Pandemi Döneminde Mülteciler ve Mülteci Dernekleri Neler Yaşadı?
Yeni tip koronavirüsün neden olduğu COVİD-19 salgını dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de en çok yoksul kesimi vurdu. Salgından kısa süre önce Edirne Pazarkule’de Yunanistan’a geçmeye çalışan mülteciler bir de salgınla mücadele etmek zorunda kaldı. Peki, mülteci dernekleri onların sorunlarını çözmek için neler yaptı? Onlar bu süreçten nasıl etkilendi?
“Evde kalın” çağrılarının durmaksızın tekrar edildiği, hemen herkesin de evde kalmaya çalıştığı bu sürecin en dezavantajlı kesimi mültecilerdi. Uzun süre Edirne’de Pazarkule sınır kapısında kalmaya devam ettiklerini izledik. Birkaç çarşafı çalı çırpı üzerine sererek yaptıkları “çadırlarda” kalıyor, çöp kutularında yemek arıyorlardı. Karantina ilanıyla birlikte çoğu kayıtlı olduğu illere gönderildi. Karantinada onlar neler yaşadı? Virüsü yakalanan oldu mu? Mülteci dernekleri bu süreçte onları ne kadar takip edebildi? Gıda ve barınma ihtiyaçlarına ne kadar cevap verildi? Sağlık hizmetinden yararlanabildiler mi? En çok da mültecilere ulaşmaya çalışırken dernekler ne gibi sorunlar yaşadı?
“İşten çıkarıldım,” “Kiramı ödeyemiyorum,” “Gıda yardımı alamıyoruz,” “Paramız yok”
Bu sözler pandemi boyunca mültecilerle ilgili çalışma yürüten derneklere gelen yardım çağrıları…
Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) Başkanı Abdullah Resul Demir, en büyük sorunlarının sahada olamamak olduğunu söylüyor ve yaşananları Pazarkule’den itibaren anlatmaya başlıyor. Çünkü sınırda olanları ve sonrasını çok sıkı takip etmişler, “İyi ki bu virüs bir mülteciden çıkmadı diye dua ederek izledik” diyor: “Edirne’de sınıra olan mülteciler vardı ve karantina süresince orada kaldılar. Derme çatma çadırlarda, çamur içinde kalmaya devam ettiler. Mart ayının sonlarına doğru sağlıklı olmadığı gerekçesiyle İl Göç Müdürlükleri karantina kuralları kapsamında orada kalanları otobüslere bindirerek Geçici Gönderme Merkezleri’ne veya başa illerdeki yurtlara gönderdi. 14 gün karantinada kaldılar. Aşağı yukarı şartları normaldi. Çok büyük sıkıntı yaşamadılar. Sınırda bizzat numaralarını aldığımız mülteciler vardı. Onlar bize bilgi vermeye devam etti. 14 günden sonra herhangi bir vaka ile karşılaşılmadığı bize bildirildi. Bizim tek sorunumuz bizzat ziyaret edebilme imkânımızın olmaması oldu. Doğrudan irtibatlarımızı sürdürmeye devam ettik.”
“Bağışlar Kesintiye Uğradı”
Peki, dernek faaliyetleri pandemi sırasında nasıl etkilendi? Demir, bağışların kesintiye uğradığını söylüyor: “Daha fazla hizmet etmeye çalışırken hizmetlerimiz sekteye uğradı. Göç İdare Merkezleri’nin, adliyelerin kapalı olması nedeniyle gönüllülerimizi çalıştıramadık. Belirli faaliyetlerimizi dışarıda devam ettiremediğimiz için bağışlarımızda azalmalar oldu. Bunun dışında mültecilerle yüz yüze temaslar kuramadık. Dolayısıyla alandan kısa süreliğine çekildiğimiz bir süreç yaşadık. Alanda olmadığımız sürece denetimi de sağlayamıyoruz. Büyük bütçelerle çalışan bir dernek değiliz zaten. O nedenle tek sıkıntımız alanda olamamaktı. Biz hak temelli bir derneğiz. Hak kaybına uğramış mültecilere hukuki destek veriyoruz. Bu durumumuza rağmen pandemi sürecinde telefonlarımız sürekli çaldı ve “işten çıkarıldım” “kiramı ödeyemiyorum”, “gıda yardımı alamıyoruz” “paramız yok” gibi talepler geldi. Tüm ailelere ulaştık. İhtiyaçlarını bildirdik. Tek sıkıntımız fon gideridir. Bununla ilgili proje çalışmalarımızı yapıyoruz. Avrupa Birliği çok farklı kriterler arıyor. İşi kimin yaptığına değil nasıl yapıldığına veya hangi amaçlarla yapıldığına bakıyorlar. Aslında bir amaç arıyorlar. Biz de bu amaçları uygulamayacağımızı söylüyoruz. Bu nedenle bazı projelerde fon almakta sorunlar yaşıyoruz.”
