Pandemide ‘Erkek’ Olmak…
Pandeminin kadınlar için erkeklere kıyasla çok daha zor bir süreç olduğu sıklıkla dile getiriliyor. Peki erkekler bu konuda ne düşünüyor? Nasıl pozisyon alıyor? YANINDAYIZ Derneği ile Yönetim Kurulunda Kadın Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Eyvah CEO Doğuruyor kitabının yazarı Murat Yeşildere, AÇEV Babalık Çalışmaları Direktörü Hasan Deniz, Ege Çağdaş Eğitim Vakfı Kaynak Geliştirme ve İletişim Koordinatörü Fatih M. Akdan ve Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA) Genel Başkanı Vahap Coşkun’dan kendi deneyim ve gözlemleri çerçevesinde pandemi sürecini toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden değerlendirdi.
Öncelikle dört farklı kurum ve üç farklı şehirden (Diyarbakır, İstanbul, İzmir) iki sivil toplum profesyoneli ve sivil toplum üyesi erkeğe, pandeminin çalışmalarını nasıl etkilediğini sorduk. Bu sayede pandemide STK’ların toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin yürüttükleri faaliyetleri ve sivil alanda erkeklerin evde üstlendikleri rolleri de öğrenme fırsatını yakaladık.
AÇEV’den Hasan Deniz, salgın döneminde AÇEV’in çalışımlarını evden verimli bir koordinasyonla ve çok yoğun bir şekilde sürdürdüğünü; evdeki iyi olma halinin ve çocukların gelişimini destekleyen bir ortam için birçok içerik üreterek, ailelere ulaştırdıklarını belirtiyor. Sivil toplum aktörlerinin pek çoğu için geçerli olan “daha önce adını bile birçoğumuzun bilmediği teknolojik aracı kullanmayı” öğrendiklerini belirten Deniz, pandemi sayesinde uzun zamandır planladıkları bazı uygulamaları online sistemlere hızla taşıdıklarını belirtti.
AÇEV’e benzer şekilde Ege Çağdaş Eğitim Vakfı da pandemide temel olarak evdeki iyi olma halinin desteklenmesi için yoğun faaliyetlerini sürdürüyor. Vakıf olarak çalışmalarını Mart’tan itibaren evden ve dijital ortamda yürüttüklerini söylenen Fatih M. Aktan, pandemide kaynak geliştirme olanaklarının durması sebebiyle, bu birimde çalışanlar olarak farklı konulara yöneldiklerini belirtiyor. Akdan’a göre, “kısıtlı sürede online toplantı gerçekleştirme kültürünü benimsemek” ve “toplantıların pandemi sonrası süreçte daha kısa ve daha verimli olması” düşüncesi pandeminin sağladığı kazanımlar olarak öne çıkıyor.
YANINDAYIZ Derneği’nden Murat Yeşildere, Mart ayının ortasından itibaren şirket olarak (Egon Zehnder) evden çalıştıklarını, verdikleri tüm hizmetleri mekândan bağımsız olarak sürdürdüklerini belirtirken, “sosyalleşme” ihtiyacı/eksikliği” haricinde COVID-19 salgınının, hayatında çok az şey değiştirdiğini belirtiyor.
Salgın döneminde, çalışmalarını evden sürdürmek zorunda kalan Vahap Coşkun, akademisyen kimliğiyle süreçte okuyup yazmaya gayret ederken, akademik ve sivil topluma dair toplantıları da elektronik ortamda sürdürdüklerini belirtiyor. Coşkun, pandemide pek çok kişinin hissine tercüman olarak “elektronik toplantıların artık sabrı zorladığını” itiraf ediyor.
Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde Kat Edilen Mesafe…
Kendilerine yönelttiğimiz ikinci soru toplumsal cinsiyet eşitliğine dair yaklaşımları, sivil alanda kadın ve erkek olmak arasında bir fark olup olmadığı ve Türkiye’nin genel durumuna ilişkin tespitleri oldu.
Soruya akademisyen ve sivil toplumcu kimliğiyle yanıt veren Vahap Coşkun, gerek akademide gerek sivil alanda “kadın” olarak yer almanın, birtakım ekstra güçlükler içerdiğini ve her iki sahada da cinsiyet eşitliğinden söz edilemeyeceğini kaydediyor. Coşkun’a göre, “Güçlükler iki taraflı; kadınlar bir taraftan toplumsal algının görevlerini yerine getirmek mecburiyetinde, diğer taraftan ise bu sahalarda erkeklerin “doğal” olarak kabul edilen hakimiyetleriyle karşılaşmak durumunda. Elbette, birtakım mesafeler kat edildi ama hale alınacak çok yolun olduğunu belirtmek gerek.”
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yolundaki mücadelemizi erkekleri “değiştirerek” sürdürüyoruz.
