“SGK’nın Genelgesi Ciddi Mağduriyetlere Yol Açar”
Sosyal Güvenlik Kurumu, mayıs ayında Covid-19'un iş kazası ve meslek hastalığı sayılmayacağını duyuran bir genelge yayınladı. İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı Meclisi Üyesi ve Avukat Onur Deniz ile bu kararın çalışanlar üzerindeki etkisini ve genel olarak iş kazası/meslek hastalığı kavramlarını ve uygulamalarını konuştuk. Deniz, bu kararın uygulanması halinde çalışanların mağdur edileceğini söylüyor.
Hem İSİG Meclisi üyesi hem de bir avukat olarak sizin bu karara yönelik görüşünüz nedir? SGK’nın böyle bir yetkisi var mı öncelikle?
07.05.2020 tarihinde Koronavirüs (COVID-19) konulu 2020/12 sayılı bir Genelge yayınlandı. Bu genelgede özetle Koronavirüs nedeni ile sağlık sunucularına müracaat eden kişilere “iş kazası veya meslek hastalığı hükümleri”nin değil “hastalık sigortası” hükümlerinin uygulanması gerektiği belirtilmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; kurumun kanunla tanımlanmış kavramları genelge ile düzenlemeye, değiştirmeye hukuken yetkisi bulunmamaktadır. “İş Kazası” ve “Meslek Hastalığı” kavramları 6331 ve 5510 sayılı Kanunlar ile belirlenmiştir. Bunun içindir ki SGK’nın genelgesi hukuka aykırıdır. Söz konusu hukuka aykırı genelgeye karşı TMMOB Maden Mühendisleri Odası, yürütmenin durdurulması istemli iptal davası açtığını duyurdu. Aynı doğrultuda DİSK de SGK’ya bir yazı yazarak hukuksuz genelgenin işlemden kaldırılmasını talep etti.
Sağlık hizmeti sunucuları Covid-19 bulaşının iş kazası/meslek hastalığı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Kişinin beyanına göre işlem yapmaları gereklidir.
İSİG Meclisi olarak en başından beri Koronavirüs kaynaklı hastalıkların/ölümlerin iş kazası/meslek hastalığı olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirttik. Bir avukat olarak benim şahsi kanaatim de bu genelgeye karşın sağlık hizmeti sunucuları tarafından bildirimlerin yine de “iş kazası” olarak yapılması yönünde.
Bu karar çalışan sağlığı ve güvenliği, ayrıca hukuki ve maddi açılardan ne gibi sorunlar içeriyor?
Daha önceki birçok örnekte gördüğümüz üzere Kurumun iş kazası değil ya da meslek hastalığı değil dediği birçok olayda Yargı, olayın iş kazası ya da meslek hastalığı olduğunu tespit etmiştir. Örneğin “Domuz Gribi”ne ilişkin verilen bir kararda Yargıtay, olayın “iş kazası” olarak değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
SGK’nın bu düzenlemesinin ne yazık ki emekçiler açısından mağduriyetlere yol açacağı aşikârdır. Çünkü SGK’nın somut olayı iş kazası/meslek hastalığı değildir diye nitelemesi kişilerin o sigorta kolundan kısa vadede yararlanamamalarına sebep olacaktır. Bu durumda kişiler mecburen “iş kazası tespit” davası açmak zorunda bırakılmış durumdadırlar. Ülkemizde Yargının uzun sürmesi nedeniyle hastalığa yakalanarak mağdur olan emekçilerin hak kayıplarına uğrayacağı ve mağduriyetlerinin daha da artacağı açıktır. Olması gereken, zaten hastalığa yakalanarak mağdur olan emekçilerin bir an önce maddi ve manevi sağlıklarına kavuşabilmeleri için “Sosyal Devlet İlkesi” gereği, Kanun ile düzenlenen meslek hastalığı/iş kazası sigortalarından yararlandırılmasıdır.
Bu genelge ile pandemi sürecinde evden çalışmasına izin verilmeyen ve işyeri ortamında gerekli koşulları (maske+hijyen+sosyal mesafe) sağlanmadığı için virüse yakalanan kişinin izleyeceği süreç ne olabilir? Hak arayabilme yolları nelerdir?
Kişi sağlık kuruluşuna başvurduğunda olayın SGK’ya bildirilmesi gerekmektedir. Kurum söz konusu başvuruyu değerlendirip, olayın bir meslek hastalığı/iş kazası olup olmadığını değerlendirir. Eğer olayın bir meslek hastalığı/iş kazası olduğunu tespit ederse ilgili sigorta kolundan sürekli ve/veya geçici ödemelerde bulunur. Eğer Kurum, olayın meslek hastalığı/iş kazası olmadığını tespit ederse bu durumda başvuruyu reddeder. Böyle bir durumda kişinin uğradığı durumun iş kazası/meslek hastalığı olduğunun tespiti için Kurum hasım gösterilerek Yargı yoluna başvurulmalı ve tespit davası açılmalıdır. Bu durumda Yargı olayı değerlendirip iş kazası/meslek hastalığı olduğunu tespit etmektedir. Ancak tabii ki, ülkemizde Yargının işleyişi nedeni ile emekçilerin başvurularının Kurum tarafından en baştan reddedilmesinin, ciddi mağduriyetlere, hak kayıplarına yol açacağı aşikârdır.
