediği bir şeyi yapmasının, kendi potansiyelini gerçekleştirmesinin önüne geçebilir.”
Barlın RODA projesinde yapılmak istenenleri şu şekilde özetliyor: “Romanların sosyal içermesine yönelik politikalar ve uygulamaların toplumsal cinsiyet perspektifi açısından ana akımlaştırılması için zemin hazırlamak. 2010 yılından beri gelen Roman Açılımı sürecinde Strateji Belgesi, Eylem Planları gibi pek çok ana doküman ortaya koyuldu. Sürece dahil olan sivil toplum kuruluşlarının kaç tanesinde aktif kadın üyeler veya yönetim kurulu üyeleri vardı? Son derece az. Roman kadınların sorunlarının dahi, erkekler tarafından, erkeklerin gördüğü biçimde aktarıldığını biliyoruz. O yüzden bu projenin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, proje, RODA Ağındaki STK’larda kadın temsiliyetini artırmaya ve kurumsal kapasitesini geliştirmeye odaklanıyor. Daha sonra da sosyal içerme politikalarının ve uygulamalarının çok boyutlu ve dinamik olması, toplumsal cinsiyet eşitliğine hizmet etmesi için savunuculuk ve farkındalık artırma faaliyetleri ile elverişli bir ortam oluşturuyor. Tabi bu ortamı da yan yana çalışan kadın ve erkek RODA ağı üyeleri oluşturacak.”
Roman Olmak: Derin Yoksulluk ve Yoksunluk
Barın, Türkiye’deki Romanlar ile AB üye ülkelerindeki Romanların durumunu karşılaştırma yapmanın güç olduğunu çünkü, AB üye ülkeleri arasında da ciddi farklılıklar olduğunu belirtiyor. Buna göre, Çekya’da Romanlara karşı derin bir ırkçılık var ve mahallenin bir başında bir sonunda karakollar bulunuyor; Romanlar şehir merkezine rahatça giremiyorlar. İspanya’da ise sistematik politikalar ekseninde Romanların konumu iyileştirilmiş olsa da toplumsal bütünleşme tam sağlanamamış durumda. Barlın’a göre hem AB üye ülkelerinde hem de Türkiye’de Romanların durumuna ilişkin ortak nokta derin bir yoksulluk ve yoksunluk.
Edirne, İstanbul, İzmir, Gaziantep gibi pek çok şehirde Romanların ve Roman gibi yaşayanların ağırlıklı olduğu mahalleri ziyaret eden Hande Barlın, tüm bu şehirlerde mahallelerin yoksulluk ve yoksunluk açısından birbirine çok benzediğine dikkat çekiyor. Şehrin geri kalanından alt yapı ve sosyal hizmetler olarak daha dezavantajlı konumda olan Roman mahallerinde, okullaşma ve okul devamlılığında sorunu yaşayan çocukların, evlerinde ders çalışabilecekleri ortamın olmamasıyla okul başarısızlıklarını, yoksulluk ve geleneklerle kısır döngü yaratıp erken evliliğe zemin hazırlaması; mahallelerin pek çoğunda günlük ekonomi dönmesiyle günlük elde edilen kazancın o gün harcanması; çoğunlukla güvencesiz işlerde çalışılması gibi pek çok sorunu sıralayan Barlın, bu ortamda Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki birinci basamaktaki unsurları bile garanti altına alınamayışıyla, “yoksunluk ve yoksulluk birbirini beslerken, kendini yeniden üretiyor.”
AB Politikalarının Türkiye’de Sosyal İçermeye ve Romanlara Etkisi
Barın, AB adaylık sürecinin Türkiye’deki politikaları ve hukuki zemini etkilediğini, sosyal politikalara özellikle de sosyal içerme politikalarına bakıldığında AB tarafından benimsenen politika yaklaşımının son derece belirleyici olduğunu kaydediyor. 2010 yılında Türkiye’de başlayan Roman Açılımı süreci, AB Ulusal Roman Bütünleşme Stratejileri Çerçevesi ile paralel olduğunu hatırlatan Barlın, diğer konularda da AB politikalarının, Türkiye’deki politikaları önemli ölçüde etkilediğini düşünüyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda Türkiye’deki ilerlemelerin Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AB tarafından oluşturulan süreçlerle paralellik taşıdığını kaydeden Barlın, örneğin 2000’li yılların ortalarından itibaren bu sürece paralel bir şekilde Türkiye’de de cinsiyet temelli şiddete karşı bir farkındalık oluşmaya başladığını, mevzuattın geliştiğini, mekanizmaların oluştuğunu dile getiriyor. AB ve Türkiye arasındaki politik sürecin tek taraflı bir süreç olmadığına dikkat çeken Barlın’a göre, Türkiye aday bir ülke olarak, AB nezdindeki politikaları etkileyebilir. Türkiye bunu AB’nin 2020 sonrası Roman Politikalarını oluşturma sürecinde düzenlenmekte olan geniş katılımlı çalıştay ve toplantılara katılarak, “Hiç bıkmadan, sıkılmadan, rehavete kapılmadan buralarda yer alıp, görüş bildirerek” yapmalıdır.