“Kadın ve erkek olmak arasındaki temel farklılığın sahip olunan haklar ve ulaşılabilen fırsatlarda gizli” diyen Murat Yeşildere, erkeklerin sahip olduğu hak ve fırsatlara kadınların ulaşmakta da zorluk çektiğini vurguluyor. Küresel düzeyde yaygın olan eşitsizlikte Türkiye’nin TCE açısından (eğitim, sağlık, iş hayatı ve politika) listenin sonlarında olduğunu hatırlatan Yeşildere, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda, kişisel yaklaşımını ve bunun profesyonel hayatına yansıması ise eşitliğe ulaşmak için “mücadeleyi birimsel ve kurumsal olarak yürütmek” olarak özetliyor. Yeşildere, “kadınların hayatın her alanında erkeklerin sahip olduğu hak ve fırsatlara ulaşması için hepimizin mücadele etmesi gerekiyor. YANINDAYIZ Derneği olarak özellikle erkeklerin bu konuda zihniyetini, yaklaşımını ve dilini değiştirmek üzere yola çıktık. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yolundaki mücadelemizi erkekleri “değiştirerek” sürdürüyoruz.” diyor.
Sivil alanda kadın ve erkek olmak arasında fark olduğunu teslim eden Hasan Deniz, pandemide alınan tedbir ve düzenlemelerin toplumsal cinsiyet ile buna bağlı rollere göre tezahür ettiğine işaret ediyor. Deniz, içinde bulunduğumuz durumu, “toplumsal cinsiyete bağlı olarak şekillenmiş rollerin, eşitsizliklerin başka bir etmenle birleşerek mevcut eşitsizlikleri ve yükleri daha da derinleştirmesi” olarak özetliyor. Deniz ayrıca pandemi sürecinde ev içi ilişkilerde gerginliğin ve farklı şiddet türlerinin arttığını hatırlatarak, “daha öfkeli olmak ya da sabır göstermek, tahammül etmek gibi durumlar edinilen cinsiyet kimliklerinden bağımsız değil” diyor.
Türkiye’de her alanda çalışma koşullarının kadın ve erkek arasında eşit ve adil olmadığını belirten Fatih M. Akdan ise bu konuda en avantajlı alanın sivil toplum olduğunu kaydediyor. Akdan’a göre, toplumsal eşitliğe inanan ve bu konuda çalışmalar yürüten bireylerin sivil toplumda daha çok olması bir avantaj; ancak sivil alanda da kadınların koşulları erkeklere göre çok daha zor. “Üzerimize yapışan toplumsal roller ve hala cinsiyet odaklı söylemlerimiz nedeniyle, tam anlamıyla eşitliğin sağlanması, sadece hane ve iş yeri ile mümkün olamaz.”
Ev İçi Yüklerin Bölüşüm Formülleri…
Toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin görüşlerinin ardından, Akdan, Coşkun, Deniz ve Yeşildere’ye “kadınların erkeklere göre çok daha fazla ev ve çocuklara dair sorumluluk üstlenmek zorunda kaldığı” tespitinin pandemide kendi evlerinde geçerli olup olmadığını sorduk.
Murat Yeşildere, ev, çocuklar, yaşlılar ve engelliler ilgili sorumlulukların büyük kısmının kadınların sorumluluğunda olması; ev içi şiddetin artması, kadınların daha yoğun çalıştığı sektörlerin krizden olumsuz etkilenmesi gibi birçok sebeple, Korona Günleri’nin kadınlar için çok daha zor geçmesine neden olduğunu belirtiyor. Bu sebeple “karar alıcıların yakın gelecekte kadınların lehinde fayda yaratacak “pozitif ayrımcılık” adımlarını atmasını talep etmemiz gerektiğini” vurguluyor.
Pandemi döneminde bir yandan yoğun bir tempoda çalışmaları sürdürürken bir yandan da eşiyle birlikte 3 yaşındaki çocuklarıyla ilgilenmek durumunda kaldıklarını belirten Fatih M. Akdan, pek çok kez işine ara verip çocukla ilgilenmek, yemek hazırlamak, temizlik yapmak durumunda kaldığını belirtiyor. Pandemide çalışma saatlerinin artması nedeniyle eskiden daha çok ev işi, yemek yapabiliyorken, evde çalışmanın getirdiği yoğunluktan ev işlerine daha az katılabildiğine hayıflanan Akdan, toplumsal cinsiyet rollerinin bölüşümünü “Fırsatı olan, vakti olan, ilgilenilmesi gereken konuyla ilgileniyor. Başka hanelerde muhtemelen kadının yükü çok daha fazladır” sözleriyle özetliyor. Akdan ayrıca pandemide “genel olarak erkeklerin sorumluluktan kaçma yöneliminde olması ve bazı kadın arkadaşlarımın bu doğal görünen haksız görevlendirmeleri kendi üstlerine alması” nedeniyle, iş sahibi kadınların çok daha fazla zorlandığına ilişkin gözlemini paylaşıyor.
