La Strada SiCura: “Sosyal, İnsancıl ve Göçsel Tıp”
La Strada SiCura, İtalya’nın Trieste kentinde bir grup doktor tarafından sağlık ayrımcılığını ortadan kaldırma hedefiyle kurulmuş bir topluluk. Özellikle göçmenler gibi dezavantajlı gruplara yönelik çalışmalar yürüten topluluk henüz oldukça yeni bir oluşum. Trieste tren garı yakınlarında faaliyet gösteren topluluk, Balkan rotasını yürüyen göçmenlere gönüllü tedavi imkânı ve gıda ve kıyafet gibi materyal destek sunuyor. La Strada SiCura ile kuruluşlarını ve hangi alanlarda çalışma yürüttüklerini konuştuk.
Bize kısaca pandemi bağlamında “La Strada SiCura”nın kuruluşundan bahsedebilir misiniz?
La Strada SiCura, Covid-19 acil durumunun doğurmuş olduğu, göçmenler ve evsizler gibi savunmasız nüfusun sağlık hakkını korumaya yönelik ihtiyaçlar sebebiyle göçsel, sosyal ve insani bir tıp projesi olarak doğdu.
İtalya, Çin’in ardından, Covid19’un neden olduğu küresel sağlık krizinden, büyük ölçüde etkilenen ilk ülke oldu: bu durum, enfeksiyonun yayılmasını önlemek için hem sağlık hem de sosyal durumlar açısından son derece hızlı çözümler bulma ihtiyacını ve sokaklarda ve transit olarak yaşayan insanlar için yeterli hijyen önlemlerini garanti etmek için getirdi.
Bu bağlamda, grubumuz Mart ve Nisan ayları arasında doğdu. Mümkün olduğunca çabuk davranmanın çok önemli olduğunu düşündük ve bu nedenle pandeminin belirli kategorilerdeki insanların, özellikle de kurumlar tarafından geride bırakılanlar, üzerindeki etkilerini hedeflemeye başladık.
Covid-19’un yarattığı acil durumu derneğimizi kurmak için belirleyici bir itici güç oldu, ancak şunu söylemek gerekir ki küresel bir sağlık kavramının peşinde olma isteği de önemli bir motivasyon kaynağı. Bu sadece tıbbi ihtiyaçları ile alakalı değildir, aynı zamanda hastayı etkileyen ve fiziksel ve psikolojik refahı sağlamak için dikkate alınması gereken bir dizi faktörle temsil edilir. Birçok faktör olmakla birlikte şunları şunları sayabiliriz: kültür, tarih, menşe ülke, yaşam hedefleri ve göçmen planı, din ve ekonomik durum…
Ana faaliyetlerinizi nelerdir?
Ana faaliyetimiz, genellikle Balkan Rotasını takip eden göçmenlerin geçiş ve varış noktası olan Slovenya sınırındaki Batı Avrupa’nın ilk şehirlerinden biri olan Trieste’nin merkez tren istasyonunun yakınındaki sokakta gerçekleşiyor. İstasyon, gelen, giden ve kalmaya karar veren insanlar arasında gerçek bir kavşak; çok sayıda insan, kültür ve hikâye için buluşma yeri oluşturuyor.
Tren istasyonunda, sağlık ayrımcılığını engellemek, yerleşik ve yabancı nüfusun bakımı arasındaki çifte standardı gözler önüne sermek, buradaki evsiz ve göçmenlere medikal materyal ve bakım sağlamak, onlara salgının önlenmesi hakkında bilgi sağlamak için doktorlar olarak çalışıyoruz.
Kuruluşumuzdan yaklaşık bir ay sonra, refakatsiz yabancı çocuklar için acil durum merkezlerinde de çalışmaya başladık. Bu acil durum merkezleri 18 yaşın altındaki çocukların entegrasyon ve eğitimlerinin gerçekleştiği çocuk merkezlerine gönderilmeden önce zorunlu 14 günlük karantina sürecini tamamladıkları yerler. Bu merkezlerde daha hafif patolojiler için tıbbi muayene imkânı sunuyoruz ve merkezleri acil olmayan sağlık durumlarıyla başa çıkmada destekliyoruz.
Bir diğer ana faaliyetimiz ise dijital nitelikte olup web sitemiz üzerinden gerçekleştirilmektedir: blogumuzda merkezi bir tema olarak sağlıkla ilgili çeşitli konuları ele alıyoruz, ancak bunun yanı sıra kültür, ekonomi, siyaset ve din gibi sağlıkla alakalı konulara da değiniyoruz.
İşiniz doğası gereği pratiğe dayanıyor. Siz de bu pratiği muayenehanelerden sokağa taşıdınız. Bu nasıl bir deneyim oldu sizin için?
Sokakta çalışmak alışkın olduğumuz ayakta tedavi konforundan yoksun bir ortamda muayenenin zorluklarını kesinlikle gösteriyor.