Kendisine tekraren niçin fon alamadıklarına, bunun için ne yanıt aldıklarını sorduğumda, “Düşünce farklılıkları nedeniyle alamıyoruz. AB logosu olan fon alamıyoruz. Siyasi düşünce farklılıkları diyeyim” yanıtını verdi.
“çalışmalarımızı Bu Dönemde Online Olarak Devam Ettirdik”
Avrupa Birliği’nden fon alarak mültecilere ulaşan derneklerden biriyle devam ediyoruz. Mülteciler Derneği Genel Koordinatör Yardımcısı Fatih Gökyıldız. Pandemi boyunca yaptıkları çalışmaları şöyle anlatıyor:
“Pandemi sürecinde çalışmalarımıza nöbet sistemiyle devam ettik. Çalışmalarımızı durdurmadık çünkü tıpkı yerel vatandaşlarda olduğu gibi mülteciler arasında da işten ayrılmalar/izne çıkarılmalar yaşandı. Bu nedenle ekonomik olarak zor durumda kaldılar. Daha önce böyle bir süreç yaşanmadığı için doğal olarak onlar da panikledi. Savaştan gelmiş olmalarının etkisiyle salgını önce soğukkanlı karşıladılar. Bilgiye erişimde sorun yaşadılar. Biz Sultanbeyli’de altı bin kişiye telefonla ulaşarak bilgilendirdik. Pandeminin Türkiye’de çıktığı ilk anda 60 yaş üstü ve engelli bireyler için bir veri tabanı oluşturup onlara gıda ve hijyen malzemesi gibi ihtiyaçlarını karşılamaya başladık. Bunun dışında eğitim çalışmalarımızın aksamaması için online olarak devam ettik. Bazı mülteci ailelerin evinde televizyon yok ve EBA’ya ulaşmakta zorluk yaşadılar. Buna ulaşmaları için öğretmenlerimiz EBA yayınını videoya çekip oluşturduğumuz Whatsapp gruplarından ailelere iletti. Dernek olarak çocukları eğitim içinde tutup motive etmeye gayret gösterdik. Psikolojik destek, sosyal hizmet sitemini online verdik. Bütün çalışmalarımızı bu dönemde online olarak devam ettirdik. Anadolu ve Avrupa yakasındaki herkese ulaşabildik.”
“Maddi Kaybı İlerleyen Zamanlarda Yaşayacağız Görünüyor”
Bu çalışmaları yürütürken karşılaştıkları sorunları soruyorum Gökyıldız da sahada olmamayı bir numaraya koyuyor: “Saha çalışmalarımızı devam ettirmedik. Şöyle bir şey yaptık; elimizde bütün danışanlarımızın kaydının olduğu bir listemiz var. Bu sistemi baştan sona güncelledik. Biz uluslararası fonlarla ayakta duran bir derneğiniz. Burada bir kesinti olmadı. Ancak yeni açılacak fonlarda azalmalar gözlemliyoruz. Biten bir tane projemiz oldu. Diğer projelerimizin bitişi yıl sonuna doğru olduğu için her hangi bir sorun henüz yaşamadık. Yeni başlayacak fonlarda ciddi bir azalma var. Biz bu süreçte ciddi anlamda bir maddi kayıp yaşamadık ama ilerleyen zamanlarda yaşayacağız görünüyor.”
