Salgın Sürecinde Diyarbakır’da Mülteci Olmak
Diyarbakır’ın Sur ve Bağlar ilçesinde Suriyeli mülteciler ve yerel halk arasında 'sosyal uyum' projesi yapan Lotus Genç Alan Derneği Başkanı Seyhan Alu ve dernek yöneticilerinden Dilbin Saruhan ile pandemide yaptıkları çalışmalarını konuştuk.
Pandemi ile beraber başladınız bu projeye. Çalışmanızı anlatır mısınız…
Proje kapsamında kültür sanat atölyeleri ve etîk aktiviteleri, psiko-sosyal destek programları uygulayarak, özellikle kadınların ve çocukların savaş travmasını atlatmalarına, dayanışma ruhunu oluşturmaya yardımcı olup umutlarını ve hayallerini yeniden inşa etmeleri amaçladık. Projeye dahil olan Suriyeli mülteci ailelerle Koronavirüsün neden olduğu bu süreçte yaşamlarında nelerin değiştiğine dair tekrar görüşmeler yapmaya başladık.
Çalışmanızı Diyarbakır’ın hangi bölgesinde yaptınız?
Diyarbakır’ın Sur ve Bağlar ilçesinde yaptık çünkü bu iki ilçe sosyo-ekonomik skalası birbirine yakın ve yoksulluk sınırının altında bir yaşam standardına sahip çoğunlukla geniş ailelerin yaşadığı ilçeler. 1980-2000’li yıllar arasında kırdan yoğun göç alan ilçeler, Suriye’deki savaştan kaçan savaş mağduru mültecilerin de ekonomik kaygılarla seçtiği ilçeler oldu. Göç idaresinin 8 Mayıs 2020 tarihli verilerine göre Diyarbakır’da yaşayan Suriyeli mülteci nüfusu 22 bin 960 olmakla birlikte toplam nüfusun %1,33’üne tekabül etmekte.
Diyabakır’da mülteciler ile ilgili özellikle bu pandemi sürecinde ne gibi tespitleriniz oldu?
Yapmış olduğumuz görüşmeler kapsamında ortalama 6 yıldır Diyarbakır’da yaşayan Suriyeli mülteci ailelerin yaşadığı hanelerde yaşayan kişi sayısı 5 ila 8 arasında değişiyor. Kalabalık ailelerde sadece birer kişinin sürekli, birkaç kişinin ise geçici olarak gündelik işlerde çalıştığını tespit ettik. Çoğunlukla fabrika, lokanta ve fırın gibi yerlerde sigortasız ve ucuz emek olarak çalışan aile bireyleri Koronavirüs süreciyle beraber var olan işini kaybetmiş olup bu süreçte geçimini komşuya ve/veya mahalle bakkalına borçlanarak sağlamakta. Borçlanma ile geçimini sağlayan ailelerin süreç bittikten sonra borçlarını nasıl ödeyeceklerine dair bir fikirleri yok. Bazı ‘’şanslı’’ ailelerde ise süreçle beraber işini kaybeden aile bireyleri kısıtlamaların kaldırılmasıyla birlikte yeniden güvencesiz ve ucuz emek olarak çalışmaya başlamış. Yoksulun ve ötekinin yoksulluğunun giderek derinleştiği bu süreçte evinde ekmek, bulgur ve makarnadan başka yiyecek bir şeyi olmayan aileler için sebze ve meyve yiyebilmek büyük bir lüks olmakla beraber herhangi bir yerden ayni veya nakdi yardım alamıyorlar. Bazı mahallelerde Suriyeli mülteciler ile yerel halk arasında komşuluk ilişkileri süreçle beraber gelişme göstermiş fakat bu gelişim sadece kısa sohbetlerle kısıtlanmış. Bazı mahallelerde ise dayanışma ve komşuluk ilişkisinin birlikte gelişerek güçlendiği gözlemleniyor. Daha önce kendilerine selam bile vermeyen komşularının süreçle beraber kısa sohbetlere başlamasının ve bir tabak yemek paylaşımının ne kadar kıymetli olduğunu bir kere daha vurguluyor, mülteci kadınlar.
Koronavirüs süreci ve dışarı çıkma yasakları konusunda Anadilde bilgilendirme yapılmayan hane sayısı oldukça fazla olmakla birlikte sürece dair gelişmelerden kendi aralarında oluşturdukları sms ve whatsapp iletişim ağı sayesinde haberdar olmaktalar.
Mülteciler bu süreçten nasıl etkilendiler?
