Hrant Dink Vakfı’yla Dayanışma…
“Nefret Suçlarının Önlenmesi İçin, Cezasızlıkla Sonuçlanmaması Sağlanmalı”
Hrant Dink Vakfı’na yapılan ölüm tehditlerinin ardından birçok kurumdan dayanışma çağrıları yapılırken; tehditleri yaptığı belirlenen saldırgan tutuklandı. İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden Mine Yıldırım, bu tür saldırıların ‘nefret suçu’ kapsamında olduğunu, sivil toplumun farkındalık ve izleme ve çalışmaları yapmasının önemine değinerek, ”Bu suçların cezasızlıkla sonuçlanmamasını sağlamak gerekiyor” dedi.
Hrant Dink Vakfı’na yönelik tehditlerin ardından birçok kurum ve örgüt dayanışma mesajı yayınladı. Aydın, yazar, gazeteci ve siyasetçilerden oluşan 209 kişi yayınladığı imzalı bildiride, yaşananların münferit olmadığı vurgulanarak, “‘Bir bebekten katil yetiştiren’ bir anlayışı ve bunun egemen olduğu bir düzeni asla benimsemiyoruz. Yoğunlaşan endişe verici olaylardan en sonuncusu olan Hrant Dink Vakfı’na yönelik ve Rakel Dink ile Vakıf avukatını hedef alan tehdidi kınıyor, bu tür tutumların hiçbir biçimde kabul edilemeyeceğini bildiriyoruz.” açıklamasında bulunuldu.
ADO Alevi Düşünce Ocağı, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Anıtpark Forum, Demokrasi İçin Birlik, Diyalog Grubu, Doğu Güneydoğu Dernekleri Platformu, Hak ve Adalet Platformu, Solfasol Gazete ve Yurttaş Girişimi de ortak bir açıklama yaptı. “Bu Oyunu Defalarca Gördük” başlıklı açıklamada, bir süredir provokatif eylemler peş peşe geldiği ve bunların rastlantısal olmadığı belirtilerek, “Toplumu ayrıştırma, bölme, korku salma amaçlı nefret dilinin tetiklediği güdümlü eylemlerdir. Takipsiz ve cezasız kalmaları şer planları kuran odakları güçlendirmekte, hatta teşvik etmektedir. Geçmişte benzerlerini yaşadık. Hrant Dink suikastine giden yollar benzer provokasyonlarla ve aynı nefret diliyle döşendi. Bu film bize on yıllar boyunca defalarca seyrettirildi. Filmin sonu her defasında kötü bitti. Sorumluları provokasyonlara son vermeye, kin ve nefreti körüklemekten vazgeçmeye; yetkilileri görevlerini ve sorumluluklarını layıkıyla yerine getirmeye davet ediyoruz.” denildi.
Bildiriye imza koyan kurumlardan Anadolu İnanç Platformu’ndan Doğan Bermek, uzun süredir bilinçli olarak yapılan bu yaklaşımların ortaya çıkarılması ve önlenmesi için sık sık açıklamalar yaptıklarını ve sosyal medyadan bu konuda farkındalık oluşturmaya çalıştıklarını söyledi.
“Hrant Dink Vakfı Yalnız Değildir”
İnsan Hakları Ortak Platformu da yaptığı açıklamada, Hrant Dink Vakfı kurucularının, hukukçularının ve tüm çalışanlarının yanlarında olacaklarını ve adaletin sağlanması sürecini hassasiyetle takip edeceklerini kaydetti. Devletin varlığının ve meşruiyetinin vazgeçilmez gerekçesi, bir hukuka sahip olmasının yanı sıra en temel insan hakkı olan yaşam hakkının korumasını ayrım gözetmeksizin herkes için güvence altına alması ve adaleti tesis etmesi olduğu vurgulanan açıklamada, “Hrant Dink Vakfı kurucularının, hukukçularının ve tüm çalışanlarının can güvenliklerine yöneltilen tehditler ve nefret söylemleri ivedilikle ve kararlı bir irade ile kınanmalı, bu tehditlerde bulunanların tespit edilmesi ile yetinilmeyip, arka planları açığa çıkarılarak aydınlatılıp cezalandırılmalıdır. Keza bu türden girişimlerin tekrarını önleyecek tedbirlerin bir an önce alınması da sağlanmalıdır. Hiç kimsenin bir başkasını kendisi ile aynı inançlara ve etnik kökene sahip olmadığı, düşünmediği ya da davranmadığı için dışlamaya, düşman gibi gösterme ve hele hele yaşam hakkını elinden almaya hakkı yoktur.” Denildi.