Koronavirüs sürecinde işyerlerinin çalışma koşullarında yeterli önlemin alındığını düşünüyor musunuz? Devlet ayağından bakarsak; çalışanların pandemi döneminde sağlığını ve maddi kazancını korumak için yapılanlar yeterli mi? Elinizdeki verilerle bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Maalesef pandemi sürecinde Devlet tarafından yeterli ve gerekli önlemlerin alındığını söylemek güç. İktidar pandemi sürecinde emekçileri değil de sermayeyi önceleyen kararlar ile insanların sağlıklarından ziyade çarkların dönmesini, sistemin sağlığını ön planda tutmuştur. En başından beri sokağa çıkma ve seyahat kısıtlamalarından çalışanların muaf tutulması, işyerlerinde yeterli denetimlerin yapılmaması, kısa çalışma ödeneği adı altında açlık sınırı altında ücret ödenmesi, işten çıkarmaları yasaklıyoruz denilerek işverenlere emekçileri zorla ücretsiz izne çıkarma hakkı verilmesi, “nakdi ücret desteği” adı altında günlük 39TL. gibi insanlık dışı ücretler ödenmesi gibi uygulamalar, egemen zihniyetin emekçileri değil de sistemi yaşatma derdinde olduğunun açık göstergeleridir.
İş kazası ve meslek hastalığı kapsamını ifade edebilir misiniz? Akıllara genelde madende, can güvenliği tehlikesi içeren fabrikalarda çalışan kişiler geliyor ama kapsamı daha geniş olsa gerek. Örneğin havalandırma sorunu olan bir ofiste çalışıyorsak ve bununla ilgili bir rahatsızlık yaşarsak bu iş kazası kapsamında mı?
İş Kazası ve Meslek Hastalığı kavramları mevzuatta 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiş durumdadır.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmaktadır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu da iş kazasını, “sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, hizmet akdiyle çalışırken emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlamaktadır.
5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı da “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri”dir.
İş kazası ve meslek hastalığı aynı hukuki kapsam çerçevesinde mi değerlendiriliyor? Aynı yaptırımlar mı uygulanıyor?
Her iki duruma ilişkin olarak, SGK’nın bildirimi müteakip soruşturma yürütmesi ve bunun sonucuna göre işlem yapması gerekmektedir. Nitekim 5510 sayılı Kanun’un “iş kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 13. maddesine göre; bildirilen bir olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı, SGK’nın denetim ve kontrol memurları veya Bakanlığın iş müfettişleri tarafından yapılacak soruşturma ile ortaya çıkacaktır.
Kanun’un “meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 14. maddesine göre meslek hastalığı, Kurum tarafından yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesiyle ve gerekli görüldüğü hallerde işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporlarının incelenmesiyle tespit edilmektedir.
Dolayısıyla SGK’nın talimata dönüşecek bir genelge ile bağlayıcı tespitler yapmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağı açıktır.
İş kazası ya da meslek hastalıklarını belirlemenin kıstasları nelerdir? Bu bağlamda Koronavirüs salgınını incelediğimizde nitelememiz ne olur?
İş Kazası/Meslek Hastalığı kavramları her somut olayda, kendi içerisinde değerlendirilmesi gereken geniş kavramlardır. Bir örnek vermek gerekirse, iş yerinde, alınmayan önlemler nedeni ile düşüp duyma yetinizi yitirmeniz bir “iş kazası”dır. Yine iş yerinde alınmayan önlemler nedeni ile, gürültülü bir ortama uzun süre maruziyet sonucunda duyma yetinizi kaybetmeniz ise “meslek hastalığı” olarak değerlendirilecektir. Örneğin kalp krizi gibi
daha önce Kurum tarafından iş kazası olarak kabul edilmeyen olaylarda, Yargı içtihat oluşturarak kalp krizinin iş yerinde meydana geldiğinde, aksi işverence ispatlanmadığı müddetçe iş kazası olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtilmiştir.
Koronavirüs hastalığının da “İş Kazası” olarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Söz konusu hastalığın bir karine olarak iş kazası olarak değerlendirilmesi, aksi işverence ispatlanmadığı sürece, hastalığın iş kazası çerçevesince değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Sosyal Devlet ilkesi gereği kavramların emekçiler lehine ve geniş bir çerçevede yorumlanması gerektiğini belirtmek isterim.
Meslek hastalıkları ve iş kazalarına dair kanunları ve uygulamaları yeterli buluyor musunuz? Sorunlu gördüğünüz noktalar neler?
İş Kazası/Meslek Hastalığı uygulamamızı değerlendirmek gerekirse, konunun mevzuat düzenlemesinden ziyade zihniyetle ilgili bir mesele olduğu kanaatindeyim. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun, daha isminden başlamak üzere emekçiler değil, sermaye ve piyasa temel alınarak düzenlendiği açıktır. Yola “İş”in sağlığının düzenlenmesi ve korunması olarak çıkılırsa, hangi mevzuat düzenlemesini yaparsanız yapın, sistemden kaynaklanan sorunları çözmeniz/azaltmanız mümkün değildir. Olması gereken, insanı önceleyerek işverenlere göre güçsüz konumdaki emekçilerin desteklenmesi ve düzenlemelerin bu doğrultuda yapılmasıdır.
Bizi Takip Edin