“Haklarımız İçin Savaşması Gereken Biziz”
RODA ağı üyesi rol model kadınlardan biri olan Nilay Karadeniz, Roman açılımından bu yana yapılan çalışmalarda, kadın bakış açısının eksik kaldığını belirterek, ağdaki kadınlarla birlikte kadınların harekete daha fazla katkı sunacağına ve başarılı olacağına inandığını belirtti. Romanların son yıllarda çok daha görünür olduğunu ve Romanlara yönelik önyargıların az da olsa etkisini yitirmeye başladığını söyleyen Karadeniz, buna karşın açılımların Romanların sosyal ve ekonomik hayatlarına katkı sunmadığını, damgalanma, ayrımcılık, sosyal izolasyon, yoksulluk ve eğitimsizliğin sürdüğünü vurguluyor.
Edirne Belediyesi’nin desteğiyle kurulan Romacted Çocuk Evini kurduklarını söyleyen Karadeniz, kentte kamu kurumları ve STK’lar ile Belediye Görev Gücü oluşturduklarını, aylık toplantılar yaparak mahalledeki sorunları ele alıp çözüm önerilerinde bulunarak ortak çalışmalar yürüttüklerini söylüyor.
Alice Walker’in “Çoğu zaman insanlar güçlerinden, aslında güçlü olmadığını düşünerek vazgeçerler” sözünde ilham aldığını söyleyen Nilay Karadeniz, şu tespitlerde bulunuyor: “Roman olmayan kadın dernekleri ya da topluluklar Roman kadınların haklarını savunmak adına çalışmalar yürütüyor. Oysa ki sorunları yaşayan bizleriz, çözüm önerileri sunacak olan, haklarımız için savaşması gereken de bizleriz. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını mahalle bazlı ele alıp, Roman kadınların farkındalık seviyelerini görüp beraberce çalışmalar yapmak zorundayız. Mahalledeki kadınlarımız eşitsizliğin farkında olamıyorlar.”
“Bizim Haklarımız Var; Biz, Haklarımızı Kullanabiliriz”
Christian Berger tarafından Roman toplumuna rol model kadın olarak gösterilen bir diğer kadın Sema Poyraz da Edine’de ROMACTED Çocuk Evi çatısı altında bir yıldır saha çalışmalarına katılarak çocukların ihtiyaçlarına gönüllü olarak destek veriyor ve kendini rol model bir kadın olarak tanımlamasının gerekçelerini sıralıyor: “ Pazarda esnafım, yumurta, ekmek gibi şeyler satıyorum. Kendi ayaklarım üzerinde duruyorum, işimi severek yapıyorum. Boşandım, çocuklarımla yaşıyorum; kendi başıma ayakta duruyorum.”
Projede yer alma motivasyonunu, Roman çocuklardan 10’undan 2’sinin bile kurtarılması ve iş imkânı bulacak bu çocukların rol model olmasıyla toplumun dönüşmesine katkı sunmak olarak özetliyor.
Roman bir sivil toplum gönüllüsü olarak pandemide Romanların yaşadıkları yoksunluğun arttığına dikkat çeken Poyraz, karantina koşullarında tablet ve interneti olmayan Roman çocukların eğitim hakkından mahrum kaldığını, Roman gençlerin ise işsizlik kıskacında madde bağımlılığı gibi risklere daha açık hale geldiklerini söylüyor.
Roman kadınların da diğer kadınlar gibi çalışmak istediğini söyleyen Sema Poyraz, boşanmış bir kadın olarak kendisinin eşine karşı söz hakkını işe başladığı zaman elde edebildiğini söylüyor. Bu nedenle, diğer Roman kadınlarıyla birlikte çalışarak “dağ gibi olacaklarına” inandığını vurguluyor. Poyraz Roman toplumunun Roman STK’ları sayesinde haklarını öğrenmeye başladıklarını belirterek, “Ben hakkım neyse öğreniyorum; bizim haklarımız var. Biz, haklarımızı kullanabiliriz. Biz buradayız, Roman kadınların ve Roman çocukların başındayız.” diyor.
Bizi Takip Edin