Detaylandırmasını istediğimde şu an için proje başvuru süreçlerinin 3’te 1’e düştüğünü belirtiyor: “Covid’den önce başvurduğumuz proje ayda 3’se bu dönemde bir oluyor. Başvuracağımız proje sayısı epey düşmüş durumda. Mülteci alanında çalışan derneklerin sayıları çok arttı ve fon bağımlılığı söz konusu. Derneğinizde çalışanlar bir projeye bağlı çalışıyor. Bu proje yani fon bittiği zaman işi sonlanmış oluyor. Biz beş senedir çalışıyoruz. Yedi katlı bir toplum merkeziyiz. Tek fonla çalışan kuruluşlar o fon bittikten sonra çalışmalarına devam edemiyor. Bu da iyi değil. Sürdürülebilir bir süreç olmuyor.”
“İçişleri Bakanlığı, Belediyeler ve STK’larla Bir İletişim Ağı Kurmayı Hedefliyor”
Çözüm ne olabilir? Fatih Gökyıldız’a göre mültecilerle ilgili çalışma yürüten sivil toplum kuruluşları yerel yönetimler ve kamuyla iş birliği yapmalı. Nedenini şöyle anlatıyor: “Bizim bu kadar yıldır çalışmalarımıza devam edebiliyor olmamasın en temel nedeni sivil toplum ve yerel yönetim iş birliğinin olmasıdır. Bu iş birliği hizmet verdiğiniz kitleye olumlu katkı sağlıyorsa bence bu örnekleri, iş birliklerini arttırmak gerekiyor. Son dönemde yerel yönetimler ve kamunun iş birliğinin sivil topluma katkı sağladığı düşüncesindeyim. Bunun hem kamu hem de uluslararası kuruluşlar da farkında. İçişleri Bakanlığı böyle bir iletişim ağı kurmayı hedefliyor. İçişleri Bakanlığı özellikle Göç İdaresi’nin belirli projeleri var. Bu üçünü bir araya getirdiğimizde bence sivil toplum kuruluşlarının sahadaki etkinliği artacaktır.”
“Acil İhtiyaçlar İçin Devreye Sokabileceğimiz Bir Bütçemiz Olmuyor”
Son olarak Hayata Destek Derneği’nden Çiğdem Usta Güner’le konuşuyoruz. Toplumdaki gerilimin de dernek faaliyetlerini etkileyebildiğine dikkat çekiyor ve pandemi sürecinde yaptıklarını şöyle anlatıyor:
“Herkese para ve gıda paketleri dağıttığımız zannediliyor. Bu nedenle bir infial riski var. Bunun bir örneğini daha önce Gaziantep’te yaşamıştık zaten. “Hâlihazırda bizim yoksullarımız var,” “Bizim yardıma muhtaç insanlarımız var neden mültecilere yardım yapıyorsunuz” diye herhangi bir yerde biraz tansiyon yükselince devreye giren ayrımcı bir refleks var. Bu dünyanın her yerinde de var zaten. Bununla mücadele edebilmek için öncelikle çok şeffaf çalışıyoruz. Fakat bu infiale kaymaya çok teşne olan gergin yapımız çalışmalarımız için risk teşkil ediyor.”
Alınan fonların ise pandemi gibi acil durumları kapsamadığını anlatıyor Güner: “Sınırsız bir yardım ulaştırma kapasitemiz tabii ki bizim de yok. Biz proje bazlı çalışan bir kurumuz. Acil ihtiyaçlar için devreye sokabileceğimiz bir bütçemiz olmuyor. Pandemi bunlardan biri oldu. Örneğin çocuklar eğitimlerine evlerinde devam etmelilerdi. Bizim danışanlarımızın birçoğunun evinde televizyon yoktu, değil ki tablet, internet, bilgisayar… Biz de çocukların eğitim haklarından yararlanabilmeleri için tablet dağıtabiliriz diye düşündük ama temin edecek bir bağımsız bütçemiz yoktu. Genelde de bağımsız bütçe sorunumuz vardı ama bu pandemide daha çok can yakıcı bir hale geldi. Bu sorunu çözmek için hızla donör görüşmelerine başlandı, bazı bütçelerin içerikleri değiştirildi yine de bunları hayata geçirmemiz nisan ayı sonunu buldu. Tüm ihtiyaca cevap verecek durumda yine olamadık. Örneğin Hatay’da iade edilmek üzere çocuklara tabletler dağıttık. Telekonferanslar üzerinden eğitimlerini verdik.”