Görüşme yaptığımız Suriyeli mülteci kadınlar hane içerisinde herhangi bir fiziksel şiddete maruz kalmasa da sosyo-ekonomik eşitsizliğin getirmiş olduğu yoksulluk ve yoksunluk karşısında ekonomik ve psikolojik şiddete maruz kalıyorlar. Koronavirüs sürecinden önce el becerisi veya eğitim programı dahilinde terzilik yaparak geçimini sağlayan kadınlardan birkaçı programın kapanmasıyla birlikte işini kaybetti. Kadınların tek isteği bu sürecin bir an evvel sona ermesi. Yoksulluğa işsizlik ve yoksunluğun da eklendiği bu süreçte mutfak içerisindeki döngüyü sürdürebilmek için evi idare etmeye çalışan kadınlar, çoğu zaman evde var olan kısıtlı gıdayı çocukları yiyebilsin diye kendileri aç kalarak günü idareli geçirmeye çalışıyorlar. Kadınların en çok düşündükleri konu ise; bu süreç uzarsa çocuklar için yiyecek bulamama korkusu ile biriken kira, elektrik, su ve bakkal borçlarının nasıl ödeneceği sorusu.
Çocukların eğitim süreci ile ilgili tespit ettiğimiz sorunlardan biri çoğunluğunun EBA’ya erişim sağlayamadığı için eğitim hakkından faydalanamamaları. Çoğu aile sisteme nasıl girileceği, sistemin nasıl kullanılacağı konusunda yeterli bilgiye sahip değiller. Sisteme erişim sağlayabilen aileler ise Arapça dil seçeneği olmadığından dolayı EBA’yı kullanamıyorlar. Bazı evlerde uzaktan eğitim için gerekli olan bilgisayar, televizyon ve internete erişim olmamakla birlikte bazı evlerde ise yetişkinlerin telefonunda bulunan internet kalitesiz ve yetersiz kalıyor. Diğer önemli bir sorun ise bazı öğretmenlerin ödev ve aktiviteler konusunda ailelerle iletişime geçmemesi. Bu durum çocukların eğitimden geri kalmasında en önemli nedenlerden birini oluşturuyor. Geçtiğimiz yıl yapmış olduğumuz çalışma atölyelerinde sosyal uyumun en çok yaşanan alanların, önyargıların sebep olduğu ve ötekileştirmeye yol açan algıların çocuklar arasında da kendini gösterdiği, okul ve sosyal alanda da yaşamlarını etkilediğini tespit etmiştik. Çocukların daha çok zaman geçirdiği okul ve mahalle hayatlarında maruz kaldıkları dışlanma psikolojisini genelleyerek her yerde karşılaşma sorunu yaşamaktaydılar. Çoğu zaman akran zorbalığına maruz kalarak kendini eksik veya fazlalık olarak gören çocuklar için bu süreçte ev, psikolojik olarak okuldan ve dışarıdan daha güvenli bir hal alsa da sürekli evde olmanın verdiği huzursuzluk ve hane yoksulluğu en çok çocukları olumsuz etkiliyor. Sokağa çıkma yasağının 20 yaş altı çocuklar için kaldırıldığı günlerde ise 15 yaş altı bazı çocuklar el arabasıyla semt pazarına giderek 2-3 TL karşılığında alışveriş yapan insanların eşyalarını taşıyorlar.
Tespit etmiş olduğunuz sorunlar için çözüm önerileriniz neler?
Koronavirüs sürecinde tamamen eve kapanarak yoksulluk ve açlıkla baş başa kalan Suriyeli Mülteciler için tespit etmiş olduğumuz sorunlar doğrultusunda bu süreçte acilen yapılması gerekenler arasında öncelikli olarak; yerel halka dağıtılan ayni ve nakdi yardımların mültecileri de kapsayacak şekilde dağıtımının yapılması acilen sağlanmalı. Kızılay kart aylık miktarı arttırılmalı ve bu karttan tüm mülteci ailelerin yararlanması, kira, elektrik ve su faturası ertelenmemeli, yetkili kurumlar tarafından karşılanmalı, en önemlisi ise mülteciler için sürekli, insan onuruna yakışır istihdam alanları açılmalı. İşini kaybeden mültecilerin işsizlik ödeneğinden faydalanması sağlanmalı. Çocuklar için güvenli alanlar oluşturulmalı, eğitim, sağlık ve gıdaya erişimleri sağlanmalı, akran zorbalığının önüne geçilmesi konusunda okullarda hem öğretmenler hem de öğrencilere yönelik eğitim modülleri hazırlanmalı.
Bizi Takip Edin