“Nefret Suçları Görünür Kılınmalı”
Son günlerde yaşanan olayları Sivil Sayfalar’a değerlendiren İnanç Özgürlüğü Girişimi’nden Mine Yıldırım, “Kuzguncuk’taki Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’ne yönelik saldırı ve ardından Hrant Dink Vakfı, Rakel Dink ve avukatlarına yönelik tehdit son derece üzücü fakat ne yazık ki şaşırtıcı değil. “ dedi. İbadet yerlerine yönelik benzer olayların, nefret içeren duvar yazılarından yakma girişimlerine kadar geniş bir spektrumda devam ettiğini belirten Yıldırım, “Kişi veya kurumlara yönelik tehditler ise kamu oyuyla açık bir şekilde paylaşılmıyor fakat çeşitli din veya inanç topluluklarının kurum veya temsilcilerine yönelik ölüm tehditleri olduğu biliniyor. Bu tip suçlar nefret suçu kapsamına giriyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tanımına göre “nefret suçları ön yargı saiki ile işlenen suç eylemleridir. Nefret suçunu diğer suçlardan ayıran, bu saiktir. Göz korkutma, tehditler, mülke zarar, saldırı, cinayet veya diğer ceza gerektiren suçlar birer nefret suçu olabilir. Nefret suçunu diğer adi suçlardan ayıran unsur bu önyargı saikidir. Bu, failin, suçun hedefini, herhangi bir korunan özellik temelinde kasten seçtiği anlamına gelmektedir.” Korunan özellik ise bir grup tarafından paylaşılan “ırk”, dil, din, etnik köken, uyruk, veya benzeri herhangi bir diğer ortak etmendir.” Bu kriterlerle baktığınız zaman söz konusu olayların birer nefret suçu oluşturacağı görülmektedir.” Dedi.
Türkiye için önemli olanın bu tür nefret suçlarının nedenlerini ortaya çıkarmak olduğunu vurgulayan Yıldırım, “Nefret suçu gerçekleştiğinde etkili bir şekilde ortaya çıkarmak, soruşturmak ve cezasızlıkla sonuçlanmamasını sağlamaktır. Yeterli bir mevzuatın olması ve nefret suçlarının izlenmesi de çok önemli. Tüm bu başlıklar açısından Türkiye’deki durum iyileştirilmeye muhtaç. Birçok kuruma görev düşünüyor İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı bunlardan bazıları. “ dedi.
Sorumluluğun esas olarak devlet kurumlarında olduğunu ancak sivil toplum örgütlerinin de bu süreçte etkin olabileceğini dile getiren Yıldırım, “Nefret suçlarının nefret suçu olarak görülmesine katkıda bulunarak, (bunların adını koyup kınayarak) etkilenen kişi veya gruplarla dayanışma göstererek, nefret suçlarının izlenmesine katkıda bulunarak, ve nefret suçlarının önlenmesi için toplumda nefret suçlarına maruz kalan gruplar veya kimlikler hakkında basmakalıp ön yargıların değiştirilmesi, değiştiren karşılaşmaların yaşanmasına yönelik çalışmalar yaparak etkili olabilir.” Diye konuştu.
Bizi Takip Edin