“Mülteci Ailelerin Büyük Bir Kısmının Pandemiden Haberi Yoktu”
Dünya pandemiyi konuşurken mültecilerin bundan haberinin olmadığını Çiğdem Usta Güner de anlatıyor: “Pandemideki bir diğer sorunumuz sahada olamamaktı. Çalışanlarımız sahaya inemeyince network kopacak diye telaş ettik. 16 Mart itibariyle tüm ofislerimizi kapattık ve ilk iş olarak tüm danışanlarımızı telefonla arayarak, “Ne durumdasınız, farkında mısınız” diye sorup bilgilendirici görüşmeler yaptık. Ve gördük ki mülteci ailelerin büyük bir kısmının pandemiden haberi yoktu. 16 Mart itibariyle virüsle ilgili bilgilendirmeyi bizim ekiplerimiz yapmış oldu. Sağlık Bakanlığı’nın hazırladığı bilgilendirici çok dilli içeriklerin yaygınlaşmasını sağladık. Tüm içeriklerimizi dijitalleştirdik. Koronavirüs kartları hazırladık. SMS sistemiyle bu kartları yaygınlaştırmaya çalıştık. Nisan ayında Hayata Destek Hattı adında bir hat kurduk. Bu hat üzerinden telekonferans roomları oluşturduk. Psikolojik, yasal, özel destekleri bu telekonferans sistemi üzerinden insanlara ulaşarak sağladık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle iş birliği yapıp 416 aileye gıda, 396 aileye hijyen destek paketi dağıttık. Kira konusunda çok ciddi sorun yaşadıklarını gördüğümüz danışanlarımız oldu. Yine elimiz uzandığı kadar Özel İhtiyaç Desteği’yle kira desteği sunduk. Şimdi ayda bin TL nakit yardımı projemiz var. 2 bin, 2 bin 500 aileye destek olabileceğiz.
Kamplarda Durum Nedir?
Son olarak mülteci kamplarında ne olduğunu soruyorum. Yalnızca Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) Başkanı Abdullah Resul Demir kamplara girebildiklerini, oradaki duruma hakim olduklarını söylüyor. Kamplara sivil toplum örgütlerinin alınmadığına dönük iddialar zaman zaman söyleniyor. Bunu anlatan sivil toplum kuruluşları konuşmayı tercih etmedikleri için Demir’le yaptığımız görüşmede durumun tam tersi olduğunu dinliyoruz:
“Biz mesela İdlib kampını ziyaret ettik. Valiliğe başvurumuzu yaptık. STK olduğumuzu, isimlerimizi bildirdik. İznimizi aldık. Belirli saatler var; gündüz girip akşam kapılar kapanmadan çıkmak zorundasınız. Bu şekilde sınırlarımız içerisindeki kampları da ziyaret ettik. Hatta bu ziyaretlerimiz sırasında kaymakamlık veya valilikten temsilciler de eşlik etmişti. Mardin tarafındaki kampı denemedim ama onun dışındaki kamplara gittim. İnsanların içeride izole edilmiş, ne olduğu belirsiz bir ortam varsa STK olarak gitmek zorundayızdır ve ilgili tüm yetkili makamları da ziyaret eder raporlarımızı hazırlarız, onlara o kampı ziyaret etmemiz gerektiğini anlatırız. Böyle bir durum olsa kamuoyuna duyurmaktan da çekinmeyiz.”
Almanya, Lübnan, Yunanistan… Dünyada birçok mülteci kampında koronavirüs tespit edildi. Türkiye’deki kamplarda durum nedir sorumuza Abdullah Resul Demir’in yanıtı, “Kamplarda çok ciddi bir problem yaşanmadı. Her yerde olduğu gibi giriş-çıkışlarda kısıtlamalar vardı. Zaten vardı daha da arttırıldı. Kamplarla ilgilenen derneklerle bağlantımız da var. Oralarda virüs tespit edildiği gibi bir durum yaşanmadı. Hastalığın yayılma hızına bakılırsa eğer bu kampların birinde böyle bir şey yaşansaydı iç içe kalıyor orada insanlar sayı hızla artardı ve dikkatleri de çekerdi. Zaten bizde şöyle bir algı var: İyi ki korona bir mülteci üzerinden yayılmadı. Toplumuzun kırılma noktası olduğu için özellikle dua ederek takip ettik” oldu.
Son olarak görüştüğümüz üç sivil toplum kuruluşunun üçünün talebi de aynı oldu: “Mültecilere, mültecilik hakları verilsin.”
Bizi Takip Edin