Ana hedeflerimizden biri hastanelerde edinilen tıbbi uygulamayı kullanmak ve sokağın tehlikeli ve öngörülemeyen bağlamına, tanıştığımız ve ziyaret ettiğimiz hastaların karmaşıklıklarına ve ihtiyaçlarına uyarlamak. Sokakta çalışmak bizi daha fazla adaptasyon ruhuna, daha hızlı problem çözme yeteneklerine ve sadece hastalığın temelinde değil aynı zamanda hastanın göç planı, yasal statüsü, kültürü ve menşe ülkesi göz önünde bulundurarak tıbbi kararlar alma yeteneğine sahip olmaya zorluyor.
Bu, yalnızca tıbbi değil, bireye küresel anlamda odaklanan transkültürel bir yaklaşım elde etmemizi sağlayan sürekli arabuluculuk, hazır bulunma ve diyalog çalışmasıyla elde edilir.
La Strada SiCura, zorlu koşullarda doğan yeni bir organizasyon. Ancak, bir ay gibi kısa sürede içinde önemli sayıda ihtiyaç sahibi kişiye ulaştınız. Çalışmanızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Gelecekteki projeleriniz neler?
Son aylarda sağlık kurumlarının topyekûn eylem eksikliğini gidermeye çalışıyoruz ve bu nedenle çalışmalarımız büyük ölçüde yankılanıyor. Bakıma şansına sahip olmayanlara onurlu bir şekilde bakmak istiyoruz. Nisan raporumuzda belirttiğimiz gibi, pandeminin zirvesi sırasında yaklaşık 200 kişiyi ziyaret ettik ve bu çalışma şimdi bile her gün devam ediyor. Gelecek ile alakalı ise, dinamik bir şekilde çalışıyoruz ve senaryoların her geçen gün nasıl değiştiğine dikkat ediyoruz. Kısa ve orta vadeli projelerimiz var: eğitim projeleri, tartışma masaları ve saha etkinlikleri. Asıl hedefimiz ise artık zaruri/gerekli olmaktan çıkmak.
Sahadaki gözlemlerinize dayanarak COVID-19 pandemisinin göçmenler üzerindeki etkileri sizce nelerdir?
İşimizin son bir buçuk ayı, yalnızca en savunmasız grupların sağlığının önlenmesi ve korunması için önemli zorluklar yaratan COVID-19 sağlık krizi nedeniyle değil, aynı zamanda İtalya-Slovenya sınırlarında meydana gelen sağlık krizi nedeniyle de oldukça yoğundu. Aslında giderek daha fazla insan hakkı, sağlık hakkı ve yasal-uluslararası hak ihlalleri yaşanmaktadır. Örneğin, genellikle zincirleme şekilde, İtalya’dan Balkan ülkelerine ve hatta Türkiye’ye kadar olan geri itme uygulamaları, gayri resmi silahlı ve tehlikeli milisler tarafından yapılan sınır gözetimindeki artış ve hükümet yetkilileri tarafından yapılan kontrollerdeki artış… Tüm bu faktörler, İtalyan topraklarına bir “akordeon” göçmen varış akışı üretiyor: bir gün 20 kişinin gelişini görebiliriz, diğer günlerde ise tek bir kişi bile gelmez. Aslında, çoğu zor sağlık koşullarına yakalanıyor, durduruluyor, zulüm görüyor, geri çekiliyor. Bu da çalışmamızı öngörülemez ve acil bir durum haline getiriyor. Bu ayrımcılığa tanık olmak, sokakta varlığımızı gittikçe artıran bir şekilde bizi sağlık aktivizminden yana pozisyon almaya çağırıyor.
Gelecekteki projelerimiz arasında, sokakta, yalnızca sağlık ihtiyaçları için bir referans noktası olmayan, aynı zamanda göçmenin gözlem ve tanıklığı için, insani ve sosyal sağlık durumu için bir merkez olacak, ücretsiz bir sosyal tıp kliniği kurma umudumuz var.
Çalışmalarınızı “sosyal, insancıl ve göçsel tıp” olarak tanımlamaktasınız. Tıbbı bu şekilde algılama biçimi size ne ifade ediyor?
Daniele: İnsanlar ancak birbirleriyle etkileşir ve birbirlerinden öğrenirlerse birey olarak var olabilirler. İnsanın karmaşık bir duygu ve ilişkiler sistemi olarak görüldüğü bir vizyonda, sosyal boyutun sağlık için nasıl temel bir faktör haline geldiğini görmek kolaydır.
Tıp, insanlarla samimi ve karmaşık ilişkiler kurmamızı sağlayan güçlü ve enine bir araçtır ve benim çevremdeki dünyayla etkileşime girmeyi seçtiğim yol bu.
Dimitra: Sosyal– Halk sağlığı herkes tarafından erişilebilir olmalı ve birey kendi bütünlüğünde ele alarak bakım sunmalıdır. İnsancıl– Biz hastalık değil, bizi derinden etkileyen kültürel ve sosyal bir çevrede yaşayan ve büyüyen insanlarız. Göçmen– Bugün içinde yaşadığımız dünyada, göçmen tıbbı herhangi bir tıbbi aktivitenin merkezi haline gelmekte çünkü içimizde taşıdığımız yaşamı ve kültürü dikkate alan ve kim olduğumuzu anlayan bir anlayış ve yanıt gerektirir.
Bizi Takip Edin