Her felaket oluştuğu toplumun önceki eşitsizlikleri, çelişkileri içinde tezahür ediyor
Hasan Deniz, pandemide herkes gibi kendisinin de iş yükü ve sorumluluklarının çok arttığını; iki kız babası olarak ev içi işler ile çocukların bakımı-eğitimini tamamen evden yürütmenin tüm ebeveynler gibi kendisini de zorladığını söylüyor. “Her felaket oluştuğu toplumun önceki eşitsizlikleri, çelişkileri içinde tezahür ediyor” diyen Deniz, pandeminin eşitsizlikleri ve kırılganlıkları derinleştirdiğine katılıyor. Pandemi sayesinde ev içi işler ve çocuk bakımı yükünün kadınların üzerinde olduğu ve bu yükün eşit bir şekilde paylaşılmadığını açık şekilde görmemizi sağladığını belirten Deniz, bu durumun hem kadın hem çocuğu olumsuz etkilediğine dikkat çekiyor. Dahası, bu yükün altında ezilen anne çocuğun gelişimini desteklemek için uygun zaman ve fırsat ortam bulamıyor. Pandemiden önce de kendine zaman ayıramayan ev kadını, artık dinlenmeye de zaman ayıramıyor.
Vahap Coşkun ise diğerlerinden biraz farklı olarak, salgının hareket imkânını kısıtlamasına karşın, kendi rutinini çok değiştirmediğini belirtiyor. Pandemi öncesinde de evin sorumluluklarının ağır kısmını eşinin üstlendiğini söyleyen Coşkun, geçmişe nazaran evde daha fazla bulunması sebebiyle, eşine daha fazla yardımcı olmaya çalıştığını belirtiyor.
Artık Aksiyon Alma, Aktivist Olma Zamanı!
Son olarak dört erkeğe, pandemi sonrası döneme dair toplumsal cinsiyet rollerinde bir değişim olacağını öngörüp görmediklerini ve kadınların yanında açıkça pozisyon almayı tercih edip etmeyeceklerini sorduk.
Bu yazıya görüş veren 4 erkek arasında kadın hakları alanında en fazla aksiyon alma taraftarı olan ve aktivist olma vurgusu yapan YANINDAYIZ Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Murat Yeşildere oldu. “YANINDAYIZ Derneği olarak, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi veren herkesin YANINDAYIZ” diyen Yeşildere, “Her birimizin, birey olarak kadınların yanında durma sorumluluğumuz olduğuna inanıyorum” diyor. Yeşildere’ye göre, iş dünyasında liderlerin, toplumsal problemlerin çözümünü kanun koyuculardan bekleme devri kapandı; “iş insanları olarak toplum bizden sıkıntıları görüp, dile getirmemizi ve en önemlisi adım atmamızı bekliyor. Artık aksiyon alma, aktivist olma zamanı!”
Yapılması gereken, bu sorunların aşılması için tavır almaktır ve bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi gibi önemli kazanımları savunmaktır.
“Salgından sonra her şey değişecek, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gibi iddialı söylemlere katılmadığını ifade eden Vahap Coşkun, insanların çok uzun dönemler içinde edindikleri alışkanlıklarını, davranış tarzlarını, duygu ve düşüncelerini hemen terk edeceğini düşünmüyor. Yani “pandemi öncesinde yaşadığımız sorunlarla pandemi sonrasında da yaşamaya devam edeceğiz.” Coşkun’a göre, kadınların hayatlarındaki zorluklar da sürecek; “yapılması gereken, bu sorunların aşılması için tavır almaktır ve bu bağlamda İstanbul Sözleşmesi gibi önemli kazanımları savunmaktır.”
Pandemi sonrasının daha da zor olabileceğine katılan Fatih M. Akdan, zaten kadınların yaşamının erkeklere göre her zaman daha zor olduğunu hatırlatıyor. Akdan’ın bir diğer öngörüsü, pandemi sonrası süreçte birçok kadının çalıştığı kurumdan “pandemi döneminde çok verimli olamadın” sözlerini duyacak. Akdan’ın kadınlara ilişkin diğer öngürüsü, bakıcı ve aile yardımı olmayan kadınların işlerini bırakarak evde çocuk bakmak durumunda kalacak olmaları…
Benzer şekilde Hasan Deniz de “birçok şey değişeceğini ancak yapısal olarak çok temel bir değişiklik olmayacağını” düşünüyor. Cinsiyete bağlı eşitsizliklerin ve/veya farklı toplumsal eşitsizliklerin giderilmesine dair çok önemli ve olumlu bir değişim olacağını da düşünmeyen Deniz, aksine bazı eşitsizlikler ile bunlara bağlı sonuçların daha da derinleşmesini mümkün görüyor.
Bizi Takip Edin